• Sonuç bulunamadı

Dünyadaki ve Türkiye’deki İş Sağlığı ve Güvenliği Gelişimi

2. İSEÇ (İŞ SAĞLIĞI, EMNİYETİ VE ÇEVRE) TANIMI

2.3 Dünyadaki ve Türkiye’deki İş Sağlığı ve Güvenliği Gelişimi

2.3.1 Dünyadaki İş Sağlığı ve Güvenliği Gelişimi

İş sağlığı ve güvenliği konusunun değişik aşamalardan geçerek günümüzdeki bilimsel anlamını kazanması çok uzun tarihsel süreç içinde olmuştur. Birçok uzmanlık alanından bilim insanlarının çalışmaları sonucunda günümüzde bir bilim dalı haline gelen iş sağlığı ve güvenliği, üretim sürecindeki ve toplum yaşamındaki değişimlere bağlı olarak gelişim göstermiştir [14].

Bugünkü anlamda iş sağlığı ve güvenliği çalışmalarının Yunan ve Roma medeniyetlerine kadar uzanan bir geçmişi vardır. Dönemin ünlü bilginlerinden Hipokrates M.Ö. 370’te iş ile çalışan kişinin sağlığı üzerinde durmuşlar, sağlık şikayetleri olan insanların kurşun ile ilişkisini ortaya çıkarmıştır [12].

15.yy sonunda zehir dozu organizma arasındaki ilişki tanımlanmış, 16.yy başlarında bazı zehirlerin etkilerinden yola çıkarak koruyucu öneriler sunulmuştur.17.yy’da işçi sağlığının kurucusu sayılan Berdardino Ramazzini, meslek hastalığı konusunda bir kitap çıkartarak iş kazalarını önlemek için, işyerlerinde koruyucu güvenlik

Sanayi devrimini olumsuz çalışma koşulları, giderek toplumsal huzursuzluklara yol açmıştır. Sosyal sorunlara karşı bireysel girişimleri ile model arayışlarında bulunan kooperatifçi ve sosyal politika önderlerinden Robert Owen, kendi fabrikasında çalışan işçiler için tıbbi bakım imkanı sağlamıştır İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin bir bilim dalı olarak gelişmesi bu dönemde yapılan çalışmaların sonucunda olmuştur [15].

18.yy ve 19.yy’ larda İngiltere’de çalışma sürelerini sınırlayan, çalışma koşullarını düzeltmeyi zorunlu kılan yasalar yürürlüğe girmiştir. 1828’de Almanya’da, orduya yeni katılan birçok acemi erin yetersizliğinden yakınılmış ve nedeni araştırılınca, gençlerin, ebeveynleri tarafından tarım işlerinde ağır koşullarda çalıştırıldıkları saptanmıştır. Bunun üzerine yayımlanan bir mevzuatla 9 yaşından küçük çocukların maden ve fabrikalarda, 9–16 yaş arasındakilerin de geceleri ve pazar günleri çalıştırılmasını yasaklamıştır [5].

Avrupa’da bu gelişmeler yaşanırken, Amerika’da ise hızlı sanayileşmenin yarattığı olumsuz çalışma koşulları üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Kurşun zehirlenmeleri incelenmiş ve meslek hastalıkları ile ilgili kitaplar yayınlanmıştır. 18.yy’da Avrupa’da gelişmeye başlayan sosyal güvenlik ilkeleri 19.yy’da yaygınlaşmış, çeşitli sigorta kuruları kurulmuş ve iş kazaları ile meslek hastalıkları sigortası uygulanmaya başlanmıştır [14].

Öncelikli olarak İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yürürlüğe giren işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin yasalar zamanla son şeklini almıştır [12].

Dünyadaki iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik çalışmalarda, 1919 yılında faaliyete başlayan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ‘’Milletler Cemiyeti’’ne bağlı olarak bu konuda öneli çalışmalar yapmış ve 1946 yılında ise Birleşmiş Milletler ile imzaladığı anlaşma sonucu bir uzmanlık kuruluşu durumuna gelmiştir. Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO) ile Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve bu kuruluşlarla işbirliği yapan birçok kuruluş, iş sağlığı ve güvenliği yönünden önemli çalışmalar gerçekleştirmiştir [14,15].

Bilimsel teknolojik devrim sonucu üretim sürecinde otomasyonun ağırlık kazanması iş kazaları ve meslek hastalıklarının azaltılmasına yardımcı olmuştur. İnsan sağlığına

uygun olmayan çalışma ortamlarında giderek daha çok robotlar kullanılmaya başlanmıştır [14].

2.3.2 Türkiye’deki İSG Gelişimi

Dünyadaki gelişmelere ve sanayi devrimine paralel olarak ülkemizde de iş sağlığı ve güvenliğinin gelişimi 19.yy’a dayanmaktadır. Osmanlı zamanında bu konulardaki ilk çalışmalar 1850 yılında başlamıştır[15].

19.yy’ da Avrupa’da yaşanan sanayi devrimi ile eski üretim ilişkileri yıkılmış, üretim hızla artmış, maliyetler düşmüş ve sermaye birikimi hızlanmıştır. Avrupa’da bu gelişim ve değişimler yaşanırken Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasi ve ekonomik çözülme yaşanmaktadır [14]

1850 yıllarında çalışma koşulları çok ağır olup, çalışma süresi günde on altı saate kadar çıkmaktadır. Ayrıca ağır işlerde kadın ve çocukların çalıştırılması da yaygınlaşmıştır. Kömür ocaklarındaki çalışma koşullarının ağırlığı ve çok sayıda işçinin akciğer hastalığına yakalanması üretimde düşmelere neden olmuştur. Üretimi artırmak amacıyla 1865 yılında ‘Dilaver Paşa Nizamnamesi’ adında bir tüzük hazırlanmış, ancak padişah tarafından onaylanmamıştır. Yüz maddeden oluşan bu tüzük, daha çok üretimi artırılmasına yönelik olmasına karşın, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili ilk yasal belge olması açısından önemlidir [15].

İkinci önemli belge olan Maadin Nizamnamesi, genellikle iş güvenliğini ilgilendiren önemli hükümler getirmiştir. Bu tüzüğün getirdiği hükümler şu konulardadır: kaza için önlem alma, kazaya maruz kalanlara veya ailesine işveren tarafından ödenecek tazminat, diplomalı hekim bulundurma [14].

1921 yılında yayınlanan ‘Ereğli Havza-ı Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun’’ işçilere tanıdığı haklar açısından bugünkü iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının başlangıcı sayılmaktadır. Ülkemizde günlük çalışma saatinin sekiz saatle sınırlandırılması ve fazla çalışma için iki kat ücret ödenmesi hükmü ilk kez bu kanunda yer almıştır [5].

hayatını düzenleyen yasaların ardı ardına çıkarılmasına neden olmuştur. İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili pek çok yasa, tüzük, yönetmelik çıkarılmıştır. 1936 yılında yürürlüğe giren Borçlar Yasası, işverenin iş kazaları ve meslek hastalıklarından doğan hukuki sorumluluğunu getirmiştir. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümler taşıyan Umumi Hıfzısıhha Yasası ve Belediyeler Yasası 1930 yılında yürürlüğe konmuştur. 1950 yılında yürürlüğe giren 5690 Sayılı Yasa gereği olarak işyerlerinin iş sağlığı ve güvenliği yönünden denetimini yapmak, çalışma yaşamını düzene koymak, yol gösterici uyarılarda bulunmak üzere hekim, kimyager ve mühendis gibi teknik elemanların görevlendirilmesi ile ilgili 1745 Sayılı Yasa çıkarılmıştır [12,14]. Borçlar Kanunu’nun ardından Belediyeler Kanunu ve 1971 yılında yürürlüğe giren 1475 Sayılı İş Yasası’nda işveren, işçinin sağlık ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü kılınmıştır [12].

506 Sayılı SSK Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra Türk Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Özel Fon İdaresi İşbirliğinden yararlanılarak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Araştırma Enstitüsü (İSGÜM) kurulmuştur. İSGÜM, kuruluşundan bugüne kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı olarak çalışmalarını sürdürmektedir [14].