• Sonuç bulunamadı

2.1. Kuramsal Çerçeve

2.1.2. Çocuğun Dil Gelişimi ve Kelime Hazines

2.1.2.4. Bir Dil Becerisi Olarak Yazma

Đnsan sosyal bir varlıktır. Bu nedenle içinde bulunduğu toplumun özelliklerinden etkilenir ve yaşamını bu çizgide şekillendirir. Bu etkileşim sürecinde dilin konuşma ve yazma boyutu önem kazanır. “Konuşmak, su

üzerine yazmaktır.” diyen Wilkinson ‘a (1986) göre kelimeler renksiz yüzey

üzerinde hemen yok olur.

“Konuşma ve yazma aynı işlevi gerçekleştirmek üzere kullanılır. Ancak her ikisinin de kendi niteliklerinden kaynaklanan iki ayrı gerçekliği vardır. Anlama ve anlatma çabası içindeki birey, her ikisinin de kendine özgü gerçeklerini tanımak, anlamak ve buna uygun davranmak zorundadır.”

(Adalı,2003)

Topluluk halinde yaşamanın bir koşulu olarak insanoğlu kendisinden önceki nesilden almış olduğu bazı değerleri gelecek nesillere aktarır.

Evrensel olan bilgi birikiminin veya bir milletin ortak eseri olan kültürün, yarınlara ulaşması için yazıya ihtiyaç vardır.

Yazma, kişinin duygu ve düşüncelerini belli dil kurallarına uyarak; kendine has bir biçimde anlatması sanatıdır. (Kavcar ve diğerleri,1995) Sever’e (2000) göre yazmak; başkalarıyla iletişim kurmanın, kendimizi anlatmanın bir yoludur. Akyol (2000) ise yazmayı, “Duygu ve düşüncelerimizi ifade edebilmek için gerekli sembol ve işaretleri kurallarına uygun bir şekilde ve okunaklı olarak üretebilmektir”. diye tanımlar.

Byrne, yazmayı bazı alanlar üzerinde işaretleme yaparak sembolleri biçimlendirme olarak tanımlar ve bu sürecin grafiksel sembollerden çok daha fazlası olduğuna dikkat seçer. Semboller ve işaretler yazıyı oluştursalar da bu semboller sözcükleri, sözcükler de cümleleri biçimlendirmek üzere belirli bir dizgeye göre düzenlenmelidir. Belirli bir dizge içinde düzenlenmiş ve belirli yollarla birbirine bağlanmış cümleler sıralanarak tutarlı bir bütün oluşturulduğu zaman yazma eylemi oluşmuş olur. (Akt. : Maltepe, 2006: 18)

Gedizli’ye göre yazılı anlatım; bir dil öğrenimi veya öğretimi değil, yazılan dilin dünyasında sistemli düşünme yöntemi kazanma becerisi olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda yazma, Türkçe düşünülen her şeyin doğru, anlaşılır, etkili ve sistemli bir biçimde aktarılma alanıdır. (Gedizli, 2004:22)

Dilin dört temel becerisinden okuma ve dinleme, anlama boyutunu; yazma ve konuşma da anlatma boyutunu oluşturur. Yazma sürecinde zihnimizde karmaşık halde bulunan düşünceler bir plan dâhilinde yazıya geçirilir. Zihinde bulunanların yazıya dönüşmesi üst düzey düşünme becerilerinin bir ürünüdür.

Güner’e göre insanlar düşünme yetisine sahip olduğundan çevresindeki diğer canlılara veya nesnelere karşı bir fikri vardır. Yaşantıları doğrultusunda oluşturulan beğeniler, bireyin zihninde karışık olarak yer alır. Bu da her bireyin anlatacak veya yazacak malzemesinin olduğunu gösterir. (Güner, 2004: 226) Anlatma sürecinde insan; dil bozuklukları olmadıkça isteklerini, beğenilerini, görüşlerini diğer insanlarla kolaylıkla paylaşabilir. Fakat kendisinden duygu, düşüncelerini yazı aracılığıyla anlatılması istendiğinde birey söylemek istediğine ulaşmada zorluk çeker. Yazının kalıcılığı ve dilbilgisel alanda yanlışların fark edilmesi gibi özellikler göz

önüne alındığında konuşma yoluyla yapılacak anlatmaların daha esnek olduğu vurgulanabilir.

Maltepe’ye göre bilişsel bakımdan incelendiğinde yazma sürecindeki zorluk; bu becerinin konuşma becerisi gibi okul öncesinde ve doğal bir şekilde kazanılmayıp okulla birlikte ve bir öğrenme süreciyle kazanılmasına bağlanmaktadır. (Maltepe, 2007)

Oral, yazı yazma sürecinin bilişsel gelişim ile paralellik göstermesinin bir sonucu olarak yazıda ilk önce fikirlerin yer aldığını belirtmektedir. Çocuklar yazılarını yazarken olasılıkları, yeni çözümleri, görüş açılarını ortaya koyar, kendi doğrularına ulaşıncaya kadar bunları değiştirir. (Oral,2003)

Đlköğretim Türkçe Dersi Öğretim Programı (6, 7, 8. Sınıflar) incelendiğinde yazma becerisinin bilgi birikimi ve dili etkili kullanmayı gerektirdiği görülmektedir. Buradan hareketle yazma sürecindeki kişinin; hikâye, roman, şiir gibi edebi türlerde eser verebilmesi için bireysel yeteneğinin ve yaratıcılığının bulunması gerekir. Ayrıca duygu, düşünce, hayal ve izlenimlerin; doğru, açık, anlaşılır ve yazma kurallarına uygun bir şekilde aktarılması da sürecin gereklerindendir. Bu da ancak öğrenciye yazma tekniğine uygun bilgi ve beceriler kazandırılarak sağlanır. (Talim Terbiye Kurumu Başkanlığı, 2005)

Ülkemizde genellikle okul aracılığıyla kazandırılan yazma becerisinin küçük yaşlardan itibaren pekiştirilerek, geliştirilmesi gerekmektedir. Bu da ancak bu konudaki etkinliklerin yinelenmesiyle mümkün olacaktır. Anadili öğretimi bağlamında yazma becerisinin Türkçe dersi bünyesinde geliştirileceği düşünülse de tüm dersler aracılığıyla bu beceri desteklenmelidir.

“Okuma, dinleme/izleme, konuşma, yazma, dilbilgisi” gibi öğrenme alanlarından oluşan, Türkçe Dersi Öğretim Programı (2005)’ nda bu öğrenme alanları hem kendi içinde hem de diğer alanlar ile bir bütünlük içerisinde ele alınmıştır. Demirel (2003)’e göre bu dil becerilerinin son halkasını yazma becerisi oluşturmaktadır. Çünkü yazma mekanik değil eleştirel bir düşünme sürecinin ürünüdür. Bu nedenle bu süreç okuma, dinleme/izleme, konuşma ve dilbilgisi etkinlikleriyle desteklenmelidir.

Oal’a göre Türkçe derslerinde uygulanan yazma etkinliklerinin birçoğunun yaratıcılıktan uzaklaşarak, belirli anlatım kalıplarına bağlı kalması

çocukta yazmaya karşı olumsuz bir tutum oluşturmaktadır. Çocukların yazdığı metinlerde yazım kuralları, kâğıt düzeni gibi biçimsel unsurların; yaratıcılıktan daha önemli konuma getirildiği durumlarda çocuğun zor olarak algıladığı yazma süreci daha da içinden çıkılmaz bir hale dönüşmektedir. Çocuğun özgür ruhu sınırlanmakta, gelişmekte olan yazma becerisi törpülemektedir. Bu nedenle yazma becerisinin kazandırılmasında ve geliştirilmesinde çocukların yazı uygulamalarını yürütecek öğretmenlerin gelişim kuramlarını çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Yazı çalışmaları yaş özelliklerine göre doğru olarak planlandığında çocuğun bu süreci bir tür psikolojik rahatlama olarak algılaması söz konusu olmaktadır. Oral (2003: 18)’ın Antalya’da özel bir okulun 5.,6.,7. ve 8. sınıf öğrencilerinin çeşitli konularda yazdıkları yazılarla oluşturmuş olduğu çalışmasında, çocukların sözel olarak aktarmada zorlandıkları iç problemlerini yazılı olarak çok rahat ve esnek şekilde ortaya koyabildikleri gözlemlenmiştir.

Gelişme çağındaki çocuklardan herhangi bir konuda yazı yazmaları istendiğinde, bu konuda bildiklerini daha gerçekçi bir biçimde sorgulamaktadırlar. Çünkü çocuk yazma süreci sayesinde birçok kişiye ulaşabileceğini bilmektedir. Yazıda birebir iletişimin bulunmaması çocuğun o andaki düşüncelerini, konuyu hiç değiştirmeden aktarma şansı verir. Bu noktada yazma, çocuk gözüyle rahatlatıcı ve daima kabul eden bir ortam olarak ön plana çıkmaktadır. (Oral, 2003:20 )

Çocukların yazmış oldukları yazılarda hem psikolojik durumlarının hem de yaratıcılıklarının yansımaları görülmektedir. Yazdıklarını beğendirme kaygısı taşıyan çocuk nitelikli bir yazı oluşturmak için fikirlerini zorlar ve içinde barındırdığı hayal gücünü yazılarına aktarır. Đşte bu boyutta yazma becerisi çocuğa yaratıcılık kazandırmaktadır.

2.1.3. Çocuk Gazeteciliği – Dergiciliği ve Çocuk Gazeteleri –