• Sonuç bulunamadı

Biçimsel Adalet Anlayışları

Belgede Yargı yetkisinin meşruiyeti (sayfa 153-160)

A. Adalet Kavramına Genel Bakış

2. Biçimsel Adalet Anlayışları

Adaleti biçimsel olarak ele aldığımızda akla gelen ilk soru adaletin ölçütünün ne olduğudur. Platon ve Aristoteles için adaletin içeriği erdem biçimine girmiş eşitlikten ibarettir.

Platon’da adaletin iki yüzü vardır. Bunlardan ilki adaletin devletteki yansıması, ikincisi ise tek tek bireylerdeki yansımasıdır324. Ancak devletin kuruluş temelindeki erdem olarak gördüğü adaleti, özellikle devlet merkezli ele alır. Platon, adaletin, insanları ahlaki, etik ve sosyal-siyasal yapan iyi ideasının bir niteliği olduğunu söyler. Bu yolla o, özel olanı kamusal olana bağlayarak “polis”teki adaletle bireydeki adalet arasında bağlantı kurar. Sadece adil bir devlette bireyler, hem iyi insanlar hem de iyi yurttaşlar olarak doğalarını gerçekleştirip dengeli bir duruma ulaşabilirler325.

Devletin ortaya çıkmasının nedeni olarak, insanın tek başına yaşayamaması, kendi kendine yetmemesi ve başkalarına ihtiyaç duymasını gören Platon’a göre, bir devlet içerisinde ortaklık içinde yaşayan insanların birbirlerine yardımları ve dayanışmasıyla adalet sağlanabilir326. Adaleti ancak örgütlü bir toplumda mümkün gören ve sosyal sınıflar arasındaki uyumu da, her sınıfın kendi görevini yapması ve başkasının işine karışmamasında bulan Platon’un sınıflı toplumunda adalet, her sınıfa hakkı ne ise onu vermeyi gerektirir327.

324 Arslan TOPAKKAYA, “Adalet Kavramı Bağlamında Aristoteles-Platon Karşılaştırması”, FLSF

SDÜ Felsefe Bölümü Dergisi, Sayı:6, Güz 2008, s.32.

325 N. CAN, s.2

326 KARAGÖZ, Liberal, ss.269-270.

327 Ali Osman GÜNDOĞAN, “Hak ve Adalet”, 9-11 Ekim 2003 tarihlerinde Muğla Üniversitesi’nde

düzenlenen “Adalet” konulu sempozyuma sunulan bildiri,

http://www.aliosmangundogan.com/PDF/Bildiri/Ali-Osman-Gundogan-Hak-ve-Adalet.pdf, (Erişim tarihi: 04.05.2011), ss.1-2.

142 Platon devletin temeline adalet kavramını yerleştiriyor olsa da toplumu eşitsizlik temeline oturtur. Toplum yeteneklerine ve erdemlerine göre belirlenmiş birtakım sınıflardan oluşur ve her sınıfın bir görevi vardır. Herkes kendi üzerine düşeni yaparsa toplum gelişir. Ancak sınıflar birbirlerinin işlerine karışırsa ortaya çıkacak kargaşa devleti yıkabilir. O zaman adaletsizlik hakim olur328. Platon devlet düzeni içindeki adaleti, insanların kendi yeteneklerine ve yetiştirilmelerine uygun davranması, toplumsal sınıflar arasındaki ayırımların gereklerine uyması, kendilerine verilen görevleri yerine getirmesi bunların da ötesinde en önemlisi yönetici sınıfın işlerine karışmaması ve yönetici sınıfı eleştirmemesi şeklinde ortaya koyar329.

Aristoteles’in eşitlik kavramı üzerinden kurduğu adalet anlayışı da iki temel bakış açısına sahiptir: Bunlardan biri niceliksel anlamda bireysel ya da özel eşitlik anlayışı, diğeri kamusal ve hukuksal eşitlik anlayışıdır. Bir yandan bireylerdeki bir erdem olarak adalete gönderme yaparken, diğer yandan yasalarla temin edilmiş kamusal bir adaleti anlatır. Aristo da Platon gibi adaleti devletin temeline oturtur ancak bunu yasalarla sağlanan bir adalet olarak ele alır. Ancak insanlar arasındaki eşitlik ilkesi olan özel eşitlik anlayışına daha çok önem verir330.

Bu bakımdan adaleti dağıtıcı ve denkleştirici adalet olarak ikiye ayırır. Adaletin dağıtıcı ve denkleştirici çeşitlerinin amacı toplumda eşitliği gerçekleştirmektir. Ona göre şeref veya malların dağıtılmasında bir toplum içindeki bireylerin durumlarına ve yeteneğine göre, eşit pay verilmesini gerekli kılan dağıtıcı adalet, bir orantıdır. Adaletsizlik ise bir orantısızlıktır. Adalet bir orta olduğuna göre “hak” da bir orta olacaktır. Herkes yeteneğine ve değerine uygun olarak hak sahibi olacaktır. Eğer kişiler eşit değilse, eşit şeylere de sahip olamayacaklar, bu sayede eşitlik de sağlanacaktır. Aksi halde, yetenek, şeref ve toplum içindeki yer bakımından eşit olmayan kimselere eşit davranıldığı zaman eşitlik ilkesi çiğnenmiş olur331.

Dağıtıcı adaletten farklı olan denkleştirici adalet Aristoteles’e göre alışverişlerdeki eşitliğe ilişkindir. Bu adalet, bir hukuk ilişkisinde taraf olanların eşit

328 Anıl ÇEÇEN, “Hukukta Norm ve Adalet”, AÜHF Dergisi, Cilt:32, Sayı:1-4, 1975, (Norm ve Adalet), s.104.

329 KARAGÖZ, Liberal, ss.269-270.

330 Arslan TOPAKKAYA, “Aristoteles’te Adalet Kavramı”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar

Dergisi, Cilt:II/6, Şubat 2009, s.629.

143 işlem görmesini gerektirir. Burada söz konusu olan tarafların kişisel özellikleri eşit sayılarak yalnızca zarar veya kazancın eşya veya hizmetlerin ölçülmesidir. Taraflara en küçük bir ayrıcalık gösterilmez. Denkleştiriri adalete bir anlamda düzeltici adalet de denilebilir. Zarar verenin tazminat ödemesi, haksız alınanın geri verilmesi, suç işleyenin cezasını çekmesi hep bu adaletin gereğidir332. Bu anlamda haksızlık bir adaletsizliktir. Aristoteles, haksızlığın olduğu bir ortamda yargıcın sağladığı adaleti düzeltici adalet olarak görür. O’na göre yargıç eşitsizlik olan bu adaletsizliği denkleştirmeye çalışır; çünkü biri dövülüp-öteki dövünce ya da biri öldürüp-öteki öldürülünce yapılan ile maruz kalınan eşit olmayan bir bölümleme olacaktır. Buna karşılık yargıç, ceza ile kazancı azaltarak bunları düzeltmeye çalışır. Bu anlamda düzeltici adalet kâr ile zararın ortasıdır. Yargıç durumları eşitleştirerek adaleti gerçekleştirir333.

Görüldüğü gibi Platon’un adalet ölçütü sınıflar arası uyum, ya da daha doğru bir ifadeyle sınıfsal hiyerarşik işbölümün katı bir görev ahlakı olarak sürdürülmesi durumu iken, Aristoteles’te dağıtıcı ve düzeltici adalet kavramları bağlamında hem kaynakları insanlara paylaştırmanın akılcı yolu, hem de objektif hukuku çağrıştıran bir karşılıklılıktır. Benzer şekilde pek çok düşünür, farklı farklı ölçütleri adalet tanımlarında esas alırlar. Grotius bakımından söze bağlılık, Thomas Aquinas için ortak amaçta birleşme, Hobbes’da sözleşmeci güvenlik, Kant’da onurlu yaşam, Spencer’da kendiliğinden düzen, Mill-Bentham gibi düşünürlerde ise fayda adalet çözümlemesinin merkezine yerleştirilir334.

İçeriği bilinmeyen bir şeyi, adaleti, sözleşme, özgürlük, onur gibi başka kavramlar aracılığıyla daha somut hale getirme girişimleri adalet ölçüsünde ölçümün neye göre yapıldığı konusunda bizi bir ölçüde aydınlatır. Ama adalet aynı zamanda kaynakların insanlarla uyumunu ifade ettiğinden adaletin “ne” olduğuna dair tartışmanın, adaletin “neye göre” dağıtılacağı sorusuyla tamamlanması gerekir. Cevaplar ise ölçütler kadar çeşitlidir. Adalet, “herkese ihtiyacına”, “herkese

332 ÇEÇEN, Norm ve Adalet, ss.105-106. 333 KARAGÖZ, Liberal, ss.270-271.

334 Adnan GÜRİZ, “Adalet Kavramının Belirsizliği”, İçinde: Adalet Kavramı, Der:Adnan Güriz, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara, 2001, ss. 9-13.

144 değerine”, “herkese hak ettiğine”, “herkese çalışmasına” veya “herkese yaptığı anlaşmaya” vb. göre dağıtılabilir335.

Biçimsel adalet anlayışı günümüz kapitalist devletlerinin düşünsel ve ekonomik temellerini oluşturan liberalizm etrafında çeşitlenir. Liberal adalet düşüncesi önemli ölçüde bireysel haklar üzerinden siyasete ve adalete bakışı karakterize eder. Liberal adalet “bireyci”, “biçimci” ve “hakçı”dır336. Her türlü liberal adalet çözümlemesi insanları yalıtılmış bireylerden oluşmuş çarpık bir toplumsal kozmoloji içinde ele alır. Ayrıca bireyler arası ilişkileri sürekli olarak yeni hak listeleri yaratarak özgürlüğün sınırları üzerinden denetlemeye çalışır. Standartları önceden belli, bireye mümkün olan en yüksek düzeyde hareket alanı veren bir siyaset toplumsal örgütlenme üzerinde hakim kılınabilirse, bireyin özgürlüğü ve bireyler arası ilişkilerde adalet sorun olmaktan çıkar337.

Liberal adalet anlayışı liberalizmin klasik varsayımını içtenlikle paylaşır, Smith’in “görünmez el”inin, adaleti de kendiliğinden sağlayacağını iddia eder. Ancak bu dengenin oluşumu ve öncesinde herkesin kendi çıkarını gözetebilmesinin ön koşulu ekonomik-siyasal özgürlüklerdir. Bireylerin kendi iyilerini takip etmelerinin en az engellediği toplumlar en adil toplumlardır. Doğal hukuk ve toplum sözleşmesi tasarımları insanların insan olmak bakımından eşit oldukları ve bu eşit bireylerin aralarında anlaşarak ortak akla ulaşabileceklerini var sayar. Bu aklın tasarımı olarak ileri sürdükleri devlete, adaleti kendiliğinden sağlayacak mekanizmaya karışmamasını yalnızca onu koruması görevini yüklerler. Devlet liberal özgürlükleri ve piyasada belirlenen hakları koruma görevini ise hukuk aracılığıyla gerçekleştirir.

Kuramın önemli temsilcilerinden Nozick’in “haklara dayalı-minimal devlet” kuramı, “zora, hırsızlığa ve hileye karşı ve sözleşmelerin uygulanması gibi kısıtlı koruma işlevleriyle tahdit edilmiş bir minimal devletin meşru” olduğu bir savla sonuçlanır. O halde “daha kapsamlı bir devlet, insanların belli şeyleri yapmaya

335 Gregory Xlastos, “Justice and Equality”, Theories of Rights, Der: Jeremy Waldron, Oxford: Oxford University Press, 1992, s. 44’den Aktaran: A. ÖZTÜRK, s.35.

336 Alan Ryan, “Justice in General”, Justice, Der:Alan Ryan, Oxford: Oxford University Press, 1996, s. 2-3’den Aktaran: A. ÖZTÜRK, s.39.

145 zorlanmama haklarını ihlal edecektir ve meşru değildir. Ve minimal devlet, ilham edici olduğu kadar haklıdır da”338.

Minimal devlet, her şeyden evvel -ne tür koşullar altında olursa olsun ve ne olursa olsun- herhangi bir iktisadi dağıtıma angaje olması yasaklanmış bir devlettir339. Nozick minimal devletin yönetilenlerin rızasına ihtiyaç duymayan kendinden meşru bir devlet olduğu savından yola çıkar ve daha kapsamlı bir devletin ise yönetilenlerin rızasına muhtaç olduğunu ve hiçbir biçimde meşrulaştırılamayacağı sonucuna varır. Bu bakımdan dağıtımcı bir adalet yerine “hak edişe dayalı” bir adalet kuramı ileri sürer. Çünkü hak edişe dayalı bir adalet minimal meşru devletin gereklerine de uygundur340.

Nozick, âdil bir dağıtımın, basitçe, insanların gönüllü değiş tokuşlarının sonucunun dağıtımı olduğunu iddia etmektedir. Ona göre, temel ilke, 'herkesten tercih ettiklerine göre, herkese tercih edildiklerine göre şeklindedir’341.

Nozick, adaleti, kişisel kazanımların haklılığıyla ilgili bir mesele olarak görür342. Bundan dolayıdır ki, Nozick’in adalet teorisi, aslında bir ‘hak etme teorisi’dir343. Buna göre: 1. Kazanımda adalet ilkesine uygun olarak bir edinci kazanan kişi, o edinci hak eder. 2. Transferde adalet ilkesine uygun olarak bir edinci hak etmiş başka birinden kazanan kişi, o edinci hak eder. 3. Hiç kimse, 1 ve 2’nin (tekrar eden) uygulamaları dışında bir edinci hak etmez344.

Verili dağılım durumunda (yani geçmiş hak edişlerde) bir adaletsizliğin olması durumunda ise bir düzeltici mekanizmayı kabul eder Nozick:

“Bütün gerçek durumlar, edinçlerde iki adalet ilkesine uygun olarak üretilmez. Bazı insanlar, başkalarından çalarlar veya onları dolandırırlar veya onların ürününü müsadere edip seçtikleri gibi yaşamaktan alıkoyarak onları köleleştirirler veya diğerlerini zorla mübadele yarışının dışında tutarlar. Bunlardan hiçbiri, bir durumdan diğerine geçisin müsaade edilebilir modları değildir. Ve bazı kişiler, kazanımda adalet ilkesince onaylanmamış araçlarla edinçleri

338 Robert Nozick, “Anarchy, State and Utopia”, Basic Books, New York, 1974’den Aktaran: Taha TANRIKULU, “Robert Nozick’in Devlet ve Adalet Teorisi”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007, s.10.

339 Michael N. Lesnoff, “Political Philosphers of the Twentieth Century”, Blackwell Publishers, Oxford, 1999’dan Aktaran: TANRIKULU, s.10.

340 TANRIKULU, s.57. 341 N. CAN, s.5.

342 Mustafa ERDOĞAN, Liberal Toplum Liberal Siyaset, 2.b., Siyasal Kitabevi, Ankara, 1998, s.77. 343 Yıldız KARAGÖZ, “Robert Nozick’in Siyaset Felsefesinde Adalet ve Devlet”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002, s. 297.

146

kazanırlar. Geçmiş adaletsizliğin varlığı (edinçlerde ilk iki adalet ilkesinin sabık ihlalleri), edinç adaleti altında üçüncü büyük konuyu doğurur: Edinçlerde adaletsizliğin düzeltimi. Eğer geçmişteki adaletsizlik, şimdiki edinçleri muhtelif yollarla, bazıları tanımlanabilir bazıları tanımlanamaz yollarla, biçimlendirmişse, bu adaletsizlikleri

düzeltmek için şimdi ne yapılmalıdır?”345.

Nozick’in bu soruya cevabı devletin adaleti koruma görevini yerine getirmesinde ifadesini bulur. Nozick’in piyasanın görünmez eline ilişmesini yasakladığı devlet, görünmez eli devindirenlerin verdiği zararlar karşısında bir anda etkinleşir. Bireylerin “kutsallaştırılmış” özgürlüğü Nozick’in ahlak kriterlerine uymadığı noktada bir anda yok olur ve devletin “koruyucu” ellerine bırakılır. Örneğin bir işçinin sözde “özgür” iradesiyle yaptığı sözleşme sonucu kölelik koşullarında sefalet ücreti karşılığı çalışması Nozick’in ahlak anlayışına uygun iken, piyasadaki değiş-tokuş ilkeleri dışındaki bir el değiştirmeyi adaletsiz bulur Nozick. Kendi ahlak ilkeleri tüm insanlığın ahlak ilkeleri oluverir bir anda. Ve bireyleri bir şeyleri yapmamaya zorlayacağı için “tehdit” olan devlet, bir anda bir şeyleri yapmamaya zorlayan “koruyucu” olarak sahneye çıkar. Bu noktada kendisiyle çelişmekte bir sakınca görmez Nozick. Zira önemli olan “görünmez el”in asr-ı saadetidir ne de olsa346.

Nozick için adalet, piyasanın belirlediği ve hukukun koruma altına aldığı “haklar” temeli üzerine inşa edilen bir kavram olarak karşımıza çıkmakta ve “hak ediş ilkesine uygun bir biçimde” hakların elde edilmesinin doğal bir sonucu olarak anlaşılmaktadır347.

Hayek ise, adaleti bireylerin eylemlerine atfedilebilecek bir değer olarak görür. Bir eylemin adil olup olmadığının tespitinde kullanılacak referans, bilinçli insan eylemi olup olmadığıdır. İnsanın bilinçli eylemlerinin sonucu olmayan durumlar adalet açısından bir teste tabi tutulamaz. Durum ve sonuçların adalet testine tabi tutulabilmesi için, bir kimsenin bunları gerçekleştirmekten ve gerçekleştirilmelerine izin vermekten sorumlu olması gerekir. Oysa piyasa, bireylerin bilinçli eylemleri ile değil, kendiliğinden işleyen bir düzendir. Hiç kimsenin bilinçli olarak yaratmadığı bir kendiliğinden düzenin sonuçları adalet açısından

345 Nozick, a.g.e., Aktaran: TANRIKULU, s.69.

346 Nozick’in adalet kuramına ilişkin farklı açılardan eleştiriler için bkz. TANRIKULU, s.99 vd. 347 GÜNDOĞAN, s.4.

147 değerlendirilemez348. Bireylerin özne olarak kabul edildiği görüşten hareket eden Hayek, toplumun adaletli ya da adaletsiz olarak nitelendirilemeyeceğini ileri sürer.

Hayek, soyut kuralların egemenliğine dayanan piyasa mekanizmasını ilkeleri önceden belli olan bir oyuna benzetir. Ancak bu oyunun sonucu önceden kestirilemez. Herkes için önceden kestirilemeyen sonuçlar, şans ve beceri gibi kural sistemi dışındaki diğer olgulara bağlı olduğu için Hayek açısından adalet sorunu yaratmamaktadır. Hayek’e göre önemli olan bu oyunun oynanış tarzının adil olması, hileye dayanmamasıdır; sonucun şu ya da bu şekilde gerçekleşmesi önemli değildir349.

Hayek, adâlet kavramına, kurallarla ilgili olmanın ötesine geçerek, maddi şeylerin, özellikle gelirlerin dağılımıyla bağlantı kazandırılmasına şiddetle karşıdır. Ona göre, 'âdil fiyat', 'âdil gelir dağılımı' gibi kavramlar, geride kalan iki bin yıl boyunca ne anlama geldikleri bilinemeyen, bu gün de aynı durumda olan, anlamsız kavramlardır350. Dağıtım kelimesinden de büyük rahatsızlık duyan Hayek'e göre 'dağıtım' terimi yanlış yönlendiricidir, çünkü gerçekte kendiliğinden ortaya çıkan düzenin bir sonucu olan bu durumun, bilinçli ve amaçlı eylemin bir sonucu olduğu izlenimini uyandırır. Oysa bir piyasa ekonomisinde, hiç kimse gelir dağıtma görevini üstlenemez351.

Hayek’e göre toplum içerisindeki eşitsizliklerin üç kaynağı vardır: Şans, yetenek ve çalışma. Eşitsizliğin üç olası kaynağından iki tanesi için kontrol edici ve yeniden dağıtıcı önlemler almak olanaksızdır. “Şans” ve “yetenek” sonuca etkiyen, ama değiştirilemez bağlamlardır. Diğer kaynak olan “çalışma” ise zaten liyakat için ana ölçüttür. Kaynakların kıt olduğu bir dünyada tembellere çalışkanlar ile aynı olanaklar verilemez352. Bu şekilde kendiliğinden oluşan bir adalet hem aşılamaz, hem de aşılmamalıdır353.

348 Friedrich A. HAYEK, Kanun Yasama Faaliyeti ve Özgürlük, Cilt 2, Çev.: Mustafa. Erdoğan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1995, s.57.

349 HAYEK, s.105.

350 N. CAN, s.6; A. ÖZTÜRK, s.91. 351 N. CAN, s.6.

352 A. ÖZTÜRK, s.97

353 Piyasaya başarılı bir şekilde müdahale edilemeyeceğini, çünkü herkese ait bilginin ancak herkesçe kullanımının en ideal yol olduğunu, dolayısıyla etkinlik açısından kapitalist sistemin alternatifinin olmadığını vurgulayan Hayek, piyasaya alternatif olarak gösterilen sosyal devlet-karma ekonomi düzenini, “devletin tarafsızlığına zarar verdiği”, “yanlış kaynak tahsisine yol açtığı” ve “üretim değil, tüketim odaklı bir algılama yarattığı” gerekçesiyle yerer. Piyasa başarısızlığı olarak gösterilen

148 Hayek, kendinden önceki pek çok düşünür gibi adaleti, adaletsizlik kavramı üzerinden tarif etmek gerektiğini, adaletsizliğin adalete öncül bir kavram olduğunu ileri sürer. Adil davranış kurallarının amacı, adil olmayan eylemleri önlemektir. Hayek kuralların negatif karakterli olduğunu söyleyerek adaletin belirli sonuçları garanti etmeyeceğini ifade etmektedir354. Adil kural, birey haklarını ve sözleşme özgürlüğünü güvence altına alan ve kişiler arasında güç kullanımını yasaklayan genel ve soyut kuraldır. Bu bakımdan müdahaleci değil, kendiliğine bırakıcıdır. Dolayısıyla Hayek’in adalet teorisi, önceden belirli sonuçları hiç kimseye garanti etmediği için negatiftir. Adalet sonuçlarla ilgili olmadığı için mutlulukla da ilgili değildir. Yani adalet bireysel faydaların tatminine yönelmez. Çünkü, adil bir hukuksal işlemde taraflardan birinin zarar görme olasılığı vardır. Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi halinde, sonucun zarar eden tarafa fayda getireceği söylenemez. Dolayısıyla adalet bireysel fayda ve mutluluk için yeterli değildir355.

Belgede Yargı yetkisinin meşruiyeti (sayfa 153-160)