• Sonuç bulunamadı

Bilimsel Araştırma Yöntemlerine Göre Oluşturulan Rüya Algısı

1. Rüya ve Yazı

1.2. Modern Dünyada Sanat ve Bilim Yoluyla Oluşan Rüya Algısı

1.2.2. Bilimsel Araştırma Yöntemlerine Göre Oluşturulan Rüya Algısı

“Freud, rüyaların psikanaliz perspektifinden analize tabi tutulması sayesinde, varlığın, derinlikler psikolojisi hakkında görüĢ edinebilme Ģansına sahip olduğunu vurgular. DüĢ, ona göre anlamlıdır ve psikolojinin bir nesnesidir.”13 Freud‟un rüyanın anlamını açığa çıkarmak bilimsel yollara baĢvurması rüyayı doğru anlamak için atılmıĢ önemli bir adımdır.

Bilhassa, “Varlığın, derinlikler psikoloji hakkında görüĢ edinebilme” ibaresi göstermektedir ki psikanalitik yöntem yalnızca bilinçaltındaki bastırılmıĢ arzuları konu edinmez ve yalnızca bu bilgileri açığa çıkarmak için uygulanan bir yöntem değildir. Buradaki asıl kazanım rüyanın içeriğini rüyayı gören kiĢinin yaĢamından, duygu ve isteklerinden vs.

ayırmadan birlikte düĢünme ve analiz etme çabasıdır. Bununla birlikte insanlığın ortak hafızasında oluĢmuĢ imgelerin zaman içerisinde bilinçaltında kazandığı sembolik anlamlara nüfuz edebilmek, kiĢinin geçmiĢ ve gelecekle ilgili taĢıdığı kaygı, korku ya da umut nesnelerini kiĢiyi doğru yönlendirmek adına açığa çıkarmak gibi daha birçok farklı rüya yorumuna katkı sağlayacak çıkarımların elde edilmesi hedeflenmiĢtir. Buna binaen Ricoeur, Yoruma Dair Freud ve Felsefe kitabında rüyayı zamanın dıĢında diyar, mevsimsiz düzen olarak adlandırır. Bu düzen (sizlik) her zaman anlam taĢır ve yorumlamaya tabi tutulmalıdır. Freud ise bu diyarın sınırlarında dolaĢtığımızı belirtir. “KiĢiliğimizin karanlık, nüfus edilmesi olanaksız kısmıdır bu ve hakkında bildiğimiz pek az Ģeyi de ancak düĢ çalıĢmaları ile öğrenebiliriz.”14 Burada Freud‟un ilgisi rüyanın benlik için ifade ettiği anlam üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Rüya ve rüya gören arasında sıkı bir iliĢkinin bulunduğu bu

13 Yılmaz, “Rüya Gündelik Hayat,” s. 274

14 Yılmaz, “Rüya Gündelik Hayat,” s. 274

25

bakıĢ açısında özne rüyayı görenin benliği/kiĢiliğidir. Rüya benliğin karanlık noktalarını aydınlatmak üzere kullanılan bir ıĢık kaynağı gibi algılanmaktadır. Her ne kadar bu bakıĢ açısı rüyanın anlamını analiz etme adına birçok yeni imkân tanısa da rüyayı yalnızca bu açıdan değerlendirmek birçok yazar ve düĢünürün ifade ettiği üzere rüyanın kendine has hissi/ duygusu/anlamı üzerinde yeterince düĢünememeye yol açabilir. Nitekim derinlik psikolojisinin Freud ve Alfred Adler ile birlikte üç büyük kurucusundan biri olarak Jung Freud‟a karĢıt tezler üretmekten geri durmamıĢtır. “Jung özellikle Freud‟un rüyaların bastırılmıĢ istekler olduğu konusundaki vurgusuna karĢı çıkar. Ona göre bu, peĢin bir hükümdür. Her ne kadar bu tarz rüyalar olsa da, aslında, Jung‟a göre rüyaların altında yatan bilinçaltı süreçlerin, biçim ve içerik olarak, bilinçli süreçlere göre daha sınırlı ve tek taraflı olduğu yönündeki varsayımı destekleyecek gerekçeler yoktur. Buradan hareketle Jung bağlamın boĢunu alma adını verdiği bir iĢlem geliĢtirir. Bu rüyanın öne çıkan özelliklerini göz önünde bulundurarak rüyayı gören açısından rüyanın sahip olduğu anlamlandırma dizgesinin ortaya çıkartılması durumudur. Bağlamın incelenmesi mekanik bir çalıĢmadır ama ardından okunabilir bir metin üretilmesini sağlar. “Bu tarz bir metin oluĢturma psikolojik özdeĢleĢmeyi, eĢgüdüm yeteneğini, sezgiyi, dünyayı ve insanı tanımayı ve her Ģeyin ötesinde, geniĢ bir anlayıĢı ve belli bir yürek zekâsını gerektiren özel bir çabayı gerektirir.”15 Rüyaları anlamak, deĢifre etmek ancak bağlamın titiz bir deĢifresi ile mümkün olabilir. “Rüyaların kökleri ona göre zihnin ölçülemeyecek derinliklerinde yatar. Bu anlamda rüya bizim irademize direnmekle kalmaz, sık sık bilinçli olarak da karĢı durur.”16 Jung‟un bilinçaltının iĢleyiĢine dair yapmıĢ olduğu bu itiraz rüyayı göreni dıĢarıda

15 Yılmaz, “Rüya Gündelik Hayat,” s. 285

16 Yılmaz, “Rüya Gündelik Hayat,” s. 285

26

bırakmamakla beraber rüya görme sürecini ve rüyanın kendisine has anlamını da bilimsel araĢtırma sürecine dâhil etmektedir. Bağlamın boĢunu alma yöntemi ile Jung, zihnin ölçülemeyecek derinliklerinden bilgi elde etmeyi hedeflemektedir. Rüyaya nüfuz eden bilinçaltı süreçlerin yalnızca duygunun bastırılması olarak değil birçok farklı Ģekilde rüyaya etki edebileceği ihtimalini göz önünde bulundurmuĢtur. Bilinçaltında değiĢime uğrayan her duygu rüyaya farklı bir anlam katabilir ya da rüyanın yönünü değiĢtirebilir. Bununla beraber bilinçaltı süreçlerin geçirdiği değiĢim her zaman gözlemlenebilir olmadığı için zihin hem dıĢ sinyaller ve hem de iç sinyaller yoluyla kendi ifade biçimini oluĢturur. Rüya ise zihnin kendini gördüğü bir ayna gibi düĢünülebilir. Rüyanın gizil yanı ise kendi aynasında kendisini seyretmesinden kaynaklanır. Zihnin rüyada gördüğü uyandığında hatırında kalacak olan bir takım görüntülerdir. Rüya ise zihinden ve zihnin gördüğünden ayrı düĢünülemez bir bileĢkedir.

Zihinde ilk anlamıyla bulunan nesnelere karĢılık gelmediği gibi zihnin rüyada gördüğü resimlerin ilk anlamıyla da açıklanamaz. Bu nedenle rüya bu iki olgudan da farklı olarak üçüncü bir görme alanıdır denilebilir. Bu yönüyle hem gören hem de gösteren olma özelliğine sahiptir. Gösterdiği kısım zihnin bilindik anlamının kendisindeki yansımasıdır.

Bu yansıma sayesinde rüya görülebilir, hatırlanabilir olmaktadır. Bu yansıma sayesinde rüya yorumlanarak anlaĢılabilir bir olgu halini almıĢtır. Gördüğü kısım ise yansıttığından çok daha farklı, derin içeriklere sahip olabilmektedir. Yani benliğin bütün sırrı rüyanın kendisinde ifĢa olmaktadır fakat insan zihni bunun çok azına eriĢebilmektedir. Ayna alegorisi üzerinden bir çıkarımda bulunulursa bu durum kiĢinin kendisini aynada seyretmesine benzetilebilir. Aynaya bakan kiĢi için en az üç çeĢit görme biçimi, doğal

27

olarak en az üç benlik vardır. Aynaya bakan dıĢ dünyaya ait benlik, aynada görüntü olarak duran ve dıĢ dünyadaki görüntüye bakan benlik ve her ikisine birden bakan aynanın benlik haline gelmiĢ bileĢik yapısı. Rüyanın da bu tarz bir bileĢke olduğundan bahsedilebilir.

Aynadaki görüntü ve ayna arasındaki sırdır rüyanın asıl anlamı ve bu tarz bir anlam Jung‟un tasvir ettiği Ģekliyle derin bir bilgelik sayesinde anlaĢılır kılınabilir. Görülen her rüyanın büyük yorumlar gerektirecek derin manalara sahip olduğu söylenemez fakat kiĢinin zihin dünyasına göre değiĢiklik gösteren derin anlamları olabilecek rüyalar da vardır. Bu anlamda rüya artık sanatın estetik malzemesi olmaktan ya da yaĢam öyküsüne eklemlenecek renkli hikâyeler olmaktan çıkarak yaĢamı yönlendirecek gerçekliğe sahip, haber değeri olan geniĢ bir kavrama dönüĢmektedir. Jung‟un, rüyaların kökleri zihnin ölçülemeyecek derinliklerinde yatar ve bu anlamda rüya bizim irademize direnmekle kalmaz, sık sık bilinçli olarak da karĢı durur diyerek iĢaret ettiği rüya da bu anlamda bir rüya olmalıdır. Rüyanın sahip olduğu bu derinlik onun gerçeklikle kurduğu iliĢkiden ileri gelmektedir. Ricoeur‟in belirttiği gibi karmaĢık anlamların yeri olarak beliren bir dil bölgesi olarak rüyada, dolaysız anlamın içinde bir baĢka anlam daha kendini hem açığa vurmakta hem de gizlemektedir. Ricoeur‟e göre rüyaların anlamı bu iki anlamı birden kavramakla elde edilir. Rüyaya gerçekliğini veren bu çok anlamlılıkken insanı rüyasını anlatmaya ve yorumlatmaya sevk eden de insanın gerçeklik arayıĢından kaynaklanmaktadır. Freud‟un rüyaları psikanaliz yöntemi ile analize tabi tutmak istemesindeki bir amaç da varlığın, derinlikler psikolojisi hakkında görüĢ edinebilmekti.

Dolayısıyla bu özgün dili anlama çabası bir yanıyla da insanın kendisini anlama sürecidir.

Ġnsan daima anlam arayıĢını sürdürür nitekim anlamın olmadığı yerde hayat da yok

28

demektir. Hayatın normal akıĢı insanı anlamın izini sürmekten kimi zaman alıkoymaktadır.

Rüyalar ise anlamın açığa çıktığı bir diğer gerçeklik alanıdır. Ġnsanın bu anlamı günlük dilin gerçekliği ile ifade etme çabası rüyadaki simgesel dili kendi diline çevirmesi ile baĢlar.