• Sonuç bulunamadı

Anlatı Olarak Rüya ve Gerçeklik İlişkisi

1. Rüya ve Yazı

1.2. Modern Dünyada Sanat ve Bilim Yoluyla Oluşan Rüya Algısı

1.2.3. Anlatı Olarak Rüya ve Gerçeklik İlişkisi

28

demektir. Hayatın normal akıĢı insanı anlamın izini sürmekten kimi zaman alıkoymaktadır.

Rüyalar ise anlamın açığa çıktığı bir diğer gerçeklik alanıdır. Ġnsanın bu anlamı günlük dilin gerçekliği ile ifade etme çabası rüyadaki simgesel dili kendi diline çevirmesi ile baĢlar.

29

"Gerçeği" imkânsız olarak ifade eder ve "imgesel düzen ile simgesel düzene dâhil edilemez" olarak tanımlar. Ġmgesel ve simgesel süreçler rüyada da kullanılmaya devam eder. Bununla beraber hayatın kendisinde olduğu gibi gerçek halkası rüyada da tam olarak tanımlanamaz. Lacan, gerçeği sınırsız olarak tanımladığı için bunun asla tam olarak bilinemeyeceğini söyler. Rüyaların anlaĢılmayan kısmı da bu gerçek halkası oluĢturmaktadır. Öznenin ruhsal kapasitesinin kaldıramadığı kısmı gerçek halkası oluĢturur.

Bu nedenden ötürü de Lacan‟a göre rüyanın sonlandığı yer gerçeğin açığa çıktığı yerdir.

Buna dayanarak Lacan gerçeğin sert kabuğuna ancak rüyada yaklaĢtığımızı ifade eder.

Lacan‟a göre rüyaya önem kazandıran gerçeği barındırması değil insan bilincinin gerçeğe en çok rüyada yakın olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenledir ki rüyaların anlamı merak edilerek yorumuna baĢvurulur. Rüyadaki sembolik duygu yoğunluklu dilin günlük dile aktarımı ile baĢlayan rüya anlatma süreci bir öyküleĢtirme çabası ile neticelenir.

Rüyayı anlaĢılabilir kılmak adına kiĢi rüyayı bütün bir anlatı olarak aktarmaya çalıĢacaktır.

Bu çaba rüyada yaklaĢılan gerçeği ifade etmenin ve anlamlandırmanın ortaya çıkardığı çabadır. Nitekim William S. Burroughs‟ın bu konudaki değerlendirmesi dikkate değerdir.

Rüya öyküsünün ilk etapta sadece bir duygulanım olarak hissedildiğini ve bu nedenle anlatılmasının son derece güç olduğunu ifade eder. Burrougs bu nedenle rüyaların anlatıya dönüĢtürülebilse de, bunun diğer anlatılara hiç benzemediğine vurgu yapar: “Durmadan değiĢir ve bir türlü neye benzediği hakkında fikir yürütülemez. Rüyaları anlatmaktaki ısrarımız yaĢamda asla aydınlatamayacağımız gizemi aydınlatma çabasıdır.” 18 Rüya anlatıları genellikle duygu dilinin çevirisi olarak baĢlar. Bu bazen mutluluk, bazen korku,

18 Yılmaz, “Rüya Gündelik Hayat,” s. 273

30

bazen de endiĢedir. Rüyanın zamanı, mekânı ve nesneleri, içinde yaĢadığımız gündelik hayatınkilerle karĢılaĢtırılamayacak ölçüde baĢka bir diziliĢtedir. Bu nedenle rüyanın duygu dili günlük dile çevrilirken gerçekliği yadsınmayacak olan hikâyeler kurgulanır ve rüya anlatısı böyle bir kurgu içinde aktarılır. Rasyonel anlatım tekniğinin baĢlıca gereği olan neden-sonuç iliĢkisi rüyada günlük hayattaki Ģekliyle bulunmaz. Bu nedenle çoğu zaman kiĢi rüya anlatısını oluĢtururken de bu anlamda rasyonel bir anlatı oluĢturma imkânına sahip değildir. Bu nedenle rüyanın gerçekliğine benzer bir anlatım diline sahip olan kurgunun dilini kullanır. Rüya ve kurgusal anlatı dili arasında gerçeklik teması üzerinden kurulan bu benzerlik iliĢkisi rüyanın gerçekle olan yakın temasını kanıtlar niteliktedir. KurgulanmıĢ olan her anlatı belirli bir duygu yoğunluğu neticesinde bilgi üretmek ve yeni anlam alanları açmak adına oluĢturulmuĢ bir arayıĢ ifadesidir. Bu yönüyle kurgusal anlatılar gerçekliği sorgulanamaz dünyalar inĢa eder ve muhatabında gerçeğe yakın bir izlenim bırakmayı hedefler. Kurgunun kendi kuralları çerçevesinde oluĢturulan anlatıların gerçekliği kurgu dili içerisinde değerlendirildiği için yadsınamaz. Nitekim anlatı güçlü bir dille oluĢturulmuĢsa muhatabında güçlü bir gerçeklik izlenimi bırakacaktır. Bu nedenledir ki roman kahramanları, aktörler ya da herhangi bir kurgusal zemine ait unsur gündelik hayatın içinde seyreden bir gerçeklik olarak algılanabilmektedir. Romanlardaki kahramanların kurgulanmıĢ karakterleri dıĢında bir Ģey yapması mümkün değildir. Italo Calvino‟nun

“Ağaca Tüneyen Baron” adlı romanın baĢkiĢisi okur için artık ağaçta yaĢayan bir kahramandır ve gerçektir. Kurgu dilinin hüküm sürdüğü bu dünyaya giren okur gerçekliği sorunsallaĢtıramaz ve olduğu gibi kabul eder. Umberto Eco edebiyat ve gerçeklik bahsinde bir takım çıkarımlarda bulunur. Eco, tarihsel ve bilimsel gerçekliklerin inandırıcılığının

31

yeni bulgu ve belgelerle sonlanabileceğini hatırlatır. Bu nedenle bilimsel gerçeklik tartıĢmalı bir alandadır. Edebiyat dünyasında kurulan gerçeklikler ise sarsılamaz gerçekliklerdir, Ģeklinde değerlendirir. “Sherlock Holmes bekârdı, Kırmızı BaĢlıklı Kız‟ı kurt yutar, ama sonra avcı onu kurtarır, Anna Karenina kendini öldürür, Ģeklindeki önermeler sonsuza dek doğruluğunu sürdürecek ve bunları hiçbir zaman hiçbir kimse çürütemeyecektir.”19

Bu anlamda Eco, edebî metinlerin okur üzerinde yarattığı gerçeklik olgusunun, metinle kurulan iliĢkiyle de ilgili olduğunu göstermeye çalıĢır. Nitekim kurgusal anlatılar çoğunlukla muhatabıyla etkileĢimli bir iliĢki içerisinde bulunur. KiĢinin zihin yapısı, duygusal durumu, yaĢam tecrübesi okuduğu metni anlamlandırma yolunda etkili olabilen unsurlardır. Bunun gibi bir takım değiĢenler nispetinde anlatının içeriği geniĢleyebilmekte, daralabilmek de ya da çeĢitlenebilmektedir. Bu özellikle kurgusal anlatıların gerçekliğe yakın oldukları kadar benimsendikleri ölçüde yoruma da açık olduklarını gösterir. Anlatının yorumlanması farklı zihinlerde farklı düĢünme biçimlerine ve nihayetinde farklı eylemlere yol açacaktır. Dolayısıyla kurgu, sahip olduğu gerçeklik olgusu sayesinde yaĢamı Ģekillendiren bir konumda yer alabilmektedir. Buna binaen denilebilir ki rüya anlatıları da edebi metinler gibi kurgusaldır ve doğal olarak rüyayı yalanlamak da kurgusal bir anlatıyı yalanlamak gibi mümkün olamayacaktır. Rüya anlatılarının güçlü bir kurguya sahip olabilmesinin ilk Ģartı hatırda kalacak netlikte olmasıdır. Ġkinci olarak ise kiĢinin merak duygusunu harekete geçirecek, aramaya ve anlamlandırmaya sevk edecek güçte farklı, etkileyici bir içeriğe sahip olmasıdır. Rüyanın hatırlanması gerçeklikle kurduğu iliĢkinin

19 Yılmaz, “Rüya Gündelik Hayat,” s. 275

32

gücüyle ilgilidir, içeriği ise kiĢinin benliğini oluĢturan diğer her Ģeyle ilgilidir denilebilir.

Bu iki unsurun birlikte güçlü oluĢu rüyayı kurgusal bir anlatı haline getirmek için önemli sebeplerdir fakat bununla birlikte rüyanın tuhaf içeriğinin kiĢinin anlamlandırma haritası içerisinde olması gerekir. Rüya gerçeklikle kurduğu iliĢki nispetinde kiĢinin anlamlandırma haritası içerisine girecektir. “Anlamlandırma haritalarının oluĢması ise gündelik kültürel bir olgudur.” 20 Rüya kiĢisel donanım yanında topluma ait kültürün etkilerini de taĢımaktadır. Moretti uzlaĢıyı gerçekçi anlatının en önemli teması olarak görür. Bu nedenle anlatı olarak sunulan rüya kurgunun gerçekçi olması Ģartını sağlamaktadır. Rüya dilinin farklı grameri sayesinde de içeriği oldukça ilginç olabilmekte ve merak duygusunu körükleyebilmektedir. Bu noktada rüyayı görmüĢ olduğunu yani rüyanın gerçekliğini inkâr edemeyen kiĢi hayatında ve zihninde rüyanın izlerini taĢımaya baĢlayacaktır. Rüyanın kiĢide oluĢturduğu izlenimin niteliğine göre de rüya anlam arayıĢına yol açacaktır. Rüyanın müphem yapısından ötürü rüya anlatıları da kolaylıkla anlaĢılabilecek anlatılar olmaktan uzak olabilmektedir. Soyut dilin Ģekilleri içerisinde Ģekillendirilen rüya, kendi iç kurgusundan dolayısıyla gerçekten bir adım daha uzaklaĢıp kurgulanmıĢ bir anlatı haline dönüĢür. Bu hem rüya görenin rüyayı kurgulama biçimi hem de yorumlama biçimidir.

Rüyadaki semboller, mekanlar, söylentiler vs. rüyayı gören tarafından algılandığı özgün biçimiyle soyut dile aktarılır. Bu aktarım hem rüyanın gerçeğini araĢtırmak için oluĢturulmuĢ bir kurgu hem de rüyanın ulaĢılabilen ilk yorumu sayılabilir. Bu durum bir musiki eserini hem besteleyip hem de yorumlama durumuyla benzerlik iliĢkisi içerisinde algılanabilir. Ya da bir yazarın eserini kurgulayıĢ biçimi aynı zamanda hayatı algılayıĢ ve

20 Yılmaz, “Rüya Gündelik Hayat,” s. 275

33

yorumlayıĢ biçimini de göstermektedir. Bu nedenle rüya anlatısı da rüyanın bizzat kendisi değildir. Bir kurgulama sürecine ve bir yoruma uğramıĢtır. Rüyanın kendisi ise bir iç kurgudur denilebilir. Nitekim rüya olabildiğince gerçek ya da gerçeğin sert kabuğuna en çok yaklaĢılan yer olarak ele alınırsa anlatı olarak rüyadan öte bir anlam taĢıdığı ve bir iç kurguya sahip olduğu söylenebilir. Rüya görme süresince nörofizyolojik bir takım iĢlemler zihnin yorumuna uğradığı için rüyanın gerçeğin kendisi olduğu söylenemez. Bununla beraber gerçeğe olan yakın konumundan dolayı da yalnızca bir kurgudur denilemez. Rüya için gerçeğin bir adım öncesi kurgunun bir adım sonrasıdır denilebilir. Rüya halinde gerçek olana ya da gerçekleĢecek olana bu kadar çok yaklaĢan kiĢi bunun derin etkisi ile uyanır ve rüyanın ne anlatmak istediğini bulmaya çalıĢır. Nitekim rüyanın dilini günlük dile en doğru Ģekilde aktardığı takdirde rüyanın gerçeğine ulaĢacak demektir. Rüya gören her ne kadar derin ve ilginç rüyalar görse de bu onun ruhsal/zihinsel derinliği ile ilgili olabilir.

Dolayısıyla rüyayı gören kiĢi bunu anlamlandırmakta mahir olmayabilir. Rüyayı kurgular ve bir anlatı haline getirir. Rüya yorumunda ehil olan bir kiĢiye anlattığında ise Ģayet bu kiĢi rüyanın atmosferine nüfuz ederse doğru yoruma ulaĢır ve gerçeğin kapısını aralar. Yani rüya dili ve soyut dilin Ģekilleri anahtar kilit misali birbiri içine geçerek günlük hayatta olacak olan/gerçekleĢecek olanı meydana getirirler. Bu edebi eserin okur tarafından farklı yorumlanıp yeni bilgi ve eylem alanlarına dönüĢmesi olgusuna benzetilebilir. Rüyanın gerçeğe en yakın duran iç kurgusunun isabetli bir yoruma uğraması sonucunda gerçeğe evrilmesi durumudur. Rüya dilinin ve günlük dilin iĢbirliği sonucunda ortaya çıkan yeni bir bilgi alanıdır denilebilir. Bu anlamda rüya yaĢamın gerçekliğini, yaĢamın içinde açılan bir kapı sayesinde izlemeye ön ayak olur. Yani rüyadaki ve hayatın kendisindeki gerçeğe

34

açılan bu kapıdan bakmak ve biraz daha yaklaĢmıĢ olmak anlamını doğurur. Bu nedenle rüyanın isabetli bir yorumla buluĢması ve anlamlandırılması klasik dünyanın paylaĢtığı evrensel bir olgudur. Birçok kadim gelenek rüyayı rehber, uyarıcı, haber verici bir olgu olarak değerlendirmiĢ ve rüyanın anlamının peĢine düĢmüĢtür. Asırlar süren bu arayıĢın izlerini birçok farklı kültürlere ait tarihi bir takım bilgi, belge ve özellikle tabirnamelerden elde edilmiĢtir. Bu noktada rüya ve yazı arasında kurulmuĢ olan ve tarihi oldukça eskiye dayanan oldukça iĢlevsel bir iliĢki biçimi söz konusudur. Rüyanın sahip olduğu estetik ve gerçeklik olgusu nispetinde edebi eserlerle bir tür benzerlikiliĢkisi içerisinde oluĢu modern dünyanın oldukça aĢina olduğu bir durumdur. Bununla beraber kadim geleneğin mensup olduğu dil, düĢünce ve kültürel yapı rüya ve yazı arasında kurulmuĢ nispeten daha iĢlevsel bir iliĢkiye sebebiyet vermiĢtir.