• Sonuç bulunamadı

ATATÜRK ile Kemal GÜRER

Belgede Atatürk’ün Yaverleri (sayfa 62-68)

1.CEVAT ABBAS (GÜRER) BEY

1.12. CEVAT ABBAS BEY’İN MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE BERABER BULUNDUĞU GÜNLERE AİT BAZI ANILAR

1.12.7. ATATÜRK ile Kemal GÜRER

“1936 yılı Temmuz’un 18’ini 19’una bağlayan gece, Florya Köşkü’nde Atatürk’ün sofrasında bulunan Cevat Abbas Bey’in oğlu Mustafa Kemal’i dersleri çerçevesinde sınava tabi tutan Atatürk, daha sonraları konuşmalarını şöyle sürdürür:

– Bu sofraya ilk defa geldin. Buradaki duygularını söyleyebilir misin? Kemal,

diye sordu. Kemal:

– Sofranızda ilk defa oturabilmek bahtiyarlığının derin heyecanı içindeyim. Duygularımı arz edemeyeceğim için büyük affınızı rica ederim Atatürk’üm”91.

“Karşılığında bulundu. Bunun üzerine Atatürk:

– Peki, öyleyse senin duygularını ben sana not ettireyim, sonra kalk söyle!

buyurdular ve aşağıdaki notları büyük bir içtenlikle sevdiği ve son derece önem, değer verdiği ve güvendiği cumhuriyet çocuklarına anı olarak gece yarısından sonra, saat biri elli beş dakika geçerken; Kemal’e yazdırdılar:

89

Turgut Gürer; Age, s.109.

90

İsmail Hakkı Akansel; Age, s.112.

91

Not: 1- ‘Sizi ilk defa; hayatımın ilk akşamında dinlemekle mutluyum. Burada geniş ruh rahatlığı alanına girdim. Bunun açıklamasını yapayım:

Burada hayatımın ilk akşamında gördüğüm dünyada benim kafamı aydınlatır gibi konuşmalar, güneş altında, kimlerin kafasını aydınlatmaz?

İşte bu buluş benim için bir mutluluk ölçüsü oldu. Ben işittim karanlıkta onun aydınlatan sesini… Gerçekten onu anlamak gerekir. İşte o; burada anlaşıldıktan sonra onu herkes anladığını iddia ederse, bu iki anlayış arasında kesin ayırım olduğunu iddia edecek benim gibi; babam gibi…

Karanlıkta tanınan aydınlıkta bırakılmaz. İşte onun içindir ki, Türk ulusu onu bırakmaz.

Yalnız, duyuyorum; ben bu günkü cumhuriyet çocuğu; onun bayrağıyım. Ben ve benim gibiler onun bayrağı, onun sancağıdır.’

Saat ilerliyordu. Montrö’den haberler gelmişti. Atatürk; Ankara’da bulunan İnönü’ye ‘Zafer senindir, gözlerinden öperim, yarın uçak ile bekliyoruz.’ ve Montrö’deki Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü ARAS’a ‘Arkadaşlarla deniz evindeyiz, kapı açıldı; telgrafını getirdiler. Okumadan anladım. Boğazları kapamışız. Senin ve asker arkadaşlarımın gözlerinden öperim.’ Biçiminde hatırladığım telgraflarını not ettirdiler.

Telgraf taslakları genel sekreterliğe gidedursun Atatürk, Kemal’e kara tahtaya beş soru yazdırdılar:

‘1- Lozan tam mıdır?

2- Lozan’ın bütünlüğünü yadsıyanlar var mıydı? Varsa neden? Yoksa neden? 3- Boğazların serbest bırakılmasında sakınca var mıydı? Varsa neden? Yoksa neden?

4- Montrö’nün Lozan’la ilgisi?

5- Boğazlar daha önceleri açık mıydı?”92.

“Bu sorular sofrada bulunanlara sorulmuştu. Fakat Montrö başarısından coşan Büyük Dahi sorularına karşılık beklemeden, Kemal’e ikinci notu yazdırdılar:

92

‘Not: 2- İşte size söylüyorum, işittiniz mi? Bugün bayram günüdür. Sevinç günüdür. Niçin bilir misiniz ey sevgili yurttaşlar? Çünkü Lozan, Montrö’de taçlandırılmıştır.

Lozan tamdır ve bütünlüğünü daima tarihte okutacaktır. Fakat onu üzen küçük bir şey, Boğazlar vardı. İşte o Montrö’de çözümlenmiştir. Eğer Türk yüksek duyarlılığı bununla ilgiliyse kesinlikle sevinmektedir, seviniyor ve sevinmelidir.

Türk çocuklarının yazgısı hep başarılı atılımlardır, hep sevinç veren sonuçlar almaktır. Türk çocukları, yürüdünüz; yürüyorsunuz, yürüyünüz.

Yaptığınız atılımlar sizi yüksek ülküye ulaştırmak üzeredir, durmayın yürüyün!

Mutluluk, gençlik, sevinç ve hepsinden sonra dünyaya karşı yüksek bir gurur seni bekliyor.

Türk çocukları! Son sözümün son kelimesine dikkat!

Gurur, ululuk sende temelden vardır. Bunu gösterme! Onu kendi yüksek enerjinin hariminde sakla! Gerektikçe alçak gönüllüğünü göster. Fakat yine gerektikçe göster ezici yumruğunu!

İşte bu niteliklerinle kanıtlayabilirsin ne olduğunu! Benim bu günkü ve yarın ki Türk gençliğinden beklediğim nitelik; bu biçimde belirmelidir.’

Saat üçü geçiyordu. Sabah oluyor, günün aydınlığı pencerelerde beliriyordu. Atatürk, gramofonda ‘Yanık Ömer’ plağını çaldırttı. Mehmetçiği savaş meydanlarında canlandıran bu türkü sona erer ermez Atatürk, üçüncü notunun tutulmasını Kemal’e emretti:

‘Not: 3- Şimdi kulaklarımızı ve ruhlarımızı okşayan bu ezgi ile duygulanmış olarak konuşmamızın sürdürülmesine izin vermenizi rica ederim.

Büyük insanlık varlığının anlatımına yarayacak kural, kültür dediğimiz kelimenin üzerinde dikkat, inceleme sonucunda alınabilmiş olan kavramlarla anlamlaşır”93.

93

“ ‘Bu arada bütün modern dillerde kullanılmakta olduğu içindir ki, bizde de (Beauxarts) denilen şey olmuştur. Bu kelimeyi Türkler sanıyorum pek haklı olarak: 1. Müzik, 2. Resim, 3. Heykeltıraş, 4. Edebiyat, 5. Mimari, 6. Raks ve jimnastikten bileşik saymışlardır.

Bu branş, insan topluluklarının yüksek niteliğini göstermede çok büyük önemi kapsar. Bu, yüksek karakter temizliği, beceri, ince yetenek ve işte bunların hepsini yapabilmek, sanatçılığın birleşmiş anlatımıdır.

Bu sorun üzerinde bizim de, çocuklarımızın da birlikte durmamız gerekir. Güzel sanatlarda başarı; bütün devrimlerin başarılı olduğunun en kesin kanıtıdır. Bunda başarı sağlayamayan uluslara ne yazıktır. Onlar, bütün başarılarına karşın uygarlık alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan her zaman yoksun kalacaklardır.

İşte bunun içindir ki biz elimize aldığımız Büyük Türk ulusunun başarısına çalışmakla mutluyuz. Ne yazıktır ki biz dâhil, bizzat bu işte geriyiz. Çocuklarımız, gençlerimiz, babalarından gördükleri noksanları; dünyaya bakarak tamamlamaya çalışmaktadırlar, çalışmalıdırlar!’

Bu notundan sonra Atatürk; eksikliği ve büyüklüğü kuşku götürmeyen Türk tarihinden ve ana dil olan Türkçeden; ona özgü engin ve taşkın bir inançla söz ettikten sonra dördüncü notunu yine Kemal’e tutturdu:

‘Not: 4- İşittiğimiz sözlerden şu anlamı toparlar gibi olduk; meğerki kendi kendine insanım, toplumum, nihayet milletim diye gelmekte olan varlıkların bilim sözlüğündeki anlamı; yüksek, uygar ulusların sözlerinde bile açıklanmamıştır’”94.

“Biz, bu konuda anladıklarımızı hemen bütün dünya kamuoyuna kolaylıkla anlatabileceğimizi sanmıyoruz. Fakat biz bu insanlık, uygarlık ve son olarak imtisası sonucunda adam olduklarını sananlara, uygarlığın eski sahibiyle onların sanılarının arasındaki farkı şimdiye kadar gösterememiş olmamız, bizden evvelkilerin acı bir kusuru olduğu bu basit konuşmalardan anlaşıldı.

Bu sözlerle Türkiye Cumhuriyeti’nin, özellikle bu günkü gençliğine ve yetişmekte olan Türk çocuklarına sesleniyorum:

94

Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Anlamda, düşüncede, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün Batı nihayet teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o kabahat senin değil, senden öncelerin affedilmez savsamasının bir sonucudur.

Şunu da söyleyeyim ki; çok zekisin! Belli. Fakat zekânı unut. Her zaman çalışkan ol!”95.

95

Cevat Abbas GÜRER96.

96

Belgede Atatürk’ün Yaverleri (sayfa 62-68)