• Sonuç bulunamadı

1.2. CAYDIRICILIK TEORİSİ

1.2.3. Caydırıcılığın Temel Varsayımları

Caydırıcılığın ilk varsayımı, iki karşıt ülke ya da ittifak arasında ciddi bir çatışmanın bulunmasıdır. Bu alanda ortaya konulan eserlerde karşıt iki ülkenin de nükleer silah sahibi olması durumunda ciddi bir çatışma riskinin her zaman olabileceği dile getirilmektedir.35 Çünkü teorik açıdan nükleer güce sahip ülkeler aynı zamanda belirli bir bölgede politik hâkimiyet sağlama niyetindedirler ve dolayısıyla başka güçlerle karşı karşıya gelmeye daha yakın bir konumdadırlar.

33Austin G. Long, “From Cold War to long war: lessons from six decades of Rand deterrence research”,RAND Corporation, Santa Monica, 2008, s. 8.

34Peter K. Forster - Stephen J. Cimbala, The US, NATO and Military Burden-Sharing, Taylor & Francis Group, New York, 2005, s. 10.

35Frank C. Zagare, Deterrence Theory, Oxford Bibliographies, s. 220, http://www.oxfordbibliographies.com/view/document/obo-9780199743292/obo-9780199743292-0161.xml (14.05.2014).

12

Çatışmanın “ciddiyeti” kavramı sadece sıcak çatışmaları içermemektedir. Amerika örneğinden yola çıkılırsa, SSCB ile küresel hegemonya çatışması yaşanan Soğuk Savaş dönemi için sürekli bir çatışma ortamından söz etmek mümkündür. Çünkü düşmanın fark ettirmeden yapabileceği ilk nükleer saldırı geri dönüşü olmayan hasarlara yol açacak ve karşılık verme yeteneğini kısıtlayıcı bir rol oynayacaktır 36. Dolayısıyla çatışmaya sürekli hazır olmak ve bu sebeple karşılaşılacak istikrarsızlıklar da caydırıcılığın gerekli olduğu bir ortam yaratmış olacaktır.

Burada caydırıcılık teorisinin önemle vurguladığı nokta, çok ciddi bir çatışma ihtimali olması durumunda dahi, caydırıcılığın korunması anlamında tarafların ortak bir paydaya sahip olması ve silahsızlanma konusunda hemfikir olmadıkları koşullarda caydırıcılığın kazandığı öneme ilişkindir 37. Bu yaklaşımdan yola çıkarak Lebow ve Stein38 tarih boyunca caydırıcılığın istenen sonuca ulaşmak için savaşmayı göze almak anlamına geldiğini ve caydırıcılığın bu anlamda başarıya ulaşabildiğini ifade etmektedir.

1.2.3.2. Rasyonellik Varsayımı

Caydırıcılık alanındaki önemli uzmanlardan birisi olan Lawrence Freedman, nükleer silah kapasitesine sahip ülkelerin caydırıcı olabilmeleri için gerekli ön koşullardan birisini de rasyonel davranış biçimine sahip olmak şeklinde nitelemektedir 39. Diğer bir ifade ile karar vericilerin realist yaklaşımın tanımladığı biçimde, “fayda ve zarar” hesabı yaparak, atacağı adımları rasyonel bir biçimde belirleme kapasitesine sahip oldukları varsayılmaktadır. Bu kavram, aynı zamanda karar vericiler her ne kadar fayda ve zarar hesabı yaparak akılcı bir davranış sergileseler de son aşamada verecekleri kararın doğuracağı sonuçları gözden geçirecekleri ve “yanlış anlama” ihtimalini de ortadan kaldıracak bir rasyonel anlayışa işaret etmektedir 40.

36Aaron Stein, Türkiye ve Caydırıcılık: Karşılıklı Garantili İmhadan Aktif Müdafaaya,EDAM Tartışma Kağıdı, 2012/4, s. 1.

37 Patrick, M. Morgan, Deterrence Now, Cambridge Studies In International Relations: 89, Cambridge 2003, s. 22.

38 Richard N. Lebow - Janice G. Stein, “Beyond Deterrence: Building Better Theory”, Journal of Social Issues, Vol. 43, No. 4, 1987, s. 159.

39Nurşin A. Güney, “Nükleer Enerji ve Nükleer Silahlanma, Bilge Söyleşi 15”,Bilge Adamlar Stratejik Araşırmalar Merkezi, İstanbul, 2013, s. 12.

40Mustafa Kibaroğlu, “11 Eylül Ardından Strateji, Tehdit ve Caydırıcılık”,Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Foreign Policy, Ocak 2002, s. 3.

13

Caydırıcılık teorisi, nükleer güce sahip olan devletlerin kendi çıkarlarına en uygun politikaları izlerken aynı zamanda rasyonel davranacaklarını öne sürerek, ilk nükleer saldırıyı yapan taraf olmama pratiğine yer vermektedir. Çünkü taraflardan birisi nükleer saldırıda bulunduğunda diğer devlet buna mutlaka aynı şekilde karşılık verecektir ki, caydırıcılığı sağlayan unsur da bu gerçeğin altında yatmaktadır 41.

Nitekim ABD ve SSCB Soğuk Savaş döneminde nükleer caydırıcılık ile ilgili prensipler üzerinde bir uzlaşı tesis etmeyi başarmışlardır. Bu duruma örnek olarak, olası bir yanlış anlaşılma durumunda ortaya çıkabilecek bir sıcak savaş ihtimalini ortadan kaldırmak için imzalanan Kırmızı Hat Telefon Anlaşması verilebilir 42. Bu gibi önlemler, gerek SSCB, gerekse ABD’li karar vericilerin rasyonel bir nükleer caydırıcılık prensibi ilke edindiklerini göstermektedir.

1.2.3.3. Misilleme Tehdidi Kavramı

Nükleer caydırıcılık simetrik ve tekildir. Yani, diğer ülkeler nükleer güce sahip bir ülkenin verebileceği karşılığı ve sonuçlarını hesap ederek nükleer güç bulunduran bir ülkenin toprak bütünlüğünü ciddi bir şekilde tehdit etmekten kaçınmaktadırlar. Nükleer misillemenin ortaya çıkacağı tehdidi, tarafları ilk saldırıyı yapan devlet olmama yönünde ikna eden unsurlardan birisidir. Zira hem ilk saldıran hem de misillemeyi yapan taraf için benzer oranda bir yıkıcılık söz konusudur. Nükleer misilleme tehdidi, konvansiyonel misillemeden farklı olarak her iki tarafın da varlığını büyük oranda ortadan kaldıracak sonuçları olan bir caydırıcılık içermektedir.

Caydırıcılığın başarıya ulaşması, kendisini savunan tarafın saldırgan ülkenin askeri bir güç konuşlandırmasını ya da kullanmasını önlemek amacıyla ortaya koyacağı güç göstergelerinin her an kullanıma hazır olduğu mesajını doğru iletebilmesi ve saldırgan tarafı bu aksiyonu geliştirmekten alıkoyabilmesine bağlıdır. Burada kritik olan konu, saldırgan tarafın ortaya konulan misilleme tehdidinden etkilenerek geri adım atıp atmayacağı ile ilgilidir. Tarihsel örnekler bu konuda yeterli kanıtları sağlayamamaktadır. Çünkü

41Aaron Stein, s. 3.

42Sıtkı Egeli - Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”,Ortadoğu Analiz, Cilt: 4, Sayı: 40, 2012, s. 27.

14

liderlerkendilerini hangi misilleme tehdidinin bir aksiyon almaktan alıkoyduğu ile kişisel başarılarını pek nadiren ilişkilendirmektedirler 43.

Nükleer güce sahip olan bir devletin misilleme yeteneğini geliştirebilmek için başka bir nükleer güçten gelecek taarruzları fark etme, kısa sürede yanıt verebilme ve belirlenen hedeflere ulaşabilme yeteneğine yatırım yapması gerekmektedir 44.

1.2.3.4. İnandırıcılık Olgusu

Caydırıcılık için inandırıcılık önemli bir önkoşuldur45 çünkü bir tehdidin güvenilirliği temel olarak tehdit edilen ülkenin, tehdit eden ülkenin tehdidini gerçekleştirebileceğine inanması gerçeği üzerine kurulmaktadır46. Yukarıdaki örneğe yeniden dönülürse, Amerika Finlandiya’nın kendi gemilerine saldırması durumunda kaybedecek daha önemli şeyleri olduğuna inanmaktaysa, bu tehdit inandırıcılık kazanamamış boş bir tehdit durumunu alacaktır.

Bu tehdidin güvenilir bir tehdit halini alabilmesi için yapılması uygulanması gereken iki yöntem bulunmaktadır. Bunlardan ilki, tanınmış ve demokratik yollarla seçilmiş bir lider aracılığıyla tehdidin gerçekleştirilmesidir. İkinci yol ise tehdidin maliyetlerini göze almaktır. Yukarıdaki örneğe göre, eğer Finlandiya İsveç’te bir askeri üsse ya da büyük bir hastaneye sahip olsaydı, Amerikan saldırganlığına karşı İsveç’i korumak adına güçlü gerekçeleri olmuş olacaktı. Benzer bir örnek 2014 yılı Şubat ayında Rusya’nın Kırım’a müdahale ederek “geri alması” örneğinde açıkça karşımıza çıkmaktadır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, müdahalelerinin altında yatan temel sebep olarak Kırım’da yaşayan Rus azınlığın haklarını koruma gerekçesini kullanmakta ancak aynı zamanda geçmişte Kırım’ın Rusya’nın bir parçası olduğu gerçeğinden yola çıkarak bu bölgenin artık yeniden gerçek kökleri ile birleşme zamanının geldiğini vurgulamaktadır.

Bunun yanı sıra, Norman Freud düşmana karşı yapılan tehdit açısından caydırıcılığın ancak düşmanın rasyonel bir unsur olması ve yapılan tehdidin güvenilirliği ile

43 Richard N. Lebow - Janice G. Stein, “Beyond Deterrence: Building Better Theory”, Journal of Social Issues, Vol. 43, No. 4, 1987, s. 159.

44Aaron Stein, “Türkiye ve Caydırıcılık: Karşılıklı Garantili İmhadan Aktif Müdafaaya”,EDAM Tartışma Kağıdı, 2012/4, s. 3.

45 ARI, Tayyar, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, MKM Yayıncılık, Bursa, 10.Baskı, 2013, s.494.

46 Scott D. Sagan, “The Perils of Proliferation: Organization Theory, Deterrence Theory, and the Spread of Nuclear Weapons”, International Security, Vol. 18, No. 4 (Spring, 1994), s. 84.

15

sağlanabileceğini ifade etmektedir 47. Tehdit mutlaka ikna edici olmalıdır ki, caydırıcı olabilsin ve hayata geçirilmek zorunda kalınmasın.

Caydırıcılık politikasının esas amacı, S.S.C.B.’nin saldırgan askeri tutumunun caydırılmaması durumunda bir dünya savaş ortaya çıkarabileceği varsayımına dayanmaktaydı. Bunun açık örneklerinin sunulduğu Kore Savaşı (1950- 1953), Vietnam (1961- 1973), Macaristan (1956), Çekoslavakya (1968) ve Afganistan’ın (1979) işgali gibi olaylar, S.S.C.B’nin caydırılmaması durumunda NATO ve Avrupa için işgal tehdidine dönüşerek 3. Dünya Savaşı’na neden olabileceğinin birer göstergesi durumunda yer almaktaydı 48.

NATO’nun 1967 yılında kabul ettiği “esnek tepki” olgusu caydırıcılık teorisi çerçevesinde sonuçlar doğurmakla birlikte, aynı zamanda SSCB’nin yeni stratejik fırsatlar geliştirmesini engelleyerek yeni askeri hedefler geliştirmelerine ve Sovyet askeri güçlerinin yeniden yapılandırılması gerektiğine dair tamamen yeni operasyon kavramlarının ortaya çıkmasına yol açmıştır 49. Aynı kavram, nükleer stratejiyi geleneksel askeri politikalara yakınlaştırarak üst düzey bir askeri kapasiteye sahip olmanın en iyi caydırıcılık yolu haline gelmesine yol açmıştır 50. Bu şekilde, esnek tepki savaş kapasitesinin caydırıcılık ile direkt bir şekilde bağlantılı hale gelme noktasıdır.

Teoriye göre, tehditlerin işlevini gerçekleştirdiği ve hatta olumlu sonuçlar doğurduğu durumlar bulunmaktadır. Bir tehdidin işler hale gelebilmesi için öncelikle tehdidi ortaya koyan kişinin gerektiğinde bunu gerçekleştirebilmeye de hazır olması gerektiği unutulmamalıdır. Finlandiya ve Amerika Birleşik Devletleri arasında ortaya çıkan durum bu konuya örnek verilebilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri İsveç’e saldırıda bulunursa, Finlandiya’nın onlara geri adım attırmaya yeterli bir gücü olmadığını bilmekle birlikte eğer Finlandiya Amerikan ticari gemilerine saldırıda bulunmaya başlarsa ne olurdu?

İşte bu durum Finlandiya’nın gerçekleştirebileceği bir tehdit konumundadır. Bu durumda Finlandiya’nın gerçekleştirebileceği ve yetkinliği bulunan bir tehdit ile ortaya çıkması ile caydırıcılık işler hale gelebilmektedir.

47Norman C. Freund - Percy Löwenhard, “Nuclear Deterrence: The Rationality of the Irrational”, International Journal on World Peace, Vol. 4, No. 3, Jul-Sept 1987, s. 73.

48Michael MccGwire, “Deterrence: The Problem-Not the Solution”, International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944), Vol. 62, No. 1, Winter, 1985-1986, s.68.

49Thazha V. Paul - Patrick M. Morgan - James J. Wirtz, Complex deterrence: Strategy in the Global Age, The University of Chicago Press, Chicago, 2009, s. 67.

50Jan M.Lodal, “Deterrence and Nuclear Strategy”,Daedalus, Vol. 109, No. 4, U.S. Defense Policy in the 1980s (Fall, 1980), s. 156.

16 1.2.3.5. İstikrar Problemleri

Nükleer caydırıcılık teorisi, genel anlamda tehdit edici gücün kullanılması ve bir devletin çıkarlarını koruyabilmek için karşı tarafa misilleme yapma fırsatı vermeyecek stratejiler geliştirmesi arasındaki ilişkiyi kurmaya çalışmaktadır. Bu stratejiler, “güç” ve

“devletin politik hedefleri” arasında benzer yönlü bağların kurulmasını amaçlamaktadırlar ki, her ikisi de “yetersiz” ile “çok fazla” arasındaki dengenin kurulmasının çok zor olduğu alanlardır. Bu yaklaşımda dile getirilen kavramsal sorunun cevabı istikrar olgusunda gizlidir. Bu durum aynı zamanda bir devletin elinde bulunan bir tehdit gücünü kendi çıkarlarını geliştirmek için ne şekilde kullanabileceği ile de ilişkilidir. Schelling bu konudaki yaklaşımına göre, devletler çevrelerinde gelişen tüm olayları kontrol edemeyeceği için en azından çözüme açık kapı bırakacak bir istikrarı temin etmelidirler 51.

Nükleer güce sahip devletlerin mevcut kapasiteleri arasında ortaya çıkan farklılıklar ve asimetriler sonucunda farklı caydırıcılık seviyeleri edinilmesi sonucu ortaya çıkabilmekte, bu durum ise farklı sosyoekonomik, politik, örgütsel ve tekno-bilimsel gelişmişliklere yol açabilmektedir. Bunun bilincinde olan karar verici merciler, caydırıcılıklarını arttıracak daha etkin bir nükleer silahlanmanın ve dolayısıyla da istikrarsızlığın temellerini meydana getirmektedirler 52

Eğer istikrar problemi iki süper güç arasında ortaya çıkarsa bu durumdan birçok ülkenin etkileneceği bilinmelidir. Bir kriz durumunda süper güçlerin müttefiklerinin karşılaşacağı tehdit ve riskleri de göz önünde bulundurarak provokasyonlardan uzak durmayı başarmaları gerekmektedir. Dünya üzerinde nükleer silahların yayılması, nükleer caydırıcılık açısından istikrarın bozulması ve küresel bir yıkıma yol açabilecek toplu savaşlara yol açabilecektir 53.