• Sonuç bulunamadı

2. TARİHİ, KÜLTÜREL VE DOĞAL ÇEVRE KORUMA TANIMLARI,

2.4 Bölüm Sonucu

Hava, su, toprak gibi yaşam ortamları, bu yaşam ortamlarını insanlarla paylaşan bitki ve hayvan toplulukları, toplumların tarih boyunca yarattığı uygarlık ve bunun tanıkları olarak ortaya çıkan tarihsel ve kültürel değerler, bir bütün olarak çevre değerlerini oluşturmaktadır.

Tarihi, kültürel ve doğal çevrelerin korunması canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi, ekolojik süreçlerin devamının ve bütünlüğünün korunması, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik stabilitenin korunması,, psikolojik ve estetik yararların sağlanması, bilimsel araştırma ve rekreasyonel aktiviteler için imkan hazırlaması, iklimsel uçların yumuşatılması ve tarihi ve kültürel çeşitliliğin korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

1980’li yıllardan önce korumacı ve denetleyici bir rolü olan devletin 1980’li yıllardan sonra değişen liberal ekonomik politikalar ile uluslararası finans kurumları ile piyasa güçlerinin tercihleri doğrultusuında politikaların benimsenmesi etkinliğinin azalmasına sebep olmuştur. 1990’lı yıllardan sonra ekonomik politikalardaki bu değişimlerin bir sonucu olarak işsizlik, yüksek enflasyon, yetersiz sosyal güvenlik, aşırı gelir kutuplaşması, bölgeler arası eşitsizlik, gelişmiş yerlere yoğun göç ve kentsel rantın bu alanlarda sergilediği hızlı artış ortaya çıkmıştır. Toplumsal ve ekonomik yaşamdaki bu değişimler fizik mekanı yani kentleri de olumsuz etkilemiş; kültürel göreliliğin yok olması, doğal çevrenin tahribatı, çevrenin ve kıt kaynakların metalaşması ve koruma- kullanma dengesinin bozulmasına sebep olmuştur.

Bir yanda hızlı kentleşme ve metropolitenleşme; öte yandan da giderek hızlanan ekonomik büyüme ve dünyaya açılma süreçlerinin yaşaması ve bu süreçler içinde ekonomik büyümeyi hızlandırmak ve oluşan gelişmeden pay almak çabaları; doğal ve tarihi değerleri koruma konusundaki bilinçsizlik, bilgisizlik, isteksizlik, beceriksizlik ve kaynaksızlık gibi olumsuzluklarla birleşince; doğal ve tarihi değerler ya "umursamazlığa" yaklaşan biçimlerde, yani fazla, hızlı, dikkatsiz ve denetimsiz olarak kullanılmak istenmekte; yada yağmalanmakta, yani imar amacıyla tahrip edilip ortadan kaldırılmaktadır.

Bu bağlamda; koruma, küresel ölçekte de uluslararası bir sorumluluk alanı olarak değerlendirilmekte ve koruma uygulama araçlarında yeni arayışların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

Bölgeleme, kümeleme, kamulaştırma, ön alım hakkı, arazi ve arsa düzenleme, gönüllü düzenleme, planlama anlaşmaları, irtifak hakkı, trampa/takas ve yoğunluk aktarım harcı gibi dünyada kullanılan koruma uygulama araçları detaylı olarak incelenmiş olumlu ve olumsuz yönleri ortaya konmuş, bir koruma uygulama aracı olarak etkinlikleri değerlendirilmiştir.

Bu bağlamda bölgeleme; piyasa koşullarında gerçekleşen gelişmenin çeşitli bölgeler üzerinde yarattığı baskıyı azaltmasına rağmen kesin, katı olması ve yerel özgünlüklerin yok olmasına sebep olmaktadır. Kümeleme doğal alanların korunması için etkili bir araç olarak görülse de, yapılşamanın belli bir alanda yoğunlaşmasını öngördüğü için bu alanların doğru konumlandırılması ve ulaşım ilişkilerinin iyi tasarlanmasını gerekmektedir. Kamulaştırma koruma için kesin sonuçlar veren önemli bir uygulama aracı olsa da, taşınmaz edinimi için sahibi için ağır, iyelik haklarına doğrudan el koyan, yasal ve yönetimsel süreci en uzun olan ve aslında en son başvurulması gereken bir araç olması, mülkiyet hakkını kısıtlayan veya ortadan kaldıran bir işlem olması, mal sahibine ödenen bedelin kamu yönetimlerini ağır ödence yükü altına sokması, belediyeleri maddi kaynaklarının yetersizliği ve mülk sahipleri tarafından açılan davalar yüzünden etkin kullanılamaması gibi sebeplerden dolayı koruma amaçlı kamulaştırmanın istense bile gerçekleştirilmesi zor bir strateji olduğu görülmektedir. Arazi ve arsa düzenleme yöntemi; yeni alanların gelişimini ve yapılaşmış alanların yeniden organizasyonu sağlayan, şehir planlama açısından kullanışsız parselleri ekonomik ve kullanılabilir yapıya dönüştüren ve imar planı kararlarının hayata geçmesini sağlayan önemli bir araçtır. Ancak; Türk ve Ünal (2003)’ın yaptığı çalışmaya göre taşınmaz sahiplerinin uygulamaya yönelik önyargılarının olması, dağıtım aşamasında yaşanan sorunlar ve çoğu belediyeler hem maddi yetersizlikler hem de taşınmaz sahiplerinin olumsuz önyargılarından çekindiklerinden dolayı imar planı uygulamalarında bu yöntemi kullanmaktan kaçınmalarına sebep olmaktadır. Gönüllü düzenlemeler ve planlama anlaşmaları taşınmaz sahipleri ve ilgililerin isteğine bağlı uygulamalar olmaları açısından önem taşımaktadır. İrtifak hakkı ise; kamu yararı, turizm, eğitim, sağlık, sosyal yatırımları teşvik, fuarcılık, sergileme, kalkınmada öncelikli yörelerde yapılan yatırımları teşvik

amacı ile kurulan ancak taşınmaz iyesinin iyelikle ilgili yetkilerinden bazılarının kullanılmasını irtifak hakkı sahibi yararına yasaklayan bir uygulamadır. Trampa/takas ise takasa konu edilecek eşdeğer hazine arazilerinin yokluğu, hazine arazilerinin arsa sertifikası, özelleştirme, tahsis v.b. yöntemlerle büyük ölçüde tüketilmesi nedeniyle yaygın olarak uygulanamamaktadır. Yoğunluk aktarım harcı; korunması gereken bir alandan gelişme alanına aktarılan imar potansiyelinin değerini içeren harçlar olup gönderen ve alan bölge tasarımını içermemektedir.

Tüm bu sebeplerden dolayı mevcut uygulama araçları koruma için yeterli görülmemekte ve yeni arayışların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Kamulaştırma ve arazi ve arsa düzenleme başta olmak üzere bu araçlar dışında korunması gereken alanlar için etkin yaptırımlara başvurmak, mülkiyet haklarını ve fiziki biçimlenmeyi yeniden düzenleyecek, koruma sorumluluğunu özel sektörle paylaşacak çağdaş araçlar geliştirilmelidir.

Amerika’da ve Avrupa’da 60’lı yıllardan beri etkin bir şekilde kullanılan “İmar Hakkı Aktarımı” bu noktada etkin bir uygulama aracı olarak görülmektedir. Üçüncü bölümde İHA detaylı olarak ele alınmış ve bu ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığı sorgulanmıştır.