• Sonuç bulunamadı

I DÜNYA SAVAŞI’NDA, DOĞU VE GÜNEY CEPHELERİ’NDE ŞÜKRÜ BEY

Belgede Atatürk’ün Yaverleri (sayfa 74-76)

2.ŞÜKRÜ (TEZER) BEY

2.4. I DÜNYA SAVAŞI’NDA, DOĞU VE GÜNEY CEPHELERİ’NDE ŞÜKRÜ BEY

Mustafa Kemal Paşa Diyarbakır’a ulaştığında 16. Kolordu Bölgesi’nde bilhassa Bitlis ve Muş cephelerine hassasiyet göstermiş, bu sebeple de bu iki cephedeki kuvvetlerle bunların karşısındaki düşmanın durumu hakkında gerekli incelemeleri yapmıştır. Bu inceleme sonunda bu iki cephe hattının da düzeltilmesinin ihtiyaç olduğuna karar vermiştir. Ancak bu iş için girişilecek askeri harekâttan önce anılan cephelerdeki birliklerin teftişini ve durumlarını gözden geçirmeyi lüzumlu gördüğünden, 27 Mart 1916 günü önce Bitlis Cephesi’ne hareket etmiştir.

Bu seyahatte kendisine Yaver Üsteğmen Cevat Abbas ve İkinci Yaver Asteğmen Şükrü beyler refakat etmişlerdir107.

“Bitlis Cephesi’ne intikal sırasında Veysel Karani Türbesi civarına varıldığında, birliklerine katılmak üzere kendi başlarına cepheye giden subayların, o civarda silahla dolaşan kişiler tarafından soyulup, zorla para ve eşyaların alındığı hususunda Komutana yapılan şikâyet üzerine Süvari Bölük Komutanı, bu işi yapanların barındıkları mevkiye gönderilmiş ve yakalanan 14 kişi Askeri Mahkemeye verilmişti. Bu eşkıyanın, cephe gerisinde işledikleri genel asayişi ihlal ve aynı zamanda vatani vazifelerini ifa için cepheye giden subayların yollarını keserek para ve eşyalarını zorla almak suretiyle yaptıkları soygunculuk fiilleri sabit görülerek idamlarına karar verilmiş ve bu karar başkomutanlığa bildirilmişti. Bu karar caydırıcı etkisini göstermiş ve cephe gerisinde hiçbir zaman buna benzer herhangi bir hal asayişi bozacak olay çıkmamıştı. Müteakiben Bitlis yolu üzerinde bulunan bir tümenin karargâhına gidilmiş, bu tümenin birinci hatta bulunan birlikleri komutan tarafından denetlenmişti. Ertesi sabah Ruslar, cephedeki birliklerimize taarruz etmiş ve bu taarruz def edilmişti.

Bilahare Siirt’e giden komutan burada iki gün kalmıştı. Muş’a gitmek üzere hareketten sonra Silvan yakınlarında bulunulduğu sırada alınan bir şifreli emirde, Keşan’da bulunan 2. Ordu Komutanı Ahmet İzzet Paşa’nın karargâh ile birlikte Diyarbakır’a hareket ettiği, Mustafa Kemal Paşa’nın Komutanı bulunduğu 16. Kolordunun da bu ordu emrine verildiği bildirilmiş ve kolordu birliklerinin genel

107

durumu hakkında bilgi istenmişti. Bu emir Mustafa Kemal Paşa için büyük bir sürpriz olmuştu. Çünkü O Edirne’de bulunduğu sırada başkomutanlıkça İstanbul’a davet edilmiş ve ilerde Doğu Cephesi’nde bir ordu teşkilinin düşünüldüğü, bu ordunun komutanlığın kendisine verileceği vaadi ile şimdilik 16. Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır’a gitmesinin uygun görüldüğü kendisine bildirilmişti. Başkomutan Vekili Enver Paşa verdiği bu sözde durmayarak Ahmet İzzet Paşa’yı Diyarbakır’a gönderiyordu. Alınan bu emirden sonra tekrar Silvan’a gelen Mustafa Kemal Paşa’nın bu yeni düzenleme üzerine Diyarbakır Ordu Merkezi olacağından 16. Kolordu Karargâhı’nın Silvan’a nakli geliyordu. Karargâhını Silvan’a nakledip yerleşme işleri bittikten sonra Komutan yarım kalmış olan Muş Cephesi gezisini tamamlamak üzere bölgeye gitmişti. Bu cephede Rusların yaptığı taarruz sırasında savaş taktiği gereği birliklerimiz geri harekâta başlamışlardı. Bu harekât bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından mükemmel bir şekilde sevk ve idare edilmişti”108.

Bu harekât sırasında Mustafa Kemal Paşa’nın gösterdiği cesaret ve kahramanlıklardan birini Yaver Şükrü Bey şöyle bahsetmiştir:

“Planlı bir şekilde yapılan bu çekilme harekâtında birliklerin en geride kalan son perakende erleri de önünden geçmiş ve görünürde hiç kimse kalmamış olmasına rağmen, araziye hâkim olan bir noktada dimdik ayakta duran paşa hala yerinden ayrılmıyordu. Bu durum karşısında Yaver Cevat Abbas Bey ve ben kabımıza sığamıyor ve neredeyse düşman takip kuvvetlerine esir düşeceğimizden endişe ediyorduk. Buna rağmen ben ağzımı açamıyor, paşanın vereceği emri bekliyordum; fakat Cevat Bey’in sabrı tükenmiş olacak ki:

- Atları emreder misiniz Paşam! Demesi üzerine O, sert bir ifadeyle; - Aceleye lüzum yok. Hareket zamanını ben bilirim, ihtarında bulunmuştu.

Aradan bir süre geçtikten sonra Cevat Bey bütün cesaretini toplayarak tekrar:

Paşam kimse kalmadı, atları emreder misiniz? Diyecek oldu. Fakat dediğine pişman

da oldu Paşa, tek asker önümden geçip emniyete girmedikten sonra buradan

ayrılmayı hiçbir zaman düşünmedim, demişti.

108

Paşanın işaret ettiği tarafa baktığımız zaman bir askerin oldukça yavaş bir yürüyüşle ilerlemekte olduğunu görmüştük. Birliğinden ayrılıp geri kalan ve bu derece mecalsiz yürüyen asker acaba yaralımıydı? Neden sonra, bulunduğumuz yerin kırk - elli adım ilerisindeki yoldan geçtiği sırada komutanın emirleri ile yanına yaklaşan askerin, hasta ve halsiz olduğunu görmüş, aynı zamanda silahı, cephanesi ve sırtındaki çantasıyla güçlükle yürüyebilmesi yüzünden geriye kaldığını anlamış ve bu durumu paşaya arz etmiştik. Derin bir sükûnet ve sessizlik içinde geçirdiğimiz o dakikalardan sonra komutan artık gerilerde kimsenin kalmadığına kanaat getirmiş olacak ki yerinden bir iki adım ayrılarak bize hitaben, mülayim; fakat kesin bir ifade tarzı ile:

- Çocuklar, şu topraklardan ayrılmaya gönlüm bir türlü razı olmuyor, saatlerce ve üzüntü ile hep bunu düşünüyorum, zihnim daima bununla meşgul. Bugün, çaresiz buradan ayrılacağım; fakat bir şartla ki, o da, çok kısa bir gelecekte ve hem de yalnız buralara kadar değil, daha ilerilere gitmek için yine geleceğim,

demişti”109.

2.5. ŞÜKRÜ BEY’İN MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE HİCAZ SEFERİ

Belgede Atatürk’ün Yaverleri (sayfa 74-76)