• Sonuç bulunamadı

CİNSLER İLE MADDELER VE SURETLER İLE FASILLAR ARASINDAKİ FARKLAR

Derim ki: Büyük sorun olan şeylerden biri de canlının nasıl olup da iddia ettiğimiz şekilde insanın cisim olmasının sebebi olduğudur. Çünkü biz, insanın canlı olmadığı sürece cisim de olamayacağım iddia ediyoruz. Nasıl olup da canlı, insanın duyumsayan (hassas) olmasının sebebi olmaktadır ve insan, duyumsayan olmadıkça canlı olmamaktadır. Çünkü cisimlik ve duyu, canlının varlığının sebebidir. Oysa bir şey var olmadıkça, varlığı ona bağlı şey de var olmaz. Yine cisim anlamı, nefis anlamına eklendiğinde bu ikisinin toplamı -ikisinden biri değil-canlı olur. O halde nasıl

olup da cisim canlıya yüklenmekte ve tıpkı birin ikiye yüklenmesi gibi olmaktadır? Aynı şekilde nasıl olup da nefis, canlıya yüklenmekte ve tıpkı birin ikiye yüklenmesi gibi olmaktadır?

Biz Deriz ki: Bu sorunların tamamı, madde olan cisim ile cins olan cismi ve suret veya parça olan duyumsayan (hassas) ve düşünen (nâtık) ile fasıl olanı bildiğimizde; ve bu sayede bunlardan madde veya suret atılanımda olanın kesinlikle yüklenmediği ve bizatihi tek başına orta terim olarak alınmadığı, aksine illetlerin orta terim olarak alındıkları gibi ve daha sonra açıklayacağımız tarzda alındıkları açıklığa

kavuştuğu zaman çözülür.

Deriz ki: Cismi, uzunluk, genişlik ve derinlik sahibi bir cevher olarak, kendisine bundan başka bir anlamın girmemesi şartıyla bu anlama sahip olması yönünden aldığımız zaman, ve şayet bu anlamdan başka ona duyu, beslenme vb. bir anlam eklenecek olsa cisimliğe bir yüklem ve ona eklenerek cisimliğin dışına çıkacak olsa bu durumda alman şey, madde olan cisimdir.

Cismi, uzunluk, genişlik ve derinlik sahibi bir cevher olarak alır da kesinlikle başka bir şeye değinmeyeceğimizi şart koşarsak ve yalnızca bu boyutlarla biçimlenen bir cevherliğin cisimliği olmasını zorunlu görmeyip, aksine cevherliğin özel varlığım ve suretlerini kuran (var kılan) bin anlamla bile olsa kendisinde veya kendisiyle beraber söz konusu boyutların bulunduğu herhangi bir cevherliğe ait bir cisimliği (dikkate alırsak); bununla birlikte bütün de, cismin sahip olduğu gibi üç boyuta sahip olursa;

bütün, yani bir arada toplanan anlamların oluşturduğu bütün, bir cevher olduktan sonra üç boyutlu olur ve o toplam -şayet bir orada bir toplam varsa-, o cevherin hüviyetine dâhil olursa (ve nihayet) o cevherlik boyutlarla tamamlanmış olduktan sonra tamamlanmış olan şeyin dışında olan o anlamlar, o cevherliğe eklenmiş olmazsa; işte bu şekilde alman cisim, cins olan cisimdir. Buna göre birinci anlamıyla cisim, madde anlamındaki cisimlikten sonra gelen; suretlerden ve maddeden (cisimden) bileşen cevherin bir parçası olduğundan, yüklem değildir. Çünkü o bütün, sadece uzunluk, genişlik ve derinlik sahibi bir cevherden ibaret değildir, ikinci anlamıyla cisim ise ister bir tane isterse bin tane olsun madde ve surettin oluşan ve üç boyuta sahip olan her toplama yüklenir. Öyleyse ikinci anlam, madde gibi olan cisim ile nefisten oluşan toplama yüklenmektedir. Çünkü onun toplamı, cevherdir. Şayet çok anlamdan oluşursa o bütün, bir konuda olmaksızın mevcuttur ve o bütün cisimdir çünkü o, uzunluk, genişlik ve derinlik sahibi bir cevherdir.

Aynı şekilde canlı da canlılığında yalnızca cisimlik, beslenme ve duyumsama bulunması şartıyla alındığında madde olması ve bundan sonrakilerin onun dışında kalması mümkündür. Hu durumda o, insanın maddesi ve konusu olabilir ve düşünen nefis de onun sureti olur. Şayet canlı, cismin cins olduğu anlamda cisim olarak alınırsa; o canlının anlamlarında olabilirlik yoluyla duyu ve başka suretler bulunsa;

düşünme (nutuk) veya düşünmenin mukabili olan başka bir fasıl, onlardan hiçbirinin kaldırılmasına veya konulmasına sebep olmayıp aksine hangisi olursa olsun canlının hüviyetinde varolmasını mümkün kılsa;

fakat orada onlarla birlikte zorunlu olarak beslenme, duyumsama ve hareket etme gücü bulunsa; bu güçlerin dışındakilerin bulunması veya bulunmaması zorunlu olmasa; işte bu canlı, cins anlamındaki canlıdır.

Duyumsayan (hassas) ve düşünendeki (nâtık) durumu da bu şekilde anlamalısın. Şayet

duyumsayan, başka bir fazlalık olmaması şartıyla duyu sahibi bir cisim veya şey olarak alınırsa, fasıl olmaz aksine insanın bir parçası olur. Yine bu durumda canlı, duyumsayana yüklenmez. Şayet duyumsayan, duyu sahibi olduktan sonra kendisi için, kendisinde ve kendisiyle birlikte hangisi olursan olsun suret ve şart bulunmasını mümkün kılan bir cisim veya şey olarak alındığında fasıl (ayrım) olur ve canlı, ona yüklem olur.

Öyleyse cinsliği veya maddeliğinde durumu sorunlu olan her hangi bir anlamı aldığında hangisi olursa olsun fasılların ona eklenmesini, onda ve ondan olacakları şekilde, mümkün görüyorsan o anlam, cinstir.

Şayet onu fasıllardan biri açısından alırsan, bu fasılla tamamlar ve sonlandırırsan, başka bir şey girecek olsa o bütünden olmayıp onun dışında kalacak olsa, cins olmaz, aksine madde olur. Eğer ona girmesi mümkün olanların gireceği şekilde onun anlamının tamamlanmasını zorunlu tutarsan tür haline gelir. Eğer sen o anlama işarette buna değinmezsen cins olur. Öyleyse herhangi bir fazlalık olmaması şartıyla madde olmakta; bir fazlalık olması şartıyla tür olmakta; buna değinmeyip fazlalıkların her birinin, onun anlamının bütünlüğüne dâhil olması mümkün olduğunda cins olmaktadır. Bu, ancak zatı bileşik (mürekkeb) olanda sorun olmaktadır. Zatı basit olanda ise akıl kendinde, bu fasıldan önce zikrettiğimiz tarzda, bu itibarları varsayabilir; varlıkta ise bunlar arasında ayrışma olmadığından onlardan bir şey cins, bir şey madde değildir.

Bunu açıkladığımıza göre birinci amaca yönelip şöyle diyelim: Cisimlik cins anlamında değil de madde anlamında alındığında insan için cisimlik, önceleme yönlerinden bir bakımından canlılıktan önce varolur. Aynı şekilde cisim, insana yüklenen anlamda değil de yüklenmeyen anlamda alındığında insan için cisim, canlılıktan önce varolur. Üç boyutu içermesi zorunluluğuyla birlikte kendisine bitişen bütün anlamları içerecek şekilde vazedilebilir olan cisimliğe gelince bunun, canlının bir türü olan şey için varolması, ancak kendinde canlılık anlamını içerebilir olduktan sonra canlılığı bilfiil içermesiyle gerçekleşir. Bu durumda

canlılık anlamı, o cismin varlığının bir parçası olur. Çünkü cismin durumu, madde anlamındaki cismin durumunun aksine meydana gelmiştir. Zira madde anlamındaki cisim, canlının varlığının bir

Sonra madde anlamında olmayan mutlak cismin varlığı ve bileşimi, onun türlerinin varlığındandır.

altına konulanlar (yani onun altına giren türler) ise onun varlığının sebepleridir ama o (cins

anlamındaki mutlak cisim), onların (yani altın giren türlerin) sebebi değildir. Eğer cins anlamındaki cisimlik, türlükten önce meydana gelmiş bir varlığa sahip olsaydı tıpkı madde anlamandaki cisim gibi -önceliği zaman bakımından olmasa bile- türlüğün varlığının sebebi olurdu ve o var olduğunda tür olmayan bir şey varolurdu; hatta türün illeti olur ve onun varlığıyla tür varolurdu. Dolayısıyla tür, onun ta kendisi olmazdı. Bu ise imkânsızdır. Aksine o cisimliğin türdeki varlığı, türün varlığından ibarettir hatta o, varlıkta türünün ta kendisidir.

Şimdi bir tür düzenleyelim ve o türe onun cinsini, cinsinin faslını ve cinsinin cinsini yükleyelim.

Bu amaçla deriz ki: Biz bu şeyleri, yalnızca doğalarının dikkate alınması bakımından değil de konularına bilfiil nispetleri bakımından dikkate aldığımızda i)k önce en yüce cinsin tür için kendi başına karar kılmış olduğunu sonra da onun altındaki cinsin geldiğini ve ondan sonra yüklendiğini göremeyiz, aksine daha üsttekinin, yüklemede daha alttakini izlediğini görürüz. Kuşkusuz sen bilirsin ki insana ancak canlı olan cisim yüklenir. Çünkü canlı olmayan cisim, insana yüklenmez, bilakis canlı olmayan cisim insandan olumsuzlanır. İnsana yüklenen cismin, canlı olması şarttır. Eğer canlılık olmasaydı, cisim insana yüklenmezdi. Zira canlı olmayan cisim, insana yüklenmez ve (insana yüklenen) cisim, ancak canlıdır veya canlının ta kendisidir. İnsana yüklenen cisim, bizatihi itibara alındığında nasıl olursa olsun, bin anlamdan bileşik olsa bile bir cevherdir. Bu cevher, uzun, geniş ve derindir. Bu cevher, insana bilfiil yüklendiğinde onda varolması mümkün olan bileşim (terkip), meydana gelerek zorunlu olur. Çünkü mümkün olan her şeye, daha önce öğrendiğin ve ilerde de öğreneceğin gibi, bir sebep ilişir ve bu sebep sayesinde o zorunlu olur. İşte bu sebep, belirleyen sebeptir. Aynı şekilde söz konumuz olan mümkün de böyledir ve mümkün kalmaya devam ederek asla zorunlu olmayacak şeylerden değildir. Aksine zorunlu olur ve böylece cisimde de onu canlı kılan bileşim (terkîb) zorunlu olur. Bu takdirde o cisim, canlı olur ve o canlı da insan olur. Bu nedenle insana başka şey olan değil yalnızca canlı olan cisim yüklenir. Şu halde canlı, önce cisim sonra insandır.

Bütün bunlardan sonra, insana yüklenen cisim, canlının varlığının illeti olsun. Bu, öğrendiğin gibi, canlının, cismin insan için varlığının illeti (nedeni) olmasına engel değildir. Bazen malul (nedenli), illetinden önce bizzat şeye ulaşır ve illetinin o şey nezdinde sebebi olur. Bu, illetin

kendinde varlığı ile o şey için varlığı bir (aynı) olmadığı zaman olur. Mesela arazın kendinde varlığı ile konusundaki varlığının her ikisinin de illeti birdir. Hâlbuki cisim ile insanın durumu böyle değildir. Zira cismin varlığı, cismin insan için varlığının ta kendisi değildir. Özetle eğer cismi, canlıdan önce insana ulaştırmayı isteseydik bu mümkün olmazdı. Çünkü bu takdirde ulaşılan şey, insan olmazdı. Zira canlı olmadan insan olmaz.

Cismi, en küçük sınıra ulaştırmamız ve en küçük sınırın insan olması ve canlının ona

ulaşmaması imkânsızdır. Canlı, bir şeye ulaştığında bu ulaşma, canlının üstündekilerin ulaşmasını da içerir. Canlının ona ulaşması da ulaşımı insanın meydana gelişi olmayan bir aracı olmaksızın mümkün değildir. Ulaşmaktan, varsayılan bir şey üzerine yüklenmeyi anlayınız!

İşte bunlar, bilimlerde yararlı ve kendiliklerinde İncelikli fasıllardır, hafife alınmaması gerekir.

insan cinsine ait faslın, insan için varlığındaki durumunu buna kıyasla. Çünkü bu fasıl (ayrım), canlının bir parçası oluşunda canlının cinsi gibidir ve ilk önce canlı için vardır ve canlı vasıtasıyla insan için vardır. Daha önce yapılan açıklamalarla bunu öğren! Çünkü sen, son açıklamadan bunu öğrenmeye çakşırsan, bunun cinse özgü/özel olduğu ve fasıl için söylenemeyeceğini hayal edersin, oysa böyle değildir. Fakat ondaki durumun nasıllığının anlaşılmasında zorluk vardır ve bu zorluk sindire sindire düşünürsen bazen kolaylaşır, bazen de zorlaşır, onun doğası, yeknesak değildir. Bunu düşünmek istediğinde fasıl ile tür arasındaki farkın durumunu hatırla ve her faslın doğasının, her ne kadar varlıkta tek bir türe eşit olsa da, pek çok türe söylenebilmeye elverişli olduğu şeklinde sana açıkladığımız bilgiyi hatırla! Bunu hatırlayıp iyi bir şekilde düşündüğünde cinsin faslının doğasının, insana yüklenmesinin imkânsız olduğunu, canlının ona yüklenmeden insana yüklenmeyeceğini görürsün. Şu halde açığa çıkmaktadır ki: En yakın cins, türe bilfiil nispet edildiğinde ve onun ardından gelen cins de türe bilfiil nispet edildiğinde veya onun faslı, o türe bilfiil nispet edildiğinde cinsin cinsinin ve cinsin faslının nispeti, cinsin nispetinden önce değildir. Bu, bir kimsenin bizatihi cins ve faslın doğasını belirli bir şeye nispet edilmemiş olarak alması gibi değildir ki, daha özel olan

varolmasa bile daha genel olan, varolması mümkün şeylerden olsun. Varlıkta mutlak olarak önce olmak ile varlıkta bir şey için önce olmak arasında fark vardır.

Bundan ortaya çıkmaktadır ki kuşku çözülmüştür. Basit şeyleri düşündüğümüzde bu daha da açıklık kazanır. Çünkü rengin anlamının bir şey için var olması, sonra da o şey için beyazlığın var

olması mümkün değildir, aksine o şey için ilk olarak var olan beyazlıktır. Söz konusu şey, beyaz veya siyah olarak var olduğunda bunu o şey için rengin var olması izler. Bununla birlikte renk, beyazlıktan daha daha geneldir ve beyazın olmadığı yerde de olabilir. Fakat rengin, beyazlığın tikelleri için varolmasının varolmasının nedeni, onun beyazlık için varolmasıdır. Çünkü cinsin faslı ve cinsin cinsinin anlamı, cinsin belirli bir türü için varolmasalar da cins için varolurlar. Bu ikisinin tür için varolmaları ancak cins için varolmalarından sonradır. Öyleyse cinsin faslı ve cinsin cinsinin, cinsin anlamı için varolması, türün anlamı için varolmalarından öncedir. Şu halde açıktır ki o ikisinin cins için varolması bizatihi iken tür için

varolmaları cins vasıtasıyladır. Öyleyse cins, onların tür için varlıklarının sebebidir. Çünkü bizatihi olan her şey, bizatihi olmayanın sebebidir.

Türün altındakinin türle birlikte durumu da böyledir. Şayet bir kimse şöyle derse: "Biz, Tütün der, duyumsayandır (hassas) ve bütün duyumsayanlar canlıdır' deyip bundan Tütün 'ler, canlıdır' sonucunu çıkardığımızda bu bilginin zail olması kesinlikle mümkün değildir ve bizim hiçbir C'nin canlı olmamasının mümkün olmadığını tasdik etmememiz mümkün değildir (yani bütün C'erin canlı olduğunu kaçınılmaz olarak tasdik ederiz)." Bunun cevabı şudur: Durum böyle değildir. Aksine her ne kadar canlı,

duyumsayalım varlığının gereği olsa da, bütün duyumsayanların canlı olduğu kesin bir açıklamayla değil, vucûdî bir açıklamayla açıktır veya o, burhânî bir açıklamayla açıklamadır. Çünkü 'duyumsayan' sözünün anlamı, herhangi bir şart ilavesi olmaksızın duyu sahibi şey demektir. Dolayısıyla o şeyin, duyu sahibi olması bakımından zorunlu olarak beslenme, büyüme ve mekânsal hareket sahibi olması gerekmez -ne bu anlamların duyumsayanda bilfiil içerilmesiyle ve ne de aldın peşinen bizzat bütün bu anlamların her

duyumsayalım gereği olmasını zorunlu kılmasıyla-. Bu anlamların toplamı canlının anlamıdır.

Öyleyse duyumsayalım (hassâs) başka bir açıklama olmaksızın canlı olması, ancak bir aracıyla zorunlu olarak belirlilik kazanır. Hatta duyumsayan, akim ilk anda bir ağaç veya duyu sahibi bir cisim olduğunu ve hayatın dayanağım oluşturan diğer anlamlardan herhangi birine sahip olmadığım yadsımadığı bir şeydir. Öyleyse tek başına duyumsayalım aracılığı, iddia edilen kesinliği zorunlu kılmaz. İddia edilen kesinliği tek başına zorunlu kılması için duyumsayan, canlının faslı değil illeti olduğu yönden alınır, sonra da -illetler bahsinde illetlerin nasıl orta terim olarak alındıklarını açıklayacağımız şekilde- duyumsayanı hayatı zorunlu kılan bir illet haline getiren diğer anlamlarla tamamlanır. O halde ne fasıl olan duyumsayan ve ne de tek başına duyumsayan orta terim olur. Fakat canlı, orta terim olduğunda ve duyumsayan da canlıda içerilip onun dışında bir gerek olmadığında, hiç kuşkusuz duyumsayanla kesinlik zorunlu olur ve değişmesi mümkün olmaz. Sen, daha önceki açıklamalardan istifadeyle bunu daha iyi kavrayabilirsin (tahkik).

ON BİRİNCİ FASIL

BURHÂN ÖNCÜLLERİNİN, ÖNCE OLUŞLARI, İLLET

Benzer Belgeler