• Sonuç bulunamadı

D. AYDINLATMANIN FARK EDİLEBİLİR ÖNEM TAŞIMASI

1. AYDINLATILMANIN ÖNEMLİLİĞİ

Aydınlatma veya bilgi verme yükümü, sadece muhatabın sözleşme yapma veya sözleşmenin koşullarına ilişkin kararını etkileyebilecek olan hususlarla sınırlıdır476. Bu anlamda, bir vakıa muhatabının kararı için ne kadar önemli ise, aydınlatma yükümü de o ölçüde ve o kapsamda mevcuttur477. İkincil noktalar hakkında aydınlatma yükümü yoktur478.

473 HARTMANN, s. 40, N. 87.

474 KRAMER, Ber.Kom., Art. 22, s. 222, N. 29 ; HARTMANN, s. 40, N. 87. 475 HARTMANN, s. 40-41, N. 88.

476 SCHÖNENBERGER/ JAEGGI, Zürch.Kom., Art. 1, s. 402, N. 576 ; LAUER, s. 296 vd. ;

HATMANN, s. 41, N. 89 ; ABEGGLEN, s. 173 ; BGE 105 II 75, 80 ; BGE 117 II 218, 230 ; OLZER, § 241, s. 244-45, N. 444.

477 GILOMEN, s. 66 ; KRAMER, Ber.Kom., Art.22, s. 223, N. 30. 478 ABEGGLEN, s. 173 ; BREIDENBACH, s. 62.

Bir vakıanın önemli olduğu sonucuna kolaylıkla varılmamalıdır. Her vakıayı önemli sayıp taraflara aydınlatma yükümü yüklemek hukuki işlemleri – ilişkileri önemli ölçüde güçleştirir. Görüşme sürecine her yanın kendi menfaatini gözetmesi, sahip olduğu bilgi avantajından faydalanması tabiidir. Kural olarak, hiç kimse muhatabının çıkarlarını korunmak zorunda değildir479. Tarafların bu süreçte gerçeği söylemek yerine politik davranabilecekleri düşünülmelidir480. Ancak, tarafların kendi çıkarlarını ne pahasına olursa olsun koruması da aynı ölçüde hukuki ilişkileri güçleştirir. Nihayetinde, dürüstlük kuralı, bu ilişkiler ağı içinde yer alan kişilerin karşılıklı güvene dayanan ilişkileri çerçevesinde kabul görmüş kurallar bütünüdür.

Bir vakıanın önemli olup olmadığı tespit edilirken, aydınlatılması gereken tarafın yapmak istediği sözleşmeyle güttüğü amaç, keza bu sözleşmenin özellikleri de değerlendirilmelidir481. Bir arazinin üzerine ev yapılmak amacıyla iktisap edilmesinde, zeminin sağlamlığı en önemli unsurdur, buna karşılık koyun otlatmak için arazi satın alınmasında, zeminin sağlamlığının görece daha önemsiz olduğu açıktır482. Yukarıda da belirtildiği üzere, malların değişimine ilişkin sözleşmelerde, bu bağlamda satım sözleşmesinde, ortaya çıkan aydınlatma yükümleri, örneğin vekâlet sözleşmesine göre, daha dar kapsamlıdır. Bu sözleşmeler bakımından taraflar arasında çıkar çatışması aşikârdır483. Bu yüzden, tarafların birbirlerinin açıklamalarına ihtiyatla yaklaşmalıdırlar484. Buna karşılık, örneğin vekâlet sözleşmesinde, güven sözleşmenin kurulmasında büyük ölçüde önem taşır. Bu bağlamda, taraflar muhataplarının doğruluğu ve dürüstlüğüne ilişkin yüksek beklentiler içinde olabilir. Buna uygun olarak da aydınlatma yükümlülükleri geniş kapsamlı olmak gerekir485.

Yapılmak istenen işlemin kapsamı da bu noktada önemlidir. Bir yanın ekonomik durumunda önemli ölçüde ve uzun süreli etki yapacak olan

479 HARTMANN, s. 41, N. 90 ; GONZENBACH, s. 105. 480 ERMAN, s. 282. 481 BGE 105 II 75, 80. 482 HARTMANN, s. 42, N. 91.

483 MERZ, Ber.Kom., Art. 2, s. 301, N. 273 ; MERZ, s. 66 ; ROTH, § 241, s. 88, N. 123. 484 MEDICUS, Grenzen, s. 213 ; GILOMEN, s. 73 vd.

sözleşmelerdeki aydınlatma yükümü, olağan işlemlerden daha fazla olacaktır486. Bundan başka, sürekli borç ilişkisi kuran sözleşmelerde de geniş kapsamlı aydınlatma yükümleri ortaya çıkar487.

Edim ve karşı edimin değerine ilişkin olarak aydınlatma yükümleri çok dar kapsamlı bir çerçevede mevcuttur488. Esasen, görüşmeci, muhatabının piyasa koşulları konusunda aydınlatmakla yükümlü değildir489. Fiyatı oluşturan unsurlar, kendi maliyeti gibi konularda da bilgi vermek zorunda değildir490. Bundan başka, örneğin, satıcı, müşteriye ne aynı ürünü başka bir yerde daha ucuza alabileceğini, ne de yakında fiyatların düşeceğini söylemek zorundadır491.

2. FARK EDİLEBİLİR OLMASI

Bir vakıanın sözleşmenin yapılması veya koşulları bakımından önemli olup olmadığı tarafların niyetine bağlıdır. Bu anlamda, bir sözleşme yapmak kararını etkileyen öznel sayısız vakıa söz konusu olabilir492. Aydınlatma yükümünün doğması için, görüşmecinin muhatabının somut bir vakıaya hangi anlamı verdiğini fark etmesi veya fark etmek zorunda olması gerekir493.

Bir vakıanın tipik olarak kişinin kararı üzerinde etkili olacağı kabul ediliyorsa, aydınlatma yükümlüsü, somut olayda bu durumu öngörmek zorundadır. Bu durumda, bilginin önemli olma niteliği, aynı zamanda kolaylıkla da fark

edilebilir. Bir evin havaalanı yakınında uçakların iniş güzergâhı içinde olması,

oturmak maksadıyla ev almak isteyen kişinin kararını etkiler. Satıcı, bu vakıanın

486

HARTMANN, s. 42-43, N. 95.

487 BUCHER, s. 220 ; MERZ, Vertrag, s. 75, N. 124 ; KELLER/SCHÖBI, s. 160 ; BÖHME, s. 70. 488 HARTMANN, s. 43, N.96.

489 GILOMEN, s. 74 ; LAUER, s. 297-298 ; ROTH, § 241, s. 92 - 93, N. 138-140 ;

WAHRENBERGER, s. 98-99. Bkz. Yukarıda Aydınlatılma İhtiyacı başlığı altındaki açıklamalar.

490 GILOMEN, s. 84 ; Von TUHR, A./ PETER, H.,Allgemeiner Teil des schweizerischen

Obligationenrechts, Zürich, 1979, s. 322. Aksi durum ancak müzayedelerde söz konusu olabilir. Bkz. BGE 109 II 123, 127 ; HARTMANN, s.44, N. 97.

491

Von TUHR, A., Über die Mängel des Vertragsabschlusses nach schweizerischem Obligatinenrecht, ZSR 17, 1898, s. 10. (HARTMANN’dan naklen, s. 43, N. 96 ve dipnot 188)

492 BREIDENBACH, s. 63. 493 BGE 117 II 218, 230-231.

önemini anlamak durumundadır494. Keza, muhatabın geçerlik koşulları veya sözleşme engellerine ilişkin olarak yanılması/ hataya düşmesi halinde de, bilginin önemli olma ve fark edilebilir olma özelliği her halde mevcuttur495.

Bu aşamaya kadar aydınlatma yükümü çerçevesinde aydınlatma yükümlüsünün bilmesi veya bilmesinin gerekmesi, keza bilginin önemli olduğunu fark etmesi veya fark etmesinin gerekmesi, durumun gerektiği özeni gösterseydi fark edebileceği/ anlayabileceği gibi ifadeler kullanılmıştır. Bu çerçevede özen kavramı ve özen yükümü ile bilmesinin gerekmesi/ bilmek zorunda olması kavramı ve bu noktada neye veya kime göre bilmek zorunda olması gereğinin tartışılmasına ihtiyaç vardır.

Özen kavramından başlarsak, öncelikle inceleme konumuzun da dâhil olduğu koruma yükümleri özen yükümleri olarak da adlandırılmaktadır496. Sözleşme görüşmesine giren kişi, muhatabının gerek bütünsel gerekse mal varlıksal menfaatlerinin korunmasına özen göstermekle yükümlüdür. Aydınlatma yükümü de esas itibariyle malvarlığını korumaya dönük koruma yükümlerinden biridir.

Bundan başka özen, gerek günlük dilde, gerekse hukuk dilinde, keza yasalarımızda çok çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır497. Konumuz bağlamında özen, hem aydınlatma yükümünün ihlali (Pflichtwidrigkeit) hem de kusurun (Verschulden) belirlenmesi noktasında önemlidir. Esas itibariyle bu husus, sadece aydınlatma yükümü için değil, bütün sorumluluk hukuku (hem sözleşme, hem de haksız fiil hukuku) bakımından da böyledir498. Özen, sorumluluk hukukunda kusurun belirlenmesinde bir ölçüttür. Hukuka aykırı sonuç istenmemekle birlikte, durumun gerektirdiği özenin gösterilmemesi ihmaldir499. Bundan başka, özen kavramı hukuka

494 HARTMANN, s. 44, N. 99.

495 KRAMER/SCHMIDLIN, Ber.Kom., Art.11, s. 417, N. 148.

496 LARENZ, s. 10. Ayrıca bkz. s. 10, dipnot 5. Bu konuda ayrıca bkz. NICKEL, s. 61, dipnot 67. 497 Geniş bilgi için bkz. GÜMÜŞ, M. A., Türk-İsviçre Borçlar Hukukunda Vekilin Özen Borcu, İstanbul, 2001, s. 45 vd. ; BAŞPINAR, V., Vekilin Özen Borcundan Doğan Sorumluluğu, Ankara, Ekim, 2004, s. 121 vd. ; OSWALD, C., Analyse der Sorgfaltspflichtverletzung im vertraglichen wie ausserertraglichen Bereich, Zürich, 1988, s. 21 vd. ; WERRO, F., Die Sorgfaltspflichtverletzung als Haftungsgrund nach Art 41 OR, ZSR 1997, s. 345 vd.

498 Bkz. OSWALD, s. 24 vd.

aykırılık veya sözleşmeye aykırılık ile de yakından ilgilidir. Objektifleştirilmiş kusur anlayışı500 karşısında, sorumluluk kurucu iki unsurun birbirinden ayrılması oldukça güçtür. Edimin özenli ifa edilmemesi, bir yandan ifa edene ihmal düzeyinde kusurun atfedilmesine, öte yandan da sözleşme ihlaline sebep olur501. Bu bağlamda özenli davranmama, hem kusur unsurunu hem de sözleşmeye aykırılık unsurunu altlamaktadır502.

Aydınlatma yükümüne gelince, bu bağlamda özen kavramıyla birlikte tartışılan husus şudur: Muhatabın aydınlatılma ihtiyacının fark edilebilirliği, sorumluluğu kuran bir unsur mudur, yani bir aydınlatma yükümü vardır diyebilmek için aydınlatma yükümlüsünün muhatabının aydınlatılma ihtiyacını fark etmesi gereklidir midir yoksa sadece kusurun incelenmesinde mi dikkate alınır503? Ki bu halde, deyim yerindeyse aydınlatma yükümünün varlığını götürü olarak kabul etme söz konusudur. HARTMANN’ın ifadesiyle, muhatabın aydınlatılma ihtiyacının fark edilmek zorunda olup olmadığı/ fark edilebilir olup olmadığı, hangi başlık altında, yükümlülük ihlali (Pflichtwidrigkeit) – kusur (Verschulden), incelenmelidir? Yükümlülük ihlali ile kusur kavramlarını birbirinden ayırmadaki güçlük bu soru bağlamında da ortaya çıkmaktadır504. Alman öğretisinden HOPT ve ona katılan BREIDENBACH’a göre, fark edilebilir aydınlatılma ihtiyacı kusur bağlamında incelenmelidir505. HOPT, örneğin bir kredi kurumu için aydınlatma yükümün varlığın tespitinde, fark edilebilir bir aydınlatılma ihtiyacı aramamaktadır506. Bunun pratik sonucu şudur: Aydınlatılma ihtiyacının – özellikle belli muhataplar için – fark edilebilir olduğu veya daha doğru olarak sadece aydınlatılma ihtiyacı götürü olarak kabul edildiğinde, zarar gören aydınlatılması gerekenin (der geschädigte

Aufklärungsadressat), aydınlatılma ihtiyacının fark edilebilir olduğunu

500

Bu kavrama ilişkin olarak bkz. EREN, s. 531 vd. Kısaca belirtmek gerekirse, objektifleştirilmiş kusur anlayışında, ortalama, makul tip esas alınır. Somut olayda, yükümlünün orta yetenekten daha aşağı düzeyde olması dikkate alınmaz. Buna karşılık, yükümlü ortalamanın üstünde ise onun bu özellikleri dikkate alınır. Bu konuda ayrıca bkz. GÜMÜŞ, s. 57 vd.

501 GAUCH/ SCHLUEP/SCHMID/EMMENEGGER, Band II, s. 168-169, N. 2997 vd.

502 Haksız fiil hukuku bakımından, özen ve hukuka aykırılık ilişkisinin çeşitli normlarla

değerlendirilmesi için bkz. OSWALD,S. 73 vd. Ayrıca bkz. WERRO, s. 356 vd.; GÜMÜŞ, s. 62 vd.

503 ABEGGLEN, s. 173. 504

HARTMANN, s. 116, N. 274-275. Kusur ve Hukuka Aykırılık kavramları arasındaki farklar için bkz. EREN, s. 572-573.

505 HOPT, s. 418 vd. ; BREIDENBACH, s. 31-32.

ispatlamasının gerekip gerekmeyeceği veya aydınlatma yükümlüsünün, aydınlatılma ihtiyacının fark edilebilir olmadığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulup kurtulamayacağı önem kazanmaktadır507. Gerçi, objektifleştirilmiş kusur ölçüsünden hareket edildiğinde, yükümlülük ihlali, aydınlatma yükümünün ihlali ispat edildiği halde, sorumluluktan kurtulma pratikte mümkün olmayacaktır. Zira yükümlülüğün ihlal edildiğini ispat eden zarar gören, bunu ispat etmekle, aynı zamanda, muhatabının ortalama bir borçlunun (yükümlünün) halin icabı olarak göstermesi gereken özeni göstermediğini de ispat etmiş olacaktır. Kısacası, yükümlülük ihlali ve objektif kusur kavramı için aynı ölçütler geçerlidir veya özdeştir508. Hemen belirtelim ki, objektif kusur anlayışı çerçevesinde bir kişinin kusurlu olup olmadığını tespit ederken, somut olayın koşulları dikkate alınır. Bir başka deyişle, objektif olması mutlak ve kesin bir ölçü uygulanacağı anlamına gelmez. Ancak aynı koşullar altındaki makul, ortalama tipin nasıl davranacağı ölçü olur509. Örneğin, aynı koşullar altındaki makul beyaz eşya satıcısı/ makul bankacı/ makul pratisyen hekim/ makul kurs yöneticisi vb. örnek alınır510. Ortalamanın altındaki düzeye sahip olunması dikkate alınmaz. Buna karşılık, ortalamanın üstünde yeteneğe, özellikle tecrübeye sahip olan kişinin bu özellikleri dikkate alınır. Somut olayda makulü aşan bir tecrübe/ yetenek söz konusu ise, bu var olan özellikler dikkate alınır.

Aydınlatma ihtiyacının fark edilebilirliği götürü olarak var kabul edilirse, inceleme aydınlatma yükümlüsünün kusurlu olup olmadığı hususuna münhasır olacaktır. Bu görüş, fark edilebilirliği kusur bağlamında inceleyen görüştür. Bu halde fark edilebilirlik araştırılmamakta, zaten var kabul edilmektedir. Diğer görüş ise, dürüstlük kuralına dayanarak bir aydınlatma yükümünün varlığını kabul etmek için, fark edilebilir aydınlatma ihtiyacını aramakta, onu önceden var kabul

507 ABEGGLEN, s. 173-174. Esasen, önem kazanacak olan husus, aydınlatma yükümlüsünün

muhatabın aydınlatılma ihtiyacının fark edilebilir olmadığnı ispatlayarak sorumluluktan kurtulup kurtulamayacağıdır. Zira, güven sorumluluğu veya daha dar olarak culpa in contrahendo sorumlulukta, ispat yükünün dağılımı sözleşme sorumluluğu hükümlerine tabi tutulmaktadır. Bir başka deyişle, yükümlülük ihlali mevcutsa, ihlal eden kural olarak kusurludur. Bkz. WIEGAND, Bas.Kom., Art. 97, s. 575-577, N. 42-43 ; KRAMER, Ber.Kom., Einl., s. 72-73, N. 141 ; ABEGGLEN, s. 173 ; HARTMANN, s. 117, N. 276.

508 WIEGAND, Bas.Kom., Art. 97, s. 576-577, N. 43. 509 EREN, s. 538-539.

etmemektedir511. Götürü olarak veya değerlendirme neticesinde, fark edilebilir aydınlatılma ihtiyacı mevcutsa, bundan sonraki safha kusurun değerlendirilmesidir. Ki her halde, objektifleştirilmiş kusur anlayışı geçerlidir.

Kanaatimizce, her ne kadar sonuca çok etkili değilse de, bir aydınlatma yükümünün varlığını kabul etmek için, muhatabın aydınlatma ihtiyacının fark edilebilirliği aranmalıdır. Sonuca çok fazla etkili olmaması, bu yükümlülüğün irdelenmesinde ilk görüşü savunanların dayandığı hususların, zaten gözetilmesidir. Özellikle bir yanın bilgi açısından muhatabından görece üstünlüğü, ekonomik hayatta oynadığı rol, uzmanlık bilgisi, muhatabın görece güçsüzlüğü gibi hususlar zaten ikinci görüş çerçevesinde de kabul edilmektedir. Bir başka deyişle, kredi kurumunun muhatabının aydınlatılma ihtiyacını – bu sıfatından dolayı – fark etmesi gereği, ikinci görüş çerçevesinde de muhtemelen kabul edilecektir. Ancak, kişinin bilgi verme yükümünü kendisinin üstlendiği, keza muhatabın aydınlatılma ihtiyacının fark edilebilir olmadığı halde, aydınlatılma ihtiyacının fark edilebilirliğini – kredi kurumu vb. için de olsa – var kabul etmek, güven düşüncesinin tabiri caizse abartılması, güveni korumada da aşırılığa kaçılması anlamına gelecektir512.

Fark edilebilirlik, esas itibariyle sözleşme yapma kararı çerçevesinde herkesçe önemli kabul edilecek hususlara dair olarak kural olarak vardır. Yukarıda belirtildiği gibi, örneğin geçerlik koşulları ve sözleşme engellerinin önemli olduğu ve bu hususta aydınlatılma ihtiyacının fark edilebilirliği açıktır. Ancak kişilerin sözleşme yapma kararını etkileyen öznel birtakım koşullar, tasavvurlar, niyetler de söz konusu olabilir. Bu konularda aydınlatma yükümünün söz konusu olabilmesi için bunun fark edilebilir olması, bir başka deyişle muhatabın davranışından böyle bir vakıaya ne anlam yüklediğinin anlaşılabilmesi, gereklidir513. Yoksa hiç kimse, deyim yerindeyse muhatabının niyetini okumak durumunda değildir. Bu bağlamda, görüşmeci bir vakıayla ilgilenmiyorsa – bu vakıa nesnel olarak önemli kabul edilebilir değilse – karşısındaki bu vakıayı önemsiz addetmekte haklıdır. Çok basit

511

Bu görüşte bkz. ABEGGLEN, s. 174 ; GILOMEN, s. 67 ; HARTMANN, s. 116-117, N. 275 ; BGE 117 II 218, 230.

512 Benzer şekilde HARTMANN, s. 117, N. 275.

bir örnekle, satıcıya gömleklik mavi kumaş almak istediğini söyleyen alıcı, kumaşın türüne ilişkin hiçbir tercihte bulunmamışsa, satıcı da bunu önemsememekte, her türden kumaşı alıcıya göstermekte haklıdır. Ancak bu halde de, alerji yapabilecek veya ütülenmesi çok zor bir kumaş türü söz konusu olduğunda, sorulmasa bile bilgi vermesi gerektiği kanaatindeyiz. Bundan başka, örneğin bir araziye talip olan kişi, o yörenin vergi oranlarını önemsiyorsa, bu kararı için etkili bir husus ise, bu durumu satıcıya iletmeli, sormalıdır. Yoksa satıcının arazinin vergi oranına işaret etme yükümü kural olarak yoktur514.

Temlik sözleşmelerinde ve kullanma hakkının devredildiği sözleşmelerde, aydınlatma yükümü kural olarak, sözleşme konusu eşyanın mutad kullanımına engel olan veya güçleştiren hususlarla sınırlıdır. Muhatabın mutadın dışında başkaca bir kullanım amacı varsa, görüşmeci için bu ancak fark edilebilir olduğunda dikkate alınır515516. Örneğin bir taşınmazın satıcısı, alıcının söz konusu arazi üzerinde benzin istasyonu kurmak istediğini biliyorsa, kendisinin buna ilişkin talebinin daha önce yetkili makamca reddedildiğini alıcıya bildirmek zorundadır517. Keza, muhatabının taşınmazı satın aldıktan sonra, tavan arası yaptırmak istediğini öğrenen satıcının, imar hükümlerinin buna izin vermediğini söylemesi gerekmektedir518519.

514 HARTMANN, s. 45, N. 100.

515 MERZ, Ber.Kom., Art. 2, s. 301, N. 274 ; WAHRENBERGER, s. 88. 516

Avusturya hukukunda, satım konusu malın (örneğin odun) çeşitli amaçlarla kullanılabilmesi halinde, satıcının alıcıyı sadece kendisinin malumu olan amaca uygun olup olmadığı konusunda aydınlatmakla yükümlü olduğu ifade edilmektedir. Bkz. HARTMANN, s. 45, dipnot 198.

517 ZBGR 41, 1960, s. 37 vd., 43 (MERZ’den naklen, bkz. MERZ, s. 66, dipnot 7 ; MERZ, Ber.Kom.,

Art 2, s. 301, N. 274.)

518 BGE 40 II 370, 371 vd. ( HARTMANN’dan naklen, s. 45, dipnot 200)

519 WAHRENBERGER, Luzern Kanton Mahkemesinin bir kararına yer vermiştir. Anlaşıldığı

kadarıyla, alıcının satın aldığı halı, yerinin değiştirilmesi üzerine renk değiştirmiştir ya da konulduğu yere/ aldığı ışığa göre renk değiştirmektedir. Esasen renk değiştirmenin sebebi bilinmemektedir, ancak bu durum halının kullanışlılığını, kalitesini, ömrünü hiçbir surette etkilememektedir. Kanton mahkemesi, sözleşme görüşmeleri sürecinde, alıcının halının görünümüne, renk yapısına önem verdiğini bir şekilde ifade etmediği veya bunun anlaşılamadığını gerekçe göstererek, olayda satıcının aydınlatma yükümünü ihlal etmediğine karar vermiştir. Yazar’ın ifadelerinden, satıcının bu renk değiştirme özelliğine vakıf olduğu, ancak söylemediği anlaşılmaktadır. Kanaatimizce, bu karar doğru değildir. Malın kullanımına engel olmaması, keza alıcının halının renk durumunun kendisi için önemli olduğunu ifade etmemiş olması sebebiyle, aydınlatma yükümü olmadığını söylemek uygun değildir. Makul bir satıcı, halının renk değiştirmesinin alıcı için önemli olabileceğini bilmek durumundadır. Kaldı ki, halının zaman içinde güneş ışınlarına maruz kalması sebebiyle renginin atması tabi kabul edilebilirse de, ışığa bağlı olarak renk değiştirmesi kanaatimizce normal/ beklenebilir bir durum değildir. Bkz. WAHRENBERGER, s. 88 ve dipnot 405- 406.

Yukarıda da ifade edildiği gibi, esas itibariyle her görüşmeci sözleşme yapma kararı için önemli bulduğu hususları kendisi araştırmak zorundadır. Ancak bunu yapmak istemiyorsa, önemsediği vakıayı sözleşme koşulu haline getirebilir520. Örneğin, diyabet hastası kalacağı otelde normal menünün dışında kendine uygun bir mönü hazırlanmasını istiyorsa, bu yönde bir icapta bulunabilir. Bunu yapmadığı halde, otel, muhatabın normal menüyü kabul ettiğini düşünmekte haklı olacaktır. Benzer şekilde, geniş kapsamlı ticari ilişkilere dair sözleşmeler genellikle çok sayıda tekeffül koşulu içerirler. Taraflar kendileri için önemli olan konular için bu yönde koşullar talep ederler. Örneğin, işletmenin alıcısı önceki yıllara ait bütün vergi borçlarının ödenmiş olmasını sözleşme ile garanti ettirebilir. Bu çerçevede bu tür bir vakıa için tekeffül şartı talep edilmemişse, muhatap bu hususun fark edilebilir bir önem taşımadığını düşünmekte haklı olabilir. Bu nedenle, böyle hallerde, sözleşme öncesi aydınlatma yükümleri görece çekingen bir şekilde kabul edilmelidir521.