• Sonuç bulunamadı

B. MİNYATÜR SANATI

B.2. Osmanlı Dönemi Minyatür Sanatı

1.1. Aslî Üyeler

geçecek, Osmanlı Devleti'nin yapısı giderek değişmeye başlayacaktır.34 18. yüzyılda haftada bir gün gerçekleşecek olan divân toplantıları, 19. yüzyılda sadece ulûfe dağıtımı ve elçi kabulleri gibi durulmalarda ihtiyaca binaen toplanılacaktır.35

Dîvân-ı hümâyûn toplantılarının üyelerine ve yardımcılarına geçmeden önce padişahın Dîvân-ı hümâyûndaki yerinden bahsetmemiz gerekmektedir. Padişahların Fatih Sultan Mehmed zamanına kadar Dîvân-ı hümâyûna başkanlık ettiği bilinmektedir. İlerleyen dönemlerde vezîr-i a'zam başkanlık etmeye başlamıştır. Fakat Dîvân-ı hümâyûnda padişahın mutlak otoritesi hiç bir zaman azalmamış divân üyeleri padişah otoritesinin etkisini her zaman hissetmişlerdir.36

1.1. Aslî Üyeler

Dîvân-ı hümâyûnun esas üyeleri; başta vezîr-i a'zam, kubbe vezirleri, Rumeli ve Anadolu kadıaskerleri , defterdarlar ve nişancılardır.

Vezîr-i a'zam / Sadr-ı a'zam:

Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde bir tane vezir bulunmaktaydı. I. Murad'ın saltanatı yıllarında vezir sayısı ikiye çıkarıldığından, birinci vezir olduğunu belirtmek amacıyla "vezîr-i âzam" sıfatını almıştır.37 Devletin her türlü işlerinde padişahın mutlak vekili kabul edildiğinden geniş yetkilere sahip olmuştur.

Fatih Sultan Mehmed zamanından itibaren padişahların Dîvân-ı hümâyûna fiili olarak katılmayı bırakmaları sebebiyle, Dîvân-ı hümâyûnun başkanı ve yürütücüsü olmuşlardır. Padişahtan aldığı bütün yetkileri yasama, yürütme ve yargı alanlarında kullanırlardı. Sadece savaş açma, yüksek rütbeleri olan görevlileri azl ve tayin etme gibi önemli mevzularda padişaha danışmak durumundaydılar. Yine Dîvân-ı hümâyûndaki önemli meseleleri diğer devlet erkânı ile müzakere eder, son kararı vermesi için padişaha danışırlardı. Vezîr-i a'zamların tayin ve azlini belirleyen sembol mühr-i hümâyûndu. Padişahın mühr-i hümâyûnu kendisine vermesiyle tayin edilmiş geri almasıyla da azledilmiş olurdu.38

34

Erhan Afyoncu, "Tanzimat Öncesi Osmanlı İmparatorluğunda Bürokrasi", Türkiye Günlüğü, C. 58, Cedit Yayınları, Kasım-Aralık 1999.

35

Recep Ahıshalı, a.g.m., s. 384.

36

Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi, Ankara 2007, s. 21.

37

Mehmed İpşirli, "Klasik Dönem Osmanlı Devleti Teşkilâtı", Osmanlı Medeniyeti ve Tarihi, C. 1, IRCICA Yayınları, İstanbul 1994, s. 163.

38

16 Vezîr-i a'zamlar Dîvân-ı hümâyûnun güçlü olduğu dönemlerde devlet işlerinin büyük bir kısmını Kubbealtı’nda divân toplantıları sırasında gerçekleştirmiştir. Tamamlanmayan ve çok önemi olmayan konuları ise salı ve perşembe günlerinin dışında kendi konaklarında yaptıkları, "ikindi divânı" ile anılan divânlarda görmüştürler. Vezîr-i a'zamların yetkileri "serdâr-ı ekrem" sıfatı ile ordunun kendi komutalarında olduğu sefer zamanlarında daha da arttırılırdı. Merkezdeki Dîvân-ı hümâyûna ise genellikle kendilerinin güvendiği bir veziri "sadaret kaymakamı" olarak tayin eder ve onun başkanlığında davalar görülmeye devam ederdi.39 Dîvân-ı hümâyûn toplantılarını tasvir eden minyatürlerde vezîr-i a'zamın üzerinde renkli ve desenli, serâser40 olduğu düşünülen üst varsa da, büyük çoğunluğunda beyaz renkli üst giydiği görülmektedir.41 Toplantı esnasında tasvir edilen minyatürlerden, Hünernâme'nin II. cildinden detay aldığımız örneğinde de42 vezîr-i a'zamı beyaz kaftanı ile devlet erkânının ortasında otururken tasvir edildiğini görüyoruz. (Bkz: Resim 1)

Resim 1: Vezîr-i a'zam, Hünernâme II, [TSMK, H.1524] vr. 242a'dan detay.

39

Recep Ahıshalı, a.g.m., s. 389.

40

Serâser: İpek, altın ve gümüşle dokunan kıymetli bir kumaş çeşidi.

41

Mübahat Kütükoğlu, a.g.m., s.57.

42

17

Vezirler:

Vezirler Kanûnî Sultan Süleyman dönemine kadar genellikle devlet merkezinde bulunurlardı, bu dönemden itibaren taşraya gönderilmeye de başlandılar. Merkezde bulunan vezirlere, Dîvân-ı hümâyûn toplantılarının yapıldığı Kubbealtı’ndan mülhem "Kubbealtı vezirleri" adı verilmiştir. Vezirlerin sayıları zaman zaman değişmekle birlikte, üç ile yedi kişi arasında olmaktaydılar. Vezirler, Dîvân-ı hümâyûn toplantılarında davaların yürütülmesine müdahale etmez, mühim hususlarda vezîr-i a'zamın sorması halinde fikirlerini beyan ederlerdi. Nişancının işlerinin yoğun olduğu dönemlerde, yine vezîr-i a'zamın izniyle fermanların üzerlerine tuğra çekerlerdi. Arz günlerinde vezîr-i a'zam ile birlikte arza çıkar, orada da ancak padişahın bir şey sorması üzerine cevap verirlerdi. Dîvân-ı hümâyûnda bulunmaları devlet yönetimi hususunda hem tecrübe kazanmaları hem de danışmanlık yapmaları içindi.43

43

Recep Ahıshalı, a.g.m., s. 389.

18 Dîvân-ı hümâyûn toplantılarında vezirlerin, vezîr-i a'zamın sağ tarafına oturdukları hem Kanunnâme-i Âl-i Osman'da hem de diğer kanunnâmelerde aynı tertip halinde görülmektedir.44 Vezirlerin kendi aralarında oturma sıraları ise kıdemlerine göre olurdu.45 Dîvân-ı hümâyûnu toplantı halinde tasvir eden minyatürlerde de vezir sayıları çeşitlilik gösterirdi. Vezirleri göstermek için örnek aldığımız Hünernâme’nin birinci cildindeki minyatür detayında,46 vezîr-i a'zamın sağ tarafında oturan vezir sayısının dört olduğunu görmekteyiz. (Bkz: Resim 2)

Kadıaskerler:

Divân üyelerinden olan kadıaskerler Fatih Sultan Mehmed zamanına kadar bir tane idi. Devletin büyümesi ile birlikte Rumeli ve Anadolu kadıaskerliği olmak üzere sayıları ikiye çıkarılmıştır. Ve Dîvân-ı hümâyûn içtimalarında ise, kadıaskerler vezîr-i a'zamın sol taraflarına oturmaktaydılar.47 Süleymannâme'den aldığımız minyatür detay örneğinde48 vezîr-i a'zamın solunda, vezirlere nazaran biraz daha aralıklı olmak üzere iki kadıasker oturmaktadır. (Bkz: Resim 3)

Resim 3: Kadıaskerler, Süleymannâme, [TSMK, H.1517] vr. 37b'den detay.

44

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988, s. 228-229.

45

Mehmed İpşirli, a.g.m., s. 172.

46

Minyatürün tamamı için bkz: Resim 13.

47

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 228-229.

48

19 Kadıasker genellikle İstanbul kadılığından Anadolu kadıaskerliğine, oradan da Rumeli kadıaskerliğine yükselmekle olurdu. Bir sonraki mevkii ise şeyhülislâmlık idi. Kadıaskerlerin görevleri arasında askerî sınıfa ait davalar, veraset işlerine dair davalar ve hukuki ya da şer’i olmak üzere çeşitli davalara bakmak vardı. Dîvân-ı hümâyûnun haricinde haftanın belirli günlerinde kendi konaklarında da divân akdederlerdi.49

Defterdarlar:

Dîvân-ı hümâyûnun asıl üyelerinden olan defterdarların sayısı da zaman içerisinde değişiklik göstermiştir. Önceleri bir defterdar varken, devletin sınırlarının gelişmesine mukabil ikinci bir defterdarlık daha ihdas edilmiş ve tıpkı kadıaskerliğinde olduğu gibi Anadolu ve Rumeli defterdarlığı ismi ile birbirlerinden ayrılmıştır. Minyatürlerimizin resmedildiği çağlarda yani 16. yüzyıl ortalarında İstanbul civarındaki mukataalara bakmak üzere yeni bir defterdarlık daha kurulmuş ve buna da "şıkk-ı sânî defterdarlığı" adı verilmiştir. 16. yüzyıl sonlarına doğru "şıkk-ı sâlis defterdarlığı" ismiyle bir defterdarlık daha ihdas edilmiş olsa da, kısa sürede kaldırılmıştır.50

Fatih Sultan Mehmed'in kanunnâmesine göre defterdar, padişahın malının vekili ve vezîr-i a'zam da o malın nazırı idi. Para hazinesiyle defter hazinesi açılması gerektiği zamanlarda defterdarın huzuru ile açılır ve yine onun eliyle kapanırdı. Yine kanunnâmede geçen bilgilerde; Dîvân-ı hümâyûnda vezîr-i a'zamın sofrasında yemek yemek, hükümdarın malını muhafaza etmek, hazineye bağlı işler için maliyeden hüküm yazmak gibi birçok görevleri ve imtiyazları bulunmaktaydı.51

Başdefterdarların Dîvân-ı hümâyûn toplantıları teşrîfâtındaki yeri, eğer vezir rütbesinden değilse kadıaskerlerden sonra gelirdi. Divân toplantılarından sonra salı günlerinde padişaha yapılan arzlarda vezirlerle birlikte arza girerek malî konularda padişaha izahat verirlerdi.52 Kanunnâme-i Âl-i Osman'da oturma düzenlerinin, kadıaskerlerin alt tarafında ve nişancıların karşı tarafında olduğu belirtilmektedir.53 Nitekim Dîvân-ı hümâyûnu Kubbealtı’nda tasvir eden minyatürlerde de defterdarlar, kadıaskerlerin sol alt kısımdaki ve kapıya dik bir şekilde konumlandırılmış sedirlerde olurdu. Hünernâme'nin ikinci cildinden aldığımız minyatür detayında da54 ikisi kırmızı

49

Recep Ahıshalı, a.g.m., s. 389.

50

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 327-328.

51

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 326.

52

Recep Ahıshalı, a.g.m., s.390.

53

Abdülkadir Özcan, Kânûnnâme-i âli Osman (Tahlil ve Karşılaştırmalı Metin), Kitapevi Yayınları, İstanbul 2003, s. 6.

54

20 bir tanesi de mor renkli dış kaftanlarıyla, aynı düzende otururken tasvir edilmiş üç defterdar görülür. (Bkz: Resim 4)

Resim 4: Defterdar Ve Nişancılar, Hünernâme II, [TSMK, H.1524] vr. 242a'dan detay.

Nişancı:

Divânın asıl üyelerinden olan nişancıların vazifelerinden biri de padişahın tuğrasını çekmektir. Fatih Sultan Mehmed'in kanunnâmesinde " Ve tuğra-yı şerîfimi her vezîr çeküp nişâncıya yardım itmek kânûnumdur." diyerek bu görevin nişancıya ait olduğunun altını çizmiştir.55 Nişancılar bu görevlerine istinaden tevkî'î, muvakki, tuğraî ve tuğrakeş gibi adlarla da anılmakta idi.56

55

Abdülkadir Özcan, a.g.e., s. 9.

56

21 Nişancılar 17. yüzyıl ortalarına kadar Dîvân-ı hümâyûnda maliyenin dışındaki bürokrasinin başındaydılar. Nişancıların, önemli fermanları yazmak, reisülküttâb tarafından yazılan veya yazdırılan fermanların kontrol ve düzenlemelerini yapmak, fermanların üzerine padişahın tuğrasını çekmek, örfi hukukla ilgili kanunları belirlemek ve tapu-tahrir defterlerinde herhangi bir değişiklik olursa bu değişikliği bizzat deftere işlemek gibi görevleri vardı.57

Nişancılar, Dîvân-ı hümâyûn toplantılarında, Kubbealtı'nda vezîr-i a’zamın sağ tarafında, vezirlerin alt yanında, kenarda otururlardı.58 Dîvân-ı hümâyûn minyatürlerinde de vezirlerin alt yanında, defterdarların karşılarına isabet eden, kapıya dik olarak yerleştirilmiş sedirde otururken görmekteyiz. (Bkz: Resim 4) Nişancılar minyatürlerde nereye yerleştirilirse yerleştirilsin ellerinde daima bir kağıt tutar vaziyette tasvir edilmiştir. Süleymannâme’deki divân toplantısını tasvir eden minyatür detayında59 ise nişancının elindeki kağıdın üzerinde tuğra resmi açıkça seçilmektedir. (Bkz: Resim 5) Yazılı kaynaklarda nişancının görevleri arasında tuğra çekmek olduğundan bahsetmiştik. Bu detay minyatürlere de yansımıştır.60

Resim 5: Nişancı tuğra çekerken, Süleymannâme, [TSMK, H.1517] vr. 37b'den detay.

57

Recep Ahıshalı, a.g.m., s.390.

58

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 217.

59

Minyatürün tamamı için bkz: Resim 21.

60

22 Dîvân-ı hümâyûnda aslî üyelerin haricinde bu üyeler arasında "yeniçeri ağaları" ve "kapudan-ı deryalar" da belirli şartlar dahilinde toplantılara katılmaktaydılar. Yeniçeri ağaları şayet vezir payeleri var ise Dîvân-ı hümâyûna katılmaktaydılar. Bunun yanında, vezir olmasalar dahi arza tek başına çıkabilmekteydiler. Kapudan-ı deryalar da aynı şekilde vezirlik rütbesi taşıyorlarsa ve merkezde iseler, Dîvân-ı hümâyûn toplantılarına katılabilme haklarını haizdiler.61

Genel olarak toparladığımızda, Dîvân-ı hümâyûnun aslî üyelerinden vezîr-i a'zam Kasr-ı Adl'in altına gelecek konumda otururken sağ tarafına vezirler, sol tarafına Rumeli ve Anadolu kadıaskerleri, onların altına defterdarlar, vezirlerin altına ise nişancı otururdu. Nişancı veya defterdarların vezaret payesi olsa dahi vezirlerin arasına oturmaz, herkes yerli yerine otururdu. Bu hiyerarşik düzen, Fatih'in Teşkilât Kanunnâmesi'nde açık bir şekilde yazıldığı gibi teşrîfât defterlerinde de belirtilmiştir.62

Bu hiyerarşik oturma düzeni, dönem minyatürlerine de aynı şekilde yansımaktadır.

Benzer Belgeler