• Sonuç bulunamadı

II. KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.2. Yabancı Dil Öğreniminde Bireysel Farklar: Duyuşsal ve Bilişsel Faktörler

2.2.3. Bilişüstü Farkındalık

2.2.3.1. Biliş ve Öğrenmeye Bilişsel Yaklaşım

İnsan türüne özgü her türlü zihinsel aktivite ile ilişkili temel bir kavram olan biliş, canlının bir nesne ya da olayın varlığına ilişkin bilgili ve bilinçli duruma gelmesi sürecidir (Demirel, 2010). İnsanın, zihnin nasıl çalıştığını anlama çabası en azından Platon ve Aristoteles gibi ilkçağ Yunan filozoflarının zamanından beri canlılığını koruyan bir çabadır (Güçlü vd., 2008). Bu çaba içerisinde bilgiye, bilmeye ve bilişe yönelik pek çok felsefi yorumlar ve açıklamalar getirilmiştir. Biliş organizmanın, çevresindeki dünya hakkında bilgi edinme ve bu bilgileri dünyayı anlama, problem çözme doğrultusunda kullanma süreci veya süreçleridir. İnsan beyninin düşünme, anlama, konuşma, yorumlama, hesaplama, tasarlama, planlama, problem çözme, bellek, algılama, muhakeme, vb. gibi yüksek zihinsel işlevleri için kullanılan ortak genel bir ad olmuştur. Bazıları buna hayal kurmayı, fantezileri, inançları, niyeti, vb. de ilave etmektedir (Budak, 2009). Örneğin, bilgi-işlem kuramının öncülerinden Neisser (1967)’ e göre biliş terimi, duyusal girdilerin dönüştürüldüğü, azaltıldığı, yeniden gözden geçirildiği, depolandığı ve kullanıldığı bütün süreçlere işaret eder. Bu bağlamda, biliş insanoğlunun yapabildiği her şeyi içermektedir ve her psikolojik fenomen bir bilişsel fenomendir (Solso vd., 2011; Brandimonte vd., 2006). Bilgiyi bu biçimde işleyerek çevremizi anlıyor, çevreye uyum sağlıyor ve eylemde bulunuyoruz. Buna göre biliş üç işlevi yerine getirmektedir: Bunların ilki, bilgiyi düzenleyici ve uyum sağlayıcı işlev; ikincisi çevredeki çeşitli nesneleri ayırt edici ve tanımayı sağlayıcı işlev; üçüncüsü de bunlara anlam ve değer yükleyici işlevdir (Bakırcıoğlu, 2012).

Daha özel kullanımına yönelik bir başka tanıma göre biliş, bilişsel psikoloji ve bilişsel bilim tarafından konu alınan bütün temsili süreç ve hallerin meydana getirdiği alandır. Burada biliş, dünya ile ilgili düşünme, bir dil kullanma ve davranışı yönlendirip kontrol etmede ihtiva edilen tüm unsurları kapsar (Cevizci, 2010). Davranışçı bir bakış açısıyla ise bilişin, “uyarıcı ve davranış arasına giren içsel etkinliklerin tümü” (Bakırcıoğlu, 2012) olduğu söylenebilir. Cüceloğlu (2014) bilişe yönelik yaptığı kavram

adlandırmasında ‘biliş’in birçok algısal süreçler sonunda ulaşılan bir zihinsel durumu, hali ifade ettiğini, oysaki ‘bilişim’ (aynı tabiri Bozer (2009) de kullanmıştır) kelimesinin İngilizcedeki ‘cognition’ terimini tam karşıladığını ve tüm zihinsel süreçlerin birbirleriyle etkileşerek ortaya çıkardığı düşünme, bilme, hatırlama, problem çözme gibi faaliyetleri içine aldığını not etmektedir.

Kimi araştırmacılar bilişi, ruhsal sistemin içeriğini oluşturan düşünceler, inançlar ve tutumlar olarak tanımlamışlar; kimileri, algıların işlenmesi süreci olarak nitelemişlerdir. Çağdaş yaklaşımlarda ise hem süreç hem de içerik önemsenmektedir. Kimi yaklaşımlar da (özellikle pür davranışçı yaklaşımlar) soyut, gözlemlenemeyen, ölçülemeyen bir şey olmasını gerekçe göstererek bilişi eleştirmişlerdir ve içsel bilişsel süreçleri kara kutu olarak tabir etmişlerdir. Bilişsel yaklaşımcılar ise bu eleştiriyi, içsel yaşantısız psikolojinin olmayacağını, bu içsel (gözlemlenemeyen) olayların işe vuruk tanımlar yoluyla herkesin ortak anlam yükleyebileceği, gözlemleyebileceği, ölçülebileceği bir düzeye getirilebileceğini söyleyerek cevaplamışlardır (Bakırcıoğlu, 2012). Cüceloğlu (2014), bilişe yönelik yaklaşımları beş başlık altında sıralamıştır:

1) Bir bilgi işlem süreci olarak biliş: Bu yaklaşımı kabul eden psikologlar sinir sistemini, kendine duyu organları aracılığıyla ulaşan verileri işleyen bir mekanizma olarak görürler. Biliş bu mekanizmanın nasıl çalıştığını inceler. 2) Sembollerin zihinde kullanımı olarak biliş: Bilişi tanımlayan bazı

psikologlar bilişsel faaliyet olarak gösterdiğimiz her olayın, sembollerin zihinde kullanılması sonucu meydana geldiğini söylerler. Kendinden başka bir şeyi temsil eden her şeye sembol adı verilir. Kelimeler sembollerden oluşur. Dil kelimelerden oluştuğuna göre, dilin semboller aracılığıyla iletişim kuran bir düzen olduğunu söyleyebiliriz.

3) Problem çözümü olarak biliş: Bazı psikologlar en önemli biliş süreci olarak problem çözmede kullanılan düşünceyi görürler ve biliş alanını bu süreçle tanımlarlar.

4) Genel kapsamlı düşünce olarak biliş

5) Birbirleriyle ilişkili süreçlerin toplamı olarak biliş: Bazı psikologlar kesin sınırlar koymak yerine birbirleriyle ilişkili çok sayıda psikolojik süreci biliş alanında toplarlar. Bu psikologlara göre bilişsel psikolojinin alanı şu

yürütme, problem çözme, öğrenme, hayal etme, kavramlaştırma ve dil kullanımı.

Her ne kadar davranışçı yaklaşım özellikle dış uyarana dayanan çeşitli insan öğrenmesi türlerine açıklama getirmiş olsa da, bilgi düzeyinde olan, düşünsel süreçler gibi gözlemlenemeyen davranışları dışlamış (Yıldırım vd., 2009), zihinsel süreçleri adeta bir kara-kutu olarak değerlendirip inceleme konusu edilemeyeceğini savunmuştur. Ancak, bu yaklaşım insan öğrenmesinde gerçekleşen süreçleri tam anlamıyla açıklamada yetersiz kalmış ve neticede pek çok psikoloğun tekrardan insan zihnini araştırma gereğini hissetmesine yol açmıştır. Bu noktada ortaya çıkan bilişsel psikoloji insanların öğrenirken geçtiği aktif zihinsel süreçler üzerinde durmuştur. Bilişsel yaklaşım öğrenmeyi “bilgiyi edinme, hatırlama ve kullanmaya yönelik aktif zihinsel bir süreç” olarak tanımlar (Woolfolk, 1993; Akt. Yıldırım vd., 2009). Öğrenmenin, sadece pekiştirme ve cezaya cevap vermekten çok daha fazlasını içerdiğini vurgular. Öğrenme, düşünme ve davranış şeklimizi etkileyen, bilginin planlanmasını, kullanımını ve çeşitli şekillerde düzenlenmesini içerir. Bilişsel yaklaşım davranışçı yaklaşımdan farklıdır, şöyle ki, bilgi ve davranışı farklı süreçler olarak ele alır. Bilgi öğrenilir, hafızada düzenlenir ve çeşitli biçimlerde kullanılır, ancak her zaman davranışımıza yansımaz. Diğer bir deyişle, belirli kavramları bilebiliriz ancak bunlar dış davranışlarımızda görünmeyebilir. Bu bilgi, bilişsel olarak depolandığı müddetçe, hala öğrenme olarak düşünülebilir. Bu bağlamda, bilişsel yaklaşım, sadece dış davranışlardansa, bilginin edinildiği, depolandığı ve kullanıldığı aktif süreç üzerinde durur. Bu yaklaşımın bazı temel soruları aşağıdaki gibidir (Woolfolk, 1993; Akt. Yıldırım vd., 2009):

 Bilgi nasıl edinilir, düzenlenir ve hatırlanır?

 Var olan bilgi, yeni bilgi formlarıyla nasıl ilişkilidir?  Bilgi nasıl oluşturulur?

 Öğrenmenin etkin bir biçimde gerçekleştirilmesini en iyi ne sağlayabilir? Bilişsel yaklaşım, insanları aktif bilgi işleyicileri olarak görür. Bilgiyi araştırırlar, belirli bilgilere dikkat ederler, onu düzenlerler, onu uygularlar, vb. Bu şekilde, öğrenme sadece bilgi edinme olarak algılanmaz, daha çok bilginin inşası olarak düşünülür (Woolfolk, 2001; Akt. Yıldırım vd., 2009). Bilişsel yaklaşımcı psikologların 1960 ve 70’lerdeki yoğun hafıza ve öğrenme çalışmaları, “bilişin bilgisi” anlamına gelen yeni bir kavramın, bilişüstüin, ortaya çıkmasını da sağlamıştır.