• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: BİRİKİM DERGİSİNDE SOSYALİZMİ YENİDEN TANIMLAMA

2.2. Birikim’in İkinci Dönemi

1975’te başladığı yayın hayatı 61 sayının ardından 1980’de kesintiye uğrayan, sekiz yıllık aradan sonra 1989’da tekrar çıkmaya başlayan Birikim bugün 250 sayının üzerine çıkarak Türkiye yayın dünyasında emsalsiz bir konuma ulaşmıştır. (Dergini çekirdek kadrosuna ilişkin bilgiler EK-A’da, dergide yazısı bulunan yazarlara ilişkin bilgiler de EK-B’de verilmiştir.)

İkinci döneminde de Birikim’de çeviri yazılar bulunmaktadır ancak dergideki diğer yazılara göre çeviri yazılar çok daha az bir yer tutmaktadır. Birikim’in 50’li sayılarından

itibaren çeviri yazıların sayısı gitgide düşme eğilimi göstermiştir. En çok çeviri yapılan dergi 23 yazıyla New Left Review olmuştur. Dergide, bunun dışında Marxism Today ve Socialist Register, Rethinking Marxism gibi sosyalist yayın organlarının yanı sıra The Guardian, Le Monde Diqlomatique gibi gazetelerden de çeviri yazılar yer almıştır. Yayın hayatına yeniden 1989 Mayıs’ında başlayan Birikim dergisi, yeni dönemde “bir platform olma” misyonu taşımıştır.1 Tanıl Bora, dergi için “…bir grup veya bir çevre dergisi değil (…) belirli bir misyon doğrultusunda, belirli bir hedefe yönelik örgütlü bir faaliyetin, kolu bacağı değil. Bir bakıma, misyon ve hedef, derginin kendisi. Derginin kendisi; yani, sosyalist/sol bir konumdan yaratıcı, özgün, zengin, yerli bir tartışmayı tahrik ve teşvik etmenin kendisi… ” (Bora, 1997[100]: 57) şeklinde ifade etmiştir.

İkinci döneminde dergi sayfalarını siyasi yelpazenin farklı taraflarında duran yazarlara da açmıştır. Birikim, sol, liberal, İslâm tandanslı yazarların, oluşturulan dosya konuları etrafında fikirlerini beyan ettikleri bir diyalog zemini olmuştur. Ömer Laçiner, bu misyonu 1. sayıya yazdığı “Yeniden Sosyalizm ve Sosyalizmde Devrim” başlıklı yazıda şu şekilde ifade etmiştir:

“Derginin ve yer vereceği siyasal analiz yazılarında yayınına katılanların görüş ve tavır önerileri elbette belli oranda ‘derginin görüşü’ sıfatını da alabilecektir. Ancak

Birikim’in asıl amacı, bu ortak görüşlere, daha doğrusu ortak perspektife mümkün

en geniş tartışma ve katılım ortamında varabilmektir. Bu olduğunda ille de ‘Birikim’in görüşü diye tanınması hiç de gerekmiyor. Çünkü önemli olan o tür görüşlerin hayata geçirildiği bir platform yaratılmasıdır. Platformun ise birçok birikime ihtiyacı vardır ve Birikim bunlardan biri olabilme sıfatını hak edebilirse amacına ulaşmış olacaktır” (Laçiner, 1989[1]: 32).

Birikim herhangi siyasi bir fraksiyona bağlı bir dergi olmadığı için derginin bilhassa ikinci döneminde yazarların sosyalizm tasavvurunda veyahut Türkiye’nin siyasal

1

Murat Belge, derginin 14. sayısında yer alan “Solda Birlik ve ‘Birikimcilik’” adını taşıyan yazısında “Birikim” adında siyasi bir grubun olmadığını, derginin bir platform olduğunun altını çizer. “Böyle bir politik grup, seksen öncesinde Birikim çıkarken olmamıştı; şimdi doksanlarda dergi yeniden çıkarken de yok. Şüphesiz bir siyasi teorik dergi, kendi görüş ve düşüncelerini birilerine kabul ettirme amacıyla yayımlanır ve şu ya da bu ölçüde başarılı olur. Birikim’i severek okuyan, çıkmasına katkıda bulunan, orada savunulan genel ilkeleri benimseyen, sorulduğunda böyle düşündüğünü ve bu düşünce tarzına bağlı olduğunu söyleyen bireyler var. Ama onların arasında, benimle onların arasında ‘örgütsel’, ‘hiyerarşik’ ilişkiler yok. Partiye katılmak, siyasi bir harekete katılmak konusunda ortak bir ‘Birikim’ tavrı oluşturmak da hiç düşünülmedi –çeşitli nedenlerle: bir kere, böyle bir insan grubuna ‘tamam bu iş oldu, buna hepimiz katılmalıyız’ dedirtecek bir oluşum henüz ufukta görünmüyor.(…) Önemli olan hepimizin ihtiyaç duyduğu sol rönensansa, yenilenmeye, çiçeklenmeye katkıda bulunabilmek o genel hedefi

sorunlarına ilişkin analizlerinde birbirinden çok farklı değerlendirmeler yapılmıştır.1 Bu yönüyle Birikim dergisinin belirli bir yayın çizgisi olduğu iddia edilebilmekle birlikte her yazarın düşüncesinin dergiye değil kendisine mal edilebileceğini söyleyebiliriz. Hatta uzun soluklu bir dergi olması itibariyle Birikim yazarlarının yazılarından zaman içerisinde geçirdikleri değişimin izlerini sürmek de mümkündür. Örneğin yukarıda değinilen 70’lerin Birikimi’nin çıkış yazısında kullanılan ortodoks Marksist dilin daha sonra aynı yazarlar tarafından nasıl eleştirel değerlendirmeye tabi tutulduğuna yer verilmişti. Laçiner, bu değerlendirmeleri yaptığı söyleşide: “sosyalizm, Marksizm vardı ve bizim ille de kendisine sonuna kadar tâbi olmamız gereken bir şey varsa, o da sosyalizmdi” demektedir. Ancak yazar aynı dergide yer alan “Bir Yolculuk ve Pusula” adını taşıyan yazısında “İnsanlığın tarih öncesi bitecek, tarih başlayacak, özdeyişinden bunu anladım, bu müjdenin çağrışım ve çağrısını duydum. O nedenle Marksist oldum ve o nedenle hâlâ Marksistim” ifadelerini kullanmaktadır (Laçiner, 1997[100]: 55). Derginin sürekli yazarlarından Taner Akçam ise, (1997[100]: 67) “Birikim ya da Düşünmenin Özgür Alanı” başlıklı yazısında, “70’li yıllarda hepimiz sıkı Marksist-Leninist’lerdik” diye belirttikten sonra “Şimdi bırakın ‘Marksist-Leninist’ olmayı, ‘Marksist’ olduğumuz bile, bizi belirleyen ana kimlik olarak önce çıkaran bir teorik çerçeveden çok uzak duruyoruz” demektedir.

İkinci dönem Birikim’in sosyalizm tasavvurunda önemli bir değişim yaşandığı görülmektedir. Sosyalizmin bir devrim olarak nasıl tanımlanacağı sorusunun cevabı Birikim çevresinde çeşitlilik göstermekle birlikte; sosyalizmin yukarıdan aşağıya kurulamayacağı, tersine insanların bilinçli tercihleriyle bugünden başlayacak köklü bir

1

Birikim çevresi bir dönem Özgürlük ve Dayanışma Partisi ile yakın bir temas kurmuştur. ÖDP

kuruluşundan itibaren Birikim dergisi çevresince büyük bir dikkatle takip edilmiştir. ÖDP’nin sosyalizm yorumuna ilişkin Birikim’de birçok yazı yayınlanmış, derginin 82, 83, 92, 102, 103 ve 132. sayıları ÖDP’ye ilişkin başlıklarla çıkmıştır. Birikim, ÖDP’nin kuruluş sürecinde aktif rol oynamasa da, partideki gelişmeler dergi çevresi tarafından ilgiyle izlenmiştir. Örneğin, derginin 82. sayısında yayınlanan “ÖDP: Umut, Kaygı ve İmkân” başlıklı imzasız yazıda, “ÖDP’nin kuruluşu sürecinin daha farklı yaşanması gerektiğine dair inancımız bizi bu hazırlık safhasına fiilen katılmaktan uzak tuttu ise de; kendimizi başından beri bu girişimin yükünü taşıyanlara yakın hissettik” ifadeleri yer almıştır. Murat Belge, 27 Ocak 1996 tarihinde Pazar Postası’nda ÖDP’den söz ettiği yazısının başlığını “Yeni Partimiz” koymuştur. Ahmet İnsel de bir dönem ÖDP üyesi olmuş fakat daha sonra partiden istifa etmiştir. İnsel, Çayan Ethem’in Birgün gazetesinde kendisiyle yaptığı röportajda, delege olarak katıldığı ÖDP kongresinde bazı kişilerin çok fazla cemaat duygusuyla hareket ettiklerini gördüğü ve özellikle AB konusunda ÖDP içerisindeki ikircikli tutumdan dolayı partiden istifa ettiğini belirmektedir. Birikim’de ÖDP’nin kurulmasıyla duyulan heyecan zamanla yerini partideki ortodoks gruplarla yaşanan hararetli tartışmalara bırakmıştır. Sonunda, Birikim’in sol muhafazakâr olarak tanımladığı çevrelerle ortaya çıkan bu fikir ayrılıkları parti ve dergi arasındaki yakın temasın ortadan kalkmasına sebebiyet vermiştir.

yaşam tarzı değişikliği sonucunda mümkün olabileceği görüşünün ağırlıklı olarak savunulduğunu söyleyebiliriz. Sosyalizmin yeniden tanımlanması, yeni Birikim’in temel sorunlarının başında gelmektedir.

Birikim’in Marksizmi revizyonist istiladan kurtarmak gibi bir iddiası yoktur. Bu dönemde Birikim, Marksizm sosyalizm özdeşliğinin dışına çıkma yönünde bir çaba göstermiştir. “Sosyalizmin bir tercih olduğunu, ille de bir bilim gibi algılanmaması gerektiğini söylerken, Marksizm’in lafızlarının çok dışında” (100, 1997: 41) bir dil kullanılmaya başlanmıştır. “Birikim, Marksizmin ve sosyalizmin Marksizm dışı alanlardan da beslenebileceği görüşünü Türk sosyalist hareketi içinde ilk kez işleyen dergi olmuş, böylece ‘aslolan hayattır’ önermesini kuru bir laf olmaktan çıkarmıştır” (Aksoy ve Aksoy, 1997[100]: 72). “Bilimsel Sosyalizm” düşüncesinin eleştiri konusu yapıldığı 1980 sonrası Birikim’de Marksizme ilişkin daha birçok yaklaşım da tartışmaya açılmıştır. Derginin pusulası Marksist olmaktan sosyalist olmaya doğru kayarken genel söylem de çeşitlilikler arz etmeye başlamış ve teorik koordinatlar belirsizleşmiştir. Elbette Birikim’in çizgisinde yaşanan bu değişimi Türkiye ve dünya siyasetinde yaşanan gelişmelerden bağımsız değerlendiremeyiz.

Birikim’in yeni döneminde, Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerinde yaşanan gelişmelere paralel olarak sosyalist düşüncedeki yeni paradigma arayışları dergide ele alınan konuların başında gelmektedir. Geleneksel sosyalizmin, iktidar temelli parti öncülüğündeki devrimci mücadele perspektifi karşısında Birikim’de sosyalizmi bugünden inşa düşüncesi “bir hayat tarzı olarak sosyalizm” şiarıyla ele alınmıştır. Birikim dergisinde geleneksel sol düşünceye yönelik eleştiriler önemli bir yer tutmaktadır. “Bilimsel sosyalizm” adı altında kendisini konumlandıran ortodoks Marksist düşünce; indirgemeci tarih kavrayışı, devrim perspektifi, sınıf analizi, öncü parti ve proletarya diktatörlüğü tezleri dergide eleştirel değerlendirmelere tabi tutulmuştur. Bu bağlamda sosyalizmi yeniden tanımlama gayretinin öne çıktığı derginin ikinci döneminde, bu çaba “sosyalizmde devrim” kavramsallaştırmasıyla ifade edilmiştir.

Siyasetin ekonomiye önceliği yeni dönem Birikim’de sıklıkla üzerinde durulan bir başka konudur. Bu bağlamda siyaset, partilerin yaptığı ya da profesyonel politikacıların icra ettiği, hedefin iktidarı ele geçirmek olarak belirlendiği bir etkinlik olmaktan çok

siyasal öznenin kendisini inşa çabası ve mümkün olan her durumda kendini ilgilendiren konularda siyasal alanda yer alabilmesini ifade etmektedir. Bu sebeple, yığınları siyasetin nesnesi olarak gören araçsal kavrayış Birikim’de eleştirilmiş, siyasal alanın genişletilmesi ve siyasetin elitlerin uğraştığı bir faaliyet türü olmaktan çıkması gerektiği savunulmuştur.

Birikim’de her türlü gelişmişliği iktisadiyatla ölçen iktisadi liberal bakış ve mülkiyet sorununa ve ekonomi politikaya indirgenmiş sol perspektife yönelik eleştiriler “iktisat ideolojisinin eleştirisi” kavramsallaştırmasıyla özellikle Ahmet İnsel ve Ömer Laçiner’in yazılarında ele alınmıştır. Bu yazılarda, sosyalizmin sadece üretim ve mülkiyet ilişkilerine indirgenemeyeceği sosyalizmin ancak “üretim tarzında” meydana gelecek bir değişimle mümkün olabileceği dile getirilmiştir.

Özellikle 1989’dan sonra Birikim’de resmî ve yerleşik milliyetçiliğin her türüne ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulunulmuştur. 1990’lı yıllardan sonra tırmanan milliyetçilik hareketleri dergi sayfalarında sürekli işlenen konular arasındadır. Özellikle Tanıl Bora’nın yazılarında milliyetçilik, gündelik hayatın içinde gizlenen boyutuyla da teşhir edilmiştir.

Birikim, Kemalizmle arasına koyduğu mesafe ile de sol düşünce içerisinde özgün bir konuma sahiptir. Kemalist düşünce, Türkiye solunun özgün tarihinde uzun yıllar boyunca solun beslendiği, gölgesinde yetiştiği egemen paradigmadır. Kemalizm’in, aydınlanmacı, laik, kalkınmacı dili sosyalist düşünceyi etkisi altına almıştır. Böylece resmî ideoloji ile aralarına mesafe koyamayan, anti emperyalist bir dil kullanan “ulusalcı” bir sol akım doğmuştur. Birikim dergisinde söz konusu siyasal akımı, resmî ideolojiyi, Türkiye’deki “olağanüstü hal rejimi”ni, devlete kutsiyet atfeden zihniyet yapısını konu eden kapsamlı dosya konuları hazırlamıştır.

Türkiye’de son yıllara kadar konuşulması bir tabu olan “Kürt sorunu”, Birikim dergisinin yeni döneminde değişik boyutlarıyla, dergi çevresi dışındaki yazarların da katılımıyla bağımsız bir şekilde tartışılmaya devam edilmiştir. Birikim’de Kürt sorununa ilişkin yazılarda, dönemsellikten uzak tutarlı bir dil kullanıldığını görmekteyiz.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik süreci, Gümrük Birliği anlaşmasının imzalanmasından başlamak üzere günümüze değin bütün yönleriyle işlenmiş, AB’ye üyelik konusunda birbirinden farklı görüşlere dergi sayfalarında yer verilmiştir. Birikim, ikinci döneminde konularını daha çok “demokrasi” kavramı üzerinde odaklaştırmıştır. Bu dönemde demokrasiyi, kalkınmanın bir alt ürünü olarak gören mekânik tarih felsefesini eleştiren görüşler öne çıkmış ve devrim açısından araçsal bir demokrasi kavrayışının yerini, demokrasiye siyaset felsefesi derinliği içinde yaklaşan düşünsel bir çaba almıştır (İnsel, 2007c: 954-965).