• Sonuç bulunamadı

Attila’nın 451 yılı başında Galya’ya sevk ettiği ordu büyük oranda Germenlerden oluşuyordu. O zamana kadar Hun hâkimiyetini kabul etmiş olan Rugiler, Gepidler, Skiriler, Thuringiler, Ostrogotlar ve Franklardan oluşan ve dönemin yazarlarını dehşet içinde bırakacak kadar kalabalık bir ordu toplanmıştı79

. Attila,

78 Priscus, frg. 20. 3, s. 307-309. 79 Thompson, The Huns, s. 149.

Germen birliklerini hizmete almaya mecbur olmuştu. Zira kendisinin üstün hareket kabiliyetine sahip Hun atlılarını İran’a karşı başkaldıran Ermenistan’a yardıma göndermişti. Bu nedenle Galya muharebesine katılan Hun atlıları, ağır hareket eden Germen birliklerine ayak uydurmak zorunda kalıyorlardı. Bu durum da Hunların sürate dayanan kendi taktiklerini uygulamalarına imkân vermiyordu80.

Galya’ya doğru harekâta başlayan Attila, ordusunu Tuna’nın sağ ve sol tarafından ilerlemek üzere iki kısma ayırmıştı. İki koldan ilerleyen ordu Mainz şehri civarında Ren nehri sahillerine ulaştı ve burada birleşti. Güneybatı istikametinde yoluna devam eden ordu Metz’e ulaştı ve Paskalyadan bir gün önce burayı kuşattı. 7 Nisan’da Metz şehri ele geçirildi, yakılıp yıkıldı ve Attila yoluna devamla Reims önlerine geldi. Hiçbir mukavemetle karşılaşmadan burayı da ele geçirdi. Buradan yönünü Orléans’a doğru çevirdi. Bütün bu güzergâh üzerindeki kaleler ve yerleşim yerleri ele geçirilip tahrip edilmişti81

.

Attila’nın Orléans’a yönelmesinin sebebi Alan Kralı Sangiban ile yaptığı antlaşma olabilir. Çünkü Sangiban bölgeye yaklaştığında Attila’ya yardım edeceğine dair söz vermişti. Attila Orléans önlerine geldi ve şehri kolaylıkla kuşattı. Şehir halkı karşı koymaya karar verdiyse de böyle bir kuvvet karşısında ne kadar dayanabileceği şüpheliydi. Bu arada Aetius da Roma ordusuyla Galya’ya gelip Theodorik’le birleşti. Sangiban’ın Attila ile anlaşmış olduğu ve şehri teslim edeceği haberi Aetius ve Theodorik’in hareketlerini hızlandırmış gibi görünmektedir. Ancak onlar geldiğinde şehir çoktan kuşatılmıştı. Aetius ve Vizigot müttefikleri belki kuşatmayı engelleyememişti fakat şehrin düşmesine mani oldukları anlaşılıyor. Çünkü Attila, müttefikleri ile birlikte Roma ordusunun geldiğini görünce uygun bir savaş mevkii aramak üzere kuşatmayı kaldırdı82

.

İki ordu uygun muharebe yeri arayarak Champagne ovasına doğru ilerledi. Savaşın tam yeri ve tarihi net olarak tespit edilememiştir. Bugün için, savaşın, önceden iddia edildiği gibi Catalaunum’da değil Troyes yakınlarında Campus Mauriacus civarında yapıldığı kesin olarak anlaşılmıştır. Muharebe tarihi ise Haziran sonuna rastlamaktadır. Tam günü bilinmese de saat olarak öğleden sonra başladığını Jordanes’in kaydından öğreniyoruz. Onun eseri aynı zamanda Attila’nın savaş öncesi

80 Şerif Baştav, “Avrupa Hunları”, Türkler, C. I, Ankara, 2002, s. 870.

81 Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hun…, s. 92-94; Váczy, “Hunlar Avrupa’da”, s. 113. 82 Thompson, The Huns, s. 153-154; Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hun…, s. 94-95.

olacaklarla ilgi fala baktırdığı bilgisiyle birlikte savaşın en detaylı tasvirinin yapıldığı kaynaktır.

Savaşın yapıldığı ovada, avantaj sağlayacağı için her iki ordunun da ele geçirmeye çalıştığı bir tepe bulunuyordu. Hunlar kendi kuvvetleri ile birlikte sağ tarafı, Romalılar ise Vizigotlar ve müttefikleri ile birlikte sol tarafı almışlardı. Savaş önce boş kalan tepeyi ele geçirmek için başladı. Roma saflarında liderleri Theodorik ile birlikte Vizigotlar sağ kanadı, kendine bağlı kuvvetler ile birlikte Aetius ise sol kanadı almıştı. Ortaya ise sadakatinden şüphe duydukları Alan Kralı Sangiban’ı yerleştirmişlerdi. Karşı tarafta ise merkezde kendi adamları ile Attila konumlanmıştı. Bağlı diğer kavimler ise kanatları tutmuşlardı. Bunlar içinde önde gelenleri Valamir, Thiudimer ve Vidimer kardeşlerin idare ettiği Ostrogotlar ile Ardarik’in idaresindeki Gepidlerdi. Söylendiği gibi savaş önce yüksek tepeyi ele geçirmek için başladı. Attila adamlarını tepeyi almak için gönderdi. Ancak Aetius daha erken yetişerek tepeyi ele geçirdi ve gelen Hun birliklerini geri püskürtmeyi başardı.

Bunun üzerine Attila askerlerine, onları cesaretlendiren bir konuşma yaptı. Onun sözleri ile yüreklenen askerler düşmaın üzerine atıldılar. Bunun üzerine o güne kadar görülmemiş siddette kanlı bir mücadele başladı. Büyüklerin söylediğine göre savaş alanının yanından geçen nehrin suları ölü ve yaralıların kanıyla renk değiştirmişti. Mücadele esnasında Vizigot Kralı Theodorik, askerleri arasında dolaşıp onları cesaretlendirmeye çalışırken atından düştü ve kendi adamlarının ayakları altında ezildi. Bu, savaş öncesinde Attila’nın danıştığı kâhinin heber verdiği şeydi: Hunlar yenilecek ama düşmanların kralı ölecek. Attila ölecek kişinin Aetius olacağını sanmıştı. Krallarının ölümü üzerine Vizigotlar Alanlardan ayrılıp Hunlara saldırdılar. Bozguna uğrayan Hun birlikleri geri çekildiler hatta Attila güçlükle at arabalarından oluşturulmuş kendi mevzisine sığınabildi. Karanlık çökene kadar mücadele devam etmişti. Bu arada yanlışlıkla düşman saflarına giren Aetius ile Theodorik’in oğlu güçlükle kurtulmayı başarmışlardı.

Ertesi sabah Romalılar savaş alanında Hunları görmeyince savaşı kazandıklarını sandılar. Ancak Attila, her ne kadar tehlike anında düşmanın eline geçmemek için kendini yakarak yok etmek şeklinde bir hazırlık yapmışsa da arabalarla çevrili ordugâhında beklemeyi sürdürüyordu. Ancak Aetius’un kafasında askeri taktik yerini diplomatik taktiğe bıraktı. Hunlar yok edilirse Roma Vizigotlara karşı tek başına kalacaktı. Attila hâlâ müracaat edilecek iyi bir müttefik olabilirdi. Bu nedenle

Hunlardan babasının intikamını almak için ne yapması gerektiğini soran Thorismund’a, iktidarı kaybetmemek için bir an önce ülkesine dönmesini ve idareyi ele almasını tavsiye etti. Durumu kavrayamayan Thorismund birlikleri ile birlikte geri dönmeye karar verdi. Aetius aynı taktikle Frankları da ülkelerine gönderdi83

.

Jordanes’in savaş ile ilgili olarak aktardıkları bunlardan ibarettir. Asker sayıları ile ilgili olarak verdiği rakamlar kuşkusuz abartılıdır. Katılan asker ssayısı ve ne kadar kayıp verildiği ile ilgili üzerinde anlaşılmış bir sonuç yoktur. Yine o zamandan beri, tarihçiler Troyes yakınlarındaki kanla sulanmış ovalarda hangi tarafın zafer kazandığı belâlı sorusunu tartışmaktadırlar. Elbette hiçbiri Hunlardan yana olmayan vakayinamelerin çelişkili anlatıları bu belirsizliğin temel sebebidir. Yine de, Jordanes’in çizdiği tabloda yenilmiş ya da hayal kırıklığına uğramış bir Attila yoktur; Tours’lu Gregorius ise tam karşıt görüşü yansıtmaktadır. Neticede Galya seferinde Attila’nın amaçlarına erişemediği yadsınamaz. Ama Hun askeri gücünün bu sonuçtan ciddî bir zarar görmediği de eşit ölçüde ortadadır84

.

Attila, 452 ilkbaharı ya da yaz başında -yani Campus Mauriacus Ovası çarpışmasının üstünden daha bir yıl geçmeden- yeniden yola çıktı ve bu kere İtalya’ya yöneldi. Bu harekâtın gidişatı, içinde geçen ilginç leylek hikâyesi ile birlikte yine Jordanes tarafından anlatılmaktadır: “Harekâtın başında Aquileia şehrini kuşattı. Baskıyı arttırmasına rağmen ilerleme kaydedemedi. Kuşatma uzayınca askerler arasında huzursuzluk başladı. Attila surlar etrafında kuşatmaya devam edip etmeme konusunda düşünürken birden leyleklerin garip bir şekilde şehirden ayrıldığını fark etti. Olayları yorumlamakta usta olan Attila, askerlerine seslenerek bu durumun şehrin kısa süre içerisinde düşeceğine bir işaret olduğunu söyleyerek onları cesaretlendirdi. Böylece askerlerin kendine güveni tazelenince savaş makineleri inşa edip her türlü ağır silahı getirerek kısa sürede şehre girdiler ve yağmalayarak harap hale getirdiler85

. Ondan sonra yollarına devam ettiler başta Milan olmak üzere birçok şehri aynı şekilde yağmalayarak neredeyse bütün İtalya’yı yakıp yıktılar.”

“Attila’nın düşüncesi doğrudan Roma’ya saldırmaktı ancak taraftarları, Vizigot kralı Alaric örneğiyle karşılaştırma yaparak onu bu fikrinden vazgeçirdiler. Çünkü

83 Jordanes, XXXVIII-XLI. 197-217, s. 106-112.

84 Denis Sinor, “Hun Dönemi”, çev. Mete Tunçay, Erken İç Asya Tarihi, Derl. Denis Sinor, İstanbul,

2009, s. 268.

85 Bu istiladan kaçan Aquileia halkı sonradan biraz güneye inerek Venedik şehrini kurmuştur. Ayrıntılar

için bkz. Osman Karatay, “Hunlardan Haberler: Venedik ve Aquileia”, Tarihin ve Tarihçinin İzinden.

Alaric, Roma’yı yağmaladıktan sonra uzun süre yaşamamıştı. Attila bu tavsiye ile kararsızlık içindeyken barış görüşmesi için Roma’dan bir heyet geldi. İçlerinde bizzat Papa Leo’nun da bulunduğu heyet ile Ambuleium’da yapılan görüşme sonunda Attila öfkesini bir kenara bırakarak anlaşmaya razı oldu ve geldiği yoldan tekrar Tuna ötesine çekildi. Gitmeden önce de, hakkı olan servetle birlikte Honoria kendisine gönderilmediği takdirde İtalya’nın başına daha büyük dert açacağı tehdidinde bulundu”86

.

Attila, kendi merkezine geldikten sonra tekrar Doğu Roma’ya döndü ve Theodosios zamanında taahhüt edilen vergilerin gönderilmediğini ileri sürerek savaş açacağını bildirdi87

. Doğu Romalılar Attila’ya elçi olarak Apollonius’u gönderdi. Attila gelen elçiyi soylu olmadığı gerekçesiyle kabul etmedi ve görüşmedi. Elçi de hiçbir şey elde edemeden geri döndü88

. Bu sırada Attila, İldico adlı Germen bir kızla evlendiği gece geçirdiği bir iç kanama sonucu hayatını kaybetmiştir. Attila’nın ölümü ve cenaze töreni Priscus’un bize ulaşmayan kayıtlarına dayanarak Jordanes tarafından detaylı olarak anlatılmıştır89

.

1.1.4. Attila’dan Sonra Hunlar

Attila’nın ardından oğulları iktidar mücadelesine girişerek imparatorluğu aralarında bölüşmeye kalkıştılar. İtaat altındaki kavimlerden Gepidler, kralları Ardarik liderliğinde isyan ettiler. Onlara diğer kavimler de katıldı. Bunlar 454 yılında Pannonia’daki Nedao nehri yakınlarında Hunlarla karşı karşıya geldiler. Attila’nın büyük oğlu Ellak’ın öldüğü bu savaşta Hunlar mağlup oldular ve bölgedeki Hun gücü sona erdi. Küçük Hun birlikleri kendi liderlerinin idaresinde varlıklarını sürdürdüler fakat esas Hun kütlesi Karpatların doğusuna Karadeniz kıyılarına doğru çekildi. Çekildikleri bölgede hâkimiyet farklı Germen kavimlerinin eline geçti90

. Çekilenlerden, Attila’nın oğlu İrnek idaresindeki az bir kısım Hun, Küçük İskitya denen Dobruca’ya gelip yerleştiler. Emnetzur ve Ultzindur adlı Hun liderleri Tuna kıyısındaki Dacia bölgesine yerleşirken çok sayıda Hun da Romanya topraklarına göç etti91

.

86 Jordanes, XLII, 119-123, s. 112-114; Procopius, Wars, III. 4. 29-35, vol. II, s. 43-45. 87 Priscus, frg. 22. 3, s. 315.

88

Priscus, frg. 23. 3, s. 315-317.

89 Jordanes, XLIX, 254-258, s. 123-125. 90 McGovern, Early Empires…, s. 394-395. 91 Jordanes, L, 266, s. 127.

Bundan sonra Dengizik ve İrnek idaresindeki Hunlar eski güçlerine ulaşmak için zaman zaman bazı teşebbüslerde bulunmuşlardır. Bunlardan biri 456/7 yılında Pannonia’daki eski topraklarına yerleşen Doğu Gotları üzerine saldırmalarıdır. Bu saldırının sebebi olarak da Bizans kaynağı, Gotların, Hunlara yakın olan Sadagarilere saldırmalarını göstermektedir. Bassiana şehrine gelip burayı kuşatan Dengizik, Gotlar karşısında mağlup olunca çekilmek zorunda kalmıştır92

.

Bundan sonra Hunların Bizans’la olan ilişkilerini düzeltmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Bu amaçla gönderilen elçilik heyetini Priscus eserinde nakletmektedir: “Attila’nın oğullarından İmparator Leo’ya, önceki anlaşmazlıkları gidermek amacıyla bir elçilik heyeti geldi. Elçiler aynı zamanda bir barış anlaşması yapmanın ve eskiden olduğu gibi Tuna’da pazar kurup Romalılarla ticaret yapmanın iyi olacağını söylediler93

. Elçiler hiçbir konuda başarı sağlayamadan geri döndüler. Çünkü imparator, Roma ülkesine çok zarar vermiş olan Hunları Roma ticaretine dâhil etmek istemiyordu.” Aynı kaynağın ifadesine göre Atilla’nın oğulları elçilere verilen cevabı alınca aralarında anlaşmazlığa düştüler. Elçilerin eli boş dönmesi nedeniyle Dengizik Roma’ya savaş açmak istiyordu oysa İrnek kendi ülkesindeki savaş onu meşgul ettiği için böyle bir harekâta girişmek istemiyordu94

.

Sonraki hadiseden anladığımıza göre, Bizans’la savaşma konusunda iki kardeşin yolları ayrılmıştır. 466/7 kışında Dengizik Romalılara karşı savaş ilan etti ve Tuna kıyılarına kadar yaklaştı. Nehrin Trakya tarafındaki savunmayı idare eden Ornigisclus’un (zamanında Attila’yla birçok kez savaşmıştı) oğlu Anagast bunu haber alınca onların ne amaçla savaşa hazırlandıklarını sormak için birkaç adam gönderdi. Dengizik, Anagast’ı aşağılayarak adamlarını geri yolladı. İmparatora elçi göndererek kendisi ve ordusu için para ve toprak verilmediği takdirde savaş açacağını bildirdi. Elçiler saraya gelip kendilerine söylendiği gibi konuşunca imparator, kendisine bağlı kaldıkları takdirde her şeyi yapmaya hazır olduğunu söyledi95,96

.

İmparatorun bu tavrı belki ortamı biraz yumuşatmış ve bir süre müzakerelerin devam etmesine sebep olmuşsa da sonucu değiştirmemiştir. 469 yılında Bizans

92

Jordanes, LIII, 272, s. 129-130.

93 İmparator Markianos muhtemelen Margus Barışı’ndan beri Tuna civarında yapılan Hun-Roma

ticaretine kendi döneminde son vermişti. Blockley, Fragmentary…, II, dn. 169, s. 397.

94 Priscus, frg. 46, s. 353. 95

İmparatorun önceki tavrına (bkz. Priscus, frg. 46’daki kayıt) göre takındığı bu zıt tavrın sebebi bu dönemde yaşanan deprem felaketi ve Vandallara karşı sefer hazırlığı olabilir. Blockley, Fragmentary…, II, dn. 172, s. 397.

eyaletlerini kuşatan Dengizik, Anagast tarafından ağır şekilde mağlup edildi. Kendisi de savaş meydanında ölen Dengizik’in kesik başı İstanbul’a getirilip teşhir edildi97

.

Bu hadiseden sonra Dengizik’in idare ettiği Hunlara ne olduğu hakkında kesin bilgilere sahip değiliz. Aynı şekilde Aşağı Tuna bölgesine çekilen İrnek hakkında da bizi kesin sonuca ulaştıracak herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bu konuyla ilgili bazı varsayımlar bulunmakla birlikte bunlar, genel kabul de görmediğinden, Hun toplumunun bundan sonraki tarihi hakkında kesin bir yargıya varılmasına imkân vermemektedir. Ancak burada Attila sonrası Hun toplumu ve özellikle Doğu Avrupa’nın siyasi durumuyla ilgili bazı değişikliklerden bahseden bir kaynağa bakmakta fayda vardır.

Priscus’un eserinin bize ulaşan fragmanlarından birinde, daha Dengizik Bizans’a karşı harekete geçmeden önce, 461-465 yılları arasında Doğu Avrupa’da meydana gelen bir siyasi hareketlilikten bahsedilmektedir. Buna göre: “Bu sıralarda Saragur (Sarı Oğur), Urog (Ogur) ve Onogur’lar Doğu Romalılara elçiler gönderdiler. Bu kavimler Sabirlerin kendilerine saldırması neticesinde meskûn oldukları yerlerden çıkartılmışlardı. Sabirleri, Avarlar oturdukları yerden sürmüştü. Avarlar da okyanus kıyısında yaşayan kavimler tarafından yerlerinden çıkarılmıştı. Aynı şekilde kendilerine yurt aramak için hareket eden Saragurlar, Akatir Hunlarıyla karşılaşmışlar ve giriştikleri birçok savaş neticesinde bu kavmi yenilgiye uğratmışlardı. İşte o zaman Saragurlar, dostluklarını kazanmak amacıyla Romalılara yaklaşmışlar, imparator da saray mensupları ile birlikte onları nezaketle karşılamış ve hediyeler vererek uğurlamıştır”98

. Burada muhtemelen İdil nehrinin ötesinden başlayan ve Avarların sebep olduğu (Priscus, sonraki fragmanda Avarları harekete geçiren sebebi de aktarmaktadır) zincirleme bir hareketten söz edilmektedir. Her ne kadar bu hadiselerin detaylarına vakıf olmasak da burada Doğu Avrupa’ya yapılan Asya merkezli yeni göç dalgaları olduğu ve bunun da bölgedeki etnik dağılımı değiştirdiği sonucu çıkarılabilir. Öte yandan bu göç hareketinin, Karadeniz’in kuzeyinde bulunan kavimler üzerinde bir baskı oluşturarak, Degizik’in batıya doğru yeniden harekete geçip Bizans’la savaşa girmesinin temel sebebi olduğu ileri sürülmüştür99.

97

Chronicon Paschale 284-628 A.D., Translated with an Introduction and Notes by Michael Whitby and Mary Whitby, Liverpool, 2007, 468, s. 90; Thompson, The Huns, s. 172-173.

98 Priscus, frg. 40. 1, s. 345.

Attila’nın diğer oğlu İrnek ve beraberindeki Hunların sonraki faaliyetleri hakkında bilgi bulunmadığını yukarıda belirtmiştik. Bu konudaki ana kaynak olan Jordanes, İrnek idaresindeki Hunların bugünkü Dobruca bölgesine çekildiklerini söylemektedir. Onun daha sonra Bizans Devleti’nde paralı asker olarak görev yaptığı ve bu sırada nasıl olduğu belirsiz bir şekilde hayatını kaybettiği şeklinde görüşler varsa da100 bu konuda Jordanes dışında bir kaynak yoktur. Onun eserinde de böyle bir bilgi geçmez. Ancak Grekçeden çevrilmiş Slavca bir XVI. yüzyıl el yazmasında bulunan “Bulgar Hanları Listesi”ndeki kayıt, meseleye farklı yorumlar getirilmesine sebep olmuştur. “Avitohol” adlı hükümdarla başlayan liste “İrnik” adlı ikinci hükümdarla devam etmektedir101. Buradaki “İrnik” Attila’nın oğlu İrnek ile, “Avitohol” ise Attila ile özdeşleştirilmiştir. Neticede varılan görüş, Attila’nın oğlu İrnek’in Hun devletinin dağılmasından sonra doğuya çekildiği ve burada Bulgar unsurların ağır bastığı büyük bir devlet kurduğudur102. Bu durum Priscus’un yukarda geçen Ogur göç hareketi bahsiyle birleştirildiğinde İrnek idaresindeki Hun nüfusunun bu yeni göçlerle arttığı sonucuna ulaşılabilir. Bu da yine Priscus’ta geçen Attila oğullarının Bizans’a elçi gönderip yerleşecek yurt istemelerinin ve Dengizik’in Bizans’a savaş açma isteğini İrnek’in kabul etmeme gerekçesi olan kendi iç mücadelelerinin sebebi olarak düşünülebilir. Ancak bu durumu doğrulayacak kesin kaynaklara sahip değiliz.

1.2. Avarlar

1.2.1. Avarların Menşei

Avrupa tarihinde iki buçuk asır boyunca varlığını sürdüren ve döneminin başlıca siyasi güçlerinden biri haline gelen Avarların etnik kökeni meselesi Orta Çağ Doğu Avrupa tarihinin en karmaşık meselelerinden birini oluşturmaktadır. Köken konusunda Deguignes tarafından ortaya atılan103 ve Howorth104 tarafından da benimsenen, Avrupa Avarlarının, Çin’in kuzey komşusu Juan Juanlardan geldiği şeklindeki görüş ciddi tartışmalara sebep olmuş, konuyu sağlam bir zemine oturtma adına yapılan çalışmalar ise maalesef meseleyi daha karmaşık bir hale getirmiştir105. Etnik köken konusundaki karışıklığın temel sebebi Bizans kaynaklarındaki Avarlar ile ilgili kayıtlardır. Ancak

100 Thompson, The Huns, s. 173.

101 Talat Tekin, Tuna Bulgarları ve Dilleri, Ankara, 1987, s. 12-13. 102

Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hun…, s. 123.

103 Joseph Deguignes, Büyük Türk Tarihi, çev. Heyet, C. 2, İstanbul, 1976, s. 519; 540-541. 104 H. H. Howorth, “The Avars”, JRAS, vol. 21, No. 4, 1889, s. 721-722.

bunlara geçmeden önce antik kaynaklarda bulunan benzer isimlere baktığımızda, Herodotos’ta geçen “Abaris”106 adındaki, elindeki okla dünyayı dolaşmak suretiyle107 şaman benzeri mucizeler gösteren kişinin ve yine Strabon’da geçen “Aparnoi” etnik adının Avarlar ile bağlantılı olması ihtimali oldukça zayıf görünmektedir108

. Bizans kaynakları içerisinde ise Priscus, Menander ve Theophylactos Simokatta Avarların kökeni ile ilgili bilgi veren başlıca kaynaklardır. Şimdi bunlar hakkında kısaca bilgi vereceğiz.

Batı kaynaklarında Avarlarla ilgili ilk kayda Priscus’un eserinde rastlanır. Priscus, yukarıda alıntıladığımız pasajında, 461-465 yılları olaylarını anlatırken, Sabirlerin yerlerinden çıkardığı Saragur, Urog ve Onogur kavimlerinin Doğu Roma’ya elçi gönderdiğinden bahsetmişti. Sabirleri Avarlar yerlerinden çıkarmışlar, aynı şekilde Avarlar da okyanus kıyısında yaşayan halklar tarafından yerlerinden çıkarılmışlardı. Saragurların Akatir Hunlarını yenilgiye uğratıp Romalılarla temasa geçtiğini anlattıktan sonra Priscus, Avarlar hakkında şunları yazmaktadır: “Bu Avarlar okyanus kıyısında yaşayan kavimler tarafından yerlerinden çıkarılmıştı. Onları yerinden çıkaran kavimler ise okyanustan sel gibi yükselen sis dalgası ve ortaya çıkan grifon sürüsü nedeniyle yerlerini terk etmişlerdi. Bu yırtıcı kuş sürüsünün insan soyunu yiyip bitirmeden yok olmayacakları söylenir. Bu kötülükler nedeniyle yerlerinden çıkan okyanus kıyısı sakinleri komşularına saldırdılar. Çok güçlü oldukları için onların saldırılarına karşı koyamayan Avarlar da yaşadıkları yerleri terk ettiler”109.

Priscus’un aktardığı bu hadiseden sonra kaynaklar yüz yıl kadar Avarlar hakkında sessiz kalmaktadırlar. 558 yılında ilk Avar elçisinin İstanbul’a gelmesiyle kaynaklar tekrar Avarlardan bahsetmeye başlar. Genelde siyasi hadiselerden bahsedilmekle birlikte Avarların kökeni hakkında da bazı bilgi kırıntılarına rastlanır.

Öncelikle Menander, Göktürklerin önünden kaçan Avarlar hakkında şunları nakleder: “Türklerin lideri İstemi, Avarların kaçtığını ve kendi ülkesinden ayrılırken Türklerin mülklerine verdikleri zararı öğrenince, doğal olarak bozkırlı kavimlerde olduğu gibi, övünerek şunları söylemiştir: ‘Onlar kuş değil ki Türklerin kılıçlarından

106 Moravcsik’e dayanarak bu ismin Türk ismi “Avar” olduğu görüşü için bkz. László Rásonyi, “Macar

Arkeolojisinde Hunlar, Avarlar, Macarlar”, Doğu Avrupa’da Türklük, Notlarla Yayına Hazırlayan Dr. Yusuf Gedikli, İstanbul, 2006, s. 42.

107

Herodotos, IV, 36, s. 202.

108 Samuel Szádeczky-Kardoss, “Avarlar”, çev. Ruşen Sezer, Erken İç Asya Tarihi, Derl. Denis Sinor,

İstanbul, 2009, s. 283-284.

kaçabilmek için gökyüzüne uçabilsinler, onlar balık değil ki sulara girip denizin derinliklerine saklanabilsinler; sadece yeryüzünde dolaşabilirler. Eftalitler ile olan savaşı bitirdikten sonra Avarlara saldıracağım ve onlar benim kudretimden