• Sonuç bulunamadı

3. Araştırmanın Metodu

2.1. Âyetlerin Tefsirleri

2.1.1. İlim Öğrenmek ve Öğretmenin Üstünlüğü

2.1.1.2. Cahillerden Yüz Çevirmek

“Okumayı, bilmeyi, öğrenmeyi ve öğretmeyi teşvik eden YüceAllah (c.c.)’ın bildirdiği kurallara göre değil de, sınırlı akla sahip olan insanların koyduğu kurallara göre yaşamayı tercih edenler İslâm’da cahil olarak nitelendirilmektedir. Bu konuyla ilgili bazı âyet meâlleri şöyledir:

27 Vehbi, Mehmed, a.g.e., xı-xıı, s. 4851. 28 Vehbi, Mehmed, a.g.e., xı-xıı, s. 4851.

“Hani Musa kavmine, ‘Allah (c.c.) size bir sığır kesmenizi emrediyor’ demişti. Onlar da, ‘Sen bizimle eğleniyor musun?’ demişlerdi. Musa, ‘Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah (c.c.)’a sığınırım’ demişti.”29

“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.”30

“Allah (c.c.), ‘Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O halde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim,’ dedi.”31

“Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! Eğer Allah (c.c.) dileseydi elbette onları hidâyet üzere toplardı. O halde sakın cahillerden olma.”32

ََّ وُغأبَي ِةَّيِلِهاَجألا َمأكُحَفَأ

ََّ وُنِقوُي ٍمأوَقِل اًمأكُح ِ َّاللَّ َنِم ُنَسأحَأ أنَمَو (Maide 5/50)

Maide suresinin 50. Âyetinin meâli: Yoksa câhiliyye hükmünü mü arıyorlar?

İyi bilen bir toplum için Allah (c.c.)’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?33

Maide suresinin 50. Âyetinin yorumu: “Burada Câhiliye terimi ile yalnızca İslâm’dan önceki tarihsel zaman dilimi değil, o dönemin insanlar arasında farklı uygulamalar doğuran haksız ve zâlim zihniyetine, kişisel ve toplumsal olguların sadece menfaat açısından yararlı olup olmadığı endişesinin karakterize ettiği ahlâki eksikliğe dikkat çekilmekte; özellikle Araplar’dan etkilenerek Tevrat’ın hükmünü bırakıp onlarda mevcut olan eşitsizlik ve üstün ırk anlayışını yahudi kabileleri arasında dahi uygulayan Nadiroğulları’na işaret edilmekte ve onlar kınanmaktadır. Allah (c.c.)’tan daha üstün bir hâkim ve O’nun verdiği hükmünden daha güzel ve daha âdil bir hüküm yoktur. Bunu ancak hakka, adalete ve eşitliğe inanan toplumlar anlayabilirler. Kalplerinde hastalık olup ahlâken sapmış olanlar bunu anlayamazlar. Dolayısıyla, haksızlığı ve zulmü hakka ve adalete tercih edebilirler. Bu tür ahlâki sapmalar daima ortaya çıkabileceği için Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v), Câhiliye dönemine geçmişte kalan bir zaman dilimi olarak bakmamış, aksine bu dönemdeki anlayışın her fırsatta tekrar ortaya çıkabileceğini düşünerek uyarılarda bulunmuştur.”34

29 Bakara, 2/67.

30 A’raf, 7/199. 31 Hud, 11/46. 32

En’am, 6/35; Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’ân’ı Kerim Meâli, s. 8-174-226-130.

33 Maide, 5/50.

34Komisyon, Kur’ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsiri, (Haz., Karaman Hayrettin; Çağrıcı, Mustafa;

Seyyid Kutub, Fi Zılâli’l-Kur’ân adlı tefsirinde şöyle der: “Yoksa onlar câhiliyyet kânununu mu istiyorlar?” Kur’ân’ın bu beliğ metni ışığında diyebiliriz ki, câhiliy-ye kanunu, insanın insana hükmetmesi, insanın insana kulluk etmesi, Allah (c.c.)’ın ilâhlığını bırakması ve ona kulluk etmeyerek başkasına kulluk etmesidir. Şüphesiz bu bir yol ayrımıdır. Ya Allah (c.c.)’ın kanunu, veya beşer kanunu... Bunun ortası ve alternatifi yoktur. İnsan hayatında ya Allah (c.c.)’ın kanunu uygulanır veya insanların yaptığı kanun, hevâ ve heves kanunu ve Allah (c.c.)’tan başkasına kulluk metodu uygulanır. Câhiliyyet dönemi, belirli bir zaman kesimi değildir. O öyle bir durumdur ki, dün vardı, bugün vardır, yarın da var olacaktır. İnsanlar ya Allah (c.c.)’ın şeriatı ile hükmeder, onu kabul eder ve ona tam manasıyle teslim olurlar ki bu takdirde onlar müslüman olurlar veya beşerin koyduğu kanunla hükmederler ki, bu takdirde de onlar Câhiliye dönemini yaşamış ve Allah (c.c.)’ın şeriatından çıkmış olurlar.”35

Bayraktar bayrak’lı, Maide suresinin 50. âyetini şöyle yorumlamıştır: “Yoksa onlar, Câhiliye kanunu (ile yönetilmek) mi istiyorlar? İyi anlayanlar için Allah (c.c.)’tan daha iyi kanun koyucu olabilir mi? Bu âyet 49. âyetin bir devamıdır. Allah (c.c.)’ın indirdiği objektif hukukla verilen hükme sırtını dönenler için yüce Allah (c.c.) bu soruyu sormaktadır.

1.‘Yoksa onlar, Câhiliye kanunu (ile yönetilmek) mi istiyorlar?’

Âyetin bu kısmı yönetim ve hukuk bakımından geriye gidişi ele almaktadır. Câhiliye kavramına tarihsel açıdan bakarsak, Kur’ân gelmeden önceki Araplar’ın aşiret toplumuna dikkat çekildiğini söyleyebiliriz. Sosyolojik açıdan aşiret kavramı, hukuku olmayan, örf âdetlerle idare edilen toplum anlamına gelmektedir. Hz. Muhammed’in getirdiği vahyin hukuk açısından yaptığı devrim, objektif hukuku getirmesidir. Anayasa ümmü’l-kitâb (kitabın anası) kavramıyla insanlığı tanıştırmasıdır. Toplumda farklı inanç, gruplar ve kültürlere rağmen hukuku objektif ve evrensel boyuta taşımıştır. Şimdi, bu gelişmeye rağmen, yüce Allah (c.c.) onlara, aşiret toplumunun hukuk ve yönetimine mi dönmek istediklerini sormaktadır. Bu geri gidiş, yeniye intibak edemeyip gelişmeye karşı çıkmaktır. Hukukta geriye gidiş bir bakıma nehri tersine akıtmak kadar zor; zor olduğu kadar da insanlığın gelişmesi için tehlikelidir. Ama câhiliye kavramını Hz. Muhammed’in yetiştiği, ya da Kur’ân’dan önceki dönemle sınırlandırmamak

35Kutup, Seyyid, Fi-ziIâli’l-Kur’ân, 6/183 (özetlenerek alanmıştır); Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar neşriyat, II, s. 109.

gerekir. Ahlâki değerlerin anlaşılmasındaki eksiklik, hukukun yanıltılması, objektif hukuka karşı çıkmanın bulunduğu her zaman dilimi, bu kavramın kapsamına girmekte- dir. Hukuku, kendi menfaatlerine kullanan, gücün olduğu yerde hukuk vardır diyen, hukuku kendisi için değil de zayıflar için kullananların bulunduğu her dönem câhiliye dönemidir. Bütün ilâhi dinlerin getirdiği tevhid inancına ve ahlâki sistemlerine ters düşen her anlayış, câhiliye anlayışıdır. Yüce Allah (c.c.)’ın sorduğu soru, gücün hukuk olduğu, nefsin arzularının hukuk yerine geçtiği anlayışa, ya da yönetime dönmek isteyip istemedikleri konusundadır.36

2. ‘İyi anlayanlar için Allah (c.c.)’tan daha iyi kanun koyucu olabilir mi?’ Âyetin

sonundaki yûkmûn; ‘kalben doyuma ulaşan, iyi anlayan ve kesin imana sahip olan’ anlamına gelmektedir. Bu manevi ve fikri yapıya sahip olan insanlar, tarafsız hukukun öğreticisinin Allah (c.c.) olduğunu bilirler. Bu noktadan hareketle diyebiliriz ki: Hukuka saygı, evrensel ve objektif hukukun ön gördüğü hayatı benimsemek ve bu konudaki yeniliği gerçekleştirmek, derin bir imanın ve derin bir anlayışın doyum noktasını teşkil etmektedir.37

“Kısaca şöyle bir sonuca varabiliriz: Mâide sûresinin 13. âyetinden itibaren hukukun en önemli konularından biri olan antlaşma yapmak, antlaşmanın içeriğine, maddelerine sadık kalıp yerine getirmek gibi medeni olmanın, aşiret hayatından kurtulmanın eğitimi başlatılmış, 13. ve 41. âyetlerde objektif hukuka kötü niyetle yanaşıp onu tahrif etmenin vehâmetine dikkat çekilmiş, 42 ile 47. âyetlerde hüküm vermenin önemi ve dayanakları öne çıkarılmış, nihâyet 48 ile 50. âyetlerde hukukun en azılı mikrobu olan ‘arzu’ konusu işlenmiş; hukukla gelişmişlik arasındaki bağlantı gösterilmiştir. Evrensel ve objektif hukuka uymayan toplumların câhil ve aşiret toplumu olmaktan kurtulamayacakları vurgulanmıştır.38

Taberi, tefsirinde bu âyeti şöyle yorumlamıştır; “Yahudiler kendi kitaplarının hükümleriyle amel etmemişler, Peygamberimizin aralarında hükmetmesini istemişlerdi. Aslında onlar Peygamberimize inandıklarından değil, niyetleri bozuk olduğu için böyle bir istekte bulunmuşlardı. Peygamberimizi aralarında hakem tayin edip, hüküm istemelerine rağmen, yine de hükmüne razı olmamışlardı. Hâlbuki yakinen bilen bir millet için Allah (c.c.)’tan daha iyi hüküm veren kimdir? Hiç şüphesiz Allah (c.c.) kulları arasında en iyi hüküm verendir. O’nun hükmünde bir adaletsizlik olamaz. Eğer

36 Bayraklı, Bayraktar, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’ân Tefsiri, Bayraklı Yayınları, VI, S. 55-57. 37 Bayraklı, Bayraktar, a.g.e., VI, s. 55-57.

insanlar Allah (c.c.)’ın indirdiği ile aralarında hükmederlerse, O’nun dinine girmiş, kurtuluşa ermiş olurlar. ŞâyetAllah (c.c.)’ın indirdiği ile hükmetmeyip, kul yapısı bir nizamı tatbik ederlerse cahiliyet bataklığına düşerler, kimin hükmünü tatbik ederlerse, onun dinine girmiş olurlar. Cahiliyet hükmünün tatbik edildiği yerlerde Allah (c.c.)’ın hükmünden söz edilmez. Yaşanan hayat da cahiliyet hayatı olur.”39

Bakara, 2/67, En’am, 6/35, A’raf, 7/199, Hûd, 11/46. âyetleri de bu konuyla ilgilidir.40Numaralarını verdiğimiz bu âyetler; ‘cahillerden olmaktan Allah (c.c.)’a

sığınırım’, ‘sakın cahillerden olma’, ‘kendini bilmezlerden uzaklaş’, ‘sana cahillerden olmamanı öğütlerim’ gibi manaları içermektedir.”

Sonuç olarak; İslâm’da, cahillik her şekliyle reddedilmiştir. İnsanları cehaletten kurtarıp mutlu kılmanın yâni, kötü düşünce ve davranışlardan kurtarıp güzel olan doğru davranışlara ulaştırmanın yolu, eğitim ve öğretimdir. Bu eğitim yolu da, insanlara rehberlik etmesi için Allah Teâlâ’nın görevlendirmiş olduğu Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in yoludur. Nitekim “kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi

kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti tâlim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.”41Âyeti bu konuyu ifade etmektedir.

Günümüz insanı ise, hazır olarak önünde bulduğu, içinde mutluluk reçetesinin olduğu Kur’ân ve hadis ilkelerine göre değil de; cahiliye dönemindeki gibi insanların koyduğu ilkelere göre yaşamayı tercih etmektedirler. Bu yüzden, cahiliye döneminde, insana yapılan zulüm, adaletsizlik, saygısızlık, haksızlık günümüzde de devam etmektedir