• Sonuç bulunamadı

Bağlanma kuramını ortaya koyan Bowlby (1969, 1973), bağlanmanın duygusal bir bağ olduğundan söz eder. YaĢamın erken dönemlerinde kiĢinin, bakımını üstlenen kiĢiyle yani anne ve annenin olmadığı durumlarda bakımını üstlenen diğer kiĢilerle (yani bağlanma figürüyle) kurduğu iliĢkinin niteliğinin onun yetiĢkinlikteki iliĢkilerinde de belirleyici bir rolü olduğunu belirtir. Kurama göre bebeklikte, davranıĢlarının tamamlayıcı bir düzeni vardır. ġöyle ki bebek güldüğünde, bağlanma figürü için bu bir tür ödüllendirmedir. Bebek ağladığında ebeveyni onu yatıĢtırmaya çalıĢır. Ebeveyn uzaklaĢtığında bebek onu gözlemler ya da arkasından gider. Bu sistem bebeğin hayatta kalmasını sağlayıcı bir iĢlev görür. Bağlanma sürecinde güven ve sevgi duyguları oluĢur; eğer bu süreçte bozulmalar olursa kaygı, öfke ve üzüntü duyguları ortaya çıkar. Bebeklik ve çocukluk dönemi boyunca bağlanma, egemen olan sistemdir ve diğer sistemlerin etkinleĢebilmesi için de önemlidir. Herhangi bir tehlike ya da belirsizlik durumunda, tüm enerji ve dikkat yakınlığın yeniden kurulması sürecine yoğunlaĢır. Bowlby bebeklerin ve çocukların bağlanma figüründen ayrılma sürecini gözlemlemiĢtir. Bağlanma figüründen ayrılmada çocukların benzer tepkileri olduğunu keĢfetmiĢtir. Bunlardan ilki olan “protesto” tepkisinde ağlama, aktif arama ve diğerlerinin yatıĢtırma çabalarına direnç vardır. Bunun ardından gelen “umutsuzluk” tepkisinde pasiflik ve açıkça gözlemlenebilir üzüntü vardır. Son aĢama ise “duygusal kayıtsızlık” aĢamasıdır. Bowlby’e göre ayrılmaya verilen kaygı, protesto ve kayıtsızlık tepkileri bağlanma figüründen ayrılmaya uyumu sağlamaya yarayan tepkilerdir.

36

Çocuk sıkıntısını dile getirir; çünkü bu, bağlanma figürünün geri gelmesini sağlayabilir. Bu çabalar iĢe yaramazsa bir süre sonra umutsuzlukla birlikte fiziksel tükenmiĢlik görülür. Kayıtsızlık yeni bir bağlanma figürü buluncaya kadar yeniden normal aktivite düzeyine dönmeyi sağlar. Bir figüre bağlanmanın temel iĢlevi güvenlik duygusu sağlamasıdır.

Çocukluktan itibaren bireylerin en temel ihtiyaçlarından biri güvenlik duygusudur ve bu duygu baĢkalarıyla kurulan sosyal iliĢkilerle sağlanır (Hazan ve Shaver 1994). Tehlike durumlarında güvenlik duygusu tehdit altındadır ve güvenlik duygusunu yeniden kazanmak amacıyla bağlanma sistemi devreye girer. Bağlanma sistemi çevresel tehlike ya da tehlike algısı olduğunda aktive olur. Tehlike durumunda bir baĢkası tarafından korunma ihtiyacı ortaya çıkar ve bu da bağlanma sistemini etkinleĢtirir. Yüksek ses, izolasyon, karanlık gibi gerçek bir tehlike olmasa da tehlike olasılığını arttıran durumlar ve bir bağlanma figüründen uzakta olma ya da ayrı olma durumları bir arada olduğunda bağlanma sistemi en üst seviyede etkinleĢir. Bu sürecin benzeri yetiĢkinlerde de görülmekle birlikte onlarda bağlanma sisteminin aktive olma eĢiği daha yüksektir. Çünkü yetiĢkinlikte kazanılan otonominin getirdiği problem çözme becerileri ve sembolik düĢünme kapasitesi bu eĢiği yükseltir. Bu beceriler kendini rahatlatabilen ve duygularını denetleyebilen yetiĢkinin rahatlama ihtiyacını bir desteğe ulaĢana kadar erteleyebilmesini sağlar ( Bowlby, 1973).

Bowlby’e (1969) göre kiĢinin korunma ya da desteğe ihtiyacı olduğunda bağlanma davranıĢ sisteminin doğal ve ilk stratejisi olarak yakınlık arayıĢı ortaya çıkar. Bu yakınlık arayıĢı ile birlikte aynı amaca hizmet eden (koruyucu bağlanma figürü ile yakınlık kurma ve sürdürme) ve benzer iĢleve (tehlike, yaralanma, demoralize olma vb durumlardan korunma) sahip birtakım davranıĢ örüntüleri oluĢur. Bowlby’e göre bu davranıĢların hepsi bir tehlike oluĢtuğunda ortaya çıkmak zorunda değildir. Bu davranıĢlar daha çok kiĢinin (bilinçli ya da bilinçsiz) onu korunmaya götürecek en uygun davranıĢlarından oluĢan bir repetuarın parçalarıdır. Bu davranıĢ stratejileri bebeklerde çoğunlukla doğuĢtandır (Örn korktuğunda ağlamak, kendisine uzatılan eli tutmak vb). Fakat büyüdükçe daha komplike sosyal iliĢkileri içeren amaca dönük bu davranıĢlar esnekliği, duyarlılığı ve becerileri geliĢtirir.

Bağlanma figürü ile kurulan iliĢki, uzun dönemli bağlanma yaĢantıları uzun süreli etkiler oluĢturur ve kiĢinin hafızasında bu etkilere iliĢkin biliĢsel temsiller oluĢur. Bu durum kiĢinin gelecekte iliĢki kuracağı partnerlerle iliĢkisini her seferinde yeniden değerlendirmesi yerine bu iliĢkiyi yordayabilmesini sağlar. KiĢinin kendi, partneri ve iliĢki

37

deneyimlerindeki etkileĢim tekrar ettikçe buna iliĢkin kalıcı biliĢsel temsiller oluĢur (Mickulincer ve Shaver, 2007).

YetiĢkinlikte bağlanma stratejileri gerçek anlamda bir yakınlık arama davranıĢını içermek zorunda değildir. Bu stratejiler aynı zamanda düzenli bakım ve koruma sağlayan kiĢinin/partnerin biliĢsel temsilini de içerir. Bu temsil, kiĢide güven ve emniyet duygusu sağlar ve bu da kiĢinin tehlikelerle baĢa çıkmasına yardım eder. Bağlanma figürünün biliĢsel temsili, korunmanın sembolik kaynağı olabilir ve bu süreç aktive olduğunda “sembolik yakınlık” adı verilen süreç kiĢilere destek sağlayabilir. Bağlanma figürünün bu biliĢsel temsili sayesinde kiĢi güvende olduğu duygusunu geliĢtirerek kendini rahatlabilir. Örneğin zor bir sınava girecek olan kiĢi, bağlanma figürünü hatırlayabilir ve özellikle onun daha önce yaptığı rahatlatıcı stratejilere odaklanarak kendi kendini sakinleĢtirebilir. Sınavın sonunda etkili ve sıkı bir çalıĢmadan sonra bağlanma figürünü telefonla arayarak mutluluğun getirdiği keyfi onunla paylaĢabilir. Tabiki bazı durumlarda – örn acı verici bir hastalık anında ya da bazı travmatik olaylar sırasında- bu stratejiler yetersiz kalabilir ve genellikle güvenli bağlanan yetiĢkinler acilen bağlanma figürüyle gerçek bir yakınlık arayıĢına girerler (Mickulincer ve Shaver, 2007).

Bowlby (1969) bağlanma sisteminin amacını belirler ve bağlanma sisteminin aktive- deaktive(aktive olmamıĢ) tipik bir döngü içinde olduğunu belirtir. Buna göre bağlanma sisteminde amaç korunma ve güven duygusunun sağlanmasıdır. Bu duygu tehlikeye girdiğinde sistem aktive olur ve kiĢinin bağlanma figürünün biliĢsel temsilleri yoluyla ya da gerçek bağlanma figürüyle bir araya gelerek bu duygu yeniden sağlandığında güven duygusu yeniden oluĢur ve sistem deaktive olur ve kiĢi sakince, uyumlu biçimde bağlanmayı içermeyen diğer aktivitelerine döner. Bu döngü kiĢiye hem duygularını düzenleme ve hem de kiĢilerarası yakınlıklarını düzenlemede baĢarı sağlar. Bağlanma süreci iyi gittiğinde uyumlu bir yakınlık ve baĢkalarında güven duymakla birlikte uzak kalabilmeyi öğrenir ve otonomi duygusu geliĢir. Burada otonomi ile iliĢki kurma süreçleri arasında bir gerilim yoktur.

Shaver, Hazan ve Bradshaw’a (1988) göre bebeklik döneminde ilk bakım veren kiĢiyle geliĢtirilen duygusal bağa paralel olarak yetiĢkinlikte de romantik bağlanma süreci izlenir. YetiĢkin bağlanması, temel özellikleri açısından bebeklikteki bağlanma ile paralellik gösterir. Hem bebek hem de yetiĢkin için sevgi/aĢk, göz teması, dokunma, sarılma, okĢama, gülme, ağlama; stresli durumlarda partner (ebeveyn, sevgili ya da eĢ) tarafından rahatlatılma; partnerden ayrılma ya da kaybetme sonrası öfke, endiĢe ve keder duyguları

38

yaĢama; yeniden bir araya gelme ile birlikte mutluluk ve neĢe duygularını yaĢamayı içerir. Güvenli bir iliĢkinin temelinde bağlanma figürünün ya da partnerin duyarlılığı, yakınlık ihtiyacına karĢılık vermesi ve bu karĢılık vermenin de kiĢide güven ve emniyet duygusuna yol açarak daha mutlu ve baĢkalarına karĢı daha cana yakın ve sevecen olması vardır. Her iki iliĢki türünde de partnere ulaĢılamadığında ya da partner kiĢinin yakınlık ihtiyacına karĢılık vermediğinde kiĢi endiĢeli, kaygılı ve sevgi iĢaretlerine ya da bu iĢaretlerin yokluğuna karĢı, onaylanma ya da reddedilmeye aĢırı duyarlı hale gelir. Bu durumda kiĢinin yakınlık arama davranıĢında artıĢ ve yoğunluk izlenebilir. Ancak bazı durumlarda da savunucu bir yaklaĢımla partnerden uzak durma ve böylece hayal kırıklığına yol açan iliĢkinin getirdiği acı ve sıkıntıdan kaçınma görülebilir. Buna paralel olarak Shaver ve diğerleri (1988) bir bağlanma süreci üzerinde temellenerek çeĢitli biçimleriyle bağlanma boyutlarını açıklarlar. Partner ulaĢılabilir, duyarlı olduğunda ve bireyin yakınlık kurma ihtiyacına karĢılık verdiğinde, bu iliĢkide kiĢi büyük olasılıkla güven duygusu hissedecektir. Bu duygunun altında dünyanın güvenli bir yer olduğu, ihtiyaç duyulduğunda bağlanma figürlerinin yardımsever olduğu, dıĢ çevreyi merak ve güven içinde keĢfetmenin mümkün olduğu ve diğer insanlarla geleceğe yönelik iliĢkiler kurulabileceğine dair inanç vardır.

Olumsuz etkileĢimlerde yani bağlanma figürünün verdiği karĢılık zayıf olduğunda, birincil bağlanma stratejileri (yakınlık arayıĢı) baĢarısızlığa uğrar. Bu tür durumlarda bağlanma sisteminde ikincil bağlanma stratejileri ile uyum sağlanmaya çalıĢır. Bu ikincil bağlanma stratejileri temelde iki tanedir: Hiperaktivasyon ve deaktivasyon. Hiperaktivasyon stratejisinde kiĢi engellenmiĢ bağlanma ihtiyaçlarını karĢılamak için savaĢır (fight). Bu durum özellikle bağlanma figürü ihtiyaca bazen cevap verip bazen vermediğinde ortaya çıkar. Bağlanan kiĢi ısrarcı ve enerjik biçimde yakınlık arayıĢını sürdürür; çünkü daha önce bazı durumlarda baĢarılı olmuĢtur. Bu durumdaki kiĢi yakınlık arayıĢını kolay bitirmez; hatta bağlanma figürünün sevgisini, dikkatini ve desteğini ısrarla ister. Deaktivasyon stratejisinde ise bir uçma (flight) tepkisi görülür. Bağlanma figürüne ulaĢılmadığında, bağlanma figürü reddedici, yakınlığı cezalandırıcı ya da yaralayıcı olduğunda bu strateji ortaya çıkar. Bu durumda kiĢi ihtiyaçlarını ve incinebilirliğini gizlediğinde ya da bastırdığında durumun daha iyi olacağı beklentisinde olur. Yakınlık arayıĢı zayıf ya da engellenmiĢtir. Bu kiĢi tehlikelere karĢı tek baĢına olmayı dener (Mickulincer ve Shaver, 2007). Bağlanma stillerinin temelinde yukarıda sözü edilen birincil ve ikincil bağlanma (hiperaktivasyon ve deaktivasyon) stratejileri yer alır. Bu bağlanma stilleri kısaca güvenli,

39

kaçınan ve kaygılı olarak adlandırılmaktadır. Güvenli bağlanan kiĢilerde yakınlık arayıĢı baĢarılı olmuĢ ve güven duygusu oluĢmuĢtur. Bu kiĢiler birincil bağlanma stratejilerini kullanırlar. Güvensiz bağlanma olarak adlandırılan kaygılı bağlanan kiĢiler, ikincil bağlanma stratejilerinden hiperaktivasyonu, kaçınan bağlanan kiĢiler ise deaktivasyonu kullanırlar. Kaçınan kiĢiler yakınlıktan ve partnerlerine bağlanmaktan rahatsız olmakta, kendilerine güvenmeyi ve duygusal olarak diğerlerinden uzak kalmayı tercih etmektedirler. Kaygılı bağlanan kiĢiler yakınlaĢma ve korunmaya güçlü bir istek duymakta, partnerin ulaĢılabilirliğine iliĢkin yoğun endiĢe yaĢamakta, partnerlerine özel değer vermektedirler. Kaygılı kiĢiler olası tehlikeleri abartırlar ve bağlanma figürünün karĢılık vermemesi durumuna iĢaret eden en ufak belirtilerde tetikte beklerler; hiperaktive olurlar. Bu iki boyutta düĢük skorları olan kiĢilerin ise güvenli bağlandıkları söylenmektedir. Yani düĢük düzeyde kaçınan ve düĢük düzeyde kaygılı kiĢilerin güvenli bağlandıkları belirtilmektedir. Güvenli bağlanan kiĢiler partnerlerine güvenmekte, ona ulaĢabilecekleri ve ihtiyaçlarına karĢılık alabilecekleri beklentisi taĢımakta, yakınlık ve bağımsızlık durumlarında rahat hissetmekte ve tehlikelerle baĢa çıkabilmektedirler. Bağlanma sistemi sadece gerçek (dıĢsal) tehlikeye bağlı değildir; aynı zamanda kiĢinin subjektif değerlendirmesi(içsel) de sistemin aktive olmasını sağlar. Bu değerlendirme her zaman bilinçli ya da mantıksal değildir; bunun yansımalarının farkında olunmayabilir. Ġçsel kaynaklara rahatsız edici düĢünceler, fanteziler, rüyalar örnek verilebilir. Tehlikelerin subjektif değerlendirmesi ve tehlike ile iliĢkili düĢüncelerin bağlanma sistemini aktive etmesi, ikincil bağlanma stratejilerini anlamak açısından oldukça önemlidir. Hiperaktivasyon olası tehlikelere karĢı uyanık olma, tehlikeleri abartılı algılama, öncelikle ve sadece tehlikeli durumlara iliĢkin düĢünceleri zihninde tekrar etme durumları bağlanma sisteminin yeniden aktive eder ve acilen partnerin dikkatini, desteğini kazanma isteği ve ihtiyacı doğurur. Böyle kaygılı bağlanan kiĢilerde ortada objektif/gerçek bir tehlike olmasa da bağlanma sisteminin aktive olduğu görülür. Deaktivasyon durumunda yani kaçınan bağlanmada ise tam tersi tehlike durumlarını görmezden gelme, baĢka Ģeylere dikkatini verme, tehlikeye iliĢkin düĢünceleri engelleme ya da bastırma görülür. Çünkü kaçınan kiĢiler kendilerini tehlikeden uzak tutarlar, kendilerini bu düĢüncelerden korumaya ve rahat olmaya ihtiyaç duyarlar. Savunucu bir yaklaĢım sergilerler. Hem kaygı hem de kaçınma puanı yüksek olan kiĢiler de vardır. Bunlar korkulu kaçınan olarak adlandırılırlar. Hiperaktivasyon ve deaktivasyon arasında seçim yapmak onları rahatsız eder. Ġkisini de sergiledikleri görülür. Onlar da kaçınanlar gibi iliĢkideki partnerlerinden uzak dururlar. Buna karĢılık kaygılı ve ambivalans duyguları deneyimler ve partnerin sevgi ve desteğini de ararlar. Kaçınırlar

40

çünkü bilinçli olarak baĢkalarına yakın olmanın ve güvenmenin olumsuz sonuçlarından korkarlar; fakat aynı zamanda böyle hissetmek istemezler (Mickulincer ve Shaver, 2007) . Hazan ve Shaver (1994) da Bowlby’nin (1969, 1973) görüĢlerine dayanarak bağlanmanın temellerinin bebeklik ve çocukluk sürecinde atılmakla birlikte yetiĢkinlik sürecinde kurulan yakın iliĢkilerde de etkileri görüldüğünü açıklamaktadır. Buna göre kiĢinin çocukken bağlanma figürüyle kurduğu iliĢkinin bir benzerini yetiĢkinlikte romantik iliĢkide bulunduğu kiĢiyle de kurduğunu öne sürmüĢler ve buradan hareketle bağlanma kuramının yetiĢkinlikteki romantik iliĢkiler için de kullanılabileceğini açıklamıĢlardır. Bağlanma kuramına göre doyumlu bir romantik iliĢki temel ihtiyaçları karĢılar. Rahatlık, bakım ve cinsel tatmin gibi ihtiyaçlar karĢılandığında iliĢkiden alınan doyum yüksek olmaktadır. Ayrıca yetiĢkinin bağlanma örüntüsü yeni kurduğu romantik iliĢkilerinin bir sonucu olarak değiĢebilir. Bağlanma kuramı yetiĢkinlikte kurulan yakın iliĢkilerde kiĢinin ne istediğini, neye ihtiyacı olduğunu ve ne yaĢadığını anlamak açısından önemlidir. Bireylerin yetiĢkinlikteki bağlanma davranıĢları, yaĢantısal deneyimlerdeki farklılıklar nedeniyle çeĢitlilik gösterebilmektedir. Bu durum araĢtırmacıları bağlanma stillerini belirlemeye yöneltmiĢtir. Örneğin, Bartholomew ve Horowitz (1991) dörtlü bağlanma stillerini Bowlby’nin (1969, 1973) içsel çalıĢan modeller (benlik modeli ve baĢkaları modeli) kavramından yola çıkarak ortaya koymuĢtur. Bowlby’nin (1969, 1982) içsel çalıĢan modeline göre çocuk bağlanma figürüyle kurduğu iliĢkiyi temel alarak, sevilmeye değer biri olup olmadığına (benlik modeli) dair kendisine yönelik; bağlanma figürünün ulaĢılabilirliği ve duyarlılığını (baĢkaları modeli) dikkate alarak da diğerlerine yönelik algılar geliĢtirirler. Böylece olumlu ve olumsuz benlik modeli geliĢebileceği gibi, olumlu ve olumsuz baĢkaları modeli de geliĢebilir. Böylece Bartholomew ve Horowitz (1991) yetiĢkin bağlanma stillerini dört kategoride açıklamıĢlardır. Bunlar bir kiĢinin benliğine ve diğerlerine dair algıları olumlu ve olumsuz olarak iki boyut olarak düĢünülürse benlik modeli ve baĢkaları modelinin kombinasyonları ile dört kategoriden oluĢmaktadır. Buna göre yetiĢkin bağlanma stilleri Ģunlardır:

Güvenli bağlanma. DüĢük kaçınma ve düĢük kaygı vardır. Benlik modeli ve baĢkaları

modeli olumludur. Kendilerini sevilmeye değer bulurlar ve baĢkalarının da destekleyici olduğuna inanırlar. Olumlu benlik imgelerini korumak için baĢkalarının onayına daha az gereksinim duyarlar ve daha az kaygı yaĢarlar. BaĢkalarıyla kolay yakınlık kurabilmenin yanı sıra özerliklerini de korurlar.

41

Korkulu bağlanma. Yüksek kaçınma ve yüksek kaygı vardır. Olumsuz benlik ve olumsuz

baĢkaları modeli vardır. Bireysel değersizlik duygularının yanı sıra baĢkalarını da güvenilmez ve reddedici bulurlar. Yakınlık kurmak isterler ancak reddedilme korkusu nedeniyle bozuk sosyal iliĢkiler kurarlar. Genelde utangaç kiĢilerdir.

Kayıtsız/kaçınan bağlanma. Yüksek kaçınma ve düĢük kaygı vardır. Olumlu benlik ve

olumsuz baĢkaları modeli vardır. Kendine değer verir, ama baĢkalarına karĢı tutumu olumsuzdur. Bağlanma gereksinimini göz ardı eder. Kendini bağlanma figüründen uzak tutarak olası olumsuz duygulardan kaçınır. Bağımsızlığa aĢırı değer verirler ve iliĢkilerin önemli olmadığına inanırlar.

Kaygılı bağlanma. DüĢük kaçınma ve yüksek kaygı vardır. Olumsuz benlik modeli ile

olumlu baĢkaları modeli söz konusudur. Kendilik değerinin düĢük olduğuna inanırlar. BaĢkalarını kalıcı ve uzun süreli iliĢkiler için vaatte bulunmaya isteksiz algılarlar. Kendilerine güvenmedikleri için hem reddedilmekten hem de terk edilmekten korkarlar. Partnerlerine öfke ve kıskançlık gösterirler. Kolay aĢık olurlar ve kendilerini açarlar. Partnerlerini idealize edip olumlu görürler.

Temelleri bebeklikten atılan ve yetiĢkinlikteki romantik iliĢki kurma biçimini de belirleyen güvenme, reddedilme-terk edilme, bağlanmama gibi temel duygulanımlara dayanan bağlanma sisteminin, romantik iliĢki dıĢında bir baĢka kiĢiyle de duygusal ve fiziksel birliktelikler kurmak ve güvenin zedelenmesi anlamına gelen yetiĢkin aldatma davranıĢı ile iliĢkili olması kolayca beklenebilir. Özellikle güvensiz bağlanma (kaygılı, kaçınan) stratejilerini kullanan bireylerin yaĢadıkları çeliĢkiler veya bağlanmaktan uzak kalma davranıĢlarının aldatma ile iliĢki olabileceği söylenebilir.

Bağlanma ve aldatma arasındaki iliĢkileri gerek bağlanma boyutları (Kaygı ve kaçınma) gerekse de bağlanma stilleri (kaygılı bağlanma, kaçınan bağlanma, korkulu bağlanma, güvenli bağlanma) inceleyen çeĢitli araĢtırmalar mevcuttur.

Beaulieu-Pelletiera, Philippeb, Lecoursa ve Couture (2011) yaptıkları araĢtırmada iliĢki dıĢı cinsellik ve bağlanma arasındaki iliĢkileri incelemiĢlerdir. ĠliĢki dıĢı cinsellik ile kaçınan bağlanma arasında pozitif iliĢki bulunurken, kaygılı bağlanma ile herhangi bir iliĢki bulunmamıĢtır. AraĢtırmada kontrol değiĢkeni olarak cinsel doyum, cinsel istek, cinsiyet ve yaĢ değiĢkenleri alınmıĢtır. Onlar kaçınan bağlanma stilindeki kiĢilerin partnerlerinden uzak kalmak için iliĢki dıĢı cinsellik yaĢamalarının mümkün olduğunu belirtmiĢlerdir. Fricker (2006) yaptığı araĢtırmada kaçınan bağlanma stiline sahip olanların

42

daha sadakatsiz olduklarını belirtmiĢtir. Allen ve Baucom (2004) araĢtırmalarında kayıtsız/kaçınan bağlanma stilindeki erkeklerin en fazla iliĢki dıĢı birlikteliği olan grup olduğunu (tüm bağlanma stillerindeki kadın ve erkek grupları arasından) ve kaygılı bağlanma stilindeki kadınların, güvenli bağlanma stilindeki kadınlara göre daha fazla partnerleri olduğunu belirlemiĢlerdir. McAnulty ve Brineman (2007) bağlanmada kaygının aldatma olasılığını arttırdığını belirtmiĢlerdir. Dewall ve diğerleri (2011) çeĢitli araĢtırmalar yapmıĢlar ve bu araĢtırmalardan birinde kaçınan bağlanma stiline sahip kiĢilerin aldatmaya izin verici tutumlarının daha fazla olduğunu bulurken, diğer dört araĢtırmada kaçınan bağlanma stilindeki kiĢilerin daha fazla aldattıklarını belirlemiĢlerdir. Fish, Pavkov, Wetchler ve Bercik (2012) yaĢları 18-75 arasında ve yaĢ ortalaması 24 olan yetiĢkinler üzerinde yaptıkları araĢtırmada yüksek düzeyde kaygılı ve kaçınan bağlanma ile aldatma arasında pozitif iliĢki olduğunu bulmuĢlardır. Feldman ve Cauffman (1999) yaĢları 18-24 arasında değiĢen ergenlik döneminin sonlarındaki 417 öğrenci üzerinde gerçekleĢtirdikleri araĢtırma sonucunda aldatma davranıĢının güvenli bağlananlara göre kaçınan bağlanma stiline sahip bireylerde daha çok görüldüğünü belirlemiĢlerdir. Blow ve Hartnett (2005) aldatmayla ilgili literatürde yer alan araĢtırmaları inceledikleri çalıĢmalarında yetiĢkin bağlanma stilleri ile aldatma arasındaki iliĢkilerin araĢtırılmasının önemli bilgiler sağlayacağını belirtmiĢlerdir.

Yukarıda belirtilen araĢtırma sonuçları incelendiğinde aldatmanın bağlanmada kaygı ve kaçınma ile iliĢkisi olduğu görülmektedir. AraĢtırmalarda kaygı ile aldatma arasındaki iliĢkinin daha az sayıda belirlendiği; buna karĢılık kaçınma ile aldatma arasındaki iliĢkinin