• Sonuç bulunamadı

Bu Maĥall İskender’üñ Dārā’ya Gönderdigi Nāmenüñ Cevābıdur

B. Transkripsiyonlu Tenkitli Metin

11. Bu Maĥall İskender’üñ Dārā’ya Gönderdigi Nāmenüñ Cevābıdur

Eserde yukarıda özetini verdiğimiz birtakım olayların yanısıra, İskender’in ayna icat ettiğini, Rûmlu ve Çînli nakkaşların İskender ile Çîn hakanına hünerlerini gösterdiklerini, İskender’in ilme rağbet ederek çeşitli dillerden kitapların tercümesini yaptırıp, yeni bir kitap te’lif ettirdiğini, İskender’e Zü’l-karneyn lakabının veriliş nedenlerini, İskender ile bir çoban arasındaki konuşmayı, Aristo’nun Erşimîdeş ve Mâriye isimli iki öğrencisinin durumlarını, Rûm vilayetinde yaşayan çok fakir bir kimsenin az zamanın içinde birçok mal ve mülke sahip olmasını ve bunun nedenini, Eflâtûn’un olağanüstü bir saz icat ettiğini ve bunlar gibi bazı hikâye ve rivâyetleri anlatan bölümlerin de varlığı söz konusudur.

B. Mensur Tercüme-i İskender-nâme’nin Firdevsî ve Ahmedî’nin İskender-nâmeleri İle Mukayesesi

Bu bölümde eser içerisinde yer alan her bir başlığın içeriği özetlenmiş, ardından tercüme eserin Firdevsî ve Ahmedî’nin İskender-nâmeleri ile muhtevâ yönünden karşılaştırılması yapılarak eserin bu iki eserden farklı ve benzer olan yönleri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bazı başlıkların kendilerinden sonra gelen bir ya da birkaç başlıkla bağlantılı oldukları görülmüş ve bu başlıkların altındaki olayların mukayeseleri, söz konusu birbirleriyle ilişkili olduklarını düşündüğümüz başlıklardan sonuncu başlığın altında toplu olarak verilmiştir.

1. Bu Dâstân İskender’ün Dünyâya Geldügini Beyân İder

Rûm vilâyetinin Makdûniyye isimli şehrinde, Feylekûs adında namlı bir padişah vardır. Feylekûs mazlumlara acıyan, adaletli, hesapsız mal ve hazineye sahip bir padişahtır. Memleketi etrafındaki insanlar ona kulluklar arz ederek, gönderdikleri hazine ve hediyelerle şahın şevketini artırmış ve namının yedi iklimde duyulmasını sağlamışlardır. O zamanda Acem vilayetinin padişahı olan Dârâ, Feylekûs’un devlet ve şevketini görünce ondan haraç ister. Feylekûs da kendisinden önce yaşamış olan padişahların yaptıklarından farklı olmayarak rahat olmak ve cenge sebep olmamak için Dârâ’ya istedikleri haracı gönderir ve dost olurlar. Bu gelenek İskender padişah

12

oluncaya dek sürer. İskender’in hayat hikâyesi ve soyu ise şu şekildedir: Feylekûs’un hiç evladı yoktur. Haremindeki bir cariyeye ziyade mail olur ve cariye hamile olup vakti geldiğinde bir oğlu doğar. Feylekûs onun adını İskender koyar. Yanındaki hakîmler onun tali’inin kutlu olacağını söylerler. Bundan sonra İskender yetiştirilir. Padişahlara gerekli olan hünerleri öğrenip, dilâverlikler göstererek halkın beğenisini kazanır.

Firdevsî’nin buraya kadar İskender-nâmesi’nde söz ettiği olaylar şu şekildedir: Şair önce Sultan Mahmud/Gazneli Mahmud’un övgüsü ile mesnevîye başlar ve ona dua eder. Sonra hikâyeyi anlatmaya başlar. İran tahtında oturan Dârâb’ın hükümdarlığı ve halkının ona olan bağlılığı, Dârâb’ın Araplarla ve Feylekûs ile olan savaşı ve onları yenilgiye uğratması, Feylekûs’un kızı Nahid ile evliliği, Dârâb’ın Nahid’i Rûm’a geri göndermesi ve İskender’in doğumu, İskender’in herkes tarafından Feylekûs’un oğlu olarak tanınması, İskender’in tahta geçişi, eğitimi ve becerisi, Dârâb’ın başka bir kızla evliliği ve Dârâ adlı bir oğlunun oluşu, Dârâ’nın hükümdarlığından söz eder.9

Nizâmî ise eserinin ilk bölümü olan Şeref-nâme’nin başlangıcında şu başlıklara yer vermiştir: İzed’e Övgü, Münâcât, Peygamber’e Na’t, Peygamber’in Mi’râcı, Şeref-nâme’nin yazılış sebebi, Eserin Önemi, Nizâmî-i Gencevî’nin İskender Hikâyesini Hızır’dan Öğrenmesi, Atabek-i Azam’a Övgü, Hikâye’nin Özeti, İskender’in Kısa Hayat Hikâyesi.10

İncelediğimiz nüshalarda mütercimin bu başlıkların çevirisini yapmadığını görmekteyiz.

Ahmedî besmele, fahriye, Şem’ ile Pervâne, Şem’ ile Micmer hikâyesi, söze dair, tevhîd, Allah’ın sıfatlarını anma, na’t, hasb-i hâl gibi bölümlerin ardından hikâyeyi anlatmaya başlar. İran şahı Dârâb’ın hükümdarlığı, Rûm’a şah olma arzusu ile oraya fetih düzenlemesi, Rûm’da Kaysar ile savaşı, Kaysar’ın esir oluşu ve ölümü, Dârâb’ın Rûm’a şah oluşu, Feylekûs’tan İran’a haraç bağlanması, Dârâb’ın Feylekûs’un kızı ile evliliği, kızı Rûm’da bırakıp memleketine geri dönmesi ve

9

Çalışmada Firdevsî’nin İskendernâmesi üzerinde yaptığımız incelemede Nimet Yıldırım,

İskendername, Firdevsî, 1. bs., Kabalcı Yay., İstanbul 2015 adlı eserden faydalanılmıştır.

10

13

ölümü, oğlu Dârâ’nın onun yerine tahta geçişi, Dârâb’ın oğlu-Feylekûs’un aslen torununun doğuşu, bu çocuğun Eflâtûn ve Bukrât’tan İskender ismini alışı, aynı zamanda ona Zü’l-karneyn isminin veriliş nedeni anlatılmaktadır.11

Tercüme eserde12

İskender’in soyu hakkında bazı rivayetlerden de bahsedilmiştir. İskender’in soyu hakkındaki bir rivayet, yukarıda bahsettiğimiz eserlerde anlatılanlar ile biraz örtüşmektedir. Nizâmî, “Rûm’da salihâ ve dindâr bir kadın evlenir ve hamile kaldığı vakit kocasını kaybeder. Bir gün bir iş için dışarı çıkar ve doğum yapacağı vakti de zaten geldiği için bir viraneye gider. Burada doğum yapar ve canını Hakk’a teslim eder. Feylekûs o gün etrafı gezerken viraneye yolu düşer ve çocuğu yanına alır. Onu yetiştirir, eğitir ve evlat edinir. Halka kendi oğlu diye tanıtır.” şeklindeki bir rivayetten söz eder. Ancak gerçekte bu çocuğun yani İskender’in Feylekûs’un kendi öz evladı olduğunu kabul eder.

2. Bu Mahall İskender’ün Lokûmâs-ı Hakîmden Hikmet ve Sâir Ulûm-ı Arabiyye Ögrendügidür

Feylekûs, İskender’in dilâver olduğunu görünce, her işte benzerlerinden üstün olabilmesi amacıyla onun ilim ve marifet öğrenmesini de ister. Bu sebeple o zamanda hükemânın başı olan Lokûmâs adındaki bir hakîmi İskender’i eğitmesi için görevlendirir. Lokûmâs’ın Aristo adında bir de oğlu vardır. Aristo, İskender ile aynı yaştadır ve eğitimini İskender’le tamamlamıştır. İskender cümle ilim ve hikmeti öğrenip eğitimini tamamlayınca, Lokûmâs ta’lîmden ayrılır ve ona ömrü son bulup bu dünyadan gideceği vakit geldiğinde oğlu Aristo’yu kendisine vezir edinmesini vasiyet eder. Çünkü Lokûmâs, İskender’in tüm cihana sahip olacağını tali’inde görmüş ve oğlu için ona böyle bir vasiyette bulunmuştur. Lokûmâs, vasiyetinin ardından İskender’e, savaşa gideceği vakit ona galip ya da mağlup olacağını gösteren bir şekl yazıp verir. O zamandan sonra İskender, Lokûmâs’tan kalan bu şekli canı

11

Çalışmada Ahmedî’nin İskendernâmesi üzerinde yaptığımız incelemede Ahmedî, İskender- nâme (haz.: Dr. Yaşar AKDOĞAN) www.kulturturizm.gov.tr e-kitap adlı eserden faydalanılmıştır.

12

Burada ve daha sonra kullandığımız bu ifade ile kastedilen eser, üzerinde çalışmış olduğumuz eserdir.

14

gibi saklayıp, düşmanı üzerine gideceği vakit o şekle bakıp amellerini ona göre işler ve Aristo’yu da yanından bir an ayırmayıp maslahatını daima onunla görüşüp, onun kararlarına uyar. Bu sırada Feylekûs ölür ve taht ve tacını oğlu İskender’e bırakır.

Firdevsî ve Ahmedî’nin eserlerinde Lokûmâs isminden söz edilmemektedir. Firdevsî, İskender’in eğitimde herhangi bir isimden bahsetmez. Gün geçtikçe İskender’in bilgisi, becerisi, akıllılığı, işbilirliğinin ilerlediğini ve olgunlaşıp her konuda eğitim aldığını söyler. Feylekûs’un ölümünün ardından tahtı devralan İskender, o zamanlar Rûm ülkesinde her konuda bilgi ve deneyimi olan, çok ünlü, gözü gönlü açık, temiz ve güzel düşünceli, bilge adam Aristo’yu verdiği öğütler ve söz ustalığı sebebiyle yanında makam edindirir.13

Ahmedî ise, İskender’in yedi yaşında Aristo’dan hüner öğrenmeye başladığını, Eflâtûn, Sokrât ve Bukrât’tan öğrendiği ilimler ile on yaşında filozofluk pâyesine eriştiğini söyler.14

3. Bu Mahall İskender’ün Feylekûs Yerine Pâdişâh Oldugıdur

İskender babası yerine geçip padişah olduktan sonra, babasından gördüğü fakat mizacına uygun bulduğu işleri yapıp adl ve dâda başlar. Babası gibi o da sulh ve salahın kararı için Dârâ’ya haraç gönderir. Dostlarına hediyeler göndererek onlara i’zaz ve ikramda bulunur. Kendisi de zevk ve safa ile ayş ve işretler ederek âlem halkını kendisine kul edip cihanda meşhur olur. Aristo’yu da kendisine vezir yaparak cümle işlerini onun rey’i üzerine işler.

Firdevsî, Feylekûs’un ölümü ile tahta geçen İskender’in, şahlığının ilk günü itibariyle iyilikler yapmaya başlayarak, kötülerden uzak durup bu insanların elini kolunu bağladığını söyler.15

Ahmedî ise İskender’in padişah olduktan sonra, re’yi ile Rûm’u kendisine itaat ettirdiğini ve beyleri de kendine kul edindirdiğini söyler. Halk Dârâ’nın ahdi yerine, 13 Yıldırım, s. 185 ve 188. 14 Akdoğan, s. 35-36. 15 Yıldırım, s. 188.

15

İskender’in ahdini benimsemiştir. Çünkü İskender’in lutfunu, Dârâ’nın da şiddetini görmüşlerdir.16

Ahmedî eserinde asıl olayları anlatmaya başlamadan önce ilkbahar, sonbahar, yaz tasvirleri yapmış ya da bülbüle, papağana, içki sunan bir güzele seslenmiştir. “Matla-ı dâstân, âgâz-ı dâstân” başlıklarının altında asıl konunun anlatımını yaparak, “hâtime-i dâstân, der-temsîl ve hâtime-i dâstân” başlıkları ile olayların anlatımını sonlandırmıştır. Bu bölümlerde anlatılanların birer simge olduğunu söyleyerek asıl anlatmak istediklerini burada temsillerle belirtmiştir.17 Şair, Feylekûs’un ölümü ile İskender’in tahta geçişini anlattıktan sonra Aristo, Zü’l- karneyn ve Rûm ülkesinin temsillerini verir. Ardından İskender, filozoflardan hayatın aslına dair sorular sorar ve cevabını alır. Hızır’ın kâinatın varlığına dair sözleri, filozofların pendnâmeleri, Aristo, Eflâtûn, Bukrât, Sokrât ve Hızır’ın temsîl ettikleri kavramlar söylenir. İskender’in rüyasında bir melekten kılıç alarak şark ve garpta bu kılıçla savaşmasının istenildiği ve Aristo’nun rüya hakkındaki yorumu belirtilir.18

4. Bu Dâstân Mısır Halkı Zengîlerden Şikâyet Eyledikde İskender’ün Asker Çeküb Vardugıdur

Bir gün İskender sarayında, şahane bir meclisde gâh şarap içip gâh musahipleriyle latife yaparak ayş ve işretler eylerken kapıcılar gelip Mısır halkının üzerine Zengî askerinin geldiğini ve şehirlerini yağmalayıp halkı perişan eylediklerini, bu sebeple kendilerinden yardım istediklerini haber verirler. Padişah Aristo’nun da onayını alarak sefer tedariğine başlar. Askerlerini toplayıp tahtgâhı olan Makdûniyye’den kalkar ve Mısır’a gider. Mısır halkı İskender’i itaat ve hürmet ile karşılar ve birlikte Zengîlerin üzerine giderler. İki taraf da cenge hazır olup sabaha kadar beklerler. Sabah olunca İskender, meclisindeki belli başlı seçilmiş kimselerle müşavere eder. Zengî askerinin üzerine elçi göndermeye karar verirler. Yetmiş iki dil bilip, gayet söz ehli ve gösterişli olan Tûtyânûş adındaki Rûmlu bir dilâveri elçi olarak görevlendirirler. Tûtyânûş birkaç adamla Zengîlerin beğlerine 16 Akdoğan, s. 37. 17 Ayçiçeği, s. 138. 18 Akdoğan, s. 37-64.

16

varıp, zulümden vazgeçip padişahlarına itaat eylemeleri takdirinde kendilerine memleketlerinde ber-karar olacaklarını, aksi takdirde cihanı başlarına dar edeceklerini söyleyerek İskender’in fermanını zikreder. Zengîlerin beği bu söz üzerine çok sinirlenir ve Tûtyânûş’un başını kestirir. Kanını da şarâb-ı erguvânî gibi bir nefeste içer. Tûtyânûş ile beraberinde gelen adamlar bu durumu İskender’e haber verirler. Rûm askeri her ne kadar korkuya düşse de Zengîlerle bir süre cenk edilir. Zengîlerin galibiyeti ile sonuca varılacak olan cenkte, İskender de korkuya düşer ve Aristo ile işin çaresini bulmaya çalışır. Aristo, savaşmaktan ziyade bir hile ile onlara korku vermenin doğru olacağını düşünür. Rûm dilâverleri birkaç Zengî’yi tutup getirirler. İskender’in huzuruna çıkan düşman askerlerinden biri, padişahın emri ile başı kestirilip matbaha pişirilmeye gönderilir. Aristo tarafından aşçıbaşına gizli bir haber gönderilmiştir. Bir büyük koyun başı kesilip pişirilir ve yemek zamanı geldiğinde padişahın huzuruna getirilir. İskender koyun başının derisinden yer ve Zengî etinin çok tatlı olduğunu söyleyerek diğer askerleri taaccübe düşürür. Zengîler matbah çadırına götürülür. Aşçılara teslim edilen askerlerin, kaçmalarına fırsat olsun diye iplerini sıkı bağlamazlar ve Zengîler kaçıp ordularına gelirler. Gördüklerini beğleri huzurunda anlatırlar. Zengî askeri Rûm askerini gerçekten âdem yiyici sanıp korkar. Ertesi gün iki asker karşılaşırlar ve birkaç gün süren savaşın ardından İskender’in ordusu galip olur. İskender Hakk te’âlâ hazretine çok şükürler ederek bargâhına geri döner. Cümle hükemâ ona saltanatının devamı için dua eder. Bunca zamana kadar cihanı harap eden Zengîlerin mal ve hazineleri ise alınıp bir miktarı askere paylaştırılır.

İskender’in Zengîlerle savaşı ve galibiyetine, Firdevsî ve Ahmedî eserlerinde yer vermemişlerdir.

5. Bu Mahall İskender’ün Mısır’a Varub İskenderiyye Didikleri Şehri Yapub Andan Sonra Rûm’a Gidüb Tahtına Vardugıdur

İskender, Zengî askerini yenilgiye uğrattıktan sonra Mısır’a gider. Mısır’da bir süre kalıp, etrafı temaşa eyledikden sonra oradan hareket edip, derya kenarını seyrederek bir yere gelir. Bu yeri çok beğendiği için burada bir şehir kurmak ister.

17

Mimarlar gelip şehri bina ederler ve adını İskenderiyye koyarlar. İskender buradan da göçüp Rûm’a gelir. Rûm’da birkaç gün şenlikler yapılır. İskender, memleketi etrafında olan padişahlara nameler yazılıp, hediyeler gönderilmesini emreder. Nameler yazılıp ve hediyeler hazırlanarak Acem şehriyarı Dârâ’ya ve diğer padişahlara gönderilir. Dârâ hariç, diğer şahlar İskender’e namenin cevabıyla hediyeler göndererek, gaza tebriklerini bildirirler. Dârâ, İskender’den gelen bu hediyelerin çokluğunu ve onun devlet ve şevketinin yüceliğini kıskanır. Hediyeleri getiren âdem, Dârâ’nın hasedini gösteren manasız sözlerini İskender’e ulaştırır. İskender bu sözlerden hoşlanmaz ve ona karşı düşmanlık duyguları beslemeye başlar. Şehnâme’de İskenderiyye adı ilk defa şöyle anılır: İskender’in Babil’de ölümünden sonra, onun gömüleceği yer hakkında Rûmlar ve Persler anlaşmazlığa düşerler. Farslardan ulu bir bilge, eski güngörmüş aksakallıların “Hurm” adıyla andıkları bir bağda bulunan ilginç bir dağdan bahseder. Bu dağ konuşmaktadır. İskender’in tabutu ile o güngörmüş yaşlı adamı, bu dağın olduğu yere getirmelerini, yaşlı bilgenin dağa bu konuyu sormasını ister. Denilenler yapılır. Dağa sorular sorulur ve dağ kendilerine, İskender’in gömüleceği toprağın hayatta iken kendi elleriyle kurmuş olduğu İskenderiyye toprağı olduğunu söyler.19

Ahmedî ise İskender’in, Mısır’a yakın bir yerde şehir kurduğunu ve adını da İskenderiyye koyduğunu söyler. Ayrıca buraya bir fener kulesi yapıldığını ve insanların ışık saçan bu kulenin altında hazine olduğunu düşünerek, kuleyi yıktıklarını belirtir.20

6. Bu Mahall İskender’ün Dârâ İle Cenk Eylemek Murâd Eyleyüb Kendüsinün Gâlib Olmasına Fâl Eyledikde Fâlı Râst Geldügidür

İskender Dârâ’ya gönderdiği hazinenin karşılığını alamayınca ona kin bağlar ve bu zamana kadar verdiği haracın artık verilmemesi kararı ile kendisine medar etmeyerek onunla savaşmak ister. Bir gün seyr ve şikâr eylerken her tarafı şikârla

19

Yıldırım, s. 310-312.

20

18

dolu olan bir dağa gelir. Buradaki avları avlar. Bir kayanın üzerindeki iki tane kekliğin birbirleriyle cenk ettiklerini görür. Kuşlar üzerlerine âdem geldiğinden rahatsız olmayıp cenklerini bozmazlar. İskender kuşların bu husumetine şaşırır ve bundan iyi fal olmaz diyerek kekliklerden birine kendi, diğerine de Dârâ’nın adını verir. Kekliklerden hangisinin galip olacağını merakla izler. Çünkü İskender kekliklerin durumuna göre işlerini işleyecektir. Kuşlar bir süre cenk eyledikden sonra İskender’in kekliği galip olur ve İskender bu durumun, Dârâ’ya galip olacağına işaret ettiğini düşünerek sevinir. Ardından İskender’in kekliği bir kayanın üzerine çıkar ve bir şahin kuşun başını koparır. İskender bunun, Dârâ’yı yenilgiye uğratsa da kendisinin de onun ardı sıra bu dünyadan gideceğinin mukarrer olduğuna işaret ettiğini düşünür.

Aynı dağın içerisinde çok yüksek bir kubbe vardır. Her kim bu kubbenin altına giderek muradını söyleyip, kubbeden de aynı söz geldiğini işitirse fal hayırlıdır ve o işe başlanır. Başka türlü bir ses gelirse o iş yapılmaz. İskender, adamlarından birine Dârâ ile olan ahvallerinin nasıl olacağını kubbeye söylemesini emreder. O kişi kubbeye İskender’in cihanda galip olacağını ve Dârâ’yı yenip tahtını elinden alacağını söyler. Söylediklerinin aynısı kubbeden gelir. İskender bu falın da rast geldiğini görür ve sarayına döner. Cümle hükemâsını yanına davet edip, Dârâ’nın durumunu hakîmlerle müşavere eder. İskender Dârâ’nın taht ve tacını elinden alıp kendi mülküne katmak ister. Yanındaki hakîmlerin fikrini alır. İskender’in bu hususta acele etmemesi kararı alınır ve Dârâ’nın asker toplayıp harekete geçmesi beklenir.

Firdevsî ve Ahmedî’nin eserlerinde böyle bir faldan bahsedilmemektedir. 7. Bu Mahall İskender’ün Pûlâddan Âyîne Yapdugıdur

İskender bilgisiyle birçok şey icat etmiştir. Bir gün de üzerinde kendi sûretini görebileceği bir şey icat etmek ister. Bunun için altın, gümüş, bakır, kalay, tunç vs. gibi madenleri birer birer eritip kalıba dökerler. Murâdları hasıl olmayınca, bu defa demiri eritip ona cila verirler ve sûretlerini üzerinde görürler. Bundan sonra da

19

demirden, yuvarlak şeklindeki bir âyînenin sûreti daha iyi gösterdiğine inanarak aynayı o şekilde peyda eylerler.

Şehnâme’de, İskender’in yaptığına inanılan aynayla ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Ahmedî’nin eserinde ise İskender’in gaybı ve oraya gelmekte olan askerleri gösteren bir ayna/câm peyda eylediği belirtilmektedir.21

8. Bu Dâstân Acem Şâhı Olan Dârâ İskender’e Harâc İçün Âdem Gönderdikde Ol da Harâc Virmeyüb Cenk ü Cidâle Sebeb Oldugıdur

Bir gün İskender sarayında hükemâ ve musahipleri ile otururken, Dârâ tarafından bir elçi onun huzuruna gelir ve dua ederek Dârâ’nın selamıyla söze başlar. İskender’e bunca zamandan beri verdikleri hazineyi, bu sene vermemelerinin sebebini sorar ve Dârâ’nın ihmal etmeyip hazineyi hemen göndermesini istediğini söyler. İskender bu söz üzerine gazaba gelir ve elçiye, altın yumurta yumurtlayan kuşun yuvasından uçup gittiğini ve her yıl altın ve hazine olmayacağını, emirlerine karşı gelecekleri takdirde Zengî askerinin başına gelen hallerin Acem halkının da başına gelebileceğini söyler. Elçi Dârâ’ya bu sözleri aynen nakleder. Dârâ bu sözlerden korkmaz ve İskender’e elçi aracılığıyla bir top ile bir çevgân ve bir şinik susam gönderir. Elçi, İskender’e çevgân ve top ile oyun oynayıp cihangîrlik sevdasında olmamasını ve Acem askerlerinin susam tanesi kadar çok olduğunu söyleyerek, Dârâ’nın gönderdikleri ile maksadının ne olduğunu açıklar. İskender ise çevgân ile uzakta olan şeylerin çekileceği, bu sebeple Dârâ’nın memleketini çekip kendi memleketine katacağını, topun yeryüzüne benzemesi sebebiyle bütün cihana malik olacağını söyler. Susamı da yere döker ve sarayında ne kadar kuş var ise hepsi bu taneleri toplayıp yer. Elçiye Dârâ’nın askerleri bu susam tanesi kadar hesapsız ise bizim de askerimiz bu kuşlar gibi bütün askerleri helak eder, diyerek Dârâ’dan gelen nesnelerin yorumunu bu şekilde yapar. Elçi bunları padişahına bir bir anlatır. Dârâ gazaba gelip memleketinin etrafındaki bütün askerleri toplar ve İskender’in üzerine savaş açar.

21

20

Şehnâme’de Dârâ, İskender’e eski âdetin devam etmesini ve haracın gönderilmesi gerektiğini bildirmesi için bir elçi gönderir. İskender’in elçiye söyledikleri tercümedeki ifadelerle aynıdır. Eserde Dârâ’nın İskender’e fal niteliğinde gönderdiği eşyalardan ve İskender’in cevabından söz edilmemektedir. İskender Dârâ’nın sözlerinden sonra, ordu kumandanlarına ve sarayının ilgili bürokratlarına vatanlarından ayrılma zamanının geldiğini, bu bakımdan gerekli hazırlıkların yapılmasını emreder. Rûm ordusu Mısır’a gider ve Mısır ordusunu yenilgiye uğratır. İskender kaçan Mısır ordusundan o kadar çok ganimet alır ki ellerinde ve kollarında onları taşıyacak güçleri kalmaz. İskender savaşın ardından İran üzerine yürür. Dârâ da İskender’in İran sınırına yaklaştığı haberini alınca, güçlü ve kalabalık bir ordu hazırlar, İran topraklarından ayrılıp Rûm ülkesine doğru gider.22

Ahmedî’nin eserinde İskender, bütün taht ve taca sahip olmak ve her yerden haraç almak ister. Dârâb’a bu haber yetişir ve bir elçi ile Rûm’u Feylekûs’a kendisinin verdiğini, bu yüzden haraç istediği haberini ulaşdırır. Dârâb’ın istediği haraç geri çevrilir. Dârâb İskender’in elçi ile gönderdiği habere şaşırır ve İskender’e