• Sonuç bulunamadı

ATATÜRK’ÜN HASTALIĞINDAN ÖNCEKİ GÜNLERİNDE, HASTALIĞINDA VE VEFATINDA SALİH BEY

Belgede Atatürk’ün Yaverleri (sayfa 115-119)

3.SALİH (BOZOK) BEY

3.14. ATATÜRK’ÜN HASTALIĞINDAN ÖNCEKİ GÜNLERİNDE, HASTALIĞINDA VE VEFATINDA SALİH BEY

Salih Bey, 1923 yılında TBMM II. Dönem seçimlerinde milletvekili olup başyaverlikten ayrılmış olmasına rağmen Mustafa Kemal Paşa’nın hemen her seyahatinde yanında bulunduğu gibi, sofrasının da müdavimlerindendi. O sanki sivil bir başyaverdi.

Salih Bey, Çankaya’daki evini 1928’de sefaret olarak kullanılmak üzere İngiltere’ye 30.000 Türk lirasına sattı. Bu paranın 10.000 lirası ile İstanbul’da bir ev almış ve ailesini Ankara’dan İstanbul’a nakletmiş ve kendisi Ankara’da kalmıştı.

Salih Bey’in, 1928 yılı yaz ayları ortasında kızı Sabiha’nın Dolmabahçe Sarayı’nda nişan töreni yapılmıştı. Gençlerin nişan yüzüklerini Mustafa Kemal Paşa takmıştı. Bu taltif, aile için çok büyük bir mutluluk olmuştu. Salih Bey’in 1921 yılında doğan küçük oğlu Muzaffer’in de 1 Eylül 1930’da Yalova’da sünneti yapılmıştı. Mustafa Kemal Paşa bu törende de bulunmuştu.

29 Ekim 1933 tarihinde Cumhuriyetin 10. yılı büyük coşku ve sevinçle kutlanıyordu, Salih Bey tribünlerde yine Başkomutan’ın arkasında idi. Bu törende Mustafa Kemal Paşa, senelerce hafızalardan silinmeyen ve son cümlesi; “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözleri ile biten kutlama nutkunu okumuştu.

24 Kasım 1934 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya TBMM’de kabul edilen bir kanunla “ATATÜRK” soyadı verildi. Atatürk tarafından birçok şahsa da soyadı veriliyordu. Salih Bey de “BOZOK” soyadını O’nun yazısı ile tespit edilen bir özel belge ile Ocak 1935’te almıştı176.

“1938 yılı ortalarında Atatürk’ün sağlık durumu bozulmaya başlamıştı. Ata’nın bir süredir ayakta geçirmeye çalıştığı karaciğer hastalığı ilerliyordu. Buna rağmen o, 19 Mayıs 1938 günü Ankara’da Gençlik ve Spor Bayramı’nı 19 Mayıs Stadyumu’nda izlemişti. Hatay davası ile ilgili hususların halledilmesinin gecikmesi üzerine hasta hali ile aynı gün akşamı trenle Mersin’e hareket etmiş ve ertesi gün orada askeri birliklerin geçit resmini ayakta izlemiş ve halsiz düşmüştü”177. Hastalığının gittikçe ilerlediğini gören doktorlar, Ata’nın dinlenme ve tedavisi için

176

Salih Bozok - Cemil S. Bozok; Age, s.10.

177

kendisine İstanbul’a gitmesini önermişlerdi. O da 25 Mayıs’ta Ankara’ya dönmüş ve 27 Mayıs günü trenle Ankara’dan İstanbul’a gelmişti.

Atatürk, Cumhurbaşkanlığı yatı olarak devlet tarafından satın alınan ve 1 Haziran 1938 günü İstanbul’a gelen Savarona yatına aynı gün öğleden sonra geçmişti. Atatürk 1 Haziran’da geldiği yatta 25 Temmuz 1938 gününe kadar kalmıştı. Hastalığın daha da artması üzerine 25 Temmuz 1938’de iki ay kadar kaldığı Savarona yatından Dolmabahçe Sarayına nakledilmişti. Ata artık yatağa düşmüştü. Hekimler tarafından tedavisi devam etmekte idi. Bu büyük insanı çocukluğundan beri adeta taparcasına sevmiş ve bağlanmış olan Salih Bey’in bütün neşesi kaçmıştı. Günün bütün saatlerini Savarona yatı ile Dolmabahçe Sarayı’nda Ata’sının yanında nöbet tutarak geçiriyordu.

Bütün çabalara rağmen Atatürk o tutulduğu hastalıktan kurtulamayarak 10 Kasım 1938 günü saat 09.05’te ebediyete intikal etmişti178.

Salih Bey, hatıralarında o günü şöyle anlatmıştır: “Maddi ve manevi hiçbir kuvvet onu kurtaramayacaktı. Saraya uykuda yürüyen adamlar gibi gidip geliyordum. O günlere ait hiçbir hatıramı tespit etmeye muvaffak olamadım. Birisi belki adımı sorsa cevap verecek durumda değildim. Yalnız Ata’nın öldüğü günü hiç unutamıyorum.

Hekimler büyük ölünün odasından çıktıkları zaman yüzüm kim bilir nasıl korkunç bir hal almıştı ki Mim Kemal Bey telaşlanarak;

-Nereye gidiyorsun, diye sormaya mecbur oldu. -Hiç dedim, gidiyorum. İşim bitti artık.

Fakat Mim Kemal Bey bırakmadı, kolumdan tutarak aşağı kadar indirdi. Kalbim, iki değirmen taşı arasına düşmüş bir buğday tanesi olsa ancak bu kadar ezilirdi. Ne ağlayabiliyor, ne konuşabiliyor, ne de konuşanları anlıyordum. Bir ara büsbütün kendimden geçmişim. Odadan deli gibi fırladım.

-Nereye, diye arkamdan koştular. -Şimdi geliyorum, dedim.

178

Bundan sonrasını hiç ama hiç hatırlamıyorum demişti”179.

“Salih Bey kendisi hatırlamamakla beraber Ata’nın vefat ettiğini öğrendiği zaman odasına girmiş ve büyük adamın ellerinden öperek ona veda ettikten sonra, “Başkumandan başyaversiz gidemez!” diyerek sarayın merdivenlerinden aşağı koşmuş, alt katta muhafız komutanı İsmail Hakkı TEKÇE’nin odasına dalıp kapıyı kapatmıştı. Onun daima temiz ve lekesiz kalmış olan erkek ruhu, bir eski başyaver sıfatı ile onun arkasında kalmaya tahammül edemedi. Atatürk sevgisi o kadar büyüktü ki, o yüzden dünyada kalmayı bu kadar anlamsız buluyordu. Az sonra içerden tek el silah sesi duyuldu. Bu sesi işitip içeri koşanlar odada onu kanlar içinde yerde bulmuşlardı. Tabancasından kalbine sıktığı bir kurşunla yere yıkılmıştı. Bir iki milimetrik sapma ile kalbi bulamayan bu mermi bütün ciğerini boydan boya delip geçmiş, sırtına saplanıp kalmıştı. Fazla kan kaybettiğini gören Operatör Mim Kemal ÖKE onu derhal Şişli Sağlık Yurduna kaldırıp ameliyata almak sureti ile hayatını kurtarmıştı”180.

Atatürk’ün muhafızı İsmail Hakkı TEKÇE bu anı şöyle anlatmıştır: “... Ve 9’u 5 geçe Atatürk öldü! Hepimiz hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk. Mehmet Kamil, Mim Kemal’in omzuna yaslanmış perişan haldeydi. Önce Hasan Rıza Atatürk’ün elini öptü, sonra ben ‘Bir tarih kapandı’ diyerek elini öptüm ve yorganın altına soktum. Bütün dünyayı ve memleketi sarsan heyecan burada bitiyordu. Birkaç dakika sonra odaya Salih BOZOK geldi. Manasız gözlerle ve garip bakışlarla baktı. Daha önce hepimize söylemişti. ‘Atatürk ölürse ben intihar ederim!’ demişti. Fakat o anda hepimiz o sözü unutmuştuk. Sonra aşağıya indi. Benim odama girmiş ve tabancasını çekerek kalbine ateş etmiş. Hemen aşağıya koştuk. Mim Kemal yetişti. Kurşun iyi bir tesadüf sonucu kalbine isabet etmemişti”181.

“Salih Bey, en yakın dostu, arkadaşı ve daha önemlisi komutanı olan Atatürk’ten sonra yaşamamaya karar vermişti. Ölmeyi komutanına ilk siroz teşhisinin konduğu 1938 ilkbaharında aklına yerleştirmiş, hatta tanıdığı doktorlara en rahat ölüm şeklinin ne olduğunu, mesela şakağa ateş etmenin kesin ölüm getirip getirmeyeceğini bile sormuştu. “Şakak pek garantili değildir, namlu azıcık kaysa

179

Can Dündar; Age, s.155.

180

Salih Bozok-Cemil S. Bozok; Age, s.267.

181

Hasan Pulur; Muhafızı Atatürk’ü Anlatıyor Emekli General İsmail Hakkı Tekçe’nin Anıları, Kaynak Yayınları, Birinci Baskı, İstanbul, Mayıs 2000, s.61.

insan ölmez, ama kör kalır; en ideal intihar kalbe ateş etmektir.” cevabını alıp öldürücü noktanın neresi olduğu da öğrenince yeni bir günlük adet edinmişti. O noktayı kalbinin üzerine her gün tentürdiyot ile işaret ediyordu. Artık işi sabahları tıraş olduktan sonra göğsünün üzerine tentürdiyot sürmek ve doktorlardan gelecek haberi beklemekti. İntihara o kadar kararlıydı ki Atatürk’ün ölümünden 5 ay kadar önce 7 Haziran 1938’de biri çocuklarına, diğeri eşi Pakize Hanım’a olmak üzere Savarona yatında iki mektup hazırlamıştı182.

Eşine yazdığı mektuptan bazı bölümler şu şekildeydi: “Sevgili Pakize;

Beni bütün hayatım boyunca mesut yaşattın. Her arzumu severek yerine getirmek istediğini bu mektubuma minnetle ve şükranla kaydetmeyi bir borç bilirim. Milletimizin ve her Türk’ün minnetle yâd edeceği Atatürk’ümüzün sayesinde şerefimizi, haysiyetimizi muhafaza ederek ömrümüzün sonuna kadar sıkıntısızca yaşabileceğiniz her şeyi temin etmiş bulunuyorum.

Ben hayatımı Atatürk’ümüzün hayatına bağlamış ve ondan sonra yaşamamaya karar vermiş bulunduğum için hayatıma nihayet verdim… Her şeyi kemal-i sükûnetle karşılayarak çocuklarımla sıhhat ve afiyetle yaşamını dilerim.

Her zaman bana şefkat ve muhabbetle bakan güzel gözlerini sonsuz sevgilerimle seni kucaklayarak öperken ömrünün sonuna kadar çocuklarınla afiyetle ve üzüntüsüz olarak yaşamanı diler ve hürmetle de ayrıca ellerinden öperek ebediyen

arz-ı veda eylerim. Sevgili karıcığım, kıymetli Pakize’m”183. Salih Bey hastanede iken üç hafta sonra ikinci bir ameliyat geçirmiş ve

akciğerinin arka kısmında kalan mermi çekirdeği de çıkarılmıştı. Hastanede bulunduğu için aziz arkadaşı Atatürk’ün cenaze törenine katılamamış ve bu yüzden vefatına kadar çok üzüntü duymuştur.

“Ata’nın vefatından sonra cumhurbaşkanlığına seçilen İnönü Salih Bey’e telgraf çekmiştir. Bu telgraf şu şekildedir:

182

İsmail Hakkı Akansel; Age, s.188.

183

‘Teselli kabul etmez felaket içinde sizin haliniz, aile teessürümüzü bir kat daha ağırlaştırdı. Muhabbetle gözlerinden öper, yürekten şifa dilerim.’

İsmet İNÖNÜ

Salih Bey’de İnönü’nün cumhurbaşkanlığına seçilmesi münasebetiyle kendisini telgrafla kutlamıştır bu telgrafta şu şekildedir:

‘Gayet tabii ve pek isabetli olan Reisicumhurluğa seçilmenizi tebrik eder, millet ve memleket hakkında hayırlı muvaffakiyetler diler sonsuz saygıyla ellerinizden öperim.’

Salih BOZOK

Salih Bey ikinci ameliyattan bir süre sonra iyileşerek hastaneden taburcu edilmişti.

İnönü cumhurbaşkanı seçildikten sonra normal zamanından 5 ay önce seçime gitmişti. İnönü, Bozok’u Bilecik Milletvekili seçtirdi. Bilecikliler daha önce ona fahri hemşerilik vermişlerdi. Bu seçimde Atatürk’ün maiyetinde bulunmuş olanlardan bazı kimseler seçilmedi.

Eski arkadaşlarına büyük vefa hisleri ile bağlı olan Salih Bey milletvekili seçilmeyen arkadaşları için çok üzüldü. Bu yüzden esasen yıldızları pek barışmayan İnönü’ye karşı gücenmesi de artmıştı”184.

Belgede Atatürk’ün Yaverleri (sayfa 115-119)