• Sonuç bulunamadı

OSMAN GAZİ DÖNEMİ: (698-726/1299-1326)

DÖRDÜNCÜ TABAKA

(YILDIRIM BAYEZİD DÖNEMİ:791-805/1389-1402)

Yıldırım lakablı Sultan Bayezid’in, babası Sultan Murat Han’ın vefatından sonra 1389-1402 tarihleri arasında süren saltanatı döneminde yaşayan alimleri ihtiva eder.1

Yıldırım Bayezid dönemi, medrese teşkilatlanması ve Osmanlı’nın ilim sahasındaki gelişmesi açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Orhan Gâzi zamanında kurulan ilk medreseden sonra yetmiş yılı aşkın bir zaman geçmiş ve Yıldırım Bayezid devrinde medreseler ilk defa teşkilatlanmaya tabi tutulmuştur.2

Bu dönemde Ali Paşa Medresesi, Molla Yegan, Subaşı Eyne Bey, Molla Fenari, Ferhadiye, Vaiziye ve Yıldırım Medreseleri açılmıştır.3

Yıldırım Bayezid döneminde Orhan Gâzi tarafından kurulmuş olan Bursa Medresesi gittikçe gelişerek –tıp dahil- yüksel ilimler okutulan bir üniversite haline gelmiştir. Ancak buna rağmen ihtisas için yurt dışına gidişler devam etmiştir.4

Taşköprîzade bu tabakada 30 zatın hayatları hakkında bilgi vermektedir. Biz hadis ilmi ile alakalı olarak 7 muhaddisin hayatını ele alacağız.5

MECDÜDDİN FİRUZABADÎ (ö.817/ 1414-5 )

Kamus sahibi, Mecduddin Ebu Tahir Mehmed b. Yakub b. Mehmet Şirazi Firuzâbâdî

729/1329 yılında Şiraz’a bağlı Kazvin kasabasında dünyaya geldi.6 Şirâzî nisbesiyle de anılan Firuzâbâdî, ilk öğrenimini Kazerun’da babasının yanında tamamladı. Yedi yaşında Hafız oldu. bir yıl sonra Şiraz’a giderek babasından ve Kıvâmuddin Abdullah b. Mahmud gibi alimlerden dil ve edebiyat dersi aldı.Ebû Abdullah Muhammed b. Yusuf Ensâri el- Zerendî’den Sahih-i Buhâri ve Sünen-i Tirmizi’yi okudu. 745/1344’de Vâsıt’a giderek Şehabeddin Ahmed b. Ali Dîvânî’den kıraat ilmi, yine aynı yıl Bağdat’ta Sirâceddin Ömer

1 Taşköprîzade, a.g.e., 22; Mecdî, a.g.e., 46 2 Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, 35

3 Bahsi geçen medreseler ve hocaları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Mefail Hızlı, Osmanlı Klasik Döneminde

Bursa Medreseleri, 38-63

4 Yılmaz Öztuna, Büyük Osmanlı Tarihi, VIII, 92 5Taşköprîzade, a.g.e., 22-58

b.Ali Kazvînî’den Sağani’nin Meşâriku’l-Envâr’ı ile Sahih’i Buhâri’yi okudu. Bağdat kadısının yanında yardımcı olarak yıllarca çalıştı.

755/1354 yılında Şam’a geçerek aralarında Takıyyüddin Supkî’nin de olduğu yüz kadar hocadan ders aldı. Bu arada tekrar Sahih-i Buhâri’yi okuma fırsatı buldu. Ardından Ba’lebek, Hama, Halep ve Kudüs’e gitti. Kudüs’te Alâî gibi değerli alimlerin derslerine devam ederken bir taraftan da medreselerde müderrislik yaptı. Zaman zaman Remle Gazze ve Kahire’ye giderek dolaştı. Kahire’de Bahâeddin İbn Akîl, Cemâleddin İsevî ve İbn Hişam Nedvî gibi alimlerle tanışma fırsatı buldu. İzzeddin İbn Cemaâ ve İbn Nütâbe Mısrî’den dini ilimler ve edebiyat dersleri aldı. 770/1368 yılında Mekke’ye gitti ve burada Ziyâeddin Cündî ve Yâfiî gibi alimlerden de faydalandı. İbn Hacer, Cemâleddin Merrâküşî adlı bir zatın Firuzabâdî için yüz elliyi aşan alim isimini ihtiva eden bir meşyeha hazırladığını haber vermektedir. Firuzabâdî ders aldığı bütün hocalardan dil ve edebiyattan başka Kütüb-i Sitte, Beyhakî’nin Sünen’i, Ahmed bin Hanbel’in Müsned’i, ibn Hibban’ın Sahih’i, Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe’nin Musannef’i ve Sağanî’nin Meşâriku’l-Envâr’ı gibi önemli hadis kitaplarını okuyarak hadis rivayet etme yetkisi aldı.

794/1392 yılında Bağdat emiri İbn Üveys’in daveti üzerine Bağdat’a, oradan da İran ve Hindistan’a geçti. Yine seyahat ettiği Mekke, Mısır ve Yemen gibi şehirlerde büyük kabul gördü. Mısır Sultanı Meliku’l-Eşref kendisini Zebid’e davet etti. Davete icabet eden Firuzabâdî’yi önce Zebid kadılığına sonra da Yemen kadılığına tayin etti. Firuzâbâdî ömrünün sonuna kadar kadılık görevini yerine getirmeye ve ders vermeye devam etti. Mekke’de Meliku’l-Eşref adına bir medrese inşa ettirdi ve orada dersler verdi.1

Anadolu’ya geliş tarihi hakkında bilgi bulunmayan Firuzâbâdî, Rum diyarına geldiğinde Tenbih’in sahibi Şeyh Ebi İshak’ın hizmetine girdi. Ona intisab etti ve yanında büyük mertebelere ulaştı. Sultan Bayezid ilminin karşılığı olarak ona çeşitli ihsanlarda bulundu. Ayrıca Emir Timur da kendisine 5000 dinar bağışladı.2

Yemen’de Zebîd şehrinde kadı iken 816/1413 veya 817/14143 yılında vefat etti. Şeyh İsmail türbesine defnolundu.4

1 Hulusi Kılıç, “Fîrûzâbâdî”, DİA, XIII, 143 2Taşköprîzade, a.g.e., 29

3 Mecdî ölüm tarihini 817 olarak esas almıştır. Aynı şekilde “Risale fi ehâdisi’z-zaife” adlı eserde de 817 esas

alınmıştır.

Taşköprîzâde Fîrûzâbâdî hakkında Rum diyarına gelişi ile Sultan Bayezid ve Timur’un çeşitli ihsanlarını, vefat tarihi ve vefat yeri hakkında bilgi vermekle yetinir. Firuzabâdî’nin hayatı hakkında Arap kaynaklarında geniş malumat bulunmaktadır.

İlimde ve özellikle hadis, tefsir ve lügatte üstün mevkilere ulaştı. Çabuk ezberleme gücüne sahipti. Çok geniş bir kültüre ve kuvvetli bir hafızaya sahip olan Firuzâbâdî, İbn Hacer’in belirttiğine göre her gece ikiyüz satır ezberlemeden uyumazdı. Zebid’de iken kendisi ile görüşen İbn Hacer, onun hadis konusunda pek titiz davranmadığı, hatta sahte sahabî Hintli Raten b. Nasr’a inanacak kadar saf olduğu, Buhari’ye yazdığı şerhini garip hikayelerle doldurduğu ve birçok yerde İbn Arabî’nin görüşlerine yer verdiğinden dolayı tenkit etmiştir.1 Aynı şekilde Sehâvî, Firuzabâdî’nin hadis ilimlerinde mahir olmadığını; bu nedenle Buhâri şerhinin hatalarla dolu olduğunu belirtir. Ayrıca şerhini o da İbn Hacer gibi İbnu’l-Arabî’nin el-Futuhâtu’l-Mekkiyye’sinden nakledilen acaip rivayetlerle doldurduğuna dikkat çeker.2

Kaynaklarda Yetmişi aşkın eser verdiği belirtilmektedir. Ancak bunlardan yarısı günümüze kadar ulaşabilmiştir. Eserleri arasında en çok meşhur olan tamamı altmış cilt olan “Lamiu’l Muallem……”dir. Müellif bu eseri önce altmış veya yüz cilt olarak yazmayı düşündüğünü ancak beş cildini yazdığı, fakat kullanılmasının güçlüğünden dolayı Kamusü’l- Muhît’i kaleme aldığı rivayet edilmektedir.3 Mecdî bahsedilen eseri altmış cilt olarak yazdığını; daha sonra bu eserini kısaltarak iki cilde indirdiğini belirtir.4

Firuzâbâdî’nin yazdığı eserlerin onbiri hadis ile ilgilidir. Es-Sılâtü ve’l-Büşer fi’s- Salâti ‘alâ Hayri’l-Beşer; Hz.Peygambere salâtü selâm getirmeye dair olup Beyrut’ta bazı alimler tarafından neşredilmiştir. İbn Hacer ve Sehâvi tarafından tenkit edilen Sahih-i Buhari üzerine yazdığı Fethu’l-Bârî bi’s-Seyhi’l-Fesîhi’l-Cârî fî Şerh-i Sahîh-i Buhâri adlı eseri kırk cildi bulmuştur. Sadece ibadetler bölümü bile yirmi cildten oluştuğu rivayet edilmektedir.5

Meşarik üzerine Şevâriku’l-Esrari’l-‘Aliyye fi Şerhi Meşâriki’l-Envâri’n-Nebeviyye adlı bir şerh yazmıştır. Eserin tamamı dört cilttir.6

1 Hulusi Kılıç, a.g.m., 143

2 Mücteba Uğur , Hadis İlimleri Edebiyatı, 253 3 Hulusi Kılıç, a.g.m., 144

4 Mecdî, a.g.e., 55

5 Kemal Sandıkçı, Sahihi Buhari Üzerine Yapılan Çalışmalar,45 6 Kemal Sandıkçı, a.g.e.,45

Sahihin en yüksek derecesindeki ahkam hadislerini ihtiva eden ve bu yüzden çok tutulan Umdetü’l-Ahkam‘ın1 ele alındığı Uddetu’l-Hukkâm fî Şerhi Umdeti’l-Ahkâm adlı bir şerh çalışması vardır.2

Muhaddisin ayrıca Avâli kitapları3 ile ilgili olarak ed-Durru’l-Ğali fi’l-Ahâdisi’l-Avâlî adlı eseri bir vardır.4 Hadis ricali ile ilgili kaynak eser sayılabilecek ve şehir tarihinden bahseden Nuzhetu’l-Ezhân fî Târîhi İsbehân adlı bir eseri de telifâtı arasındadır.5

Bunların dışında Amasya Bayezid İl Halk Kütüphanesinde hadis ile ilgili “Risâle fî Ehâdîsi’z-Zaîfe” adlı risalesi bulunmaktadır. Müstensihi belli olmayan eser, zayıf ve mevzû hadisleri içermektedir.6

Tabakat kitapları arasında Tabakatu’ş-Şafi’iyye ile ilgili olarak el-Mirkâtu’l-Erfa’iyye fî Tabakati’ş-Şafi’iyye7 ve Tabakatu’l-Hanefiyye ile ilgili el-Mirkâtu’l-Cumân fî Tabakati’l- Hanefiyye adlı eseri mevcuttur.8

Sifrü’s-Sa’âde, Hz.Peygamberin özel hayatını ve ibadetlerini hadislerle anlatan Farsça bir eserdir. 804/1401 tarihinde Ebu’l-Cûd Muhammed b. Mahmud el- Mahzûmî tarafından Arapça’ya çevrilen eserin çeşitli baskıları yapılmıştır. Rıfkı Durgun tarafından İbadetleriyle Peygamberimiz adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir.9

Mevzû hadisleri bir araya getiren Hâtimetü Sifri’s-Sa’âde; bahsedilen Sifrü’s-Sa’âde adlı eserin son bölümüdür. 5-6 sayfadan oluşan bu bölümde el-Mevsilî’nin el-Muğni’sinde olduğu gibi sadece konular başlıklar halinde verilmiş; mevzu hadislerin metinlerine değinilmemiştir. Başlıklarına varıncaya kadar bu iki eserin birbirine benzemesi intihal veya istinsah hatası şüphesi uyandırmaktadır. Bu konu ile ilgili olarak Mücteba Uğur’un iki eseri birleştirerek tercüme ettiği ve açıklamalar eklediği bir çalışması mevcuttur.10

1 Müellifi, Abdulğani b. Abdilvahid b. Surûr el-Makdisi (541-600) 2Mücteba Uğur, a.g.e., 36

3 el-Avâli :Alî çoğulu olan Avâlî,âli isnadlarla rivayet edilen, bir diğer deyişle hadisin ravisi ile kaynağı Hz.

Peygamber arasında en kısa yoldan kurulan rivayet bağı ile naklolunan hadislere denir.

4Mücteba Uğur, a.g.e., 41 5Mücteba Uğur, a.g.e., 299

6 Yer no:o5 Ba 1511/11 TUYATOK/I 7 Mücteba Uğur, a.g.e., 308

8 Mücteba Uğur, a.g.e., 306 9 Hulusi Kılıç, a.g.m., 144 10Mücteba Uğur, a.g.e., 177

Usulu’l-Hadis ve hadis ıstılahları alanında Istılâhâtü Eshabi’l-Hadîs ve Ulûm Enva’i Ulûmi’l-Hadis mine’ş-Şerhi ve’l-Mesabih,1 Ed’iye Me’sûre Merviyye ‘ani’n-Nebi, Urcûze fî Mustalahi’l-Hadis adlı eserleri kaleme almıştır.

Taşköprîzade, sekizinci asrın başlarında yaşayan seçkin alimlerin içinde en son vefat eden alimlerden Firuzabâdi olduğunu belirtmiş ve o devrin alimlerini şu şekilde sıralamıştır: Fıkıhta Şeyh Sirâcüddîn Bulkini,

Hadiste Şeyh Zeynü’d-dîn Irâkî ,

Hadis ve fıkıh ilmi üzere pek çok tasnifi olan Şeyh Siracüddîn ibnü’l-Mulakkîn , Aklî, naklî ve arap ilimlerine muttali olan Şeyh Şemsüddîn el-Fenarî,

Maliki fıkhı ve mağrib ilimlerinin bazısında mahir Şeyh Ebû Abdillah ibn Arafe ,(Urfe de olabilir)

Lügatte Şeyh Mecduddîn eş-Şirâzî .

MOLLA ŞİHABUDDİN SİVASÎ (ö.860/1456) Alim, fazıl, Arifbillah Şeyh Şihabuddin es-Sivasi2

İsmi tam olarak Şihâbeddin Ahmed b Mahmud’dur. Sivas’lı bir kişinin kölesi iken azad edilen ve çocukluğunda temel bilgileri öğrenmeye başlayıp, ardından asrın alimlerinden ders alan Molla Şihabeddin Sivasi, kısa sürede yaşıtlarından daha yüksek mertebelere yükseldi. Zeyniyye Tarikatının kurucusu olan Şeyh Zeyneddin-i Hafi (ö.838/1435)’nin halifelerinden Şeyh Mehmed’in hizmetine girdi ve tasavvuf terbiyesi aldı. Şeyhinin arzusu ile o devirde Aydınoğulları’nın elinde bulunan Ayasluğ’a3 giden eden Molla, burada Aydın Emiri Aydınoğlu ile tanıştı ve çokça ikrama nail oldu. Ardından da Ayasluğ’u vatan edindi.

Vefat tarihi konusunda ihtilaf olan Şihâbuddin Sivâsi, Ayasluğ’da vefat etti ve buraya defnedildi.. Mecdî, ölüm tarihini 780/1378 olarak verirken Taşköprîzade de aynı şekilde sekizinci asrın sekseninci yılı civarı şeklinde ifade ederek 780/1378’e işaret etmiştir. Ancak bazı ilim adamları sekizinci asrın sekseninci yılını 880/1475 olarak algılayıp farklı

1 Yerno:05Ba 154/1 TUYATOK/I 2 Taşköprîzade, a.g.e.,31; Mecdî, a.g.e.,55

yorumlamışlardır. Bursalı Mehmed Tahir, Ayasluğ’dan Kuşadası’na giden yol üzerindeki mezarını ziyaret ettiğini ve üzerinde 860/11475 yılı 2 Rebî’ul-evvel Pazar günü vefat ettiğinin yazdığını ifade eder.1 Taşköprîzâde’nin verdiği tarih esas alındığı takdirde şeyhinin şeyhi olan Zeyneddin Hâfi(ö.838/1435) kendisinden 57 yıl sonra ölecektir. Böyle bir durumun olması mümkün görülmemektedir. Bu durumda Bursalı Mehmed Tahir’in verdiği 860/1475 tarihi daha isabetli kabul edilmektedir.2 780/1378 yılı muhtemelen onun doğum tarihi olsa gerektir. Bu tarihi karmaşıklığı Bahaeddin Dartma o devirde meydana gelen savaşların, istikrarsızlığın ve göç dalgalarının yaşandığı çalkantılı zamana bağlamaktadır.3

Hadis ilmi ile ilgili olarak Riyâdu’l-Ezhâr fî cilâi’l-ebsâr adlı müstakil bir çalışması mevcuttur.4 Hadis usulu alanında olan bu eseri, mukaddime, altı bab ve hatimeden oluşmaktadır. Müellif mukaddimede hadis ilminin faydalarını belirttikten sonra talebelerin bu ilmi öğrenmesinin gerektiğini vurgular. Mukaddimeden sonra eserin konularını altı babta inceler:

Birinci bab:Muhaddisler nezdinde hadis ıstılahları

İkinci bab: Hadis tahammül yolları, rivayet şekilleri ve icazeti Üçüncü bab: Muhaddislerin adabı ve sireti

Dördüncü bab:Hadis talebesinin adâbı ve hadis için gayretleri Beşinci bab:Sahâbe, tâbiûn ve muhadramların bilinme yolları Altıncı bab: Hadislerin tasnif ve tahrîci

Hatime kısmında müellif değişik konulara değindiğini belirterek yedi madde ile büyüklerin küçüklerden rivâyeti, babanın oğlundan rivayeti gibi farklı konular ile hadis yazarlarının uyması gereken kuralları açıklar. İbn Salah (643/1245)’tan oldukça etkilenmiş olan Şihabuddin Sivâsî, eserini Mukaddime’nin bir özeti olarak kaleme almış gibidir. Ayrıca Bağdâdî(463/1070)’nin el-Câmi’li Ahlâki’r-Râvi ve Adâbi’s-Sâmi adlı eserinden oldukça etkilenmiştir. Mezkur eser, kaynak olmaktan ziyade medrese öğretimi için hazırlanmış bir kitaptır. Kitabın sayfalarının yanına düşülen notlardan bu açıkça anlaşılmaktadır. Şihabuddin Sivasi’nin mezkur eseri üzerine Harun Reşit Demirel bir makale kaleme almıştır.5

1 Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, I, 90-91

2 Harun Reşit Demirel, Şihâbuddin es-Sivasî’nin Hayatı, Eserleri ve Hadis Usulüne Dair Riyâdu’l-Ezhâr fî

Cilâi’l-Ebsâr isimli eseri, CÜİFD, IX/2, 112

3 Bahaeddin Dartma, Şihâbuddin es-Sîvâsî: Hayatı ve İlmi Şahsiyeti , CÜİFD, 97

4 TUYATOK I ve II. kataloğlarında yanlışlıkla eserin müellifi İbn-i Hacer Askalani Şihabeddin Ahmed b. Ali

(ö. 852/1449) olarak verilmiştir. yer no: 15Hk 12/7 konya bölge Yazma Eserler kütüp. TUYATOK I 2. yer no: 19 Hk 3191/3 Çorum Hasan Paşa il Halk Kütüphanesi .TUYATOK,II

5 Harun Reşit Demirel, “Şihâbuddin es-Sivâsî’nin Hayatı, Eserleri ve Hadis Usûlüne Dair Riyâdu’l-Ezhâr fi

En ünlü eseri sayılan Uyûnu’t-Tefâsir li’l-Fudalâ’s-Semâsîr adlı tefsir çalışmasından dolayı Tefsîr-i Şeyh olarak tanınmıştır.1 Bu eserlerinden başka; Cezzâbu’l-Kulûb ilâ Tarîki’l- Mahbûb, Risâletü’n-Necât min Şerri’s-Sıfât, Şerhu ale’l-Ferâidi’s-Sirâciyye, Şerhu Lübâbi’l-Elbâb adlı eserleri mevcuttur.

Alim ve tarikat şeyhi olan Şihabuddin Sivasi’nin şerh, haşiye ve talik türünde eser vermekten ziyade tefsir, hadis ve tasavvuf alanında müstakil eserler vermek sûretiyle telif geleneğini tekrar diriltmeye çalışması yönünden önemli bir şahsiyettir.2

KUTBUDDİN İZNİKÎ (ö.821/1418)

Kutbuddin Muhammed b. Muhammed el-İznîki

Taşköprîzade Kutbuddin İznikî’nin doğum yerini İznik3 olarak kaydederken, İzniki’nin oğlu Kutbuddinzade Muhammed (ö.885/1480), bir risalesinde4 onun Nekid’de, şimdiki adıyla Niğde’de doğduğunu ve İznik’te yaşadığını belirtir.5

Asrın alimlerinden ilim tahsil edip her türlü ilimde mahir olan Kutbuddin İzniki, özellikle şer’i ilimlerde üstün bir başarı elde etti. Mecdî, mezkur alimin kendi hattıyla kaleme aldığı bir şerhinin sonunda, 795/1393 senesinde Mevlana Hasan Paşa’dan ders aldığını kaydeder.6

Kutbuddin İzniki’nin; alim ve sanatkarlara hürmet eden Timur’a karşı söylediği ağır sözleri, Taşköprîzade kıssa şeklinde anlatır.

Timur Rum ülkesine geldiğinde7 Kutbuddin İzniki ona: “Halkı telef etmek, ülkeleri yağmalatmak dürüstlüğün gereği değildir. Haram yere kan dökmekten kaçınıp sakınman gerekir” deyince, Timur: “Ey Şeyh! her nerede konaklarsam, çadırımın kapısı doğu yönüne bakarken, sabah olunca batıya dönmüş olarak buluyorum. Ata bindiğimde kendilerini sadece benim görebildiğim elli adam çevremi sarıyor. Önüme düşüp bana rehberlik ediyorlar.”dedi. Bunun üzerine Şeyh: “Ben de seni akıllı bir adam sanıyordum. Şimdi anlıyorum ki sen

1 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, 1600 2 Harun Reşit Demirel, a.g.m., 115

3 Taşköprîzade, a.g.e., 34; Hoca Sadettin Efendi, Tacu’t-Terâvih, 27; B.Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, .I,

144

4 İhticacü Adem ma’a Mûsa ‘aleyhime adlı risalesinde bu bilgileri verir. 5 Selahattin Yıldırım,Osmanlı Dönemi Anadolu Muhaddisleri, 91 6 Mecdî, a.g.e., 58.

7 Nizamüddin Şami, Zafername adlı kitabında ; Timur Anadolu’ya girdiğinde Yıldırım Bayezid’in oğlu İsa

Çelebi’in, Timur’a Kutbuddin adlı bir elçi gönderdiğini belirtir. Elçi hakkında malumat vermez. Muhtemelen bu elçi, mezkur Kudbuddin İzniki’dir. Timur’la aralarında geçen diyalogdan da bu anlaşılmaktadır. Bkz. Nizamuddin Şami, Zafername, 320

cahilsin”. Timur bu sözün sebebini sorunca: “Sen kendini Yaradan’ın kahrına uğramış Şeytan’a benzetmek istiyorsun” diye cevap verince Timur hiçbir şey söylemedi.1

İznik’te 821/1418’de vefat eden2 Kudbuddin İzniki’nin kabri, Hayreddin Paşa’nın torunlarından Halil Paşa’nın yaptırdığı caminin bitişiğindeki türbede medfundur.3

Kutbuddin İzniki’yi, dini kuralları çok iyi bilen bir bilgin, kötülüklerden sakınan dini bütün bir mutasavvıf olarak tanıtan Taşköprîzade, mezkurun sadece kitâbu’s-Salavat adlı bir eserinin olduğunu ve bu eserin bütün meseleleri içerdiğini belirtmektedir. Mecdî, ise önemli konuları derleyerek oluşturduğu Mukaddime adlı eserinin bulunduğunu kaydeder. 4 Aslında Taşköprîzade’nin bahsettiği eser de Kutbuddin İzniki’nin meşhur eseri Mukaddime’dir.5 Namaz, oruç, hac, zekat gibi konular Hanefî mezhebine göre anlatılmış; inanç ve ahlak ile ilgili meseleler de konu edilmiştir. Türkçe ilmihal geleneğininin ilk örneklerinden6 olan bu eser müellifin İslami konulardaki bilgisini ortaya koymuştur.

Hadisle ilgili olarak Mecdî, Mesâbih adlı eser üzerine yazdığı Telfîkâtü’l- Mesâbih’ten bahsetmektedir.7 Ferra el-Begavî’nin Mesâbihu’s-sünne adlı eserinin Arapça

haşiyesidir. Müellif bu eserini hadisler arasındaki zahirî çelişkiyi ortadan kaldırmak için kaleme aldığını belirtir.8 Eserin adı değişik nüshalarında Tevfîkâtü’l-Mesâbih,9 Kitâbü’t- Tâlik fi’l-Hadis, Kitâbü’t-Telfîk10 şeklinde kaydedilmişse de müellifin oğlu Kutbuddinzade eserinde Telfîkât olarak belirtmiştir. Mücteba Uğur ise şerhin Hatib Tebrizi(ö.737)’nin Mişkâtü’l-Mesâbih adlı eseri üzerine yazılmış bir şerh olduğunu kaydetmektedir.11

Tefsîrü’l-Kur’an, kelam ile ilgili Rahâtü’l-Kulüb, Tasavvufla alakalı Risale fî Hakkı devrâni’s-Sûfiyye adlı çalışmaları mevcuttur.12 Ameli ahlakı konu eden bir diğer eseri de Mürşidü’l-Müte’ehhilin’dir.1

1 Timur, bazen ulemayı toplar, onlarla dini konularda istişare ederdi. Timur, böyle bir sohbette : “Geçen

asırların alimleri hükümdarları irşad ederlerdi, siz beni niçin irşad etmiyorsunuz? Bana lazım ve vacip olanı niçin söylemiyorsunuz?” diye uyarmıştı. Buradan Timur’un ulema tarafından eleştiriye açık olduğunu hatta bunu ulemadan bizzat beklediğini anlıyoruz. Ayrıntılı bilgi için bkz. Nizamüddin Şami, Zafername, 342

2 Mecdî, a.g.e., 59

3 Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, I, 144

4Mecdî, a.g.e., 59; Mukaddime-i Kudbuddin olarak kaynaklarda geçen eser yazma olarak milli kütüp.başk.

bulunmaktadır. kolleksiyon Eskişehir Halk kütüp. Yer no: 26 Hk 955 istinsah ta: 951 TUYATOK/I

5 Reşat Öngören, “Kutbuddin İzniki”, DİA, XXVI, 485 6 Reşat Öngören, a.g.m.,485

7 Mecdî, a.g.e., 59

8 Reşat Öngören, “Kutbuddin İzniki”, DİA, XXVI, 485 9 Süleymaniye Ktp.,Ayasofya, nr.476

10 Süleymaniye Ktp, Fatih, nr.1125 11 Mücteba Uğur, Hadis Edebiyatı,113 12 Reşat Öngören, a.g.m., 486

ŞEYH EBU’L-HAYR MUHAMMED EL- CEZERÎ (ö.833/1430)

Şeyh Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Yusuf el-İbnu’l- Cezerî

751/1350 senesi ramazan ayında Dimeşk(Şam)’te dünyaya geldi.2 İbnü’l-Cezerî olarak anılmasının sebebi Cezîre-i İbn Ömer’e3 nisbetledir.4 On üçyaşındayken Kur’an-ı Kerim’i öğrenmeye başladı, bir yıl sonra da hatimle namaz kıldırdı.5

İbnu’l-Buhari diye tanınan Ali b. Ahmed b. Abdulvâhid’in talebelerinden hadis dinledi ve kıraat okudu. Kıraatte ün yapmış alimlerden kıraat dersleri almaya devam etti. ifrat metoduyla aldığı kıraat ilmi çok zaman aldığı için bu usulü bırakarak İbrahim Hamevî’den cem metoduyla kıraat-i seb’a okudu.6 Büyük bir topluluktan hadis dinledi. Kıraat konusunda bazı şeyhlerden farklı düşünüyordu ve bunun için fikrinde yalnız kaldı . Düşüncelerini 768/1367 senesinde bir araya getirdi..Kur’an-ı Kerim’in okunuşundaki yedi biçimi (kıraat-i seb’a)de öğrenerek aynı yıl hacca gitti.7 İbn Hibbân’dan kıraat ilmine devam

etti. aynı yıl babası ile hacca giden Cezerî, burada da bazı alimlerden kıraat ilmi aldıktan sonra 769/1368 yılında ilminde derinleşmek için Mısır’a gitti. Bir yıl burada kıraat ilmi üzerine eğitim gördükten sonra Dimeşk’e gittiyse de bir yıl sonra ebeveyniyle tekrar Mısır’a gitti. Bu gelişinde. Kuran okunuşundaki kıraat-i aşere’yi de tamamlayarak. tekrar Dimeşk’e döndü. 8 Orada Şeyh Dimyatî’nin ve Şeyh Eberkûhî’nin ashabından ve pek çok muhaddisten hadis ilmi aldı.9 Şeyh İsnevî ve diğer meşhur fukahadan fıkıh ilmi tahsil etti. Şam’dan sonra Mısır’da usul, meani ve beyan ilimlerini okuyup gerekli ilimleri tamamladıktan sonra İskenderiyye’ye geçti ve bu beldenin bilginlerinden de ilim öğrendikten sonra 774/1372 yılında Şeyhul-İslam ibn Kesir İsmail’den fetva verme yetkisi aldı. Bundan başka 778/1376’de Şeyhul-İslam Ziyaeddin’den, 785/1383’te de Şafii bilginlerinin en büyük