• Sonuç bulunamadı

2.2. Kıbrıs’taki Helen Milliyetçiliğinin Gelişimi

2.2.2. Kıbrıs’taki Helen Milliyetçiliğinin İdeolojik Kökenleri

2.2.2.2. Bir Anavatan Tahayyülü Olarak “Yunanistan”

Bir milliyetçi ideolojinin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli kavramlardan biri “vatan” kavramıdır. Milli bir bilinç yaratmak için, bireylerin kendilerini, bir milletle ve milleti tanımlayan dil, kültür ve geleneklerle özdeşleştirmesi yetmez. Bir millete somut bir aidiyet hissi veren unsur, o milletin kesin sınırları olan bir toprak parçasıyla özdeşleşmesidir. Kendilerini bir millet ya da oluşmakta olan bir millet olarak algılayan bir halk, eğer bu algıya coğrafi bir gerçeklik kazandıramazsa, milli bütünlük hissini de yakalayamaz.139 Daha önce de değinildiği gibi, milletlere coğrafi bir gerçeklik duygusu veren ve milli bilinç algısını sağlamlaştıran “vatan/yurt”

kavramı, özellikle bir devlete sahip olamamış, milletinin çok çeşitli coğrafyalara dağıldığı veya farklı yönetimler altında ezilen millet olarak yaşadığı milliyetçi

138 Mayes, op. cit., s. 25.

139 Mack, op. cit., s. xiii.

112 ideolojilerde soyut bir kavramdır ve romantik bir karaktere sahiptir. Bir devletin yurttaşlarının homojen bir milli bütünlük kazanması için icat edilen yurttaşlık temelli milliyetçiliklerde ise, devletin sınırları, o milletin “vatanı” haline dönüştürülür. Bu noktada, iki farklı “vatan” kavramı ortaya çıkar: Bir devletin sınırları tarafından çizilen ve bu sınırlar içindeki yurttaşları “millet” yapan somut bir kavram olarak

“vatan” ile farklı devlet ya da milletlerin egemenliğinde yaşayan ortak kültürleri

“millet” yapan ve milli ideoloji tarafından, coğrafi sınırları yaşanan gerçekliğin dışında farklı bir tarihsel zamana gönderme yapan soyut bir kavram olarak “vatan”.

Soyut bir kavram olarak “vatan”, başka kavramsal türevleri de kendi içinde barındırır. Bu bağlamda, özellikle etnik kültürü temel alan milliyetçiliklerde, vatan, daha çok sınırları belli somut bir ülkeye gönderme yaparken, anavatan daha çok milletin kökenine dair sembolik bir mekâna işaret etmektedir. Vatan ve anavatan ayrımı, özellikle kültürel ve siyasi sınırların büyük farklılıklar ve kaymalar gösterdiği tarihsel ve siyasi süreçlerde belirginleşmektedir. İmparatorluk düzeninden ulus-devlete geçişte daralma ve büyük mekansal kayma yaşayan örneklerde, soyun kökleri ile tarihi-coğrafi bazı analizlere dayanarak belirlenen ve mekansal kayma olmayan ulus kimliklerde vatan kavramının fiziksel anlamının ağır bastığı; mekansal kaymaların yoğun ve travmatik yaşandığı milliyetçiliklerde ise romantik bir anavatan anlayışının geliştiği söylenebilir. “Anavatan” kavramı, vatan kavramından farklı olarak fiziki ve siyasi sınırlara değil, imgesel ve zihinsel bir haritaya denk gelmektedir ve hissiyat ile yüklüdür. Bu hissiyatı ifade eden ata yurdu, yuva, memleket gibi terimler fiziksel coğrafyanın ötesinde bir duygusal aidiyet mekânını

113 tarif ederler. Anavatan kavramının var olabilmesi için bir hikâyenin olması gerekir.140

“Anavatan” kavramını karşılayan bir diğer kavram, siyasi coğrafya ekolüne damgasını vuran Friedrich Ratzel‟in (1844-1904) geliştirdiği, “Lebensraum”

kavramıdır. Bu yaklaşıma göre, ülke coğrafyası ve milli aidiyet arasındaki ilişki organik temellerle birbirine tutunan bir bütündür, sınırlar belirsizdir ve önemsizdir.

Çünkü devlet canlı bir organizma gibi büyüyerek güçlendiği ölçüde ülke sınırlarını yeniden tanımlayabilecektir.141

Kıbrıs örneğinde görüldüğü üzere, hem Kıbrıslı Rumların hem de Kıbrıslı Türklerin Helen ve Türk milliyetçiliklerindeki, somut “vatan” algısı ile soyut “vatan”

algısı aynı coğrafi mekânla örtüşmemektedir. Dolayısıyla, Kıbrıs adasını tanımlayan

“vatan” kavramını kapsayan bir de “anavatan” kavramı bulunmaktadır. Bu bağlamda, Kıbrıs “vatanı” –bir ada olmasının da etkisiyle- sınırları belli, ancak çok küçük ve milli sınırlarından ayrı kalmış bir toprak parçasını niteleyen somut bir “vatan”

kavramına karşılık gelirken, asıl vatan, Yunanistan ve Türkiye devletlerini, dahası bu ülkelerin temsil ettiği, sınırları muğlak bir “Helen” ve “Türk” dünyasını temsil eden

“Anavatan”dır.

Kıbrıs‟taki Helen milliyetçiliğinde “vatan” kavramını simgeleyen Kıbrıs‟ı baskılayan ve her zaman için onun üzerinde bir değer atfedilen bir “Anavatan”

kavramı olmuştur. Yunanistan‟ın 1828‟de Osmanlı Devleti‟nden bağımsızlığını

140 Sezai Durgun, Memalik-i Şahane’den Vatan’a, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011, s. 68-73.

141 Ibid., s. 32.

114 kazanmasından sonra ideolojik argümanları gittikçe netleşmeye başlayan “Helen”

milliyetçiliğinin “Anavatan”ı, “Megali İdea” fikri ile karşılığını bulan coğrafi sınırlardır. Aslında bu sınırlar, her ne kadar belirli bir tarihsel coğrafyaya (Bizans İmparatorluğu) işaret etse de “Helen” kimliğine sahip Yunan/Ortodoks halkın yoğun olarak yaşadığı her mekânı içene alabilir. Bu noktada, “Helen” milliyetçiliğinin

“Anavatan” sınırları aslında muğlaktır ve değişkenlik gösterebilir.

Kıbrıs‟taki “Helen” milliyetçiliğinin “Anavatanı” ise, Yunan milliyetçiliğinin

“Anavatan” kavramını belirleyen sınırlardan farklı olmamakla birlikte, buradaki algı, daha çok “Helen” dünyasının sınırlarına ulaşmak için mücadele eden, özgürlüğünü ve bağımsızlığını Osmanlı yönetiminden büyük bir mücadele sonucu almış ve Helenizm‟e bir devlet kazandırmış olan Yunanistan‟da yoğunlaşmaktadır. Bu bağlamda, Kıbrıs‟taki “Helen” milliyetçiliği için Yunanistan, “Helen” dünyasının asıl yurduna kavuşmasını sağlayacak ve kendi devleti içinde bu yurdun sınırlarını oluşturacak olan “Anavatan”dır. Yunanistan‟ın 20. yüzyılın ortalarına kadar sürekli değişen coğrafi sınırları, bu “anavatan” kavramının parçalarını tamamlama süreci olarak görülür ve aslında Yunanistan, bir tahayyülden ibaret olan soyut “Helen”

yurdunun asli parçasını oluşturur.

Özellikle 1950‟li yıllarda Enosis‟in, Kıbrıs‟ın İngiltere‟ye karşı yürüttüğü anti-emperyalist mücadelenin simgesi olması ile birlikte, “Anavatan” Yunanistan ile Kıbrıs‟taki milliyetçi kesimin politik alandaki sürtüşmeleri, Kıbrıs‟taki Helen milliyetçileri için “Anavatan” kavramında bir değişikliğe neden olmamıştır. 1950‟li yılların başlarında Enosis için Yunanistan‟dan destek bekleyen Başpiskopos III.

115 Makarios‟un istediği desteği alamaması, 1960 yılında bağımsız bir Kıbrıs Devleti‟nin kurulması için Yunanistan‟ın İngiltere ve Türkiye ile anlaşma yoluna gitmesi ve sonrasında Makarios ile Yunan hükümetleri arasında yaşanan çekişmelerin

“Anavatan”la birleşme taleplerini etkilememesi, Yunanistan‟ın Kıbrıs‟taki Helen milliyetçiliği açısından sahip olduğu soyut algının açık bir kanıtıdır.

Kıbrıslı Rumların milli lideri Makarios için, Yunan hükümetlerinin Enosis konusundaki tavırlarının bir önemi yoktur. Çünkü Yunanistan, Yunan hükümetleri ile değil, Helenizm‟i temsil ettiği ölçüde değerli bir “Anavatan” olarak anılması gereken bir ülkedir. Kıbrıslı Rumlar da Yunanistan‟daki halk da aynı “Helen” kimliğinin parçalarıdır. Dolayısıyla, Makarios için Helenizm ve Helenizm‟in temsil ettiği

“Anavatan” Yunanistan, Yunan hükümetlerinin çok üzerindedir ve Helenizm‟in bir parçası olarak, etik açıdan bütün Yunan hükümetlerinin karşısında bu misyonu ile üstünlük sağlayabilir.142

Kıbrıs‟taki Helen milliyetçileri tarafından Yunanistan, “”Helenizm”in özgür yurdu olarak görülmektedir. Kıbrıslı Rum halkının özgürlüğünü kazanabilmesi için, Kıbrıs‟ın “Anavatan”la birleşmesi ve “Helenizm”in simgelediği “uygar” dünya,

“özgürlük” ve “demokrasi”nin gerçekleşebilmesi için Kıbrıslıların milli özlerine dönmeleri gerekmektedir.

Enosis amacı ile 1955 yılında silahlı eylem başlatan EOKA‟nın kurucusu ve Kıbrıs‟taki Helen milliyetçiliğinin Makarios ile birlikte liderliğini yapan George

142 Kızılyürek, “Glafkos Klerides: Tarihten Güncelliğe…”, s. 123.

116 Grivas‟a göre, bir “Helen” her zaman “özgürlük” ve “vatan” için savaşmalıdır.

Grivas, anılarında, Birinci Dünya Savaşı‟ndan sonra Küçük Asya‟da Türklerle

“Helenizm” için savaştığını, İkinci Dünya Savaşı sırasında ise 30.000 Kıbrıslının İngiliz ordusunda “Yunanistan ve özgürlük” için mücadele ettiğini ifade eder.

Grivas‟a göre, Kıbrıslılar için “özgürlük”, her zaman savaşılarak elde edilmesi gereken ve sonucunda Yunanistan ile birleşerek kazanılacak bir şeydir. Birinci Dünya Savaşı‟nda Türklere, İkinci Dünya Savaşı‟nda Yunanistan‟da işgalcilere ve komünistlere karşı savaşmasının tek nedeninin bu olduğunu söyleyen Grivas‟a göre, kendisi hayatı boyunca üç kez özgürlük için savaşmıştır. İlk iki savaşında

“Anavatan” Yunanistan‟ın özgürlüğü için, 1955 yılında ise artık Kıbrıs‟ta, kendi vatanında özgürlük için savaşmaya karar vermiştir. Grivas için “özgürlük”,

“Anavatan” (Babavatan) Yunanistan ile eşdeğer bir kavramdır. Grivas‟ın metinlerinde “Helen” kültürüne sahip her insan, Yunanistan sınırları içinde yaşamalıdır. Yunanistan, demokrasinin ve uygarlığın beşiğidir. Kıbrıs da Yunanistan ile birleşerek, bu uygar dünyadaki hak ettiği yeri almalıdır.143

İngiliz yazar Lawrance Durrell “Acı Limonlar” isimli anı kitabında, Yunanistan‟ın Kıbrıslı Rumlar için ne anlama geldiği hakkında şunları söyler:

“Komşularıma göre bir üstünlüğüm vardı. Yunanistan‟ı onlardan çok daha iyi biliyordum. “Orada” yaşadığım için bana saygı duyuyor ve beni beğeni ile

143 Foley, op. cit., s. 2. Grivas, anılarını anlattığı kitabında, Yunanistan‟dan sürekli “Babavatan” olarak bahsetmektedir. Kıbrıs ise “Anavatan”dır. Bu kavramsal kayma ve muğlaklıkla ilgili olarak Rebecca Bryant şöyle söyler: “Özel durumlarda, cinsiyetçi imajların birbirlerine karşıt ifadelerle oluşturulduğu da görülmektedir.

“Anavatan” çoğunlukla “Babavatan”dır. Buna göre, bir devlet patriyarkal bir figür veya koruyucu bir anne olabilir. Kıbrıs‟ta bu tarz cinsiyet temelli metaforlar, merkezi bir önemdedir ve genel olarak ortak bir kullanım alanı vardır. 1950‟lerde en çok tekrar edilen cümle “Ana Babavatan”dır (İ Mitera Patridha Elladha). Rebecca Bryant, “The Purity of Spirit and The Power of Blood: A Comparative Perspective on Nation Gender and Kinship in Cyprus”, The Journal of The Royal Anthropological Institute, Vol: 8, No: 3, September 2002, s.

510-514.

117 karşılıyorlardı. “Orada” gerçekten yaşamış ve demokrasinin faziletleri arasında bulunmuştum. Onlar Yunanistan‟ı cennet olarak görüyorlardı, hiçbir eksiği olmayan bir cennet. Herkes Yunanlıların iyi karakterini kıskanıyor ve olabildiğince onlara benzemek istiyordu.” Durrell‟e göre, Kıbrıslı Rumlar için Yunanistan, Helenizm‟in simgelediği “özgürlük”, “demokrasi” ve “uygar kültür”ün günümüzdeki somut bir örneği idi.144

Kıbrıs ise, Kıbrıs‟taki Helen milliyetçileri için, Helenizm‟den yüzlerce yıl önce koparılmış ve tekrar özgürlüğüne kavuşturulması, yani Anavatan Yunanistan ile birleştirilmesi gereken bir toprak parçasıdır. Kıbrıs‟ın tarihi ve coğrafyası üzerine yazılmış metinler, Kıbrıs‟taki Helen milliyetçiliğini, Yunan milliyetçiliğinden ayıran en önemli alandır. Söz konusu bu metinlerin yazarları, Kıbrıs‟ın tarihsel olarak Helenizm‟in bir parçası olduğunu kanıtlamak ve dahası “Helen” kültürünün Helen uygarlığından önceki nüvelerini barındıran bir medeniyet beşiği olduğunu ortaya çıkarmak için Kıbrıs tarihinin kendi anlatısını yaratmışlardır. Bu tarihsel anlatının her ögesini, Kıbrıslı Rum entelektüel kesiminden olan, arkeolog Vasis Karageorghis, tarihçiler Doros Alastos, Benedict Englezakis, P.N. Vanezis, Costas P. Kyrris, Andreas Polydorou ve coğrafyacı Andreas Cl. Sophocleous‟un metinlerinde görmek mümkündür.

Bu entelektüeller, birbirlerinden oldukça farklı tarihlerde eserlerini ortaya koysalar da (1955-2004), Kıbrıs tarihine ilişkin milliyetçi algının bütün argümanlarını tekrar üretmektedirler. Özellikle 1980 yılından sonra Kıbrıslı Rum

144 Durrell, op. cit., s. 124-125.

118 öğrencilere okutulmaya başlanan Kıbrıs Tarihi‟nin 2000‟li yıllardaki yazarı Andreas Polydorou‟nun metinleri, bu milliyetçi algının 1974 gibi bir dönüm noktasına rağmen, çok da fazla değişmediğini bize kanıtlamaktadır.

2.2.2.3. “Helenizm’in Beşiği” Kıbrıs

Kıbrıs‟taki Helen milliyetçiliğinin milli bilincin inşa sürecinde soyut bir vatan algısına ne kadar önem verdiği ve bu soyut vatan algısının bir “Anavatan” kavramı ile açıklanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Kıbrıs, ikincil düzeyde bir vatan algısına karşılık gelse de, Kıbrıs‟taki Helen milliyetçilerinin, Ada‟nın tamamının “Helen”

dünyasına ait olduğunu kanıtlama çabası, Anavatan üzerinden “Helenizm” ile kurulacak olan bağın meşru zeminini yaratır ve milli aidiyet duygusunun ideolojik temelini oluşturur. Kıbrıs‟ın tamamen “Helen” kültürünün bir parçası olduğuna ilişkin algının inşası ve bu algının devamlı olarak gelecek kuşaklara aktarılmasında, tarih disiplini birincil düzeyde önemli olmuştur.

Milliyetçiler, milliyetçi ideolojinin devamlı ve değişmeyen “millet”

kavramının ortak bir geçmişe gönderme yapabilmesi için tarih disiplinine ihtiyaç duyarlar. Tarihsel bulgu ve araştırmaların sonuçları, milliyetçi algı tarafından seçilerek, ayıklanır ve bir milletin kahramanlarının zafer hikâyeleri ile ya da düşman olarak algılanan halkların ve yönetimlerin aşağılık özellik ve davranışları ile yeniden bir “milli tarih” anlatısı yaratılır. Bu tarihsel anlatının mekânsal bir dayanağa ihtiyacı vardır. Tarih ve coğrafya, milliyetçi tarih yazımında bu nedenle bir arada değerlendirilir ve coğrafyanın milli tarih anlatısı içerisinde massedilmesi sağlanır. Bu

119 noktada, vatan kavramı, üç şekilde tarih ve coğrafya anlatısının içerisinde anlam kazanır: Dış mekânın belirlenmesi ile vatanın sınırlarının çizilmesi, iç mekânın vatanlaştırılması ve vatan kavramının genç kuşaklara aktarımı.145

Kıbrıs‟taki Helen milliyetçiliğinde; Kıbrıs, bir ada olması nedeniyle zaten doğal ve belirli sınırlara sahip bir vatan imgesini tanımlamaktadır. Bu noktada önemli olan, Kıbrıs‟ın tarih içerisinde bir bütün olarak “Helen” dünyasına ait olduğunu ortaya çıkararak, Ada‟nın saf “Helen” bir vatan olarak tasavvur edilmesi, başka bir deyişle, Kıbrıs‟ın mekânsal olarak vatanlaştırılması ve “Helen” Kıbrıs‟ın

“yabancı” unsurlar tarafından bölünmeden ve “Helen” karakterini yitirmeden genç kuşaklara aktarılmasıdır.

Daha önce de değinildiği üzere, 18. yüzyılın sonlarından itibaren, Batılı ülkelerde Helenizm‟e ilginin artması ve Helenizm‟in Antik Yunan‟ın devamı olarak kabul edilmesi nedeniyle Yunanca konuşan halkların “Helen” olduklarına yönelik inanç, Yunan milliyetçiliğinin referans noktasını oluşturmuş ve Kıbrıslı Rumların da Yunanca konuşuyor olması, öncelikle Kıbrıs‟taki Batılı arkeolog ve araştırmacıların, Helenizm‟in kalıntılarını aramasına, sonrasında ise, Kıbrıslı Rum arkeologların bu arayışı devam ettirerek, elde edilen bulguları, Helen milliyetçiliğinin bilimsel kanıtları şeklinde değerlendirmelerine neden olmuştur. Bu arkeologlardan en ünlüsü, eserleri birçok Kıbrıslı Rum tarihçi tarafından kaynak eser olarak gösterilen Vassos Karageorghis‟tir.

145 Durgun, op. cit., s. 15.

120 1925 yılında Kıbrıs‟ta doğan Karageorghis, uzun yıllar Enosis mücadelesinde ön saflarda yer almış bir Kıbrıslı Rum aydındır. Sağlam bir Helen eğitiminden geçen Karageorghis, 1950‟li yıllardan itibaren arkeoloji alanında aldığı eğitimle birlikte, Kıbrıs‟ta birçok arkeolojik kazıya katılmıştır. Famagusta yakınlarındaki Salamis ve Enkomi antik şehirlerinde yapılan kazıların sonuçlarına ilişkin olarak yayınladığı eserler, bütün Kıbrıs‟ın “Helen” karakterine sahip olduğu ve Helenizm‟in kültürel mirasının ilk örneklerinin Kıbrıs‟ta verildiğine yönelik milliyetçi görüşü desteklemiş ve sonrasında da Kıbrıs‟ın milli tarih anlatısında en çok kullanılan kaynak eserler olmuştur. 1960‟lı yıllarda Kıbrıs Arkeoloji Müzesi‟nin başına geçen Karageorghis, uzun yıllar arkeoloji çalışmalarına devam etmiş ve bu alanda eserler vermiştir.146

Karageorghis‟e göre, Doğu Ege‟nin Geç Bronz Çağı‟na ilişkin son 25 yıldır süren araştırmalar, Helenlerin atası Mikenler dönemine ilişkin olarak Ege çalışmalarında yeni ufuklar açmıştır ve Yakın Doğu‟daki bu araştırmalar ve bulgular, Geç Bronz dönemden bu yana Akdeniz uygarlığının gelişimi içerisinde Yakın Doğu‟nun yaşamsal düzeyde ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarmıştır. Enkomi (Kition-Larnaka) antik kenti, Ege‟nin ve Yakın Doğu‟nun etkisi altında gelişmiş bir sanat ve mimari merkezidir. Bu da bize Kıbrıs‟ın, Doğu ile Batı arasında bir “erime noktası”, Doğu ile Batı‟nın büyük uygarlıkları arasında bir sıçrama noktası olduğunu bir kez daha göstermiştir. Kıbrıs, bu iki kültürden yepyeni bir kültür yaratmıştır.147

146 Leriou, op. cit., s. 7.

147 Vassos Karageorghis, Kition: Mycenaean and Phoenician Discoveries in Cyprus, London, Thames and Hudson, 1976, s. 10.

121 Karageorghis, Kıbrıs‟taki Enkomi antik şehrinde yapılan kazılara ilişkin görüşlerinde, öncelikle Helen kültürünün kökenlerinin bulunduğuna inanılan Miken uygarlığının merkezinin Kıbrıs olduğunu belirtir ve Yakındoğu‟da yapılan arkeolojik çalışmaların Akdeniz uygarlığı içerisindeki önemine değinerek, Kıbrıs‟ın, “Batı”

dünyasının mirasını taşıdığı Akdeniz uygarlığındaki merkezi konumuna vurgu yapar.

Burada Kıbrıs, tıpkı Helen kültüründeki gibi, “Batı” uygarlığının ve “Doğu”

uygarlığının kesişme noktasından ortaya çıkan zengin bir kültüre sahiptir.

Enkomi antik şehrindeki kazıları değerlendirmesinde Kıbrıs‟ın “Doğu” ile

“Batı” arasındaki kültürlerden yepyeni bir kültür yarattığını söyleyen Karageorghis, bu kültürün temel özellikleri ile ilgili düşüncelerini Salamis antik kentinde yapılan kazılarda ortaya koyar. Özellikle, Salamis antik kentinden Yunan destanlarında söz edilmesi, arkeolojik değerinin fazla olması ve bulunan insan yapımı eserlerin zenginliği, kentin, Kıbrıs‟ın tarihi anlatısında simgesel bir öneme sahip olmasını sağlamıştır. Antik kentte bulunan eserlerin belli bir bakış açısı ve konuya ilişkin genel kabul görmüş bir milliyetçi algıya göre değerlendirilmesi, Kıbrıs‟ın yarattığı bu yepyeni kültürün “Helenizm” olduğu bilgisini ortaya çıkarmıştır. Bilhassa, bulunan eserlerin Yunanistan‟daki antik kentlerde çıkarılan eserlere benzetilmesi, Kıbrıs‟a gelen ilk yerleşimcilerin Yunanistan topraklarından geldiği ve bu yerleşimcilerin

“Yunan” olduğu görüşünün ağır basmasına yol açmıştır. Karageorghis‟e göre, Salamis şehri, Helenizm‟in doğu kanadında bir şehir olarak, tarih boyunca Yunan dünyası ve Yakın Doğu arasında kültürel ve ticari bağları kuran merkez olmuştur.

Ayrıca, bu şehir, Ada‟nın kültürel ve etnik karakterini de tamamen etkisi altına

122 almıştır. Salamis ve Enkomi, Ege‟nin Batılı kültürünü yenileyen ve yeniden oluşturan Helenleşme hareketinin ana merkezleridir.148

Salamis şehrinin tamamen “Yunan” karakterine sahip olduğu ve bu karakterin Ada‟nın tamamını etkisi altına aldığına yönelik değerlendirmesi ile Karageorghis, aslında, Kıbrıs‟taki Helen milliyetçiliğinin en temel tezini yinelemektedir. Kıbrıs‟ta tarih boyunca bulunmuş birçok farklı kültür olsa da, Ada‟nın bütününde etkili olan tek bir kültür vardır ve bu kültür, ne kadar yabancı yönetim ve halk gelse de Kıbrıs‟ın temel karakterinden asla sökülüp atılamamıştır. Adanın tamamını etkisi altına almış olması ise, Kıbrıs‟ın bir bütün olarak “Helen” olduğu savını ve bu

“Helen” karakterin ne olursa olsun asla değiştirilemediği görüşünü ortaya koymaktadır.

Söz konusu antik şehir kazılarının değerlendirilmesinin tamamen bilimsel yöntemlere göre yapıldığını ve asla bir efsanenin peşinde koşmadıklarını da belirtir metinlerinde Karageorghis. Arkeolojinin bilimsel yöntemlerine göre, eski efsaneler, en fazla “doğrulanmaktadır”, yeniden bu efsaneleri yaratmak söz konusu değildir.

“Kıbrıs‟ın baş şehri olan ve Troya Savaşı‟ndan sonra “Ajax‟ın kardeşi ve Yunan Salamis‟in kralı Teucer tarafından kurulan Salamis”in bin yıllık bir geçmişi olduğunu vurgulayan Karageorghis, Salamis‟in Homeros‟un metinlerinde ve Klasik Yunan edebiyatında da geçen bir yerleşim yeri olduğunu ve Yunan şehirleri ile büyük benzerlik gösterdiğini belirmektedir. Salamis‟te yaşamış olanlar, Yunan geleneklerine sahip ve onlar gibi aletler kullanan insanlardan oluşmaktadır. Sonuç

148 Vassos Karageorghis, Salamis: Recent Discoveries in Cyprus, New York, McGraw-Hill Book Company, 1969, s. 13-14.

123 olarak, bu çalışmalar, edebiyat, epigraf ve diğer kaynaklardan bilinenlerin tekrarlanarak, Salamis‟in tarihinin yeniden üretilmesi girişimi değil, bilimsel çalışmalardır.149

Karageorghis‟in “Helenizm”in bilimsel olarak doğrulanmasına yönelik vurgusu, daha sonra göreceğimiz, Kıbrıs‟taki Türk milliyetçiliğinin tarih anlatısından bu noktada farklılaşmaktadır. Kıbrıs‟taki Helen milliyetçiliği, tarihsel anlatı yapısını kurarken, bilimsel kaynaklara çok fazla önem verir ve tarihin hikayeleştirilmesini ikinci plana atar. Burada, antik anlatıların doğrulanmasının “Batı” dünyası tarafından kuşkuyla karşılanacağına yönelik kaygı ağır basmaktadır. Dolayısıyla, anlatı ne kadar bilimsel olursa, meşruiyeti de o derece artmaktadır.150

Karageorghis ve diğer Kıbrıslı Rum tarihçilerin daha “nesnel” olunabilecek bir konuda da farklı yorumları mevcuttur. Buna göre, Kıbrıs‟a adını Enkomi antik kentinin bulunduğu “Kition” (Larnaka) vermiş olabilir. İncil‟de Ada‟dan “Kittim”

diye söz edilmektedir. Kition bir Fenike yerleşim yeridir. Fenikeliler, Yunanlar gibi, denizci bir toplum oldukları, dünya uygarlığına alfabeyi kullanmak gibi büyük bir katkı yaparak “uygar” dünyanın ilk temsilcileri olarak görüldükleri için Kıbrıs‟taki Helen milliyetçiliği tarafından benimsenen bir kültürün sahibidirler.151 Dolayısıyla,

149 Ibid., s. 7-12.

150Günümüzde, bazı Kıbrıslı Rum araştırmacılar ve tarihçiler, Kıbrıs‟ın “Helen” geçmişini temellendiren, özellikle arkeolojik araştırmaların yöntemleri üzerine eleştiriler geliştirmişlerdir. Buna göre, Kıbrıs‟ın ilk yerleşimcilerinin Yunanistan‟dan geldiğine ve Kıbrıs‟ta bulunan arkeolojik eserlerin Yunan kültürüne benzetilerek, bu kültürün Kıbrıs‟a nasıl geldiğine yönelik yeterli bir açıklama bulunmamaktadır. İnsan yapımı arkeolojik ürünlerin doğrudan modern bir kavram olan “millet” anlayışı ile belli bir halka atfedilmesi metodolojik sıkıntılar yaratabilmektedir. Detaylı bilgi için bkz. Leriou, op. cit.; Yiannis Papadakis, “Narrative, Memory and History Education in Divided Cyprus A Comparison of Schoolbooks on the “History of Cyprus”, History & Memory, Volume 20, Number 2, Fall/Winter 2008, pp. 128-148.

151 Karageorghis, “Kition: Mycenaean and…”, s. 11-15.

124 Kıbrıs‟taki antik şehirler içerisinde Salamis (Yunan/Helen) ve Enkomi (Fenike/uygar) Kıbrıs‟ın kültürel yapısına ilişkin zengin bir kaynağı dünyanın gözleri önüne sermekte ve Fenikeliler Doğu ile Batı arasında bir merkez olarak Akdeniz uygarlığının bir taşıyıcısı olurken, Salamis, “Yunan” karakteri ile bütün Ada‟nın kültürel yapısına hâkim olmaktadır.

Daha önce de değinildiği gibi, Kıbrıs‟taki Helen milliyetçiliğinin Kıbrıs‟ın tarihine ilişkin argümanlarına bilimsel bir nitelik kazandıran Karageorghis, birçok Kıbrıslı Rum tarihçinin referans noktalarından biri haline gelmiştir. Kıbrıs‟ın antik dönemlerine ilişkin tarih anlatısında, Karageorghis‟in eserlerinden bilgiler verilmekte ve Kıbrıs‟ın “Helen” geçmişi bu bilgiler ışığında dile getirilmektedir.

Karageorghis‟in, Kıbrıs‟ın “Helen” karakterini esas alan bir kimlikle, Doğu ile Batı arasında bir “köprü”, “merkez”, “geçiş noktası”, Akdeniz uygarlığının beşiği ve “Batı” uygarlığını “Doğu”ya taşıyan bir misyon ile tarih boyunca çok önemli bir konumda olmasına yönelik tezlerine, coğrafyacı Andreas Cl. Sophocleous‟un metinlerinde de rastlanmaktadır. Sophocleous‟a göre, stratejik coğrafi pozisyonu nedeni ile Kıbrıs, Doğu/Batı ve Kuzey/Güney arasında her zaman merkezi bir nokta olmuştur. Bu stratejik konumu Kıbrıs‟ı, üç kıta ve uygarlıklar arasında merkez nokta ve geçiş yeri kılmıştır. Bu durum, Ada‟ya zengin ve orijinal bir tarih armağan etmiştir. 8000 yıllık göçler, kültürel etkiler, sanat biçimleri, dinler, politik ve daha birçok etken nedeni ile Kıbrıs, temelde Helen-Hıristiyan olan saf bir Kıbrıslı kimliğe

125 sahip olmuştur. Hem tarihi hem de coğrafi etkenlerle şekillenmiş olan Kıbrıs‟taki tarihsel yerleşim alanları, neolitik, Helen ve Roma dönemine kadar gitmektedir.152

Kıbrıs‟ın birçok farklı kültür ve halkla karşılaşmış olmasına rağmen, temelde

“Helen-Hristiyan” bir kimliğe sahip olduğuna yönelik anlayış Sophocleous‟ta tekrar görülmektedir. Farklı kültürler, kendine özel bir “Kıbrıs” kimliği yaratmak yerine, tamamen “Helen” bir karaktere doğru evrilmiştir. Buna göre, “Helen” karakter, bunca zengin kültürü içinde eritmiş, bu kültürlerle zenginleşmiş, ancak bu zenginlikten etkilenmeden, kendi özelliklerini korumuştur. Bu bakış açısı, Kıbrıs‟ın yabancı yönetimler hâkimiyetinde kimliğini kaybetmiş olabileceğine ya da melez bir kültür yaratmış olabileceğine yönelik görüşlere bir cevap gibidir. Buna göre, Kıbrıs‟ta ne kadar farklı halk ya da kültür olursa olsun, eninde sonunda Helen kültürünün içinde erimiştir. Çünkü “Helen” karakter, en köklü geçmişe sahip ve en güçlü karakterdir Kıbrıs‟ta ve bu kültür, yok edilemez.

Tarihçi Costas Kyrris de, Karageorghis‟in Salamis antik kenti bulguları ve yine onu referans alarak oluşturduğu Kıbrıs‟ın tarih anlatısını Helen milliyetçiliğinin argümanları ile örtüştürür ve Kıbrıs‟ın tarihini, Yunan yerleşimcilerin Kıbrıs‟a gelmesi evresinden başlatır. Buna göre, Yunanlılar ve onların kurdukları Miken uygarlığı, Kıbrıs‟ta “tarih”i başlatan ilk önemli olaydır. Kyrris‟e göre, Kıbrıs tarihi, MÖ 15-14. yüzyıllar, özellikle MÖ 12-11. yüzyıllar arasındaki Geç Bronz Çağ‟da Yunan nüfusun Kıbrıs‟a ayak basması ile başlar. O zamandan beri Kıbrıs, diğer

152 Andreas Cl. Sophocleous, “An Introduction to the Geography of Cyprus”, Costas P. Kyrris, History of Cyprus with an Introduction to the Geography of Cyprus, Nicosia, Nicocles Publishing House, 1985, s. 5-11.