• Sonuç bulunamadı

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK RESİM SANATINDA ÇALL

Cumhuriyet döneminin en önemli özelliği geleneksel İslam-Osmanlı temeli yerine ulus egemenliği ve bağımsızlığı ilkesine dayanmasıdır. Cumhuriyetin kuruluş aşamasındaki devrimsel değişimler bu ilkenin gerçek yaşama geçirilmesinin yollarını açan eylemlerdir. Bu da Türk toplumunu çağdaş Batı uygarlığı düzeyinde bir yere getirmek amacım taşır. Bunu gerçekleştirmek için bir yandan gelenekçilikle uğraşmak, diğer yandan da bu yeni yola dönüşü gerçekleştirmek gerekir. Batılılaşmak Atatürk’ün ilkeleri arasında yer almaz, ancak Batılılaşmak böyle bir eylem için ilk adım olma özelliği taşımaktadır. Cumhuriyet döneminin devrimsel değişiklikleri, tarihsel zorunlulukların bir ürünüdür (Ersoy, 1998: 22).

Cumhuriyete girerken, sanatçıların ilgi duydukları konular, daha önceki dönemlerin asker ressamlarında da yaygın biçimde ele alınmış olan manzara, ölü doğa ve figürdür. Manzara, Türk resminin demir baş teması olarak etkinliğini uzun süre korumuş, özellikle İstanbul doğasının, bu tür resme büyük kaynak oluşturan renkli ve ışıklı görüntüsü ve izlenimci palete olanaklar sunan zengin alaşımı, Cumhuriyet döneminin resmi içinde de varlığını sürdürmüştür.

Resim sanatımızda manzaraya bu derece yakınlık, konunun halkça tutulmasıyla da yakından ilgilidir. Bugün bile, sıradan insan için resim denildiğinde akla gelen, manzara konulu kompozisyonlardır. İstanbul doğasından esinlenmek, özellikle 1914 kuşağı sanatçıları açısından ihmal edilemez bir eğilimdi. Doğal güzelliklerle tarihsel değer taşıyan anıtların iç içe konumlandığı, birinin ötekini tamamladığı bir ortamda güneş ışınlarının çarpıcı etkisi altında, sanatçı gözleminin süreklilik arayışından daha doğal bir şey olamazdı. Kasımpaşalı Hilmi’den Eyüplü Cemal’e, Halil Paşa’dan Hoca Ali Rıza’ya, Hikmet Onat’tan, Nazmi Ziya’ya uzanan bir çizgi üzerinde, İstanbul’u semt semt yansıtan manzara resimleri, bu tükenmez gözlemin ürünleri olarak çıkar karşımıza (Özsezgin, 1993: 26).

1914 Kuşağı, sadece resim alanı ile sınırlandırılamayacak kültürel değişimimizde, değişimin öncüleridir. Edebiyatımızda romantizm etkisini sürdüren

yazarlar, bir yandan yüzlerini batıya dönerler. Mimaride de geleneksel üslup çizgisini batı anlayışı ile bağdaştırma uğraşları yoğundur.

1923 den itibaren, güzel sanatların her alanında görülen “Batılılaşma” çabaları, devletin değişmez köklü politikasının temel ilkesi olur. Osmanlı dönemi ressamları, Cumhuriyet kimliği içindedir. Çallı Kuşağı‘nın temsilcileri ressamlar, bu tarihsel konumda köprü işlevindedir. O döneme dek; İstanbul manzaraları, göz alıcı görünümler, portre, enteriyör çalışmalara ağırlık veren ressamlar, doğa ve dış ve iç mekânın yanı sıra insana yönelir (Çakaloğlu, 2001: 52). Düşünce, insan ile resim sanatının içine girince, yoruma dayalı çalışma kaçınılamaz olur.

Zengin bir tarihi mirasa sahip olan Türkiye’de tarihi konular sıklıkla işlenmiştir. Cumhuriyet öncesi Türk resminde bu konu türün yoğunlaşması 4. ve 5. asker ressamlar kuşağının sanatsal faaliyetlerinin gerçekleştiği döneme denk gelmektedir. Bu kuşaklar 1912-1922 tarihleri arasını dolduran Balkan Savaşı I. Dünya Savası ve Kurtuluş Savası’nı yaşamış, bu sebeple resimlerinde savaş sahneleri ve bu savaşların gerçekleştiği tarihsel süreçteki çeşitli olayları konu edinmişlerdir.

Sanatçıların bu eğilimi nedeniyle I. Dünya Savaşı sürerken, sadece savaş resimlerinin yapıldığı bir atölye olan ‘Sisli Atölyesi’ kurulmuştur.

1914 Kuşağı sanatçıları resimlerinde işledikleri Cumhuriyet döneminden tarihi konulu çalışmalarına bakacak olursak;

“Zeybekler Kurtuluş Savaşı’nda” (Resim 172) adlı resminde Çallı, zeybeklere yardım eden kadınların yüzlerini gizlemelerini, kaçgöç baskısı altında yaşayan Anadolu kadının ezikliğini vurgulayan örtünme dürtüsü ile aktarır (Giray, 1994). İstiklal Savaşı’nda vatanı kurtarmaya koşan zeybekleri Çallı 1924 yılında yapmıştır.

Anadolu halkının bağımsızlık ve kurtuluş özlemini, bir başka açıdan yansıtan bu tablo, ellerinde tüfekleriyle vatan savunmasına gitmek üzere hazırlanan Batı Anadolu zeybekleriyle, onları uğurlayan kadınları gösterir. Kurgusu ve kompozisyonuyla işlek, zorlamasız, geniş fırça darbeleri ve sıcacık renkleriyle empresyonist tarzda bir eserdir. İbrahim Çallı’nın tüm resimlerinde bu sıcacık

renkleri görmek mümkündür. Hatta portrelerinde bile sarı, turuncu tonlarını savruk fırça darbeleriyle ustaca tuvale aktarmıştır.

Cumhuriyet döneminin çağdaş yaşamını sergileyen en önemli resim Nazmi Ziya Güran’ın Taksim Meydanı’dır. (Resim,27) Mimari dokusu, Taksim Anıtı ve renkli giysileri, şapkaları ile kadınların dolaştığı Taksim Meydanı, çağdaş bir kent kesiti sergiler (Akaroğlu, 2004: 38). Nazmi Ziya Güran, izlenimciliğin yoğunluğunu taşıyan, ayrıntıların iyice kaybolduğu manzara resimlerine karşın, portrelerinde gerçekçilikle izlenimciliği birleştirmiştir. N. Güran’ın “Atatürk” adlı (Resim-23) bu tablosunda fon izlenimci bir tadı yaşatırken, portre gerçekçi bir anlatıma sahiptir.

İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Ruhi Arel gibi ressamlarla, savaş konulu resimler yapmış olan Sami Yetik’in, 1926 tarihli “Topçular” (Resim-118) adlı eseri seçkin örnekler arasındadır. Topçular adlı eserde; asker ve sivil halkın omuz omuza savaşta giriştikleri mücadele anlatılmaktadır. Resimde askerle halkın top arabasını yokuş ve dar bir geçitten geçirme çabaları anlatılmaktadır. Sarı, turuncu, mor ve yeşil renklerin hâkimiyeti gözlenmektedir.

Bu dönem sanatçıları, ulusal tarihin dönüm noktasında canını dişine takan ve sonunda Cumhuriyeti yaratan ordu mensuplarını, resimlerinde bir onur sorunu olarak ele almışlar; bunun yanı sıra, savaş yıllarının hüzünlerini ve acılarını da zaman zaman resimlerine yansıtmışlardır (Tansuğ, 1986: 36). Bu kuşak sanatçıları, Cumhuriyet ilan edildikten sonra Türkiye’nin ekonomik üretimi ve halkın sorunlarını ele alan çalışmalar yapmıştır.

Dönemin eserlerini kısaca incelediğimiz de; sanatçı ve üslupları farklı olsa da, eserlerin hem içinde bulunduğu koşullar hem de etkisi aynı doğrultudadır. Özgürlüğü, Atatürk ilke ve İnkılâplarını benimsemiş, bunlara yürekten inanmış sanatçılarımız toplumun duygularını tuvallerinde ifade etmişlerdir

Devlet tarafından yurtdışına gönderilen sanatçılar, yurda döndükten sonra eğitim kurumlarında yer almış ve Türkiye’de resim eğitiminin yeni bir boyut kazanmasında etkiler göstermişlerdir (Akaroğlu, 2004: 39).

Atatürk’ün düşünceleri doğrultusunda, Cumhuriyet’in ilanı ile başlayan yeni kültür dönemi, çağdaşlaşma sürecinde, güzel sanatları kültür düzeyinin bir göstergesi ve ulusal kültürü oluşturan temel unsurlar olarak belirlediği için, yenileşme düşüncesinin resim sanatındaki yansıması da hızlı bir biçimde olmuştur (Yurttadur, 2007: 3).

Evrensel düzeyde sanatçının yetiştirilmesini kültürel gelişmede en önemli etkenlerden biri olarak değerlendiren yöneticiler, yetişen sanatçıların yarattığı ürünlerle, toplumun düşünsel ve estetik gereksinimlerinin karşılanabileceği görüşündeydiler.