• Sonuç bulunamadı

2.2 Özel Düzenlemeler

2.2.2 Bankacılık Sistemine Ait İkincil Düzenlemeler

2.2.2.1 Bankacılık Kanunu’na İlişkin Yönetmelikler

Bankacılık Kanunu’na ilişkin yönetmelikler, Anayasanın 124. maddesi gereğince kamu tüzel kişilerin kanuna aykırı olmamak koşuluyla yönetmelik çıkarma yetkisi vermesi gerekçesiyle BDDK tarafından oluşturulmaktadır. Yönetmelikler, kanunla düzenlenen kuralların anlaşılması ve uygulanmasını kolaylaştırmak için açıklayıcı bilgiler sunan düzenleyici idari işlemlerdir. Yönetmelikler kanuna aykırı olmamak koşuluyla mevcut bankacılık sistemine kural koyan, mevcut kuralları değiştiren ve gerekirse kuralları ortadan kaldıran tasarruflardır (Canpolat, 2010: 32-37). BDDK’nın yetki ve görevleri arasında yer alan düzenleme yetkisi kapsamında piyasaya hızla müdahale edilmesine imkân sağlayan ve değişen koşullarda tedbir almayı kolaylaştıran yönetmelikler sektörün düzenlenmesinde en çok kullanılan düzenleme şeklidir. Bu durumun nedeni ise kanunda yapılmak istenen değişiklik için gerekli olan aşamaların uzun bir süreç gerektiriyor olmasıdır. Bu aşamaların azaltılarak hızla değişen piyasa koşullarında etkin bir kontrol sağlanması amaçlanmaktadır. Bu kısımda ise bankaların bilançolarını etkileyen özsermaye, likidite, sermaye yeterliliği, krediler ve karşılıkları gibi önemli konulardaki yönetmeliklere yer verilmiştir.

2.2.2.1.1 Bankaların Özkaynak Yapısına İlişkin Yönetmelik

Bu yönetmeliğin amacı bankaların uymakla zorunlu olduğu asgari standart oranların belirlenmesinde dikkate alınan özkaynak tutarının hesaplanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Bu yönetmelik, 5411 sayılı Bankalar Kanunu’nun 44. ve 93’üncü maddelerine dayandırılarak oluşturulmuş olup özkaynak, çekirdek sermaye, katkı sermaye, ilave sermaye ve konsolide özkaynak kavramlarının kapsamlarını ayrıntılı olarak açıklamaktadır. Ayrıca, özkaynak hesaplamalarında uygulanacak indirim kalemlerine de açıklık getirmektedir. Böylece sektörde hesaplamaya konu kavramları belli standartlara bağlayarak ortak bir düzen oluşturulması amaçlanmıştır.

Bankalar sermaye arttırmak için ilave sermaye oluşturma kararı alması durumunda sermaye ilavesinin nasıl yapılacağı, hangi usullerde gerçekleştirileceği, borçlanma araçları türleri BDDK’nın yönetmelikte belirlediği esaslara göre Kurum’un izni alınarak yapılması zorunludur. Kurum tarafından izne tabi olması sermaye yapısının sağlamlığı ve sermaye kaynaklarının kalitesinin denetimi için gereklidir.

Yönetmelikler tek başlarına bir düzenleme olmakla birlikte diğer yönetmeliklerin uygulanması için öncül düzenleme niteliğinde olabilmektedir. Nitekim sermaye yeterliğinin ölçülmesi için öncelikle özkaynak tanımlarının ve hesaplamalarının usule uygun olması gerekmektedir. Özkaynak ve sermaye tanımları kapsamında belirtilen hesaplamalar yapıldıktan sonra elde edilen değerlerin ölçülmesi ve sağlamlığının denetlenmesi gerekmektedir. Bu husus ise ayrı bir yönetmelikte ifade edilmektedir.

2.2.2.1.2 Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesi ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik

İlgili Yönetmelik, bankaların karşılaşabilecekleri risklere karşı sağlam bir özkaynak yapısına sahip olmalarını sağlamaya yönelik bir düzenleme olup 5411 sayılı Bankalar Kanunu’nun 43’üncü, 45’inci, 47’inci ve 93’üncü maddelerine dayandırılarak hazırlanmıştır. Öncelikle riske dayalı özkaynak hesaplaması üzerinde durulmuştur. Risk ağırlıklı varlıklar Basel Standartları kapsamında tanımlanmakta ve hesaplama şekilleri yönetmelikte ifade edilmektedir. Kredi riskine dayalı hesaplamalarda bankalara farklı alternatifte yaklaşımlar sunulmaktadır. Bu yaklaşımlar risk ağırlıklarının belirlenme şekillerine göre Standart Yaklaşım ve İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşım (İDD) olarak ikiye ayrılmaktadır. Standart Yaklaşım kredi derecelendirme kuruluşlarının vermiş olduğu notları dikkate alırken, İDD ise bankaların kendilerine özgü içsel hesaplama modellerini esas almaktadır. İDD yaklaşımında yer alan içsel modeller BDDK’nın iznine tabi tutulmuştur.

Bankalar taşıdıkları kredilere ilişkin risklerin yanı sıra sistematik risk olarak tanımlanan piyasa riskine de maruz kalmaktadırlar. Piyasa riskinin hesaplanmasında bankanın taşıdığı spesifik risk, emtia riski, takas riski, karşı taraftan kaynaklanan kredi ve opsiyon riskleri dikkate alınmaktadır. Her ürün grubu için dikkate alınan piyasa riski BDDK’nın bu konuda hassasiyetini göstermektedir.

İlgili yönetmelikte kredi riski ve piyasa riskinin hesaplanmasına ilişkin formülasyon ve hesaplama yöntem ve usulleri tablo halinde açıkça belirtilmektedir. Böylece bankalar arasında görecelik kavramana yer vermeyerek standartlar oluşturulması adil bir düzen oluşturulması amaçlanmıştır.

2.2.2.1.3 Bankalarca Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik

Bankaların kredilerinden ve alacaklarından doğmuş ya da doğacak olan zararlara karşı tedbir amaçlı ayrılan tutarların hesaplanmasına ilişkin usul ve esasları kapsayan yönetmeliktir. Alacakların ve kredilerin tahsil kabiliyetlerine göre sınırlandırılması esasına dayanmaktadır. 5411 sayılı Bankalar Kanunu’nun 53’üncü ve 93’üncü maddelerine istinaden oluşturulmuştur.

Yönetmelikte ilk olarak kredi ve alacaklar tahsil kabiliyetlerine ve vadelerine artan risklilik seviyesine göre gruplandırılmaktadır. Bu kapsamda standart nitelikteki birinci grup; tahsilatında bir sıkıntı olmayacağı düşünülen ödemeleri düzenli ve faiz tahsilatlarında aksaklık olmayan krediler ve diğer alacakları kapsamaktadır. İkinci grup ise, yakın izlemede takip edilen kredi ve alacaklardan oluşmakta olup bu gruba dâhil olan kredi ve alacakların gecikmiş bir ödemesi olmamakla birlikte nakit akışına bakıldığında gelecek dönemde tahsilat riski olduğuna kanaat getirilmiş olması gerekmektedir. Bu kanaatin oluşmasında bankaların finansal tablolarının durumu, piyasa riski gibi unsurlar etkili olmaktadır. Üçüncü grup ise tahsil imkânı sınırlı olan kredi ve diğer alacakları kapsamaktadır. Vadesi gelen anapara ya da faiz ödemesinin zamanında gerçekleştirememesi, kredibilitesindeki azalış, finansal tablolarında özkaynak yapısının zayıfladığının tespit edilmesi, verilen teminatın riski karşılayamayacak seviyede kalması gibi durumlar üçünü grup kapsamında değerlendirilmektedir. Vade açısından ise anapara geri ödemesi ya da faiz ödemesinde gecikmesi 90 günden fazla, 180 günden az olan kredi ve alacaklar da bu grupta sınıflandırılır. Dördüncü grupta ise tahsili ya da tasfiyesi mümkün görünmeyen ancak borçlunun sermaye artırımı yapma ya da yeni bir finansman kaynağı bulma ihtimalinin olduğunun varsayıldığı kredi ve alacaklar sınıflandırılmaktadır. Vade açısından ise tahsilat gecikme süresi 180

günden fazla ancak bir yıldan az olan kredi ve alacaklar bu grupta yer almaktadır. Son olarak beşinci grupta tahsilinin mümkün olmadığına karar verilen, bir yıldan uzun süredir tahsil edilemeyen ve bu nedenle zarar olarak nitelendirilen kredi ve alacaklar yer almaktadır. Bu sınıflandırma haricinde yönetmelikte bankaların risk yönetim ilkeleri çerçevesinde her ay sonu karşılık ayırmak koşuluyla kredi ve alacaklarını üçüncü, dördüncü ve beşinci grup kapsamında sınıflandırabileceği belirtilmiştir.

Bankaların kredi ve alacakları risk seviyelerine göre sınıflandırılmasındaki amaç riske karşı tedbirli olabilmek için gerekli optimum karşılık tutarlarının belirlenmesidir. Bu kapsamda bankaların kredi ve alacakları için gruplarına göre farklılık gösteren genel ve özel karşılıklar ayrılması gerekmektedir. Genel karşılıkların oranları ve ayrılması zorunlu zaman aralıkları yönetmelikte açıkça ifade edilmiştir. Özel karşılıklar ise; üçüncü, dördüncü ve beşinci grupta sınıflandırılan alacaklar için uygulanmaktadır. Karşılık oranlarında diğer etkili unsur ise alacakla ilişki olan teminat yapısıdır. Basel Standartları paralelinde oluşturulan teminat gruplandırması ayrılması zorunlu olan karşılığın oranını belirlemektedir. Likidite derecesine göre oluşturulmuş olan teminat gruplarının ilkinde; ödeme garantili bono ve tahvil, Hazine Bonosu, devlet ödeme garantili sermaye piyasası araçları, OECD ülke bankalarının garantisi kapsamındaki garanti ve kefaletler yer almaktadır. İkinci grup ise, borsaya kota edilmiş hisse senedi, gayrimenkul ipoteği, kambiyo senetleri, konşimento gibi kıymetli evrakları kapsamaktadır. Üçüncü grupta ise, ticari işlem rehni, taşıt rehni, üçüncü kişi kefaleti, uçak rehni gibi teminatlar yer almaktadır. Ayrıca,, teminatların değerlerinin belirlenmesi ile ilgili hususlar da yönetmelikte yer almaktadır. İlgili Yönetmeliğin ayrılan karşılıklarının muhasebeleştirilmesi hususunda da belirleyici olması; finansal tabloların bankalar arasında şeffaf ve karşılaştırılabilir olmasını sağlanmasında önemli bir etkiye sahiptir.

Bankaların kârlılık ile ilgili rakamlarını yakından etkileyen toplam karşılıklar ile ilgili usul ve esasların oluşturulması standart bir düzenin uygulanması ve sektör riskinin izlenmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Finansal tabloların doğru bilgileri yansıtması ve finansal sorunların gizlenmesinin engellenmesi için bilançoların düzenleme kurallarına uygun olarak hazırlanması çok önemlidir. Bilançolarda ayrılan fazla karşılıklar, bankanın kârlılığın azalmasına ve vergi yükünün daha az olmasına neden olacağı gibi; gerektiği gibi ayrılmayan karşılıklar da kârlılık ve finansal yapı hakkında yanıltıcı bilgi verebilmektedir. Yatırımcının ve mevduat sahibinin menfaatlerinin korunması, sektörde yer alan bankaların taşıdığı risklerin izlenmesi ve bunların denetlenebilmesi için bu düzenlemenin yerinde ve gerekli olduğu düşünülmektedir.

2.2.2.1.4 Bankaların Likidite Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik

Bankaların likidite riskinden dolayı oluşabilecek olumsuzluklara karşı sağlam bir finansal yapıya sahip olmasını sağlayan tedbir amaçlı bir yönetmelik olup 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 46 ve 93üncü maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır. Bankaların varlıklarının yükümlülüklerini karşılayacak seviyede olması için gerekli likidite seviyesinin belirlenmesine ilişkin usul ve esaslar konu almaktadır. Toplam likidite oranı ve yabancı para likidite oranın hesaplanmasında dikkate alınacak bilanço kalemleri detaylı olarak ifade edilmiş olup vade esasına göre sınıflandırılmıştır. İlgili yönetmelikte bankaların sahip olması gereken asgari yeterlilik oranları belirtilmiştir. Bu oranların sağlanması zorunludur ancak BDDK banka bazında ya da sektörel olarak T.C. Merkez Bankası’nın görüşünü alarak toplam likidite yeterlilik oranını değiştirmeye yetkilidir. Buradan anlaşılacağı gibi likide oranları piyasada bankaların para arzını etkileyen bir unsur olup bu husustaki düzenlemeler T.C. Merkez Bankası gibi piyasayı etkileyebilmektedir.

Bankalar tarafından belli aralıklarla raporlanması zorunlu olan likidite yeterlilik oranları arasında uyumsuzluk olmamalıdır. Uyumsuzluk olması durumda yönetmelikle belirtilen süreler içinde düzeltme yapılması istenir ancak uyumsuzluğun tekrarlanması durumunda Kurul Bankalar Kanunu’nun md. 67’de yer alan tedbir kararlarını uygulamaya yetkilidir. Ayrıca,, likidite oranın asgari oranın altında olması durumda bankalar durumu açıklayan gerekçelerle birlikte detaylı bir raporu Kurul’a sunmak zorundadır. Düzenleme ve denetleme yetkisi olan BDDK bu yönetmelikle hem likidite yeterliliği hususunu düzenlemekte hem de bu düzenlemeye uyulup uyulmadığının takibini yapmaktadır. Uyulmadığı durumlarda ise gerekli gördüğü tedbirleri alarak sektörün istikrarının devamlılığını sağlamaya yetkilidir.