• Sonuç bulunamadı

Toplumsal eyleyicileri rasyonel, hesapçı ve kazancını azamiye çıkarmaya çalışan özneler olarak kabul eden faydacı ekonomik teorinin eleştirisi, Bourdieu’nün ekonomizme olan reddiyesini ve bu eleştiri doğrultusunda oluşturduğu sermaye analizini anlamak açısından temel bir önem arz etmektedir. Bourdieu’nün ekonomi “bilimi”nin metodolojik bireyselci, faydacı ve biçimsel varsayımlarına karşı çıkarak tesis ettiği ve en yalın haliyle karşımıza Outline of a Theory of Practice’de [Bir Pratik Teorisi Taslağı] çıkan “pratiklerin genel ekonomisi” yaklaşımı, 1958-1966 yılları arasında katıldığı yedi empirik araştırma üzerinden şekillenmiştir.

Bu çalışmalardan kronolojik bir şekilde kısaca bahsedecek olursak, söz konusu çalışmaların ilki Cezayir’de geleneksel ekonomik faaliyetlerin parçalanma ve kapitalist modernliğe geçiş sürecini inceleyen etnografik çalışmalardır. Burada Bourdieu, Cezayir’in yerli topluluklarında kapitalizm-öncesi İslam ve gelenek yönelimli mübadele, hane yönetimi ve karşılıklı ilişki biçimlerinin analizini yaparken “alternatif rasyonellikler”in inşa edilmesine ve kapitalizmin dayattığı rasyonalizmle ilişkilerine bakmıştır. Gelenekselliğin kapitalistleşmeyle aşınması ve Fransız köylülüğü içinde cereyan eden anomik ortamların analizini içeren “Béarn etnografisi” ise bu eksende gerçekleşen ikinci çalışmadır. “Piyasa ekonomisi”nin yayılmasının etkilerini, evlilik stratejilerini ve miras aktarımı üzerindeki sermaye dolaşımını analiz eden bu çalışmasından sonra, bir Fransız bankasının müşterilerinin farklı toplumsal niteliklerine

göre geliştirdikleri stratejilere odaklanan bir başka saha araştırmasına girişmiştir. Bourdieu’nün bu çalışmasının ana omurgasını kredi arz-talebini inşa eden sosyal etkileşimin dinamiklerini analiz etmek oluşturur. Ardından Bourdieu farklı sermaye türleri üzerine eğilmeye başlar ve okul sistemindeki eşitsizliklerin ekonomik ve sosyal belirlenimlerini keşfetmeye çalışır. Ailelerin çocuklarına aktardıkları statü, sınıf değerleri, kültürel hiyerarşiler, pratikler üzerinden okul sisteminde korunan bu eşitsizlikler analizi 68 kuşağının büyük ilgisini çekmiştir. 1965’teki “Kodak İncelemesi” fotoğraf çekme pratiğinin kültürel ve sınıfsal belirlenimleri üzerine bir çalışmadır. Estetik yargının, fotoğrafın toplumsal kullanımlarına ve kültürel kaynakların dağılımına göre şekillenmesini inceleyen bu analizden sonra ise Darbel ile birlikte ilk kez matematiksel/ekonometrik modelleme ile kültürel pratiklerin dağılımını incelediği 1966 Müze araştırmasını yapmıştır. Ardından dönemin makro-iktisatçılarını ve diğer Centre de Sociologie européenne sosyologlarını karşısına alacağı 1965 “Arras Kolokyumu” olarak bilinen ve küresel ekonomik dönüşümlerin Fransa’daki etkileri ve büyüyen ekonomide sosyal eşitsizliklerin yeniden üretimi hakkındaki çalışmasını yapmıştır (Lebaron, 2003: 552-554).

Bu yedi çalışma aracılığıyla Bourdieu, ekonomik indirgemeci çerçeveyi altüst eden ve ekonomik olan-olmayan ayrımını reddettiği yapısal-inşacı bir çerçeve geliştirir. İktisat biliminin ortodoks versiyonu, insan faaliyetlerinin iktisadi mantığa indirgenemeyecek bir mantık düzenine sahip olduğunu göremez (Bourdieu ve Wacquant, 2003: 109). Bu bağlamda faydacı ekonomik teorilerin savunucularının temel hatası, eyleyicinin pratiklerini rasyonel biçimde sunması değildir; daha çok, rasyonalite ve çıkarları refleksif ve kazanç arayışındaki insanların sağladıkları dolaysız maddi kârlar ile sınırlandırmasıdır (Wacquant, 1989: 43). Dahası, ortodoks ekonomik yaklaşım, sadece rasyonel-bireysel çıkarlara dayalı rekabet ve mübadele ilişkilerini tanıdıkça, bu ilişkilerin daima sembolik malların mübadelesi ile içiçe gerçekleştiğini, eşitsizliğin ve tahakkümün doğallaştırılmasının bu sembolik ekonomi aracılığıyla mümkün olduğunu görmezlikten gelir. Ekonomist anlayışın kavramsallaştırdığı tek çıkar, kapitalizmin gelişimi ile tarihselliği inşa edilmiş olan, insanlar arasındaki nakit ve kredi dolaşımına bağlı olan çıkardır. Bourdieu’nün bu indirgemeciliğe cevabı, ekonomik olan ve olmayan ayrımını reddeden, kültürel ve sosyal çıkarların mücadelesini de analize katan, bütünsel bir yaklaşımdır (1977: 178). Yani Bourdieu’ye göre, pratikler, sadece ekonomik çıkarların değil, bazen bunlarla çatışan sembolik

çıkarların da analize dâhil edildiği genel bir ekonomi anlayışı içinde kavranmak zorundadır. Böylece bu yorum,

Weber’in fikri mallar ve fikri çıkarlar düşüncesi üzerinde Marksist bir değişiklik yapmayı sağlar ve ekonomik hesaplılığı ayrım gözetmeden maddî mallar kadar sembolik olanları da içerecek biçimde tüm mallara genişleterek, bir kültürel mallar ekonomi-politiği olduğunu göstermeyi amaçlayan genel bir ekonomik sembolik mallar teorisinin temellerini atar. Marx’ın Marx-dışı bir okumasının yapıldığı –ve Mannheim’ın habercisi olduğu– bu tamamen materyalist Weber okumasının bir sonucu olarak, ekonomi-dışı, hatta ekonomi-karşıtı sektörlerin, örneğin dinin ekonomik bir yorumu yapılmaya, maddî mallara karşı bilinçli ve belirgin ilgisizliğin, aktöre (bir pay sağlaması anlamında bu çıkarla bilinçli olarak ilgilenmediğinde bile), her zaman şu veya bu şekilde bir getiri sağladığı gösterilmeye çalışılır (Vandenberghe, 1999: 55).

Ekonomist mantık çerçevesinde her çeşit kazanç veya maliyetin hesaplanması olarak kavranan öz-çıkar kavramı Bourdieu’nün oluşturduğu çerçevede anlam değişikliğine uğramış ve maddi ve sembolik bütün mallardan, aranılacak kadar değerli ve nadir bulunan şeylere, oradan da bir çift güzel söz, gülümseme, tokalaşma veya omuz silkme, iltifat ya da ilgi, meydan okuma, hakaret, onur, itibar, güç veya keyfe kadar uzanan bir anlam kazanmıştır (1977: 178).

Tüm bunlardan hareketle Bourdieu’nün “pratiklerin genel ekonomisi” teorisini üç ayrı argümanda toplayabiliriz:

a) Maddi çıkarlar ve sembolik çıkarlar birbirine indirgenemez;

b) Ekonomik sermaye ve sembolik sermaye, farklı işleyiş ve birikim mantığına bağlı, birbirine dönüşebilir iktidar formları olsalar da, birbirinden farklıdır;

c) Modern toplumda kültürel alandaki pratiklerin pek çoğunu içeren belirli pratiklerin zeminini teşkil eden ekonomik veya sembolik öz-çıkar mantığı hatalı bir biçimde “çıkarsızlık mantığı” olarak yanlış algılanmaktadır (Brubaker, 2004: 40).

Bu üç tez ışığında, Bourdieye göre toplumsal pratiklerin özel oyun alanlarının koşullarına uyumlu oldukları da söylenebilir. Örneğin, bilimde en üst kültürel kârlar sağlayanlar en ‘tarafsız’ ve ‘saf’ araştırmacılardır. Ekonomik alışveriş dışındaki toplumsal alanlarda çoğu kez en üst karları sağlayan şey ‘çıkarlar’ın yapısal bir reddidir. Güvenilir tarafsızlığın sağladığı masumiyet en kazançlı pratiktir (Turner, 1991: 514). Özetle, Bourdieu’de “çıkarlarını kollamak” kavramı iktisatçıların hedef-yönelimli rasyonel eyleminden oldukça farklıdır. Faydacılığın dayattığı amaçlar-araçlar çerçevesi reddedilmelidir. Eyleyici, bedenselleştirdiği yatkınlıkları üzerinden çıkarlarını kollamaya çalışırken sahip olduğu düşünümsellik kapasitesi, yani kişinin kayıtsız bir konumdan oynadığı çıkar oyununu tanımlayabilme yeteneği, ileriki kısımlarda detaylandıracağımız üzere, toplumsal konumuna ve alanın yapısına göre değişir.