• Sonuç bulunamadı

YEDİNCİ TABAKA

ABDULLAH EL-EMASÎ

Alim, amil, fazıl, kamil Molla Abdullah el-Emasi

Asrının alimlerinden okuduktan sonra Merzifon Medresesinde müderris oldu. Ardından Amasya’daki Sultan Bayezid Han medresesinde müderrislik yaptı ve bu halde iken vefat etti.. keramet sahibi idi. Edebi ilimleri usul, furu, hadis ve tefsirde alim idi. Öğrencilerini miftau’l-ulûm’u şerhine müracaat etmeden okuturdu. 3

MOLLA HAKİM ŞİRVANÎ (ö.890/1485) Alim, amil, hakim Şükrullah eş-Şirvani 4

Bazı rivayetlere göre babasının adı İbrahim, kendi adı Mehmed’tir.5 Vatan-ı asliyesinden

Rum diyarına göç ederek Sultan Mehmed Han’ın hizmetine girdi. Tıp alanındaki becerisiyle ve kabiliyetli bir doktor oluşuyla ün yaptı .Bu sebeble sultanla yakınlaştı.Hacca gidince bir müddet Mısır’da kaldı. Oradaki alimlerden hadis ilmini öğrenip, Şeyh Sehavi’den ve onun dengi alimlerden icazet aldı.Rum diyarında da Molla Ahmed Gürânî’den de okuyup icazet aldı..Hoca Sadettin, Arap dili üzerine de icazetnameleri olduğunu belirtir.6 Aldığı tüm icazetnameler yazılıdır. Taşköprîzade icazetnamelerin asıllarını gördüğünü belirtir.7

Mecdî, Kabr-i şerifinin Şeyh İbn-i Vefa hazretlerinin haziresinde medfun olduğunu belirtir.8

Yine Mecdî,a.g.e. Şükrullah Şirvani hakkında şu ayrıntıya yer verir: “Ve dahi meydan-ı canibinde olan dükkanların ardında hucurâta muttasıl bir mektebhâne binâ eyledi. Silivri kazasında bir mezra’a vakf edüp onun mahsûlatını ol mektebhânenin muallimine ve halifesine vazîfe verilsin ve ol mektepte okuyan sıbyâna ‘îd-i şerifte libas ve pabuç alınsın diye şart

1 Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, I, 275

2 Taşköprîzade, a.g.e., 188; Hoca Sadettin Efendi, a.g.e., 156; Mecdî, a.g.e., 206-207 3 Taşköprîzade, a.g.e., 209; Mecdî, a.g.e., 225; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, 60 4Taşköprîzade, a.g.e., 220

5 Mecdî, a.g.e., 236

6 Hoca Sadettin Efendi,Tâcü’t-Terâvih, 174 7Taşköprîzade, a.g.e., 221

eyledi.”şeklinde belirterek Molla’nın giderlerini mezra’a vakfı yoluyla karşılayan özel bir mektep kurduğunu haber verir.

Taşköprîzade Sultan Mehmed Han döneminde vefat ettiğini belirtir.” Mecdî,a.g.e. ,Hakim Şirvani’nin yaptırdığı mektebin vakıfnamesinde kadıasker İbrahim bin Halil Paşanın imzası bulunduğunu ve vakfedenin adının el-abdü’l-fakir eş-şeyh Muhammed bin İbrahim et-tabîb eş-Şirvânî yazıldığını belirtir. O vakfiyenin 890 tarihli olduğunu ve bu tarih göz önüne alındığında Molla’nın Sultan Bayezid Han zamanında vefat ettiği sonucunu çıkarmıştır.1 Mehmed Süreyya da 890/1485 tarihini esas almıştır.2Ancak Bursalı Mehmed Tahir, Şükrullah Şirvani’nin Riyâzu’l-Kulûb adlı bir eserinin olduğunu ve 894 tarihinde Sultan Bayezid’e takdim ettiğini belirtir. Bu bilgiye göre Şükrullah Şirvani, 894 yılından sonra da yaşamıştır.3

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, tabib Şükrullah Şirvani’nin Riyâzu’l-Kulûb adlı eserini Riyâzu’l-ulûm olarak vermiş; Tasavvuf, heyet (astronomi), nücum, hesap, feraset, şiir, muamma ve ilm-i inşa olmak üzere dokuz bab üzere tertip edildiğini kaydetmiştir.4

HOCA ATAULLAH(ö.890/ 1485) Alim, fazıl, Hoca Ataullah el-Acemi

Memleketi olan Acem diyarındaki alimlerden okudu.Sultan Mehmed Han zamanında Rum diyarına irtihal etti. Sultan Bayezid Han döneminde de Edirne’de 890 yılında vefat etti.5 Hadis, tefsir, tıb, akli ve diğer ilimlerde alim idi. Riyazet ilminde ,marifetü’z-zîcât ve istihracü’t-tekavim konularında söz sahibi idi.6

HACE MUHAMMED PAŞA (PÂRSÂ) (ö.822/ 1420) Tasavvuf ehli şeyhlerinden Hoca Muhammed Pârsâ el-Buhari 7

749/1348 yılında Buhara’da doğdu. Mürîdi Ebu’l-Kasım Muhammed b. Mes’ud risalesinin birinde Muhammed Pârsâ’nın künyesine Abdullah b. Cafer-i Tayyar’ın soyundan

1 Mecdî, a.g.e., 236

2 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, 1607

3 Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, I, 332

4 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, 631. Eserin bir nüshası Ayasofya Kütüphanesinde mevcuttur.

Bursalı Mehmed Tahir, I, 332

5 Taşköprîzade, a.g.e., 221

6 Taşköprîzade, a.g.e., 222; Mecdî, a.g.e., 239 7 Taşköprîzade, a.g.e., 254

geldiği için Ca’ferî nisbesinin eklendiğini belirtir.1 Gençliğinde iyi bir medrese tahsili gördü ve bu yıllarda Bahâeddin Nakşibendi’ye intisap etti. Mecdî, eserinde ona “Pârsâ” lakabının Bahâeddin Nakşibendi tarafından verildiğine dair bir menkıbeyi nakleder.2

Muhammed Pârsâ, Bahaeddin Nakşibendi’nin3 halifelerindendir. Bahaeddin Nakşibendi 771/1370 yılında yaptığı hac yolculuğu sırasında, ölüm döşeğinde olan sohbet arkadaşı Arif Dikgerânî’yi ziyaret ettiğinde halife tayin edilmesi konusunda Muhammed Pârsâ’yı işaret etmişti. Bu olay o sıralar yirmili yaşlarda olan Pârsâ’nın yüksek bir manevi olgunluğa ulaştığının işareti idi.

Şeyh Bahaeddin Nakşibendi ölümüne kısa bir süre kala muhtemelen 790/1388 yılında yaptığı yolculuk sırasında, bir gün ashab ve erbâbının yanında, tarikat şeyhlerinin ve kendi kazandıklarının hepsini Muhammed Pârsâ’ya verdiğini açıklar ve o da kabul eder.4 Böylece Nakşibendi tarikatın silsilesine katılmış olur.5 Mezkur şeyh, Muhammed Pârsâ’yı çok beğenir ve onun gıyabında “: Benim bu tarîkte zuhûrumdan maksûd, Hâce Muhammed Pârsâ’nın vucûdudur. Ben onu cezbe ve sulûk ile terbiye eyledim. Eğer onlar dahî meşâgil-i sûfiyeye meşgul olursa onun envâr-ı âsârından âlim-i münevver olmak mukarrerdir.”6 diyerek Pârsâ’nın Nakşibendilik’teki özel yerine işaret etmektedir.

Hâce Muhammed Pârsâ Bahaeddin Nakşibend’in 791/1389 yılında vefat etmesi üzerine şeyhin diğer halifesi Alâeddin Attar’a intisap etti. Attar’ın 802/1400 yılında vefatı üzerine de bizzat kendisi irşad faaliyetlerine başladı. Bu faaaliyetlerini dini ilimlerin özellikle de hadis ilmine paralel olarak yürüttü.7

Muhammed Pârsâ irşad faaliyetlerini sürdürürken Timur Hanedanıyla ilişkilerini oldu. Horasan valisi Şahruh ile yakınlık kurdu hatta Şahruh, onun her dediğini yapar olmuştu. Bu durumdan rahatsız olan Semerkand’ın hâkimi Mirza Halil, Muhammed Pârsâ’yı bozkırlarda yaşayan göçebeler arasında İslam’ı yaymayı bahane ederek Buhara’dan uzaklaştırmak istedi. Ancak bu sırada Şahruh, Mirza Halil’e savaş açıp kazanması sonucu

1 Hamid Algar, “Muhammed Pârsâ”, DİA, XXX, 563 2 Mecdî, a.g.e., 269

3 Bahâeddin Nakşibendi, Nakşibendi tarikatinin kurucusudur. Ayrıntılı bilgi için bkz. Selçuk Eraydın , Tasavvuf ve Tarikatler, 372

4 Metnin aslı için bkz. Taşköprîzade, a.g.e.,.254, Mecdî,a.g.e., 268 5 Silsile için, Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve tarikatler, 373-74 6 Mecdî, a.g.e., 268

Muhammed Pârsâ Buhara’da kaldı. Nakşî kaynaklar bu sonucun Muhammed Pârsâ’nın duası sonucu gerçekleştiğini savunurlar.1

Timur’un torunu Uluğ Bey zamanında ibn Cezerî ile aralarında geçen bir hadise, Muhammed Pârsâ’nın tasavvuf ilmi yanında hadis ilminde de ileri derecede olduğuna işaret etmektedir. Muhammed Pârsâ’nın hadis alanındaki otoritesine bir delil olarak zikrettiği kıssayı şu şekilde nakletmektedir: “Semerkant’ta Uluğ Bey Mirza zamanında Şeyh Şemsüddîn Muhammed bin Muhammed İbnu’l-Cezerî Maveraünnehir muhaddislerinin an’ane-i icâzetlerini görüp naklettikleri ehâdîsin senedlerini dahî kendülere tashîh ve tasrîh ettirirdi. Bu esnada bazı erbâb-ı hased, hâce Muhammed Pârsâ için Kütüb-i sitte’den Buhâri nâm kitaptan senedi sahih değil ehâdis-i şerîfe nakl eder diye nakleylediler. İmam Muhammed İbnu’l-Cezerî bu dâiye ile Hace Muhammed Pârsâ’yı incitmiş iken müşârun ileyh Hace Muhammed Pârsâ’nın naklettiği ehâdisin senedi sahih olup rivâyet-i dirâyet-i muhtevî olduğunu tahkîk ve tashîh ettiğinde İmam İbnu’l- Cezerî’nin keffe-i mîzân-ı dil-i sahîhi’l-iz’ânı ol kâmil cenabına mâil ve onun celâlet-i şânına kâil oldu”.2 Buradan da anlaşılacağı üzere İbn Cezerî, Maverâünnehir alimlerinin rivayet ettikleri hadislerin senedlerini araştırmak üzere Semerkand’ta bulunduğu esnada bazı muhalifler, Muhammed Pârsâ’nın Sahih-i Buhari’den zayıf senedli hadis rivayet ettiğini söylerler. Ancak Muhammed Pârsâ senedlerin hepsinin sahih olduğunu ispat eder.

Bu olayı biraz daha ayrıntısı ile inceleyen başka kaynaklarda; sorgulanmak üzere Uluğ Bey tarafından Semerkend’a çağrılan Muhammed Pârsâ’dan İbn Cezerî, senedleriyle birlikte hadis rivayet etmesinin ister. Onun naklettiği senedi bilmediğini söyleyince başka senedler zikreder. Ancak ibn Cezerî bunları da kabul etmez. Bunun üzerine Muhammed Pârsâ bir kitap ismi vererek muteber olup olmadığını sorar. Olumlu cevap alınca kitabın kütüphanedeki yerini, cildini, sayfasını bildirir. Böylece söylediklerinin doğru olduğu ortaya çıkar. Fahreddin Sâfi, Muhammed Pârsâ’nın manevi hallerini saklamaya gayret ettiğini; ancak mecbur kaldığı için keramet gösterdiği söyler.3 822/1419 yılında muharrem ayının 20. gününde hacca gitti. Hac yolculuğunda Hirat, İsfahan gibi diyarlara uğradı. Hacda rahatsızlandı. Hac görevini bu şekilde ifa ettikten sonra Medine’ye gitti.

1 Hamid Algar, a.g.m., 563 2 Mecdî, a.g.e., 269 3 Hamid Algar, a.g.m., 564

Zilhicce ayında Rasulullahın kabrini ziyaret ettiği günün ertesinde vefat etti.1 Medine’de medfundur.2

Mecdî, onun ilmi kişiliğini anlatırken hadisçiliği hakkında “: Hâce Muhammed Pârsâ’nın ilm-i bâtında mahareti nihayette olup nüsha-i lâhiyât-ı sânihât-ı kudsiyyeyi ve hutût-i vâridat-ı fâyizât-ı ilâhiyyeyi safayıh-ı gaybdan sahâyıfı’l –letaif-i derûn-ı eshâb-ı kulûbe naklettiği ilm-i zahirede dahî üstâd-ı alem olup ehadis-i nebeviyye-i Mustafâviyye- i mecâlis-i şerîfede tahdîs ve hakâik ve dekâikini mertûbân-ı râviye-i rivayet tevrîs ederdi”3 diyerek sadece ilm-i batında değil ilm-i zahirde de söz sahibi olduğunu belirtir ve özellikle hadis ilminin rivayet ve dirayeti hakkında tam bir bilgiye sahip olduğunu vurgular.

Nakşibendi tarikatının Osmanlı ülkesine girmesinde Timur İstilasının önemli bir yeri olduğu belirtilmektedir. Timurla birlikte bazı Nakşibendi dervişlerinin Anadolu’ya geldiği rivayet edilmektedir. hatta Muhammed Pârsâ’nın Faslu’l-Hitâb adındaki ansiklopedik eserinin II.Murad döneminde Osmanlıca’ya çevrildiğini görmekteyiz.4 Bu

eserde müellifin Nakşibendiyye’yi tasavvufun genel prensipleri ve mirasıyla bütünleştirme gayreti içinde olduğu dikkat çekmektedir.5

Muhammed Pârsâ ibn Arabî’nin Fusûs’unu ruha ve futuhâti mekkiyyesini de kalbe benzeterek bu iki eseri okuyup anlamaya çalışmanın kişiyi sünnete ittibaya teşvik edeceğini belirtmektedir. 6 muhammed Pârsâ bu düşüncesiyle bir taraftan İbn Arabinin eserlerinin önemine işaret etmekle birlikte öte yandan tasavvufun sünnetin ruhuna uygunluğunu dile getirmeye çalışmaktadır. Nitekim, nakşibendi tarikatı daha sonra İmam-ı Rabbani örneğinde olduğu gibi Kur’an ve sünnete uygun tasavvufî hayatı öğretisinin merkezine yerleştirmiştir.7

Taşköprîzade onun hadisçiliği hakkında bilgi vermemiş; büyük bir tasavvuf şeyhi oluğunu belirtmekle yetinmiştir. Ancak Altıncı Tabaka’da geçen, kadı, müderris ve müftülük yapmış olan Molla İlyas er-Rûmi’yi8 anlatırken verdiği kitap isimleri bizi Muhammed Pârsâ’ya yönlendirmiştir. Orada İlyas er-Rûmi’nin Fasl’ül-hüttab ve el-

1 Taşköprîzade, a.g.e., 104Muhammed Pârsâ’nın ölüm tarihini Taşköprîzade ve Mecdî, 822 verirken Selçuk

Eraydın’ın Tasavvuf ve tarikatler kitabında 922 olarak verilmiştir. Bkz 369

2 Mecdî, a.g.e., 269 3 Mecdî, a.g.e., 269

4 Dina Le Gall, A Culture of Sufism: Naqshbandis in the Otoman World 1450-1700, 18 5 Hamid Algar, a.g.m., 564

6Dina Le Gall, a.g.e.,126

7 Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatler, 381 8 Taşköprîzade, a.g.e., 104

Fusûlu’s-sitte adlı eserleri, müellifi Muhammed Pârsâ’dan okuduğu belirtilmektedir. Bunlardan el-fusûlu’s-sitte hadis kitabıdır.1 Muhammed Pârsâ bu eserde hadislerden hüküm çıkarmanın usullerini konu etmiştir. Eser Arapça olup yazma nüshası Hacı Selim Ağa Ktp. Nr.538’de bulunmaktadır.2

Bu eserinden başka hadisle ilgili Erba’ûne Hadîsen adlı bir risalesi bulunmaktadır. tasavvufla ilgili Tuhfetü’s-sâlikîn, Makâmât-ı Hâce Alaüddin ‘Attar, Risâle-i Kudsiyye gibi değerli eserleri mevcuttur.3

ÇELEBİ HALİFE (ö.899/1494)

Arifbillah Muhammed Cemâlî, “Çelebi Halife” diye meşhurdur.4

Cemaleddin Aksarâyî’nin soyundan gelen Çelebi Halife, aslen Karaman’lı olup Amasya’da doğumludur.5 Cemal Halife6 veye Cemal Halvetî olarak da anılmaktadır.İlk öğrenimini memleketinde tamamlayıp şerh, muhtasar ve telhislerle meşgul olduktan sonra tasavvufa meyletti. Önce Şeyh Alaeddin Halvetî’nin müridlerinden olan Abdullah Karamânî’ye intisap etti. Mezkur şeyhin vefatı üzerine Tokat’a giden Çelebi Halife, Ümmî Şeyh Tahirzâde’ye intisap ederek sıkı bir riyazet hayatı yaşadı.7

Daha sonra Şiraz’da bulunan Halvetiye’nin ikinci piri Seyyid Yahya Şirvânî’nin yanına gitmek için yola çıktığında Erzincan’a iki günlük mesafe kaldığında şeyhin vefat haberini aldı. Bunun üzerine Erzincan’a giderek Molla Pîrî diye tanınan ve şeyhin halifesi Muhammed Bahâeddin Erzincânî’ye intisap etti. Şeyhi, icazetnamesini verdikten sonra onu irşad faaliyetleri için Anadolu’ya gönderdi.8

Çelebi Halife bir süre Amasya’da hizmet ettikten sonra Sultan Bayezid Han’ın Koca Mustafa Paşa’yı aracı kılarak ettiği davet üzerine İstanbul’a geldi. Burada Koca Mustafa Paşa’nın kendi adını taşıyan dergahta postnişin olarak dokuz yıl irşad vazifesinde bulundu. Sultan tarafından, o devirde yaygınlaşan veba hastalığına yakalananlara dua etmesi için kırk dervişiyle hacca gönderildi. Yerine Sünbül Sinan’ı bırakan Çelebi Halife yolda Tebük

1 Katip Çelebi, Keşf ‘üz-zünûn , II, 1270 2 Hamid Algar, a.g.m., 564

3 Hamid Algar, a.g.m., 564 4 Taşköprîzâde, a.g.e., 267

5 B.Mehmed Tahir, Sicill-i Osmânî, I, 51

6Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi,45

7 Taşköprîzâde, a.g.e., 268 8 Taşköprîzâde, a.g.e., 268

yakınlarında vefat etti.1 Vefatına “kad mâte şâh-ı Evliyâ” cümlesi tarih düşülmüştür. Buradan 899/1494 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.2

Çok alim ve mutasavvıf bir zattı. Bu sebeple zamanın Muhyiddin-i Arabi’si olmuştur. tefsir hadis ve tasavvufa ait 21 eser yazmıştır.3

Tasavvuftan başka tefsir ve hadisle meşgul olan Çelebi Halife, çok eser yazan sûfîlerden biridir. Eserlerinin hemen hemen hepsini Arapça olarak yazmıştır. Risalelerinin çoğunun konusu süre ve ayetlerin tasavvufî tefsir ve yorumlarıyla ilgilidir.

Hadisle ilgili yazdığı Şerhu Erba’îne Hadîsen Kutsiyyen; adından da anlaşılacağı üzere kırk kutsî hadisin şerhinden ibarettir. Te’vîlâtü Erba’îne Hadîsen adlı eseri zühd ve takvâya dair kırk hadisin tefsir ve izâhıdır.4