• Sonuç bulunamadı

1.1.2. Benlik Algısı Đle ilgili Açıklamalar

1.1.2.3. Benlik Algısını Etkileyen Faktörler

Đnsan kişiliğinin temelinde bir “ben” yer alır. “Ben” kendi içinde genetik bir özellik taşır, ancak bu “ben” çevresi ile sürekli ilişki içindedir. Bu ilişki sonucunda birey benlik algısı denilen bir sistem oluşturur. Bu sistem bireyin kendisi ile ilgili imajıdır (Kazaz, 1993).

Đnsanın sosyal ve fiziksel çevresi ile ilişkileri sonucunda elde ettiği geri bildirimler yoluyla oluşan ve birbirleri ile ilişki halindeki pek çok unsurdan meydana gelen benlik algısı; kişinin geçmiş deneyimlerinden, o anki yaşantılarından ve geleceğe ilişkin beklentilerinden oluşur (Frager ve Fadiman, 1998,s. 405).

Benlik kavramı çocukluk dönemindeki deneyimlerden ve çevredeki kişilerin davranışlarından etkilenmektedir. Benlik kavramının oluşumundaki bu etki, ergenlik döneminde, daha da önem ve hız kazanır. Genç bu dönemde bedenini, duygularını, nasıl bir kişi olduğu ve nasıl bir kişi olmak istediği konularını düşünmeye başlar; benlik

kavramı sürekli iniş çıkış ve dalgalanmalar gösterir. Ergen benliğini yeni baştan düzenlemeye çalışmaktadır (Kazaz, 1993,s. 5).

Benlik kavramı, bireyin kendi kişiliğine karşı geliştirdiği tutumları ile ana- babalar, kardeşler, öğretmenler ve akran gruplarından ayrıca sosyo-ekonomik düzey, cinsiyet, sağlık, başarı gibi durumlardan etkilenilerek kazanılmaktadır. Bireyin benliğinin oluşumunda etkili faktörler olan çevre, aile, eğitim ortamlarında bireyin gelişiminde doğrudan sorumlu olan kişilerle yakından ilgilidir. Birçok araştırmada; benlik; kişilik gelişiminde etken olarak bilinen sosyo-ekonomik düzey, cinsiyet, anne- baba mesleği, eğitimi, bireyin fiziksel yapısı, etnik yapı, din gibi değişkenler açısından incelenmiştir. Benlik gelişiminde en önemli rolü araştırmalarda ortak nokta olarak belirtilen ana-baba oynamaktadır (Karakülhancı, 2000, s.10). Bütün bireyler çevrelerindeki insanlardan özellikle anne ve babalarından kabul ve değer görmek isterler, saygı, sempati, kabul beklerler.

Doğum öncesi dönemden itibaren çevresiyle etkileşim içinde olan birey yaşamının ilk yıllarında kendisini annenin bir uzantısı olarak algılarken; zaman içinde bağımsız ve apayrı bir varlık olduğunu fark eder. Đşte esas olarak bir kimlik sahibi olma gereksinimini karşılayan benlik algısı bu dönem ve sonrasında çevre ile yaşanan etkileşimle başlar (Kazaz, 1993, s.5).

“Bireye çevresindeki kişilerce gösterilen tepkiler, ne denli olumlu olursa, o da kendi özelliklerini bu yönde değerlendirir, sonuçta da buna uygun davranışlar geliştirme çabasına girer” (Kazaz, 1993, s.5).

Hatipoğlu’nun (1996) araştırması sonucunda, ergenlerin benlik tasarım düzeyleri ile anne için algıladıkları ilgi-şefkat gösterme davranışı arasında aynı yönde ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bu bulgu, annenin ilgi-şefkat gösterme davranışı arttıkça, benlik tasarım düzeyinin de arttığını göstermektedir.

Koşulsuz sevgi içinde büyüyen kişilerin benlik anlayışları güçlü ve olumludur. Yapılan davranışlarla benlik bilinci arasında farklılıklar varsa o zaman kaygı ortaya çıkar. Farklılık ne kadar büyükse kaygı o kadar kuvvetli olur (Cüceloğlu, 1996).

Sosyo-ekonomik düzeyin de özellikle çocuklarda düşük benlik kavramına yol açtığı belirtilmektedir. Orta sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerin çocuklarına daha iyi, en iyi olma konusunda sürekli baskı yapmaları, benlik kavramlarının düşük olması sonucunu da beraberinde getirmektedir (Kazaz, 1993,s. 5).

Hatipoğlu (1996, s.74)’nun yaptığı çalışmada elde edilen bulgularda; erkek öğrencilerin benlik tasarım düzeylerinin, kız öğrencilerden daha yüksek olduğu saptanmıştır. Yine bu araştırmanın bulgularına göre; benlik tasarım düzeyi ilk, ortanca ya da son çocuk olma düzeyine göre farklılaşmamaktadır. Araştırmanın bu amacı doğrultusunda elde edilen bulgular, ilk çocukların ortanca çocuklara göre daha fazla fiziksel cezalandırma davranışına maruz kaldıklarını göstermiştir. Annenin eğitim düzeyi ile benlik tasarım düzeyi arasındaki ilişki incelendiğinde ise, elde edilen bulgularda, ergenlerin benlik tasarım düzeyleri ile annenin eğitim düzeyi arasında anlamlı bir ilişkinin olmadığı belirlenmiştir. Bununla birlikte anneleri ilkokul mezunu olan ergenlerin benlik tasarım puanları, anneleri ortaokul, lise ve üniversite mezunu olan ergenlerin benlik tasarım puanlarından yüksek bulunmuştur.

Duygusal cezalandırma davranışı, çocuktan sürekli yakınma, azarlama, bir şey yaptığında soğuk davranma, incinmiş ve düş kırıklığına uğramış görünme, çocuğu suçlu hissettirmeye ve utandırmaya çalışarak cezalandırma davranışları ile karakterize edilmektedir. Literatürde, utandırma, hayal kırıklığı gösterme, soyutlama, sevgiden yoksun bırakma gibi psikolojik disiplin tekniklerinin, daha çok reddeden anne - babalar tarafından kullanıldığı ve çocuğu kısıtlayıcı, gücünü azaltmayı hedef alan teknikler olduğu ileri sürülmektedir. Bu yöntemin dayaktan daha sakıncalı olduğu belirtilmektedir (Yücedağ, 1994, s.90).

Orta çocukluk döneminde (6-11) yaş, sürekli etkinlik durumunda olan, yaşantılarından bazı sonuçlar çıkarabilecek biçimde düşünmeye başlayan çocuk,

faaliyetlerini kusursuz bir biçimde gerçekleştirmek için çaba harcar. Bu çabalarına karşı çıkıldığında, yaptıklarının değersizliğine inanır ve aşağılık duygusuna kapılabilir. Bu dönemde, çocuğun yaptığı bazı hataların, anne baba tarafından duygusal olarak cezalandırılmasının aşağılık duygusunun yerleşmesine neden olarak, ergenlik döneminde, tüm alanlarda problem aşamasına yol açacağı söylenebilir (Yücedağ, 1994,s. 90-91).

Bireyin benlik kavramı, kendisi için önem taşıyan büyüklerin gösterdikleri tutumun bir yansımasıdır. Anne-babanın gösterdiği bu tür davranışlar, çocuğun kendisini değersiz bulmasına neden olarak, kendisine ilişkin olumlu duygular geliştirmesine engel olabilir. Yani birey kendine güven duymayabilir. Bu özellikleri gösteren bir ergenin de, ergenlik döneminde başarılı olması ve problemlerle başa çıkması güçleşebilir (Yücedağ, 1994, s.91).

Yörükoğlu’na (1986, s.147) göre ayıplamak, sevgiyi esirgemek gibi manevi cezaların kullanıldığı ailelerden gelen çocuklar sürekli anne baba onayı bekledikleri için; girişkenlikten yoksun, yanlış yapmaktan korkan, kendi başına karar veremeyen bireyler olurlar. Yetenekleri varsa, okulda başarı gösterebilirler; ancak arkadaşlık ilişkileri zayıf, toplum içindeki davranışları çekingendir.

Anne-babanın çocuğa ilgi göstermemesi, sevmemesi ve desteksiz bırakmasının, umutsuzluğa, kendini değersiz görmeye yol açtığı belirtilmekte ve özsaygı düzeyinin düşük olmasına neden olduğu belirtilmektedir. Buna bağlı olarak, güvensizlik duyguları da, ergenin başarısızlıklarına odaklanarak, kendi yetersizliğinin farkına varmasına ve kendi içine çekilmesine neden olabilir (Yavuzer, 1987, s.291).

Kendilik algısı kişiler arası ilişkilerden ve akademik olarak okul personelinin günlük değerlendirmelerinden, akran ve aile üyelerinden etkilenmektedir. Yazarlara göre çocuklar ve gençlerin kendilik değerleri, en fazla öğretmenlerden etkilenmektedir. Yöneticiler, okul iklimini oluşturmada önemli bir unsur olarak dolaylı biçimde kendilik değerini etkilemektedirler. Psikolojik danışmalar doğrudan bağlantı kurdukları çocuk ve gençler üzerinde etkili olsalar da onların etkileri de konsültasyon aracılığı ile olduğu

için dolaylıdır. Amundsen’e (1991) göre; öğrencilerin yaşları arttıkça kendilik değeri düşmektedir. Burada aktarılan bilgilere göre okul kendilik değerinin düşük ya da yüksek olmasında önemli bir role sahiptir (Akt. Korkut, 2004, s.195).

Benlik kavramı konusunda 1949 yılından beri yapılan pek çok ampirik çalışma sonucunda, başarı, sosyo-ekonomik düzey, zeka, cinsiyet, yaş, etnik grup

üyeliği faktörlerinin de benlik kavramı üzerinde etkili olduğu saptanmıştır (Kazaz, 1993, s.6).

Araştırmalarda erkek ergenlerin benlik kavramı ile başarı, liderlik, maskülenite düzeyleri arasında ilişkili bulunmuştur, ayrıca, bu özellikleri yüksek olan erkeklerin benlik kavramlarının da yüksektir. Kızlarda ise doğuştan sosyal olma ile ilgili benlik kavramları yüksek bulunmuştur (Kazaz, 1993).

Corey (2005), Fromm’un kişilik gelişimi ile ilgili şu görüşlerini aktarmaktadır: “Đnsanlar kültürel ve sosyal güçler tarafından etkilenirler. Fakat sadece pasif olarak etkilenmekle kalmaz, kendi kişilikleri ile de bu güçleri yönlendirirler. Çünkü insanların gelişmeye ve var olan potansiyellerini anlamaya yönelik eğilimleri vardır.” (Akt. Aksaray, 1992, s.12-13)