• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.1. DÜġÜNSEL SÜREÇ

1.1.4. Bilinçlenme

Bilinç ile yakın ilgisi olan ve kendine özgü kuramı da geliĢtirilmiĢ bir kavram

olarak bilgi, bütünüyle insanların yarattığı düĢünsel türetiĢleri yansıtır. Bireylerin topluma iliĢkin, anlık ve özdeksel etkinliklerinin bir sonucu olan bilgi; bireyin insanla ilgili doğal dünya nesnelerinin temel özelliklerini, bağıntılarıyla göstere- cek biçimde türettikleridir. Bilgi çeĢitleri içinde bilimsel bilgi, bilimin geliĢmesin- den önce yaratılan gündelik bilgiden ayrılan yanıyla; deneysel ve kuramsal bilgi-

5

lerden oluĢturulan, iĢlenmiĢ bilgidir. Ayrıca, toplumsal gereksinimlere göre türe- tilmiĢ bilgi çeĢitleri olarak; tarihsel destansı/masalsı bilgiler, dinsel bilgi ve sanat bilgisi türünden bilgiler de vardır. Bu bağlamda bilginin temel özelliği, toplumsal ve tarihsel koĢulların belirleyiciliğinde geliĢtirilen bireysel etkinliklere dolaysız bağlı olmasıdır. Böylesi etkinlikler sonucunda birikerek nesnelleĢen bilgi aynı zamanda, insanın toplumsal gücünün bir göstergesidir. Böylece bilginin dolayım- sız iĢlevselliği ortaya çıkar, çünkü bilgi değiĢik kavramları derleyerek; onları ku- ramsal bir sistem bütünlüğüyle genelleĢtirir. Toplumsal sorumluluğun gereği ola- rak insan, türdeĢlerine aktaracağı bilgiyi; ancak bu biçimde korumuĢ olur ve ya- Ģamsal diğer etkinliklerini sürdürmesi için, ilerde geliĢtirilmek üzere onları belle- ğinde tutar. (Bilimler Akademisi: 53.).

Bilimsel araĢtırmaların bazılarında yapılan açıklamalardan, bilincin oluĢma anına iliĢkin çıkarsamalara rastlanmıĢtır. Bilincin, bilgi ve bilme ayrımında oluĢa- bileceğine iliĢkin bir bulgulama aĢağıda örneklenmiĢtir:

“… Bu pratik bilgi toplumsal etkileşimleri canlandırmak için kullanılan beden hareketlerini içerir. Beden hareketlerinin disiplin ve kontrolü, beden hafızasında depolanmış ve sembolik eylemlerin uygun biçiminin edimsel düzenlenmesini sağ- layan disiplinli ve kontrollü pratik bilgiyi yaratır. Bu pratik bilgi, bir kültürde tesis edilmiş ve toplumsal eylem biçimleri ve edimlere dayalıdır; dolayısıyla tarih- sel ve kültürel olanakları bakımından çok sınırlı, oldukça özgül bir bilgidir… (Wulf: 210.).

Bilgilerin bellekte derlenmesi düĢünsel sürecin bir aĢaması olduğundan, dene- yimlerin içinde yaĢamına yararlı olanı seçme yetisi de aynı sistemde insan tarafın- dan belleğin bir özelliği olarak geliĢtirilmiĢtir. Böylece, seçilen bilgilerin korun- ması ve gerektiğinde kullanılmasını; bireyin kendisi, düĢünsel temel yeteneği du- rumuna getirmiĢtir. Bilme, insanların belleklerinde derledikleri bilgileri uygulama gücünü içeren düĢünsel ve pratik etkinliklerinin bireĢimidir. Böyle bir çıkarımdan hareketle, toplumsal sorunlarının nesnel yansımalarını duyumsayan; bunları anlık düĢüncede buluĢturan ve onları yaĢamın gereksinimleri uyarınca değerlendirme

yeteneğini de geliĢtirerek evrimleĢen toplumsal varlık, yine insanın kendisidir. Beyninde oluĢturduğu düĢünsel sürecin pratik sonuçlarını da hızlıca algıla- yan/kavrayan bireyin, bu yönde geliĢtirdiği tüm yeteneklerini kullandığı öznel yorumlama süreci bilinç olarak tanımlanır.

Evrim kuramının kurucusu Darwin (1809-1882), canlı türleri içinde seçicilik yeteneğini geliĢtiren insanın doğayla etkileĢiminde kurallılık konusunu da iĢlemiĢ- tir:

“… ve her yeniliği, önemsiz de olsa, benimseyip değerlendirmek, insanoğlunun doğal özelliğidir…

İnsan yalnız kendi çıkarı için seçer; doğa ancak yaratıklara en yararlı olanları seçer…” (Darwin, 1976: 59. , 108.).

Bilinçlenmede bilgi ile yakın bağı olan kavramlardan birisi olarak bilme, bire- yin eylemlerinde yaĢamsal hedeflerini ve güdülerini belirleyen; toplumsal yaĢa- mının tarihselliği içinde edindiği bilgileri derleyerek, biçimlendirmek için etkin- likte bulunduğu yaratıcı bir süreçtir. YaĢamsal gereksinimlerin zorlamasıyla baĢ- layan bu süreç, gereksinimlerin karĢılanması için üretimde kullanılacak nesnele- rin; onları diğerlerinden ayıran temel özelliklerine göre, üretim için seçilmesi ve kullanılmasıyla devam eder. Böylece, doğada var olan cevher/töz ya da ham mad- delerin iĢlenerek ürüne dönüĢüm süreci; bireylerin toplumsal bilincine yansır ve madde ile birlikte tüm bu değiĢim süreci, insanın toplumsal belleğinde yer tutar. Bu durum aynı zamanda, bireyin doğaya egemen olmak için özdeksel ve ruhsal tüm güçlerini birleĢtirdiği bir dizi toplumsal pratik/uygulamalı etkinliğin de baĢla- tılmasıdır. Ayrıca insanlar, toplumsal yaĢamlarının gereği; sürekli bir arada bu- lundukları bu ortamı, iletiĢim aracı olarak da kullanırlar. (Bilimler Akademisi: 61.)

Bilincin bilme ve bilgi kavramlarıyla dil bilgisi bakımından köken bağıntısı olması, toplumsal belleği ve düĢünsel süreci de yakından ilgilendiren bir algılama

sorununu gündeme getirir. Çünkü toplumların geliĢmiĢlik düzeyine bağlı olarak toplumsal sorunlarının yansıtılmasında ve algılanmasında ortaya çıkacak bir kav- ramsal kargaĢa, bireyin akıl yürütme sürecini de etkileyecektir. Toplumsal bilinci ve bilinç biçimlerini kapsayan bu durum ayrıca, bireysel bilincin oluĢumunda kav- ramlar arası konuĢlanmayı da belirler. Ġlgili diğer kavramlarla eytiĢimi kuruldu- ğunda ise bilincin, kökteĢlerinden bilmeye daha yakın ve pratik/deneysel bir kav- ram olduğu görülür. Bellek ise bilgi kavramı ile yakından ilgili olarak düĢünüldü- ğünde, bireyin bilgi birikiminin düzenleme yeteneğini belirtmesinden dolayı du- rağandır. Bilinç, yansımaların duyumsanması ve çağrıĢımların uyarıcılığında; in- sanın algılama yeteneğini göstermesi bakımından, bilmenin eylemsi yanını da simgeleyen etkin bir durumdur.

Bilinçaltı ve bilinçdıĢı kavramları da bilinçlenme konusunun ruhbilimsel diğer önemli terimleridir. Ġdealist/ülkücü görüĢlerin bu iki düĢünsel durumu çarpıtmala- rı uyarısında bulunan Bilimler Akademisi (1997) bilinçaltını, etkin bir düĢünsel sürecin; o anda geliĢen bilinçli etkinliğin merkezi olmadığı gibi bu bilinçli süre- cin, yalnızca akıĢkanlığını etkileyen bir özelliği olarak açıklamıĢtır. Bu özelliğin odaklanma ile ilgisi kurulduğunda ise bilinçaltı, konuyu anlamada ancak dolaylı biçimde etkili olan ve ilkesel olarak bilindiği için insanların odaklandığı konuyla; yalnızca ilintili, ana düĢüncenin ona eĢlik eden yan ürünüdür. Bu nedenle bilinçal- tının kavranamasa da algılanan, bireyin odaklandığı konuyla ilgili koĢullarda olu- Ģan durumların ve sürekli yinelenen hareketlerin algılanan etkisiyle; bilinçli ey- lemlerin tümünde, bütünleyen yardımcı bir görevi vardır. Bilinçaltında bilinemez ve gizemli ruhsal olayların oluĢacağını savlayan ülkücülük savunucularının bu yönde açıklamaları bilinç dıĢıdır. Çünkü bilinçaltının, bütünüyle bilinçlenme ile bağıntılı bir durum ve bilinen bir süreç olduğu bilimsel olarak açıklanmıĢtır. Bi- linçlenmenin olumlu yanını gösteren bilinçaltı kavramı ile çakıĢan bir kavram olarak bilinçdıĢı kavramı da vardır. Ruhbilimsel ayrıĢım yöntemini/psikanaliz bulan S. Freud (1856-1939) tarafından da ayrıntılı incelenmiĢ bir süreç olarak bilinçdıĢı ise öznenin tepkisel bir durumudur. BilinçdıĢı, bilinçlenme sürecinde eylemlerin nitelendirilmesi sırasında; eylemleri oluĢturan nedenlerin bilinçte yan-

sımadığı ya da bu bildiriĢimin bilince ulaĢamadığı ve bundan dolayı gerçekleĢme- yen anları belirtir. Uyurgezerlik ve zehirlenme ile doğal uyku hali ya da uyutulma bunlardan bazılarıdır. Gerçekliğin bilincinde olunacak sınırların dıĢında olduğu için gerçekleĢemeyen düĢünsel süreçler de bilinçdıĢı olarak nitelendirilir. (Bilim- ler Akademisi: 60-61.).

Bilinçlenme bireyin toplumsal bilincini oluĢturmaya baĢladığı dönemde hız- lanmıĢ, nesnel koĢulların belirleyiciliği ve çeĢitlenmesi ile birlikte toplumsal so- runların artıĢ hızını da yükseltmiĢtir.

Benzer Belgeler