• Sonuç bulunamadı

2.10. SERMAYE PĐYASASINA GETĐRĐLEN YENĐ KURUMLAR

3.1.1. Aracı Kurumların Tarihi Gelişimi

Bu bölümde, aracı kurumların tarihi gelişimi iki bölümde incelenmiştir. Bu bölümler sırasıyla Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemleridir.

3.1.1.1 Osmanlı Dönemi

19. yy.’ın ikinci yarısında, dışa kapalı bir toplum olan Osmanlıların batı sermaye çevrelerine ulaşabilmek için bazı aracılara ihtiyaçları olmuştur. Bu aşamada Bankerler ön plana çıkmış ve ilk kez adlarından söz ettirmişlerdir. Daha sonraki dönemlerde Galata Bankerleri olarak anılan bu kişiler, gerek mali piyasada gerekse siyaset alanında önem kazanmışlardır. Genellikle, bireysel faaliyet gösteren bankerler, zamanla ortaklıklar kurmuşlar ve bankalara ortak olmuşlardır. Sanayi devriminin ürünü olan ucuz ve çeşitli mallar Galata Bankerlerince Đmparatorluk piyasasına sürülmüş buradan elde edilen paralar yüksek faizle kredi olarak dağıtılmış ve böylece bankerlerin doğuşu yolunda ilk adım atılmıştır.

Tazminatın ilânı ile kendilerine geniş olanaklar tanınan yabancılar ise, piyasaya bankerlerle işbirliği yaparak girmişlerdir. Bu dönemde bankerler mali yapılarını güçlendirerek faaliyet alanlarını genişletmişlerdir, bankalar kurmuş, devletin iç borçlarına kaynak sağlamışlardır.

4 Ağustos 1854 tarihinde yapılan ilk Osmanlı dış borçlanması, tahvil piyasasının oluşumunda atılan ilk adımdır. Yabancı ortaklıkların tahvilleri Đmparatorlukta pazarlanmıştır. Bu işlemler bankerler aracılığı ile yürütülmüştür.

1860’lı yıllarda bankerler, yasal bir borsa kurumu olmamasına rağmen tahvil, hisse senedi, para alışverişi, tefecilik, komisyonculuk gibi faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu da milli gelirin ve dış borçlanmadan elde edilen fonların büyük bir bölümünün bankerlere akmasına yol açmıştır. Bu nedenle bankerler mesleki ciddiyet sağlamak amacıyla 1865 yılında kendi aralarından bir teşkilat kurmuşlar, 1866 yılında da resmi borsa faaliyete geçmiştir. 1881 yılında ise, Muharrem Kararnamesi ile imparatorluğun gelirlerinin toplanması işi yabancılara verilmiş, böylece batı sermayesi Osmanlı piyasasında güçlü bir hâkimiyet kurmuştur. Bu hareket Osmanlı Bankerlerini iflasa sürüklemiştir. 1890’lı yıllarda yabancı sermayenin Osmanlı bankerlerini ezmesi, borsanın da yabancıların eline geçmesi soncunu doğurmuş, denetim yetersizliğinin neden olduğu spekülatif hareketler büyük maddi kayıplar yaratmıştır. 1914 yılında I. Dünya savaşının çıkması üzerine Borsa kapatılmıştır (Manavgat, 1991: 3-5)

3.1.1.2. Cumhuriyet Dönemi

Cumhuriyetin ilanından sonra ise, etkinliklerini tümüyle yitiren bankerlerin yerini, Rum azınlıkları almıştır. Ancak 1929 ekonomik krizinde alınan sert önlemler dizisiyle Rum azınlıklar da etkinliklerini yitirmişlerdir. Tasarruf, yatırım ve finansman hesaplarından çok, batı sermayesinin Osmanlı Đmparatorluğuna sızmasında bir araç olarak kullanılan ve tümüyle spekülâtif işlemlerden oluşan hisse senedi, tahvil alışverişleri, bankerlik faaliyetleri ortadan kalkınca bankerler uzun süren bir sessizliğe bürünmüşlerdir.

1960’lı yıllarda Türkiye’de sermaye piyasasını oluşturma yolunda girişilen reform çalışmaları ve bunu takiben 1970’lerde bazı ortaklıklardaki halka açılma kıpırdanmaları, bankerlerin yeniden teşkilatlanmaya başlamalarına neden olmuştur. Ancak bu dönemde eğilim mevduat toplamaya yönelik olmuş, gerçek anlamda sermaye piyasası kuruluşları olan aracı kurumların ortaya çıkması için bir süre daha beklemek gerekmiştir.

1970’li yılların başında Türk ekonomisinde görülen canlanmanın etkisiyle ortaklıkların yapılarını güçlendirmeleri, yüksek kâr payı dağıtmaları, sermaye piyasasının oluşumu için olumlu bir tablo yaratmıştır. Ancak, daha sonra ülkenin girdiği ağır ekonomik ve siyasal krizin etkisiyle oranı artan enflâsyon, halka açılma eğilimi içindeki ortaklıkları olumsuz yönde etkilemiş, bankalarda mevduat olarak tutulan tasarrufların, gerçekçi olmaktan uzaklaşan faiz oranlarında erimesine yol açmıştır.

24 Ocak 1980’de alınan bir dizi ekonomik reform kararlarının uzantısı olarak 1 Temmuz 1980’de kredilere ve vadeli mevduata ödenen faizler serbest bırakılmış ve bankalara mevduat sertifikası çıkarabilme yetkisi verilmiştir. Ancak, faizlerin serbest bırakılmasına rağmen bankaların faiz oranlarını yükseltmemekte ısrarlı davranmaları, bankerlerin yüksek oranda faizle mevduat toplamalarına neden olmuştur.

Bu dönemde bankerler mevduat kabul etmenin yanında bankaların çıkardığı mevduat sertifikalarını da pazarlamışlardır. Buna karşın bankalar için öngörülen yasal yükümlülüklere tabi değillerdi, vergi yükleri çok hafifti tüm bunlar bankerlerin sayılarının artmasına ve başıboş uygulamalar yapmalarına fırsat vermiştir. Yaklaşık iki yıllık süre içinde başdöndürücü bir hızla gelişen bankerlik faaliyetlerinin iyice çığrından çıkması ve tasarruf sahiplerinin taleplerine rağmen, anapara ve faizlerinin ödenememesi sonucunda hükümet 1981 Eylül ayında bazı yasal önlemler almak yoluna gitmiştir. Bankerlik yapmak isteyenlerin Maliye Bakanlığı’ndan ruhsat almaları zorunluluğu getirilmiştir. Ayrıca başka bir tebliğ ile de bankerlerin mevduat kabul edemeyecekleri hükme bağlanmıştır.

Bu arada hazırlık çalışmaları yaklaşık 20 yıl süren Sermeye Piyasası Kanunu 28 Temmuz 1981 yılında kabul edilerek resmi gazetede yayınlanmıştır. Ancak yasanın en önemli bölümü 6 ay sonra yürürlüğe girmiştir. Bankerlerin büyük çoğunluğunun ödemeleri durdurması nedeniyle, yeni bir yasa ile Bakanlar Kuruluna yetki tanınmış ve ödeme güçlüğü içinde bulunan bankerlerin işlemlerinin düzenlenmesi ve gerekirse tasfiyesi, bunlara para yatıranların haklarının güvence altına alınması amacıyla bir sürü kararname çıkarılmıştır.

Bu düzenleme ile tasfiye kurulları kurulmuş ve bir liste halinde belirlenen kuruluşlarla, Sermaye piyasası Kanununa göre Borsa Bankerliği Belgesi alanlar, bankalar, ve borsa mevzuatına göre yetkili olanların dışında kalan kişi ve kuruluşların

sermaye piyasasında faaliyet göstermeleri yasaklanmıştır. Böylece Sermaye Piyasası Kanununun uygulamasına geçiş öncesi düzenlemeler yapılmış ve 1982 yılının Şubat ayında Sermaye Piyasası Kanununun tümüyle yürürlüğe girmesiyle yeni bir dönem başlamıştır. 1980’li yıllarda bankerlik kuruluşlarının geldiği nokta, uzun süredir çalışmaları sürdürülen sermaye piyasası mevzuatının ivedilikle çıkarılmasını zorunlu kılmıştır.

1986 yılında Borsanın açılmasıyla ise, sermaye piyasasında işlem yapan bankalar dışında, birden fazla aracı kurum kurulmuş bunlardan bir kısmı bugünlere gelmiş, bir kısmı da 1990’lı yıllarda yaşanan krizle beraber iflas etmiştir.

Aracı kurumlar o dönemde sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunmak amacıyla kurulmuşlar, bankalara da sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunma yetkisinin verilmesinin tek nedeni bankaların bireylerin üzerinde güven sağlayıcı bir yapıya sahip olmaları ve yurt genelinde geniş şubelerle yatırımcılara ulaşma imkânına sahip olmalarıydı. 1994’lü yıllara gelindiğinde ise, Türkiye ekonomisine damgasını vuran 5 Nisan kararları alınmıştır.

Bu kararlar ne kadar para piyasalarını etkileyen bir durum olarak görülmekte ise de, sermaye piyasalarına etkisi sermaye piyasa faaliyetlerinde bulunan aracı kurumların, bankaların kapatılmasıyla ilişkilendirilebilir. Bu dönemde sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunan birden çok banka ve aracı kurum kapatılmıştır. Türkiye de yeni bir istikrar programı yürürlüğe konmuş ve devalüasyon yapılmıştır. 5 Nisan kararlarının alınış nedeni serbest piyasa ekonomisine geçmekte olan ekonomide, para, döviz, sermaye, mal ve emek piyasası arasında baş gösteren dengesizlikleri gidermek ve kronikleşmiş enflasyonun üç rakamlı yüksek enflâsyona dönüşmemesini sağlamaktır. Dengesizlikler daha çok para, döviz ve bono piyasasında oluştuğu için bir finansal kriz niteliğindedir. Oysa alınan kararların ilk etkileri, mal ve emek piyasaları üzerinde olmuştur para ve döviz piyasalarında dengesizlik uzun süre devam etmiştir (Manavgat, 1991: 1-7, Đstanbul Menkul Kıymetler Borsası, 2011: 4-10, Çeçen, 2010: 29-30, Kahraman Jourdan, 2006: 32-34).