• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.1.3. Avrupa Birliğine Uyum Sürecinde Türk Bankacılık Sektörü ve

2.1.3.4. Basel-II Uzlaşısının Türk Bankacılık Sektöründe Uygulanabilme

Basel-II Uzlaşısı’na geçiş sonrasında gerek bankacılık kesiminin gerekse kredi kullanan işletmelerin bundan önemli ölçüde etkilenmeleri beklenmektedir. Daha önce de ayrıntılı olarak açıklandığı gibi, Türkiye kredi riski hesaplamalarında (önceki Uzlaşı’daki) OECD üyesi olma ayrıcalığını kaybetmektedir. Basel-I uyarınca halen risk ağırlığı ‘sıfır’ olan DİBS’ler, yeni Uzlaşı’da uluslararası derecelendirme kuruluşlarının notlarına göre ağırlıklandırılmaktadır. Daha önce DİBS’ler dolayısıyla herhangi bir sermaye tutma yükümlülüğü bulunmayan bankalar, örneğin ülke kredi notunun BB+ ile B- arasında olduğu varsayımında, bu varlıklara ilişkin sermaye yükümlülüğünün hesaplanmasında %100 risk katsayısını kullanacaklardır. Bu durum, portföylerinde yüksek tutarda DİBS bulunduran Türk bankacılık sektörünün risk düzeyini ve buna bağlı sermaye gereksinimini önemli ölçüde arttıracaktır*.

Yeni Uzlaşı’da bankalara kredi risklerini ölçmede kullanabilecekleri iki temel yaklaşım sunulmaktadır. Bu konudaki genel beklenti, bankaların risk ölçümlerine daha kolay olan yöntemden başlamaları, deneyim kazandıkça ve gerekli koşulları sağladıkça daha karmaşık ve risk duyarlılığı yüksek yöntemlere doğru yönelmeleridir. Gelişimin Türkiye’de de bu yönde olması, yani bankaların büyük çoğunluğunun en az birkaç yıl boyunca standart yaklaşımı kullanması ve ilerleyen yıllarda içsel derecelendirme modellerini kullanmaya başlamaları beklenmektedir177.

* Böyle bir durumda bankaların DİBS yatırımlarından getiri beklentilerinin artması ve dolayısıyla

Hazinenin borçlanma maliyetinin yükselmesi olasılığı da söz konusudur.

177 TBB Basel-II Yönlendirme Komitesi, Risk Yönetimi ve Basel-II’nin KOBİ’lere Etkileri, TBB,

Standart yaklaşım çerçevesinde, kredi notu bulunmayan işletmelere dönük kredilerin %100 risk katsayısı ile ağırlıklandırılması öngörülmektedir. Her ne kadar bir takım çabalar gösterilse de, Türkiye’de bağımsız derecelendirmenin henüz işlevsellik kazanmadığı bilinmektedir. Derecelendirme işlevinin kurumsal bir kimlik kazanmasının ve kullanımının yaygınlaşmasının, ancak orta ve uzun vadede gerçekleşebileceği gerçeği göz önüne alındığında, özellikle KOBİ’lerin bundan önemli ölçüde etkileneceği öngörülmektedir.

Yeni Uzlaşı’yla birlikte bankalar açısından KOBİ tanımı da değişmektedir. Hazine Müsteşarlığının tanımlamasına göre ‘imalat sanayinde faaliyet gösteren ve yasal defter kayıtlarında (arsa ve bina hariç) maddi duran varlıkları toplamı en fazla 400.000YTL olan ve en fazla 250 işçi çalıştıran’ işletmeler KOBİ kapsamında değerlendirilmektedir. Oysa Basel-II uyarınca, yıllık toplam cirosu 50 milyon Euro’yu geçmeyen işletmeler KOBİ olarak tanımlanmakta, dolayısıyla Türkiye açısından -en azından bankacılık sektörü özelinde- KOBİ tanımı genişletilmektedir. Uzlaşı’da KOBİ’lere kullandırılan 1 milyon Euro’nun altında kalan krediler ‘perakende kredi’ olarak adlandırılmakta ve bunlar için %75 risk ağırlığı öngörülmektedir. 1 milyon Euro’nun üzerindeki krediler ise ‘kurumsal kredi’ sayılmakta ve kredi notuna göre, %20 ile %150 arasında değişen risk ağırlıklarına konu olmaktadır. Bu kapsama giren ancak kredi notu olmayan krediler içinse %100 risk ağırlığı öngörülmüştür.

Gerek KOBİ tanımının genişletildiği gerekse derecelendirme işlevinin henüz kullanılmaya başlanmadığı göz önüne alındığında, bankalar açısından kredilerin risk düzeylerinin ve dolayısıyla bunlara ilişkin sermaye gereksinimlerinin artması beklenmektedir.(Çünkü 1 milyon Euro’nun altındaki KOBİ kredilerinin, %75 gibi yüksek sayılabilecek bir risk katsayısıyla ağırlıklandırılması söz konusu olacaktır.) Bu durum sonuçta kredi maliyetlerini(fiyatlarını) de arttırıcı bir unsurdur.

Basel-II’nin işletme kredilerinin maliyetine yönelik bir başka etkisi kayıt dışılıkla ilgilidir. Türkiye’de kayıt dışılık oranını oldukça yüksek olduğu bilinmektedir. Basel-II çerçevesinde doğal bir süreç olarak, kredi fiyatları kredinin taşıdığı gerçek riske göre belirleneceğinden, kayıtsızlık düzeyinin yüksekliği

karşısında risklerini tam olarak ölçemeyen bankaların daha yüksek risk payı bırakarak kredi fiyatlarını yükseltmesi büyük bir olasılıktır.

Türk reel sektörünün banka kredileri için kullandığı temel teminat türleri olan ortak kefaleti, grup şirketi kefaleti ve müşteri çek ve senetleri standart yaklaşım çerçevesinde kapsam dışında bırakılmakta, yine yoğun bir biçimde kullanılan ticari emlak ipotekleri ise bazı özel koşullara bağlanmaktadır. Bunların yerine ağırlıklı olarak nakit ve nakit benzeri varlıklar ile menkul değerlerin kullanılması öngörülmektedir178.

Yeni Uzlaşı uyarınca ülke notlarının derecelendirme tavanı olarak kullanılması ve bankaların kendi ulusal paraları cinsinden kendi ülkesi Hazinesinden olan alacakları için yerel derecelendirme kuruluşlarının notlarının tanınmaması, ülkenin uluslararası kuruluşlarca verilmiş kredi notunun önemini arttırmaktadır. Bu ise gerek işletmelerin, gerek bankaların gerekse de ülke Hazinesinin risk düzeylerini ve maliyetlerini arttırıcı önemli bir etkendir. Buradan hareketle, Basel-II’nin makroekonomik yapısı istikrarlı olan ülkelerdeki bankalar için önemli avantajlar sağlayacağını, tersi durumdaki ülkelerde ise sektörün önemli sorunlarla karşı karşıya kalacağını söylemek olanaklıdır.

İçsel derecelendirmeye dayalı ileri ölçüm yaklaşımlarının gerek bankalar gerekse müşteriler açısından önemli yararlar sağlayacağı genel yargısı dikkate alındığında, özellikle yeterli veri setinin oluşturulabilmesi açısından Türkiye’de söz konusu yaklaşımların uygulanmasının AB ülkelerine göre gecikecek olması nedeniyle, koşullar eşitleninceye kadarki süreçte kredi maliyetlerinin görece daha da yükselmesi ve Türk bankacılık sektörünün uluslararası rekabette zarar görmesi önemli bir olasılıktır179. Bilindiği gibi içsel derecelendirme yaklaşımında banka kredilerinin (sermaye yükümlülüğünün hesaplanmasına dönük) risk ağırlıkları işletmenin kredi notuna göre saptanmakta, yüksek notlu işletmelere açılan krediler için risk ağırlığı %20 düzeyine kadar düşebilmekte, düşük notlu işletmeler içinse bu

178 Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bkz, TBB Basel-II Yönlendirme Komitesi, a.g.e., ss.19-20. 179 İçsel ölçüm yaklaşımları AB’de 2008 yılından itibaren uygulanmaya başlanacaktır. Türkiye’deki

uygulamanın ise 2009’da başlatılması tasarlanmaktadır. Ancak derecelendirme işlevinin işletmeler bazında Türkiye’de yaygın olarak ilk defa kullanılacak olması, olası aksaklıklar nedeniyle hedeflenen tarihten sapmalar olabileceği kuşkusu uyandırmaktadır.

oran %150’ye kadar yükselebilmektedir. Bankaların sermaye gereksinimini doğrudan etkileyen bu durumun, işletmelerin kredi maliyetlerinin derecelendirme notuna göre farklılaşmasını sağlaması ve dolayısıyla rekabete olumlu katkı yapması beklenmektedir.

Operasyonel riskin sermaye gereksinimi kapsamına alınması, piyasa riskinin daha etkin bir biçimde ölçülmesi ve süreçlerin denetimi konusunda atılacak adımlar göz önüne alındığında, Basel-II’nin Türk bankacılık kesiminde risk algılamasını ve yönetimini büyük ölçüde değiştireceği görülmektedir. Yapılan sayısal etki çalışmalarının da gösterdiği gibi Basel-II Uzlaşı’sının, gerek risk kapsamının genişliği gerekse risk ölçüm duyarlılığının yüksekliği nedeniyle, Türk bankacılık sektörünün sermaye gereksinimini arttırması beklenmektedir. Sektörün olası olumsuzlukları atlatabilmesi ve Uzlaşı’dan yarar sağlaması ise, ekonomik istikrara, işletmelerin etkin ve şeffaf biçimde yönetilmesine ve bankaların Uzlaşı’ya uyum konusundaki çabalarına bağlıdır.

Anlatılanlar çerçevesinde yeniden ele alındığında, Türk bankacılığının Basel- II’nin anılan olumlu etkilerinden ilk aşamada yeterince yararlanamayacağı, hatta bazı zorluklarla karşı karşıya kalabileceği beklenmektedir. Ancak yıllar boyunca birikmiş olan sorunların, bu derece etkili bir uyarıcı olmaksızın çözülemediği, tersine giderek arttığı da yıllardır gözlemlenen bir başka olgudur. Ortaya çıkacak olan zorlayıcı ve özendirici nedenler ve bu doğrultuda atılmak zorunda kalınacak olan adımların, gerek bankacılık sektöründe gerekse kredi kullanan kesimde orta ve uzun vadede çok önemli yararlar sağlayacağı düşünülmektedir.

2.2. BASEL-II UZLAŞISINDA BANKACILIK RİSKLERİ VE ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ

Çalışmanın ilk bölümünde de ele alındığı gibi, finans yazınında bankacılık riskleri konusunda çeşitli açılımlar ve tanımlamalar söz konusudur. Ancak Basel-II Uzlaşısı, hem yalın hem de oldukça kapsayıcı bir kavramsal açılımla bankacılık risklerini üç ana başlık altında ele almış; gerek risklerin tanımlanması gerekse de ölçümlenmesi konusunda uluslararası birliktelik oluşmasına olanak vererek bankacılıkta risk yönetimi işlevine çok önemli bir katkı sağlamıştır.

Kredi riski, piyasa riski ve operasyonel riskten oluşan söz konusu risk türleri, kapsamlarının genişliği ve taşıdıkları yüksek önem dolayısıyla gerek kuramsal alanda gerekse uygulamada ayrı birer uzmanlık dalı haline gelmiştir. Bunda, risk türlerinin kapsamlarının genişliğinin yanında, ölçümlemede kullanılan içsel modellerin karmaşık yapısının etkisi de büyüktür.

Bankacılığın ortaya çıktığı ilk zamanlardan beri var olmasına karşın, bahsedilen risklerin ölçümüne dönük ileri yöntemlerin geliştirilmesindeki asıl hızlanma ancak 90’lı yılların başlarından itibaren söz konusu olabilmiştir. Bunda en önemli etken, özellikle karmaşık ve geniş kapsamlı yaklaşımlar için gereksinilen çok sayıdaki verinin biriktirilmesi ve işlenmesine olanak sağlayan bilgisayar teknolojisindeki gelişmelerdir180.

Aşağıdaki şekilde Basel-II Uzlaşı’na ve özellikle risk ölçüm yaklaşımlarına ilişkin özet bir sınıflandırma görülmektedir.

180 Matten, a.g.e., ss.185-186.

Şekil.2.1: Basel-II Uzlaşısı Genel Çerçevesi

Kaynak: Frank Dieric, Fatima Pires, Martin Scheicher, Kai Gereon Spitzer; ‘The New Basel

Framework And Its Implementation In European Union’, Occasional Paper,

No:42, December 2005, s.10

Bu bölümde her üç risk türünün tanımlanması ve ölçümlenmesine ilişkin bilgiler, gerek Türkiye özelindeki yüksek önemi gerekse bu çalışmanın uygulama kısmında kullanılacak olması dolayısıyla öncelikle piyasa riskinden başlayarak sunulmakta, yine aynı nedenlerle piyasa riski daha kapsamlı olarak incelenmektedir.

Standart Yaklaşım İçsel Derece- lendirme Yaklaşımı Temel Gösterge Yaklaşımı Standart Yaklaşım İleri Ölçüm Yaklaşımı Standart Yaklaşım İçsel Model Yaklaşımı Piyasa Riski Ana Sermaye Katkı Sermaye Operasyo- nel Risk Kredi Riski Risk Ağırlıklı Varlıklar En düşük Sermaye Gereksi- nimi Toplam Sermaye Denetim Otoritesi İncele- mesi Piyasa Disiplini BASEL II ÇERÇEVESİ Gelişmiş İçsel D. Yaklaşımı Temel İçsel D. Yaklaşımı