• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM: 2008 KÜRESEL KRİZİ VE TÜRKİYE'DEKİ BANKACILIK

3.2. Küresel Finansal Krizin Nedenleri

3.2.7. Düzenleyici ve Denetleyici Kuruluşlar

Her ülkede değişik biçim ve içerikle tasarlanmış olan fakat temelde devlet yö- netimini elinde bulunduran siyasi organlardan bağımsız, temel hak ve özgürlükler ve ekonomik etkinliklerle ilgili duyarlı konularda kendine ait etkili ve önemli yetkiler kullanarak, düzenleme, denetim ve gözetim görevi gören bu yapılar öğretide bağım- sız idari otoriteler ya da düzenleyici ve denetleyici kuruluşlar olarak tanımlanmakta- dır. Düzenleyici ve denetleyici kuruluşlar özerk ve bağımsız olan, kamusal alanın duyarlı alanları olarak bilinen enerji, iletişim, ekonomi vb. sektörlerde denetim ve düzenleme esaslarına dayalı güçlü kamusal yetkileri bulunan, merkezi idarenin hiye- rarşik yapısından ayrılmış olmalarına rağmen merkezi idarenin ve genel bir deyişle devletin gözetimi dışında olmayan, bir hizmeti sunmaktan çok bir faaliyetin, organi- zasyonun düzenlenmesini ve denetimini yapan kurumlar olarak tanımlanabilir. Ka- musal yaşamın hassas alanlarında düzenleme ve denetleme görevlerini yerine getiren düzenleyici ve denetleyici kuruluşlar devlet adına etkili karar alma yetkisine sahiptir- ler. Diğer ifadeyle bunlar, geleneksel idari yapının dışına yerleştirilmiş, bağımsızlık- ları güvence altına alınmış ve belirli bir sektörde düzeni ve hukuka uygunluğu sağ- lama ve müdahalede bulunma yetkisine sahip olan kuruluşlardır (Uysal, 2007: 5).

Düzenleyici denetleyici kuruluşların özellikle de FED’in değişen risk ortamına karşı önlem almakta geciktiği söylenebilir. FED Başkanı Mayıs 2007’de yaptığı bir açıklamada konut piyasasındaki sıkıntıların ekonominin geri kalanına ve finansal sisteme yayılacağını beklemediklerini dile getirmişti. Pratikte ise tam tersi oldu. 2.5 yıl içinde konut piyasasında başlayan sorunlar tüm finansal istemi ve reel ekonomiyi etkisi altına aldı. Daha da kötüsü başka ülkelere yayılarak küresel bir boyut kazandı. ABD’de birçok eyalet aşırı riskli mortgage borçlarının menkul kıymetleştirilerek satışını önlemeye çalışmış ancak ABD Hazinesi bazı büyük bankaların istekleri doğ- rultusunda federal yasalar çiğnendiği gerekçesiyle buna karşı çıkmıştır (Alantar, 2008: 17). Bazı politikacılar Banking Committee, Budget Committee ve Country- wide Financial gibi subprime sektöründe yer alan şirketlerle yasal olmayan ilişkilere girmişlerdir. Bu tür ilişkiler ve düzenleyici kuruluşların bunlara göz yumması ahlaki sorunları da beraberinde getirmiştir. Faizlerin aşırı düşmesi sonucunda kredi temin etmenin maliyetinin azalması ve geri ödeme gücü olmayan insanlara riskli krediler

verilmesi tüketicilerin borçlanma düzeylerinin önemli ölçüde yükselmesine yol aç- mış ve bu sağlıksız yapıya karşı gerekli önlemlerin alınmaması finansal sistemin kı- rılganlığının artmasına zemin hazırlamıştır (Işık ve Tünen, 2011: 18).

3.3. 2008 Küresel Krizinin Dünya Ekonomisine Etkisi

2008 küresel krizi ABD’de mortgage krizi olarak başlamış ve ülkeler arası fi- nansal ilişkiler sonucu yayılma eğilimi göstererek kimi finans şirketlerinin batmasına veya batmaması için işçi çıkarmalar neden olmuştur. İşten çıkarılan işçiler yaşamları- nı sürdürebilmek için, işten çıkarılma korkusunu büyük oranda hisseden çalışanlar ta- sarrufa yöneldiklerinden harcamalarını azaltmışlar; azaltılan harcamalar şirketlerin satışlarını daha da düşürüp yeni işten çıkarmalara zemin hazırlamakta, bu kısır döngü de ekonomik bunalımın derinleşmesine sebep olmaktadır. Gelişmiş ve büyük ekono- mik yapıya sahip ülkelerde başlayan finansal kriz, 2008 yılı Ekim ayından itibaren gelişmekte olan ülkeleri de etkilemeye başlamıştır (Bahar ve Pehlivan, 2012: 5).

Krizin başladığı ABD’de finans kuruluşlarının 2008 Haziran zararları Tablo- 8’da gösterilmiştir.

Tablo-8: ABD’de Finans Kuruluşlarının 2008 Haziran Zararları (Milyar Dolar)

Finans Kuruluşu Zarar

City Bank 42,9 Merril Lynch 37,1 Bank Of America 15,1 Morgan Stanley 14,1 JP Morgan 9,8 Washington Mutual 9,1 Lehman Brothers 8,2 Wachovia Corporation 7 Goldman Sachs 3,8 Wells Frago 3,8 Bear Sterns 3,2 National City 3,1

Kaynak: Kutlu ve Demirci, 2011: 125

2007 yılında başlayan subprime kredi krizi hızlı bir şekilde tüm ABD finansal sistemini etkilemeye başlamıştır. Kriz ilk önce güvenilir finansman aracı olan mevduat yerine kısa dönemli borçları çevirme üzerine kurulu yatırım bankalarını ve taahhüt-

lerini yerine getiremeyen aktörler nedeniyle büyük yükümlülük altına giren sigorta şir- ketlerini vurmuştur. 12 Mart 2007’de ülkenin en büyük ikinci ipotekli kredi kuruluşu olan New Century Financial Corporation’ın iflas isteminde bulunması krizin üstündeki perdeyi de kaldırmıştır. Temmuz 2007’de ipotekli kredi şirketi Bear Stearns’ın subpri- me kredi yatırımları yapan yatırım fonu yıkılmış ve bu şirket daha sonra en büyük ban- kalardan JP Morgan’a satılmıştır. Haziran 2008 itibariyle 12 büyük finansal kuruluşun zararı 153,6 milyar dolara ulaşmıştır (Kutlu ve Demirci, 2001: 125).

Dünya ekonomisinin içinde bulunduğu krizi daha önce yaşanan krizlerden ayı- ran en önemli özelliklerden biri geçmiş krizlerin büyük oranda gelişmekte olan eko- nomileri ve yükselen piyasa ekonomilerini etkilemiş olmasına rağmen, günümüzde sorunların ağırlıklı olarak gelişmiş ülkeleri etkilemiş olmasıdır. Bunun nedeni krizin temelinde ipotekli emlak kredileri piyasalarında yaşanan temel sorunlar olmasıdır. Bu tür piyasalar gelişmiş olan ülkelerde yoğunluk kazanmıştır. Gelişmekte olan ülke- lerin, daha önce yaşamış oldukları krizlere bağlı olarak finans ve bankacılık sektörle- rinde gerçekleştirmiş oldukları reformlar sayesinde bu krizden daha az etkilenmeleri- nin bir diğer nedenidir (Bostan ve Kelleci, 2010: 311).

Dünya ekonomilerinde son dönemde izlenen genişlemeci politikalar sonucunda küresel krizin sadece şekil değiştirdiği söylenebilir. Finansal krizin bir borç krizine dönüştüğü ve iflasın eşiğindeki finansal kuruluşların yerlerini de iflasın eşiğindeki devletlerin aldığı görülmektedir. Bu dönemdeki eğilim, küresel büyümenin güçlü, sürdürülebilir ve dengeli bir patikaya oturması için borçluluk oranı yüksek olan ülke- lerin tüketimlerini azaltarak kamu borçlarını azaltıcı yönde sıkı, uzun süreli ve inan- dırıcılığı yüksek bir mali disiplin politikasını benimsemeleri, düşük borçluluk oranı- na sahip ülkelerin ise ortaya çıkan küresel talep açığını karşılamak üzere yurtiçi tale- bi artırıcı politikalar yürürlüğe koymaları gerektiği yönündedir. Uluslararası finansal piyasalarda meydana gelen gelişmeler ve birçok ülke finans kurumlarının iflas etmesi, finansal kurumlara olan güvenin azalmasına neden olmuştur. Krizin, küresel piyasa- lara olan en önemli etkisi banka kredilerinin uzun sürebilecek bir zaman için kısıt- lanmış olmasıdır. Bankaların kredi verme standartları ciddi derecede yükselmiştir (Coşkun ve Balatan, 2009: 17).

Küresel piyasalarda yaşanan gelişmeler gelişmekte olan ülkelerin finansal pi- yasalarını da etkilemektedir. Bu ülkelerin finansal kuruluşlarının Amerika’daki yük- sek riskli aktiflere ve bu aktiflerle ilgili menkul kıymetlere olan erişimi sınırlı olmak- la birlikte, söz konusu gelişmeler bütün gelişmekte olan ülke ekonomilerini etkile- miştir. Cari açıkları GSYH’nın yüzde 10’undan fazla olan ülkelerde sermaye girişle- rinin durmasıyla iç talep ciddi ölçüde daralmıştır. Bankacılık sektöründe özel banka- ların dışarıdan borçlanmaları dramatik şekilde düşmüştür. Ocak 2008 – Eylül – 2008 döneminde Kazakistan’da 13,2 milyar dolar, Rusya’da 6,6 milyar dolar, Güney Afri- ka’da 3,7 milyar dolar, Ukrayna’da 2,1 milyar dolar ve Türkiye’de 3,1 milyar dolar azalma olmuştur. Cari fazlası olan ülkeler de dahil olmak üzere bütün ülkeler küresel piyasalarda yaşanan gelişmelerden fazlasıyla etkilenmiştir (Erdönmez, 2009: 89).

2008 ve 2009 yıllarında çeşitli ülkelerde meydana gelen finansal kuruluş iflas- ları Tablo-9’ da verilmiştir.

Tablo-9: Çeşitli Ülkelerde Bazı Finansal Kuruluş İflasları (2008-2009)

7 Şubat-İngiltere Northern Rock Ulusallaştırıldı 88 milyar sterlin

14 Mart-ABD Bear Steams satıldı. 29 milyar dolar

7 Eylül-ABD Freddie Mac ve Fannie Mae ulusallaştırıldı 200 milyar dolar

15 Eylül-ABD Lehman Brothers iflas etmiştir.

17 Eylül-ABD AIG ulusallaştırıldı. 87 milyar dolar

18 Eylül-İngiltere Lloyd TSB HBOS’u satın aldı. 12 milyar pound

29 Eylül-Benelux Fortis Kurtarıldı. 16 milyar dolar

29 Eylül-ABD Citibank Washiova’yı aldı. 12 milyar dolar

29 Eylül-Almanya Hypo gayrimenkul kurtarıldı. 71 milyar dolar

29 Eylül-İzlanda Glitnir kurtarıldı. 850 milyon dolar

29 Eylül-İngiltere Bradford&Bingley kurtarıldı. 32,5 milyar dolar

30 Eylül-Belçika Dexia kurtarıldı. 9,2 milyar dolar

30 Eylül-İrlanda İrlanda Bankaları kurtarıldı. 572 milyar dolar

7 Ekim-İzlanda Lansbanki ulusallaştırıldı.

9 Ekim-İzlanda Kaupthing ulusallaştırıldı. 864 milyon dolar

12 Ekim-İngiltere HBOS kurtarıldı. 60,5 milyar dolar

16 Ekim-İsviçre UBS kurtarıldı. 59,2 milyar dolar

19 Ekim-Hollanda ING sermaye yardımı aldı. 10 milyar euro

20 Ekim-Fransa Fransa Hükümeti 6 büyük bankaya kredi açmıştır. 10,5 milyar euro

27 Ekim-Belçika KGB 3,5 milyar euro

4 Kasım-Avusturya Communalcredit ulusallaştırılmıştır.

11 Kasım-Kazakistan Hükümet 4 büyük bankaya sermaye enjekte etmiştir. 3,7 milyar dolar

24 Kasım-ABD Citigroup sermaye desteği almıştır. 40 milyar dolar

22 Aralık-İrlanda AngloIrish Bankası ulusallaştırılmıştır. 7,68 milyar dolar

Krizin en büyük etkisi bankalar üzerinde olmuştur. Sadece 2008 yılında ABD’de 11 banka batmıştır. Krizin boyutu bankalar merceğinden, ekonomik veriler- le gözlemlendiğinde, ne derece büyük olduğu görülmektedir. Örneğin, Lehman Brot- hers 613 milyar dolar zarar ederek iflas ederken, AIG’ye ayakta kalabilmesi için 85 milyar dolarlık kaynak sağlanmıştır (Bacni, 2010: 23).

Dünya ekonomilerinde makroekonomik göstergelerin bozulmasına yol açan kriz, büyüme oranlarının düşmesine ve işsizlik oranlarının artmasına neden olmuştur. Nitekim krizi derinden yaşayan ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, finans kesiminde yaşanan sorunlar sonrası büyüme oranlarının keskin düşüşler yaşadığı ve bunun doğal bir sonucu olarak işsizlik rakamlarında da çok ciddi artışlar yaşandığı gözlenmiştir. Daralan likidite ortamında ekonomilerin durgunluğa girmesini önlemek için piyasaya kısa sürede trilyon dolarlar sürülmüş, ancak güven bunalımının yaşan- dığı bu panik ortamında alınan tedbirlere rağmen krizin etkisi oldukça yıkıcı olmuş- tur. Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan ABD’de halkın gelir seviyesinde ortaya çıkan gerileme, gerek iç gerekse dış tüketime, bunun doğal sonucu olarak da üretime yansımış ve hem ABD hem onunla yakın ticari bağları olan ekonomilerin temel makroekonomik göstergelerinde bozulmalara yol açmıştır (Işık ve Tünen, 2011: 359).

Kriz sonrası büyüme oranlarına ilişkin veriler Tablo-10’da yer almaktadır

Tablo-10: 2008 Küresel Krizi Sonrası GSYH Büyüme Oranları (%)

2007 2008 2009 2010 ABD 3,4 -0,3 -2.8 2,5 Avrupa 2,7 0,2 -3,5 2,9 Japonya 2,2 -1,1 -5,5 4,6 Çin 14,2 9,6 9,2 10,4 Rusya 8,5 5,2 -7,8 4,5 Brezilya 6,1 5,1 -0,3 7,5 Türkiye 4,6 0,7 -4,8 9,1 Kaynak: stats.oecd.org/Index.aspx?Queryld=51626 15.02.2014

Küresel düzeyde GSYH büyüme oranları 2008 ve 2009’da büyük oranda düş- müş ve ekonomiler küçülmüştür. Dünyanın en büyük ekonomilerinin 2008 son çey- rek büyüme oranları, ABD’de 2007 sonunda etkilerinin hissettirmeye başlayan finans kaynaklı krizin, Eylül 2008’den başlayarak dünyaya yayılmakta olduğunu kanıtla-

mıştır. 2008’da ekonomik durgunluk şiddetini artırmıştır. Avrupa ülkelerinde GSYH büyüme oranları -%3,5 ABD’de -%2,8 Japonya’da -%5,5 olarak gerçekleşmiştir. 2010 yılında geniş politika önlemleri ve talep destekleri ile finansal pazarlarda belir- sizlik ve sistematik risk azalmıştır. Derin bir küresel durgunluktan sonra ekonomik büyüme yetersiz de olsa olumlu görünüme dönmüştür (Yörük ve Kanışlı, 2010:383).

Kriz sonrası enflasyon oranlarına ilişkin veriler Tablo-11’de yer almaktadır.

Tablo-11: 2008 Küresel Krizi Sonrası Enflasyon Oranları (%)

2007 2008 2009 2010 ABD 2,2 2,8 1,2 1,0 Avrupa 2,7 5,0 1,8 1,2 Japonya -0,2 0,2 -0,6 -1,2 Çin 4,8 5,9 -0,7 -3,2 Rusya 9,0 14,1 11,6 6,8 Brezilya 3,6 5,7 4,8 5,0 Türkiye 8,9 10,1 5,1 3,7 Kaynak: stats.oecd.org/Index.aspx?Queryld=51626 15.02.2014

Seçili ülkelerde 2008’in ikinci yarısında enflasyon algılaması etkin rol oyna- mıştır. 2009 ile birlikte enflasyon algılaması yerini resesyona bıraktığından dolayı politika faiz oranları hızla düşürülmüştür. Enflasyon oranlarının aşağı doğru hareketi tüm ekonomilerde 2008 son çeyreği ile 2009 üçüncü çeyreğini içeren dönemi kapsa- maktadır. Ekonomilerde büyüme oranlarının en fazla aşındığı bu dönemde, piyasada oluşan talep eksikliği enflasyonu sınırlandırmıştır. Bunun yanında, hükümetlerin eko- nomilerin canlanması için uyguladığı vergi indirimi politikası da enflasyona düşüş yönünde katkı yapmıştır (www.musiad.org.tr 22.03.2014). ABD’de 2008’de %2,8 olan enflasyon oranı 2009’da %1,2 seviyesinde gerçekleşirken, Avrupa’da da 2008’de %5,0 olan enflasyonu oranı 2009’da %1,8’e düşmüştür.

Tablo-12: 2008 Küresel Krizi Sonrası Ülke Bazlı İşsizlik Oranı (%) 2007 2008 2009 2010 ABD 4,6 5,8 9,3 9,6 Avrupa 5,6 6,0 8,2 8,3 Japonya 3,8 4,0 5,0 5,0 Çin 4.0 4.2 4.3 4,0 Rusya 6,1 6,3 8,5 7,5 Brezilya 9.0 8.0 8.1 7,8 Türkiye 10,1 10,7 13,7 11,6 Kaynak: stats.oecd.org/Index.aspx?Queryld=51626 15.02.2014

Küresel krizin derinleşmesiyle birlikte yurt dışı fonlara erişim zorlaşmıştır. Bu nedenle mali piyasalarda başlayan krizin reel sektöre yayılması ile birlikte yurt içi mallara olan dış talep azalmıştır. Bu durum üretimin daralmasına ve gelirlerin azal- masına yol açmıştır. Üretimdeki daralmanın sonucu olarak tüm ülkelerde işsizlik oranları da hızla yükselmiştir. ABD’de 2007 yılında işsizlik oranı %4,6 iken 2008’de 5,8’e, 2009’da 9,3’e ve 2010’da 9,6’ya yükselmiştir (Bostan ve Kelleci, 2010: 313).

Benzer Belgeler