• Sonuç bulunamadı

Okula aidiyet duygusu, öğrencilerde okulun önemli ve saygın bir üyesi olduğu duygusunun oluşumunu ifade etmektedir. Okula aidiyet duygusu, öğrencilerin sosyal,

akademik ve duygusal gelişimleri bakımından oldukça önemlidir. Okul öncesinden itibaren tüm eğitim kademelerinde, öğrencinin okul yaşamından tatmin olabilmesi, kendini okula ve okuldakilere ne ölçüde ait hissettiği ile yakından ilişkilidir.

Osterman’ın (2000) da belirttiği gibi, okulda arkadaşları ve öğretmenleri tarafından kabul edildiğini, onaylandığını hisseden öğrenciler, okula gelmekten, okulda yapılan etkinliklerden ve derslerden daha fazla keyif almaktadır. Bu konuyla ilgili yapılan araştırmalarda okula aidiyet duygusunun akademik başarıyı yükseltirken, disiplin sorunları, devamsızlık, okulu terk etme, madde kullanımı, şiddet eğilimi gibi olumsuz davranışların da sıklığını azalttığı vurgulamaktadır (Beyer, 2008; Hallinan, 2008).

Benzer şekilde, bulunduğu ortamda onaylanma ve kabul görmenin huzur, mutluluk ve gurur duyma ile pozitif; depresyon, üzüntü ve yalnızlık gibi duygularla da negatif ilişki içerisinde olduğu ortaya konulmuştur (Osterman, 2000). Öğrencilerin birçok yönden gelişimlerinde taşıdığı bu önem göz önüne alındığında, bu araştırmada okula aidiyet duygusunun konu edinilmiş olması, eğitim sistemimiz açısından önemli görülmüştür.

Ulaşılan bulgular, eğitimin her kademesinde, öğrencilerin kendilerini daha ait hissettikleri ortamlara kavuşturulmasında alınacak önlemlere ışık tutacaktır.

Bu araştırmada ele alınan bir diğer değişken de arkadaş bağlılığıdır. Çocuklar yaşıt arkadaşlarından oluşan destekleyici bir gruba uyum sağlamak ve ait olmak isterler.

Bir akran grubuna uyum sağlamak ve yeterli sosyal becerilere sahip olmak, çocuğun yüksek benlik saygısına ulaşmasında önemli bir yer tutar. Kendilerini akranlarına kabul ettirmek, çocuklar için en tatmin edici deneyimlerden birisidir. Tersine akranlar tarafından reddedilmesi veya alaya alınması çocuklarda benlik değeri ve güven duygusunun büyük bir darbe almasına neden olabilir (Yavuzer, 2004, s. 28, 37).

Bireylerin davranış biçimleri üzerinde önemli etkisi olan akranlar, önemli birer gereksinim olan bağlanma, ait olma ve kabul görme ihtiyaçlarının karşılandığı temel gruplardan biridir. Arkadaşlara bağlılığın, öğrencilerin bu tür ihtiyaçlarının karşılanmasındaki önemi, onların eğitim yaşamlarına da önemli etkiler yapmaktadır.

Okul ortamında arkadaşları tarafından onaylanan öğrencilerin, okula severek gidip gelecekleri, okuldaki etkinliklerden daha çok haz alacakları ve daha etkili bir şekilde yararlanacakları açıktır. Bu araştırmada arkadaş bağlılığının önemi vurgulanmıştır. Bu vurgunun, gerek alanyazında bu konuda daha çok araştırma yapılıp, taşıdığı önemin belirginleştirilmesi bakımından, gerek okullarda öğrenciler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine yönelik çalışmalar planlanması bakımından önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.

Öğretmenin, öğrencilerin duygularını ne ölçüde anladığı, onlarla etkileşimlerinde ne ölçüde empatik davrandığı da çalışmanın inceleme konuları arasındadır. Öğretmenler, öğrencilerin okul deneyimlerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynar. Öğrencinin okuldaki bir gününün büyük bir kısmı öğretmeniyle yaşadığı sözlü ve sözsüz etkileşimlerle geçmektedir. Bu etkileşimin iki bileşeninin öğrencilerin okul hakkındaki duygularını etkilemesi beklenmektedir. Bunlar öğretmenin öğrenciler için sosyal ve duygusal destek sağlaması ve öğrencilerin akademik performansı için öğretmenlerin beklentileridir. Öğretmenin öğrenciler için sosyal ve duygusal destek sağlaması öğrencilerin okula bağlılıklarını arttırmaktadır (Hallinan, 2008). Öğrencilerin öğretmenlerini sınıf ortamında yüksek düzeyde empatik algılamaları, öğrenciler arasındaki birçok problem davranışın azalmasına katkıda bulunmaktadır. Farklı bir ifadeyle, öğretmenlerin sınıf içinde öğrencilerine samimi, dürüst olarak davranması, öğrencilerini olduğu gibi kabullenmesi, öğrencilerin duygu ve düşünüşlerini doğru anlamaya çalışması ve öğretmenlerin bu tutum ve davranışlarının, öğrenciler tarafından yüksek düzeyde algılanması, öğrenciler arasındaki zorbacı davranışları azaltmaktadır (Kandemir ve Özbay, 2009). Öğretmenler öğrencilerle ilişkilerinde adil olmalıdırlar.

Öğrencilerde özellikle de gençlerde güçlü bir adalet duygusu vardır. Öğretmenler okul kural ve politikalarını uygulamalıdır. Öğretmenler herkese eşit ve adil davranırsa öğrenciler ona saygı duyacaktır. Eğer öğrenciler öğretmenlerinin kendilerine veya arkadaşlarına haksızlık ettiğini, eşit davranmadığını hissederse öğretmenlerine olan saygıları azalacaktır (Hallinan, 2008). Bu bakımdan, çalışmada öğretmenin empatik tutum ve davranışlarının öğrenciler tarafından nasıl algılandığının incelenmiş olması, olumsuz öğretmen davranışlarının yaratabileceği sonuçların vurgulanmasına ve önlenmesine katkı sağlayacaktır. Bunun yanı sıra, gerek hizmet öncesi eğitim programlarında, gerek hizmet içi eğitim kurslarının düzenlenmesinde, öğretmenlere öğrencilerle doğru ve etkili iletişim kurma becerisinin kazandırılmasına yönelik önlemlerin alınmasında bu araştırmanın bulgularının önemli olduğu düşünülmektedir.

Bu araştırmada, okula aidiyet duygusu, arkadaşlara bağlılık düzeyi ve öğretmenin empatik tutum ve davranışlarına yönelik algılar ayrı ayrı incelendiği gibi, bu değişkenler bir arada ele alınarak aralarındaki ilişkiler de irdelenmiştir. Alanyazın, bu üç değişken arasındaki yakın ilişkilere vurgu yapmaktadır. Öğretmen ve öğrenciler arasındaki ilişki öğrencinin aidiyet duygusunun güçlenmesinde oldukça önemlidir. Bu nedenle öğretmenler yıl boyunca öğrenciler ile olumlu ilişkiler geliştirmeye devam etmelidirler (Beyer, 2008). Hallinan (2008) yaptığı çalışmada diğer faktörler dikkate

alındığında bile, öğretmenlerin öğrencilere verdiği desteğin, öğrencilerin okula aidiyet duygularını güçlü bir şekilde etkilediğini bulmuştur. Bu sonuç öğretmenlerin öğrencilerin günlük yaşamında oynadığı rolün önemini vurgulamaktadır. Öğretmenler sosyal ve duygusal destek sağlayarak, öğrencilerin okulu sevmesini, akademik ve sosyal sonuçların olumlu yönde artmasını sağlayabilirler.

Sosyal tanınma ve kabulün öğrencilerin okula aidiyet duygularını etkileyen önemli bir faktör olduğunu belirten Booker (2004), yaptığı çalışma sonucunda öğrencilerin akranları ve öğretmenleriyle etkileşimlerinin, ders dışı etkinliklere katılımlarının, onların okula aidiyet duygularını etkileme eğiliminde olduğunu saptamıştır. Booker (2004), öğretmen ve akranlar arasındaki olumlu etkileşimlerin öğrencilerin okula aidiyet duygularına katkıda bulunduğunu belirtmiştir.

Özetle, bu çalışmada okula aidiyet duygusunun, arkadaş bağlılığının ve öğretmenin empatik davranışlarının öğrencilerin akademik, sosyal ve psikolojik gelişimleri açısından taşıdığı önem vurgulamaktadır. Ele alınan bu değişkenlerin, taşıdıkları öneme rağmen, alan yazında yeterince ele alınmadığı söylenebilir. Yapılan taramalarda, öğrencilerin okula aidiyet duygusu, arkadaş bağlılığı ve empatik sınıf atmosferiyle ilgili sınırlı sayıda araştırmaya ulaşılmış olunmakla birlikte, bu konuların bir arada ele alındığı ve birbiriyle olan ilişkilerin irdelendiği araştırmalara rastlanılmamıştır. Bu araştırma ile elde edilen sonuçların, birbiriyle yakından ilişkili olan bu üç değişkenin öğrenciler üzerindeki akademik, sosyal, psikolojik ve duygusal etkilerinin vurgulanması ve okul ortamlarında gereken önlemlerin alınması bakımından alanyazına önemli bir katkı sağlanacağı düşünülmektedir.

1.4. Sayıtlılar

Öğrenciler veri toplama araçlarındaki maddeleri içtenlikle yanıtlamışlardır.

1.5. Sınırlılıklar

1. Araştırma 2011–2012 Eğitim-Öğretim yılında, Adana ili merkez ilçelerinden belirlenen üç ortaokuldaki öğrencilerden toplanan verilerle sınırlıdır.

2. Toplanan veriler, ölçme araçlarında yer alan maddelerle sınırlıdır.

1.6. Tanımlar

Okula Aidiyet Duygusu: Öğrencinin, bireysel olarak okuldaki diğer bireyler tarafından ne ölçüde onaylandığına, saygı duyulduğuna, dâhil edildiğine ve desteklendiğine yönelik öznel duygu durumu (Goodenow, 1992a; Goodenow ve Grady, 1993).

Empatik Sınıf Atmosferi: Empatik sınıf atmosferi, öğrenciyi doğru anlamaya yönelik, öğrenciyi olduğu gibi kabul eden, içtenlik, saydamlık, açıklık gibi empatik eğilimler sergileyen ve öğrenciyi kendi referans çerçevesinden ele alan öğretmen tutumlarından oluşmaktadır (Murat, Özgan ve Arslantaş, 2005).

1.7. Kısaltmalar

OADÖ: Okula Aidiyet Duygusu Ölçeği ABÖ: Arkadaş Bağlılığı Ölçeği

ESATÖ: Empatik Sınıf Atmosferi Tutum Ölçeği

BÖLÜM II

KURAMSAL AÇIKLAMALAR VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Bu bölümde aidiyet duygusu, okula aidiyet duygusu ve önemi, arkadaş bağlılığı, empati ve empatik sınıf atmosferi hakkında bilgiler verilmiştir. İlgili araştırmalar kısmında ise araştırmada ele alınan değişkenlerle ilgili yurt içi ve yurt dışında yapılan araştırmaların özetlerine yer verilmiştir.

2.1. Kuramsal Açıklamalar

Bu bölümde araştırmada ele alınan temel kavramlar ve değişkenler hakkında kuramsal açıklamalara yer verilmiştir.

2.1.1. Okula Aidiyet Duygusu

Aidiyet; bağlılık, topluluk duygusu, okul yada sınıf üyelik duygusu, destek ve kabul gibi çeşitli şekillerde tanımlanan geniş bir kavramdır (Osterman, 2000). Aidiyet duygusu Maslow’un (1962) ihtiyaçlar hiyerarşisi içinde en önemli beş ihtiyaçtan biri olarak kabul edilir. Maslow’a (1962) göre bu ihtiyaç giderilmediği sürece gerçek öğrenme gerçekleşmeyecektir (Akt. Capps, 2003).

Okula aidiyet duygusu; öğrencinin, bireysel olarak okuldaki diğer bireyler tarafından ne ölçüde onaylandığına, saygı duyulduğuna, dâhil edildiğine ve desteklendiğine yönelik öznel duygu durumu olarak tanımlanmaktadır (Goodenow, 1992a; Goodenow ve Grady, 1993). Booker’a (2004) göre ise okula aidiyet duygusu, öğrencilerin okulun önemli ve saygın bir üyesi olduğunu ifade eder. Saygınlık kazanma ve statü sahibi olma ihtiyacı ergenlik döneminde çok daha fazla önem taşır.

Ergenlik kendini keşfetme, ufkun genişlemesi, fiziksel ve duygusal gelişimde bağımsızlığın yaşandığı bir geçiş dönemidir. Ergenlerin bu dönemde izledikleri yol tüm yaşamlarını etkileyen sonuçlara sebep olmaktadır (Gutman ve Midgley, 2000). Okula aidiyet duygusu ergenlerin gelişimsel ihtiyaçlarını karşıladığından dolayı onların uyumu için önemlidir. Bireyler kendilerini bir topluluğa ait hissettiklerinde kendilerini önemli hisseder ve diğer topluluk üyelerine güvenebilir (Hamm ve Faircloth, 2005). Ergenler

okullarındaki diğer insanlar tarafından önemsendiğinde, kendilerini okulun bir parçası olarak hissettiklerinde, madde kullanımı, şiddet kullanma ya da erken yaşlarda cinsel aktivitelere başlamaya daha az eğilimli olmaktadırlar (Mcneely, Nonnemaker ve Blum, 2002). Anderman (2002) yaptığı çalışmada, öğrencilerin algıladığı okula aidiyet duygusu ile iyimserlik, benlik kavramı ve not ortalaması arasında pozitif yönde ve anlamlı bir ilişki saptarken depresyon, sosyal red, okul sorunları ve devamsızlık arasında negatif ilişki bulmuştur.

Yapılan pek çok çalışmada okula aidiyet duygusuyla öğrencilerin akademik başarıları arasında olumlu ilişkiler bulunmuştur. Adelabu (2007), Anderman (2002), Booker (2006), Goodenow (1992a, 1992b, 1993a), Roeser, Midgley ve Urdan (1996) yaptıkları çalışmalarda okula aidiyet duygusunun gelişmiş motivasyon, akademik başarı, akademik performans ve özyeterlilikle ilişkili olduğunu belirlemişlerdir. Ayrıca araştırmalar okulu seven öğrencilerin sevmeyen öğrencilere göre akademik başarılarının daha yüksek; okulu bırakma, devamsızlık, disiplin sorunları ve okuldan kaçma oranının ise düşük olduğunu göstermektedir. Bu nedenle öğrencilerin akademik sonuçlarını geliştirmek için okulun cazibesi arttırılmalıdır (Hallinan, 2008). Bunun için öğrencilerin ilgisini çekecek, isteyerek ve zevkle katılacakları ders dışı etkinlikler, çalışmalar, yarışmalar düzenlenebilir. Finn’e (1989) göre gençler okul ortamında ekstra zaman geçirerek aidiyet duygularını içselleştirme olasılığı bulurlar. Özelliklede akademik başarısı zayıf olan öğrencileri, ders dışı ve sosyal aktiviteler okula bağlamada kaynak olabilir. Brown ve Evans (2002), öğrencilerin ders dışı etkinliklere katılımının, okula bağlılıkla ilişki olduğunu ve ders dışı etkinliklerin okula üst düzeyde bağlılık geliştirmede önemli bir strateji olabileceğini saptamışlardır. Adelabu (2007) da kendini okula ait hisseden öğrencilerin sosyal ve akademik etkinliklere daha fazla katıldığını belirlemiştir. Hunt-Sartori (2007) yaptığı çalışma sonunda birden fazla grup içinde bulunan öğrencilerin tek bir gruba katılan öğrencilere göre okula karşı daha fazla aidiyet duygusu hissettiklerini belirlemiştir.

Okula aidiyet duygusu ergenlerin gelişimsel ihtiyaçlarını karşıladığından onların uyumu için önemlidir. Bireyler kendilerini bir topluluğa ait hissettiklerinde kendilerini önemli hisseder ve diğer topluluk üyelerine güvenebilir (Hamm ve Faircloth, 2011).

Goodenow ve Grady (1993), kendilerini okul birliğinin bir parçası olarak gören öğrencilerin, sınıf ortamı içinde daha değerli bir yere sahip olduğunu ve başarı beklenti düzeylerinin daha yüksek olduğunu belirlemişlerdir. Öte yandan, okula aidiyet duygusunun öğrencilerin gelecek plan ve beklentileriyle de ilişkili olduğu yapılan

araştırmalarla belirlenmiştir. Örneğin Adelabu (2007) yaptığı çalışmada öğrencilerin okula aidiyet duygusu ve gelecek perspektifleri arasında olumlu bir ilişki saptamıştır.

Israelashvili (1997) ise çalışmasında okula aidiyet duygusunun öğrencilerin gelecek beklentisini olumlu yönde etkilediğini, aidiyet duygusu arttıkça olumlu gelecek beklentisinde de artış olduğunu gözlemlemiştir.

Aidiyet ve öğretmen desteğinin ergenlerin öğrenmesinde önemli ve çoğunlukla gözden kaçan değişkenler olduğunu savunan Johnson’a (2009) göre aidiyet duygusunun öğrencilerin öğrenme ve okul güvenliği üzerinde olumlu etkileri vardır. Özdemir, Sezgin, Şirin, Karip ve Erkan (2010) yaptıkları araştırma sonunda öğrencilerin kendilerini okula ait ve bağlı hissetmelerinin onların okula olan güvenini ve olumlu akran etkileşimini arttırdığını bulmuşlardır. Benzer şekilde Isakson ve Jarvis (1999) de yaptıkları çalışmada akran desteğinin okula aidiyeti arttırdığını belirtirken; Perdue, Manzeske ve Estell (2009) de arkadaş ilişkilerindeki kalitenin arkadaşlardan görülen desteğin ve arkadaşlara karşı saldırgan davranışların okula bağlılıkla ilişkili olduğunu saptamışlardır.

Öğretmenlerin öğrencilerle olan ilişkileri, öğrencilerin okula aidiyet duygularını önemli bir şekilde etkilemektedir (Goodenow, 1993b). Okula aidiyet duygusu yüksek olan öğrenciler öğretmen ve arkadaşlarıyla daha iyi ilişkiler kurmakta daha fazla özsaygı geliştirmekte ve yaşamdan daha fazla doyum almaktadır (Cemalcılar, 2009).

Johnson (2009) yaptığı çalışmada öğrencilerin öğretmenleriyle olumlu ilişkiler kurmasının öğrenciler arasındaki şiddeti azalttığını saptamıştır. Önder Cenkseven ve Sarı’ya göre (2012) göre zorbalığa karışmayan öğrenciler öğretmenleriyle olan ilişkilerini daha olumlu algılamaktadır. Bilgiç ve Yurtal (2009) ise zorbalığa karışmayan öğrencilerin maruz kalan ve zorbalık eğilimi olan öğrencilere göre daha olumlu sınıf iklimi algılarına sahip olduklarını, bu öğrencilerin öğretmenlerini daha fazla rahatlatıcı, paylaşımcı ve destekleyici olarak gördüklerini ve öğretmenleri ile daha olumlu ilişkiler kurma eğiliminde olduklarını saptamışlardır. Özdemir, Sezgin, Şirin, Karip ve Erkan’a (2010) göre öğrencilerini başarıya ve çalışmaya teşvik ederek destekleyen ve onların sevgi, ait olma ve başarı ihtiyaçlarını dikkate alan öğretmenler öğrenciler tarafından daha etkili algılanmaktadır. Ayrıca bu destekleyici öğretmen davranışları, öğrencilerin kendilerine güven duygusu geliştirmelerini de sağlamaktadır.

Aidiyet ihtiyacı karşılanmadığı takdirde yalnızlık ortaya çıkmaktadır. Aidiyet duygusundaki eksiklik sosyal izalasyon, yabancılaşma ve yalnızlık duygularına yol açabilmektedir (Melor, Stokes, Firth, Hayashi ve Commins, 2008). Hunt-Sartori’ye

(2007) göre yabacılaşma aidiyetin tersidir. Okuldan yabancılaşmış öğrenciler şiddet, öfke, düşmanlık gibi olumsuz davranışlar sergilemektedir (Newman, 1981; Akt. Hunt-Sartori, 2007). Finn’e (1989) göre okula yabancılaşma duygusu okula katılımı engellemekte, bu da öğrencinin okula karşı ilgisinin ve aidiyetin azalmasına, dolayısıyla düşük başarıya neden olmaktadır. Yapılan çalışmalar (Anderman, 2002; Beyer, 2008;

Osteman, 2000) okula aidiyet duygusundaki eksikliğin, depresyon, yalnızlık, kıskançlık, ilaç ve alkol kullanımı, okulu bırakma, devamsızlık, şiddete eğilimli olma gibi olumsuz sonuçlara yol açtığını ortaya koymaktadır. Bağlılık ise öğrencilerin okulu bırakmasını engellemede yardımcıdır.

2.1.2. Arkadaş Bağlılığı

Ergenlerin arkadaşlarıyla olan ilişkileri anne babaları ile kuracağı ilişkilerden farklıdır. Anne-baba ile çocuk arasında ebeveyn otoritesine dayalı bir ilişki vardır. Anne baba yol gösteren doğruları söyleyen ve karar verendir. Buna karşılık akranlarla beraberlik farklı bir ilişkiyi gerektirir. Bu daha eşitlikçi bir sosyal teması gerekli kılar.

Akranlar eşit bilgiye ve yetkeye (otoriteye) sahiptirler. Akranlarıyla kurduğu ilişkide genç başta eşitlikçi sosyal ilişki kurmayı, güvenli davranış göstermeyi, kendi düşüncesini ifade etmeyi, başkalarının fikirlerini hoşgörüyle karşılamayı öğrenir (Kılıçcı,1989; Akt. Kulaksızoğlu, 2001, s.87 ). Ergenin birincil amacı grup üyeleri tarafından ya da kendi grubuna çekici gelen bir başka grup tarafından kabul edilmektir.

Bu noktada ergenler başkalarının olumsuz tepkilerine ve eleştirilerine duyarlıdırlar.

Ergenler kabul edilip onaylanmak ve takdir edilmek istediklerinden başka insanların kendileriyle ilgili olarak ne düşündükleriyle ilgilenirler. Ergenlerin kendilerine verdikleri değer aynı zamanda bir ölçüde de olsa başkalarının görüşlerinin bir yansımasıdır (İnanç, Bilgin ve Atıcı, 2004, s.273).

Çocuğun ya da gencin toplumsallaşması sürecinde önemli bir işlevi olan akran etkileşimi, birey için önemli bir bilgi kaynağıdır. Çocuk akran grubunda, yetişkin yaşamında öğretilmesinden kaçınılan yasak (tabu) konuların burada rahatça tartışılması ve konuşulması olanağını bulur. Evde çeşitli söz ve hareketleri eleştirilen ve direnişle karşılanan birey, burada kendini rahat hisseder, hoşça zaman geçirir. Akran grubunun bir başka işlevi de, çocuğun toplumsal ufuklarını, görüş açısını genişletmesi, farklı deneyimler edinmesini sağlamasıdır. Normlara bağlanmak ve bu normlara uymak yine buakran gruplarında kazanılan davranışlardır. Bunun yanısıra akran gruplarında birey,

aileden bağımsız hareket etme, liderlik, otoriteyi tanıma, farklı sosyal sınıflara ait davranış kalıplarını öğrenme, cinsiyet rollerini öğrenme, işbirliği yapma gibi yaşantılar kazanır (Tezcan, 1997, 170-172).

Çocuk etkileşime girme fırsatı bulduğu akranlarıyla birlikte olduğu zaman, davranışlarını ve isteklerini arkadaşlarıyla, onların arzu ve davranışlarıyla bağdaştırma durumundadır. Çocuk akranlarıyla etkileşime girince onların davranışlarına ve isteklerine uyum sağlamak zorunda kalmaktadır. Bu anlamda çocukların birbirine model olmaları, pekiştireç olmaları söz konusu olabileceği gibi bazı davranışlarında da değişiklikler meydana gelir. Çocuk paylaşmayı, farklı görüşlerin varlığını da fark edip akranlarıyla birlikte yaşamayı ve bireyler arası çatışmaları çözümlemeyi de öğrenir.

Akranlarla birlikte olma, onlarla arkadaşlık etme ergenin kendisini tanıması, başkalarının kendisini nasıl algıladığını fark etmesi ve akranları arasında göreceli olarak kendi konumunu algılaması açısından, ergenin sosyal gelişimine önemli katkılarda bulunur. Ergenlikle birlikte akranlarla birlikte olma arzusu artar ve birlikte geçirilen zamanlarda önemli bir artış olur (Aydın, 2005, s. 148, 198).

Kişiler arası ilişkiler, bireyin yaşamı boyunca zihinsel ve kişisel gelişiminde çok önemli bir rol oynamaktadır (Bowlby, 1969; Akt. Cemalcilar, 2010). Başkaları tarafından saygılı davranılan öğrenciler, okulda daha mutlu olmakta, deneyimlerinden daha çok tatmin olmakta ve hedeflerini gerçekleştirmek için daha çok çalışmaktadır.

Aile, akran ve okul tarafından dışlanan çocuk ise, birçok olumsuz sosyal ve davranışsal risk taşımaktadır (Smith ve Sandhu, 2004).

Arkadaşlık ilişkileri, öncelikle çocuğun çevresel uyumu ve daha sonra da akademik, davranışsal ve duygusal uyumu üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.

Dışlanmış çocuklar olumsuz davranışlarda bulunma, suça yönelme, okuldan kaçma gibi davranışlar gösterme açısından risk grubu oluşturmaktadır (Rice, 1997; Akt. İnanç, Bilgin ve Atıcı, 2004, s.210). Bowers (1997) yaptığı çalışmada akranları tarafından reddedilen çocukların psikolojik ve sosyal sorunlar başta olmak üzere okul bırakma, alkol bağımlılığı, yetersiz istihdam ve başarısız evlilikler yaşamada yüksek risk altında olduklarını belirlemiştir. Leonard’a (2002) göre akran ilişkileri geliştiremeyen öğrenciler çocuk suçlarına karışmaya, yetişkinlikte sağlıksız mutsuz hayat sürmeye, duygusal sorunlar yaşamaya ve intihara kalkışmaya meyillidirler.

2.1.3. Empatik Sınıf Atmosferi

Empati; duygu, düşünce, eylem ve fizyolojik ayrıca bunların oluşturduğu algılama boyutunda gerçekleşir. Rogers (1961), empatiyi “karşı kişinin duygu elbisesini giymek, duyu organlarını ödünç alıp sanki bunlar kendisine aitmiş gibi bunları duyarlı anlamda subjektif derinliğe inip kullanmaktır” şeklinde tanımlamaktadır (Murat, Özgan, ve Arslantaş, 2005’de belirtildiği üzere). Özbay ve Şahin’e (2000) göre, empati doğru anlama ve algılama işlemidir. Doğru anlama ve algılama karşı BEN'e ait herhangi bir iletinin alıcı tarafından anlaşıldığı gibi veya onun algılama ve anlama repertuarının ölçütleriyle değil, karşı BEN'deki anlamlılığı açısından anlama becerisi ve çabasıdır.

Bir kimsenin karşısındaki kişinin belli bir durumda ne düşündüğünü ve ne hissettiğini anlama gücü olarak tanımlanan empati, “sosyal duyarlılık”, “sosyal algı”

gibi terimlerle de ifade edilebilir. Ayrıca empati insan ilişkilerinde iletişimin gelişimini kolaylaştıran en önemli faktörlerden biridir (Ünal, 1972; Akt. Kuzgun, 2011, s.157).

Borke’ye (1982) göre zeka, bilişsel gelişim için ne kadar gerekliyse empati de

Borke’ye (1982) göre zeka, bilişsel gelişim için ne kadar gerekliyse empati de