• Sonuç bulunamadı

(BİRBİRİNE) DÖNÜŞMÜŞ OLAN VE OLMAYAN İLLETLERİN ORTA TERİM OLUŞU HAKKINDAKİ AÇIKLAMALARIN

TAMAMLANMASI VE BUNLARDAKİ DURUMUN TAHKİKİ

Şöyle dedi: Tanımlarda ve kıyaslarda bulunan şeylerin, tümelden tikele doğru ilerleyen bölmeden/taksimden hatta bütünden parçalara doğru giden parçalamadan (teşrih) çıkarılmasıyla yetinmemek gerekir. Ayırma, sözgelimi canlıyı ve bitkileri, alet işlevi gören organlar gibi birinci parçalara, sonra basit organlar gibi ikinci parçalara, sonra karışımlar gibi üçüncü parçalara ve böylece parçaların sonuna kadar ayırma gibidir. Sadece bununla da yetinmemeli, ayrıca parçalar ve tikeller çoğaldığında her birine veya her yüklem ve araza gerekenin ne olduğunu ve yine hangi parçaların hangi parçalan gerektirdiğini düşünmek gerekir.

Bil ki: Biz, bölmeden canlının cismin altına ve nefis sahibinin altına girdiğini çıkardığımız gibi parçalamadan (teşrih/otopsi) da canlının yapışkan cevher ve akışkan cevherden bileştiğini çıkardık.

Aynı şekilde tikellerin gereklerini parçalardan çıkardık. Bunun örnekleri: "Kulaksız her canlı yumurtlar"; "ayrık kanatlı her uçan canlı, yumurtlar ve kanatları bitişik her uçan canlı,

yumurtlamaz"; "boynuzlu her canlının üst çenesinde dişleri olmaz ve bildik ki, bunun nedeni, maddenin canlının boynuzuna gitmesidir"; "boynuzu olan her canlının karnı bulunur, çünkü o, iyi çiğneyemez; dolayısıyla onun gıdasının iç boşluğuna ulaşmasından önce bir hazmı olmalıdır"; "hiçbir balığın ciğeri yoktur".

Böylesi çıkarımlar ve illetleri, illeti vermede yararlıdır. Bununla birlikte zikrettiklerimizin tamamı, illet vermek değildir. Çünkü hem parçalama (teşrih) hem de tecrübeyle "iki boynuzlu ve ayaklı şeyin karnı vardır; fakat o şeyin kamı bulunmasının sebebi, onun ayaklı oluşu değildir; çünkü başka bir ayağı olan şeyin de karnı olabilir; fakat bunun sebebi, o şeyin boynuzu bulunmasıdır;

çünkü öküz ve keçi gibi boynuzlu her hayvanın karnı vardır" bilgisini elde ettiğimizde bize "niçin bu hayvanın karnı vardır" denildiğinde "çünkü onun boynuzu vardır" dediğimizde veya "niçin onun karnı yoktur" denildiğinde "çünkü onun boynuzu yoktur" dediğimizde bu cevap, her ne kadar yalan illeti vermese de, illet cevabında bir yönden yararlıdır. Fakat hangi atılanım hangi anlamı bizzat

gerektirdiğini ve böylece kendisinden daha genel veya daha özel şeyin gereği yapmadığını düşünmek gerekir. Bazen ortak anlam, uyumluluk (benzerlik) yolundan alınır. Örneğin kaplumbağa için kabuk, balık için kılçık ve insan için kemik gibidir.

Bazen birçok mesele, birliği hak edişleri farklı olmakla birlikte tek bir mesele olarak birleşir.

Bunun nedeni, (ya) orta terimin tür balonundan tek bir şey olmasıdır. Mesela suyun su dolabında (Klepsidra) tutulması ve enjektöre girmesi ve derinin hacamat şişesine çekilmesi gibi ki bütün bunların birleşmesinin nedeni, hepsinde zorunlu olarak boşluk bulunmasıdır. Platon'a göre

mıknatısın, kehribarın ve hacamat şişesinin çekmesinin sebebi, havanın intikalidir ve onu havadaki

şeyin intikali izler. Ya da (bir çok meselenin, tek bir mesele olarak birleşmelerinin nedeni,) aracının (orta terimin) cins bakmamdan bir oluşudur. Bunun örneği, yankı ve gök kuşağıdır. Çünkü yankı ve gök kuşağında orta terim, cins bakmamdan birdir: Duyulurun yansıması. Fakat bu, yankıda sesin yansıması iken gök kuşağında rengin yansımasıdır.

Bazen de tek sebepte ortak olan meseleler farklılaşır ve gerçekte tek mesele olmazlar. Çünkü o meselelerin, aracıya (orta terime) nispetleri aynı değildir, aksine o aracı, buna daha yakın ve ötekine daha uzaktır. Fakat genellikle orta terimlerin bir kısmının mertebesi diğerinin altındadır. Örneğin "niçin Nil, ay sonunda daha gür akar" diye sorulduğunda "çünkü ay sonunda ay, kışın durumuna daha çok benzer" denir ve soru tamamlanır. Sonra başka bir soru sorulur: "Niçin ay sonunda ay, kışın durumuna daha benzerdir".

Buna şöyle cevap verilir: "Çünkü Ay'ın bize gelen ışığı azalmakta ve ondan meydana gelen ısınma yok olmaktadır". Şayet "niçin bu oluyor" diye de sorulsa cevap şöyle olur: "Çünkü Ay'a ışığı veren Güneş Ay'ın bize bakmayan en üst yönüne paralel olmuştur". Bu sorunların tamamı, tek bir sebebin altına girer ki bu sebep birleşmedir. Fakat onlar, sebebe uzaklık yakınlık bakmamdan farklılaşırlar ve tek bir soru olmazlar.

Denilmiştir ki bir kimse şöyle sorabilir: Şayet büyük terimlerin illetleri olarak vazedilen orta terimler arasında büyük terime eşit bir illet bulunursa bu durumda malulün illetle açıklanması mümkün olduğu gibi illetin malulle açıklanması da mümkündür ve açıklama döngüsel olur. Buna Yerin Ay tutulması için Ay ile Güneş arasında aracılık etmesini ve ağaç yaprağının dökülmesi için geniş olmasını örnek verebiliriz.

Yaprağın genişliği, her ne kadar dökülmenin uzak sebebiyse de, dökülmeye eşit bir sebeptir. Dökülmenin yakın sebebi ise tutunmayı sağlayan yaşlığın kurumasıdır ve bu da dökülmeye eşit bir sebeptir. Biz istersek "Ay tutuldu ve dolayısıyla Yer, Ay ile Güneş araşma girdi" deriz ve istersek de "Ay, Yer ile Güneş arasında girdi ve dolayısıyla tutuldu" deriz. Yine hem "bu ağacın yaprakları geniştir ve dolayısıyla onun yaprakları dökülür" hem de "bu ağacın yaprakları döküldü ve dolayısıyla onun yaprakları geniştir"

denilebilir. Bu ise açık bir kısırdöngüdür.

Bu kimseye şöyle cevap veririz: Bu iki sözdeki açıklama, ne kısırdöngüdür ne de ikisindeki açıklama yönü aynıdır. Bunlardaki açıklamanın döngüsel olmaması: Söz konusu iki durum ya meçhuldür ve bu takdirde açıklama, kısırdöngünün ta kendisi olur. Oysa biz, böylesi hakkında konuşmuyoruz. Eğer aracılık (orta terim) zihne önceden gelir de zihin onu bir hesapla bilir ve sonra onun aracılılığıyla Ay tutulmasını olumlarsa kısırdöngü olmaz. Kısırdöngü olması için aracılığı (orta terimi), aracı (orta terim) tarafından olumlanan Ay tutulmasıyla olumlamaya çalışması gerekir. Çünkü Ay tutulması meçhuldür. Eğer Ay tutulması önce duyuya gelir, sonra duyu onun aracılığıyla orta terimi olumlarsa bu durumda kısırdöngü olmaz. Kısırdöngü olması için söylediğimize benzer bir açıklama çabasına girilmelidir. Ama bir Ay

tutulması, bir aracılığa (orta terime) delalet ederse ve bu aracının aynısı olmayan bir başka aracı da (orta terim de) birincinin aynı olmayan başka bir Ay tutulmasına delalet ederse, bu durumda öğrendiğin gibi kısırdöngü olmaz. Bu şeyler hakkındaki açıklama, ancak sözgelimi Ay tutulması bilinmez ve aracıyla olumlanırsa, aracı da bilinmez ve Ay tutulmasıyla olumlanırsa kısırdöngü olur. Ayrıca aracılık, Ay

tutulmasının illet (nedensellik) burhanım verir, Ay tutulması ise aracılığın varlık kıyasım verir. Baksanıza!

Aracılık, Ay tutulmasının illetidir ve onun tanımında alınır, ama Ay tutulması aracılığın illeti değildir ve onun tanımında alınmaz.

Deriz ki: Biz bazen tek bir sonucu farklı sebeplerden alınan aracılarla (orta terimlerle) kanıtlarız. Bu bağlamda aracılar, bazen failden bazen suretten bazen gayeden bazen unsurdan alınır. Bunun örneği şudur: Biz, insanın ölmesi gerektiğini, bazen ölümün fail illetini açıklayarak kanıtlarız. Ölümün fail illeti, hayatın ilgili olduğu ıslaklığı yok eden sıcaklıktır. Bazen de ölümün maddi illeti yönünden açıklarız. Çünkü madde, oluş için konulmuştur ve dolayısıyla bozuluşun konusudur. Çünkü şeyin maddesi bulunduğunda o maddeye zorunlu olarak bir heyet gerekli olur. Yine orada o heyeti zorunlu olarak gerektiren fail bir illet vardır. Bu durumda maddenin aracılığı, heyetin varlığım sonuç vermeye elverişlidir ve failin aracılığı da böyledir. Aynı şekilde bunların beraberce aracılığı da böyledir. Fakat madde ve failden herhangi biri aracılık ettiğinde tek başına o, diğerinin aracılığım da bilkuvve içerir. Çünkü madde ancak fail aracılığıyla fiile çıkar. Maddenin zatlarındaki fail de ancak maddeye etki eder (maddede fiil yapar). Şu halde tam aracılık, madde ve failin her ikisinin ya bilkuvve ya da bilfiil toplamıdır. Böylece adeta onların toplamı, sonucu zorunlu kılan illet olur; ama gerçekte sonuçta bir araya gelmiş illetler vardır. Örneğin sen "Ay, Yerin aracılığıyla tutulur" dediğinde Ay tutulmasının fail illetini vermiş ve bu illeti Ay tutulmasının kabul edici (kabil) sebebine bilkuvve koymuşsundur. Çünkü aracı, ışığı kabul edeni örtmektedir. Bu durumda tam aracılık, iki şeyin bir araya gelmesidir: Örtme -bu, failin fiilidir- ve onun kabulü -bu, kabul edenin halidir-.

Ayın ışığı kabul etme durumunun illetini verir de Ayın küreselliğini kabul eden sebep yaparsan bu, ancak Ay'ı bir konumda Güneş'e izafe etmenle tamamlanır. Bu durumda Ay tutulmasının fail ve de kabul edici sebebini vermiş olursun. Aynı şekilde bir şeyde gayeyi (gaye sebebi) verirsen ondaki fail ve kabul ediciyi de temin edersin. Aksi halde malul zorunlu olmaz. Eğer örtmeyi kabul olmasaydı, aracılık (yani Yerin Ay ile Güneş arasında girmesi) Ay tutulmasının illeti olmazdı. Işık verenden ışığı kabul eden ve etkilenen

olmasaydı küresellik, o tarzdaki bir kabulün illeti olmazdı. Bu yönden sonucu zorunlu kılan illet, tek bir şeydir ve bu şey, hepsinin toplamıdır. Ama kabil olmaksızın veya gaye olmaksızın failin verilmesi gerektiği

ya da yalnızca bilfiil failin ve bilkuvve kabul edenin veya yalnızca kabul edenin ve bilkuvve failin verilmesi gerektiği ve diğer kısımlar yanlıştır. Aksine birden fazla sebebin orta terimler olarak verilmesi hakkında bilinmesi gereken şudur: Söz konusu sebepler, güç bakımından gerçekte tek bir illettirler, çünkü (illetleri) verme, iki illetin toplamına işaret etmedikçe tam zorunlu kılan olmaz.

(Aritoteles'in İkinci Analitikler'indeki) bu fasıl nedeniyle tek bir matlupta yalnızca tek bir sebebin olacağı zannedilir. Oysa bu, mutlak olarak böyle değildir, aksine açıkladığımız şekildedir. Yine illetin mutlaka malule eşit ve ona münakis olması gerektiği zannedilir. Bu da bir durum hariç zorunlu değildir ve İlk Talim'de (İkinci Analitikler'de) de bu durum kastedilmiştir. Söz konusu durum ise orta terimin, büyük terimin mutlak olarak illeti olması ve büyük terimin doğasının mahiyeti bakımından belirli bir doğanın malulü (nedenlisi) olması ve var olduğu her zaman o doğanın malulü olmasıdır.

Yani malulün illeti tek olduğu zaman böyledir. Ama diğer durumlarda bu zorunlu değildir. Çünkü sözgelimi şimşek gibi tek bir doğa, buluttaki rüzgar veya buluttaki ateş sönmesi gibi kendisinden daha özel çok sebepten olur. Bulutun kendisi tek bir doğadır ve onun buharın yükselmesi ve havanın soğuması gibi çok sebebi olabilir. Aynı şekilde kalpten organlara yayılan sıcaklığın -ki bu, hummadır- da sebepleri olabilir: Ruhun alevlenmesi, karışımın kokuşması veya organın alevlenmesi. Bu

sebeplerden hangisi orta terim yapılırsa malulü sonuç verir. Hâlbuki o, hummadan daha özeldir. Bir kimse "ruhun ısınması, bütün hummaların sebebi değildir, aksine bir hummanın sebebidir ve

dolayısıyla hummayı sonuç veren kıyasın illeti olarak vazedilmeye elverişli değildir" diyemez. Çünkü büyük öncüldeki yüklem de hummaların hepsi değil bir hummadır. Biz "insan canlıdır" dediğimizde bunun insanın, canlının tamamı olduğunu kastetmeyiz aksine bir canlı demek isteriz. Canlılığın insana olumlanması için herhangi bir canlılığın insana olumlanması yeterlidir. Ama canlılığın olumsuzlanması için herhangi bir canlılığın olumsuzlanması yeterli değildir, aksine mutlak olarak canlılık olumsuzlanmalıdır. Aynı şekilde orta türlerden her biri, kendi altındaki türde ve onun alımdaki fertlerdeki cinsinin varlığının sebebidir. Şu halde "illetin burhanlarda daima (malullere) eşit olması zorunludur, öyle ki orta terim, büyük terimden daha özel olduğunda burhân olmaz" diye bir şart koşulması gerekmez. Aksine bilinmelidir ki, sebeplerin bir kısmı tanıma girer ve bunlar -ister madde ister fail olsunlar- hiç kuşkusuz (malullere) eşittir; bir kısım illetler şeyin doğasından daha özel ve bir kısım da daha geneldir. Daha özel olanlar, tanıma girmez, çünkü şeyin doğası, kendi olması

bakmamdan onu içermez ve dolayısıyla n doğarım varlığı, o sebebin varlığına dayanmaz. Sözgelimi bulutluk varlıkta özel sebeplerden belirli bir sebebin varlığına dayalı değildir.

Yine humma doğası bakmamdan varlıkta yalnızca ruhun ısısının varolmasına dayanmaz, bilakis varsa eğer başka bir sebebe de dayanır. Daha özel olan sebepler -sebep olmalarına ve sonucun illetini vermelerine rağmen- büyük terimin doğasının mutlak sebepleri olmadığından tanıma

girmezler. Bu sebepler, sonucun bizzat illetleri olurken büyük terim mutlak olduğu ve küçük terime göreli (muzâf) olmadığı zaman onun bilaraz illetleri olurlar. Daha önce açıklamıştık ki, illet olan orta terimlerin bir kısmı, büyük terimin değil yalnızca sonucun illeti olurlar. Sözgelimi ruhtaki sıcaklık, bu bedendeki hummanın varlığının sebebidir, yoksa mutlak olarak hummanın varlığını sebebi değildir.

Eğer daha özel olan bu illetler için genel bir şey bulunur da o genel şey, malul olan şeye örtüşen ve ona münakis olan illet olursa söz konusu özeller, o genelin illetleri olurlar. O özeller ile genel

arasında başka bir genelin varolmaya devam etmesi gerekmez, çünkü bu, imkânsızdır. Aksine özeller için aracısız ilksel olan bir genelde dururuz. Böylece illetler özel, malul genel olur ve aralarında

kesinlikle bir illet aracı olmaz. Bunun örneği şudur: Her ne kadar bulutun bütün illetleri yukarıdaki havanın yoğunlaştırılmasının şiddetinde birleşseler de, mesela buluta örtüşen illet, yukarıdaki havanın yoğunlaştırılmasının şiddetidir. Çünkü yukarıdaki havanın yoğunlaştırılmasının şiddetinin iki illeti vardır: Yükselen buhar ve soğuk. Her ne kadar işin sonunda dursa da bu iki illet ile

yoğunlaştırmanın şiddeti arasında başka bir genel sebep olamaz. Bu nedenle soğuk ve buhar, bulutun tanımında alınmaz. Yoğunlaşmış illet, yukarıdaki havanın tanımı olup bulutun tanımında alınır. Bu durumdaki illetler yani tanıma giren illetler, münakistir (döndürülmüş/döndürülebilirdir).

Benzer Belgeler