• Sonuç bulunamadı

3. AHÎLİK NEDİR?

3.1. Anadolu Ahîliği

“Fütüvvet düşüncesinin etkisi altında gelişmiş bir hareket olan Ahîlik, esnaflıktan eğitime, siyasetten savaşa kadar geniş bir faaliyet alanına sahîp, Anadolu Türklerine özgü bir oluşumdur.”118

Fütüvvet Teşkilatı’ndan bahsederken iki önemli bölge üzerinde durmak gerekmektedir. Bunlardan birincisi İslâm’dan önceki Arabistan, ikincisi de antik kültür

çevresidir. Anadolu Ahîliği119 için ise bunu söylemek güçtür şöyle ki, Anadolu’da artık

Ahîlik bir tasavvufî, dini topluluk olmaktan sıyrılmakta, -yine de ahlaki normlar açısından bunu taşımaktadır- ama ticari yönüyle ön plana çıkan sivil toplum örgütü ve nev-i şahsına münhasır ruhu olan teşkilat olarak görünmektedir.

Ortaylı’nın ifadesiyle İslamiyet, Miladi dokuzuncu asrın başında Rodos, Girit, Toronto, Sicilya ve Malta’yı fethederek Akdeniz’i müslüman bir deniz hüviyetine getirmiştir. Takip eden yüzyıllarda ise, Bizans’ta Makedon sülalesinin başa geçmesi (867-1056), Zenc isyanı (IX. Yy),kuzeyden Norman baskısı (XI.-XII. Yy) ve Reconquista hareketleri (XIII.-XV. Yy) İslam Fütühatını durdurmuştu. XI. asırda Mezepotamya, Güney Akdeniz ve Kuzey Afrika’nın çöllerine çekilen, itilen egzotik bir din olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.120 Selçuklu’lularla başlayan fetih dalgası, İslamiyeti içinde bulunduğu bu durumdan çıkardı. Hilfü’l-fudûl ile primitif olarak başlayan, İslam ile pekişen ve Türklük ile neşv ü nemasını bulan Ahîlik, Anadolu’da hünerini göstermiş oldu.

Moğol baskısı, Horasan ve Mâverâünnehir gibi kadim Türk illerinden gelen büyük Türk kitlelerinin iskânları, eğitilmeleri, sanat ve meslek sahîbi yapılmaları, siyasî kargaşalar ve sosyal kaos, dönemin sosyo-politik koşullarının biçimlendirici dinamiklerinin başlıcalarıdır. Bu dinamiklerin idealize ettiği insan tipi, Selçuklu

118 Erginli, Z., “Osmanlı Devleti'nin Kuruluşunda Türk Dervişlerinin İzleri”, Türkler, C:9, s.194. 119 “Anadolu” kavramı XII, XIII. ve XIV. Asırın ilk yarısıda dAhîl olmak üzere kullanımı terminolojik olarak tam karşılamadığı için kullanılmaması daha uygundur. “Anadolu” kavramı XV. Asırdan sonra anlam kazanarak yaygın hâle gelmiştir. Ancak Anadolu Ahîliği yerine dönemi daha iyi ifade eden kavram üzerinde durmak tezin mAhîyetini aşacağından burada genel hitâba uyulmuştur. Bkz. Baykara, T., “Türkiye Selçuklu Döneminde Toplum ve Ekonomi”, Türkler, C:7 , s.327.

Anadolu’sunun sosyal, ekonomik ve siyasi koşullarının tesiriyle Anadolu Ahîliğini meydana getirmiştir121.

Türk yaşam biçimi içe dönük bir yapıya sahîptir, -bunun somut hâli Türk sivil mimarisinde de görülmektedir.- Anadolu Ahîliğinin kurallar bütünü olan fütüvvetnâmelerle bu içe dönük anlayış bir nevi kurallara bağlanmıştır. Bu kurallar ne despot bir şekilde ne de Vedalardaki gibi aşırı mistiktir. Anadolu Ahîliği sanıldığı gibi sadece Selçuklu Türkiyesi’nde Türkmen esnaf ve sanatkâr çevrelerin kendi aralarında oluşturdukları bir halk kuruluşu değildir. Bu kuruluşun teşekkülünde devletin güçlü himayesi ve yönlendirmesi söz konusudur122.

Ahîlik, “el-Emr-ü bil’l-ma’ruf ve’n-nehyü ani’l-münker”babıyla, iyi olanı emretmek ve kötü olandan, insanları alıkoymak düstûrunu insanın–münevver insan- tüm hayatına tatbik etmiştir. Harputlu Nakkaş İlyas oğlu Ahmed’in Tuhfetü’l-Vesâyâ isimli fütüvvetnâmesinde, fütüvvet erkânının şartları sıralanırken içerisinde “İyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek” zikredilir123.Bunu şöyle ifade edebiliriz. Fütüvvetnâme merkezli bakışta iyilik emredilmektedir. İyiliğe götüren hasletler sıralanır ve Ahînin hilmî karakterli olması istenir. Kötülükten alıkoymak ise zaten tâlibin-çırağın eğitilmesiyle sağlanmaktadır. Çırak, iş tutmakta, erkânı öğrenmekte ve kalfa mertebesine yol almaktadır. "İnsanların çoğu sıhhatin ve boş vaktin kıymetini bilmezler."124 Hadis-i şerifince insanın vaktini/ömrünü faydalı şeylerle iştigâl ederek geçirmesi dilimizde “Boş duranı Allah sevmez” şeklinde ifade edilir ve boş insanın gereksiz şeylere kafa yorması, kifâyetsiz sözler sarf ederek nefesini boşa harcamasına sebep olur. Bu davranışlar ise tasavvufta kabul görmeyen davranışlardır. Ahîliğin tasavvufla bağına yukarıda değinmiştik, dolayısıyla Ahîlik “el-Emr-ü bil’l-ma’ruf ve’n-nehyü ani’l-münker” şiârının canlı bir birliktelik halinin müessesesi konumundadır.

Çaycı Hoca, vakıf hususunda “Türk devlet sisteminin muharriklerini büyük oranda vakıf ve benzeri kurumlar üzerinden takip etmek gerek”125 demektedir. Bizde

121 Akça, G., “Fütüvvetçilikte ve Türk Fütüvvetçiliğinde (Ahîlik) İdeal İnsan ve Ahlakı”, Turkish

Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic,

C:12/3, s.45.

122 Bayram, M., “Türkiye Selçuklularında Devlet Yapısının Şekillenmesi”, Türkler, C:7, s.247 123Şeker, M., age., 2011, s.19-20.

124 Buharî, Rikak 1

Ahîlik müessesesinin benzeri kurumlardan biri olacağı görüşüne sahîbiz. Zira Ahîliğin neşv-ü nemâ bulmasında Ahî zaviyelerinin ve Ahî zaviyelerinin işleyişinde, Ahîlerin nüfuzları nispetinde sağladıkları vakıfların önemi ortadadır.

Ahîlik bir tarikat değildir, Mevleviyye, Nakşiyye, Rifâîyye veya diğer tarikatlar gibi değildir. Ahî, çalışmamızda görüleceği gibi Zeynî müntesibi olabilir126 veya Hünkâr Hacı Bektaş’ın meydan evini Ahî yaptırabilmektedir127. Afyon’da Ahî Sinan Zaviyesi’nin şeyhliğine, Abdülkadir Geylanî halifelerinden Şeyh İsmail Dede gelebilmektedir128.

İbn Battuta’nın XIV. Asırda Anadolu coğrafyasını dolaşırken, diğer kavimlerin fütüvvetinden ziyâde Türk illerindeki fütüvetten bahsetmekte ve ayrı bir değer vermektedir. Bu da Anadolu Ahîliği hususunda üzerinde durulması gereken diğer bir noktadır. Şu hususda gözden kaçmamalıdır: Bazı mahallî hususlar istisna tutulduğunda, Abbasiler, Samanoğuları, İran ve Türkiye Selçuklu’ları, Suriye Türk Atabekleri tarafından meydana getirilen fütüvvet kurumları ile Mısır’da Selahaddin Eyyubî tarafından oluşturulan düzenlemeler de birbirine benzemektedir129.

Ahî teşkilatı Anadolu’ya gelmeden önce esnaf teşkilatı hüviyetinde değildir.130 Ahîlik, Fütüvvet hareketi gibi tüm İslam dünyasına mâlik bir hareket değil, Anadolu’da ve Türk muhitlerinde kendini göstermiştir. Fütüvvet teşkilatı ayrıca, Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah’ın (1180-1225) halifeliğinin sona ermesinden sonra etkisi giderek azalarak, kaybolmuştur131.Ahîlik ise Selçuklu’da başlayıp Lonca olarak Osmanlı’da, hatta Gürbüz Oğlanlar Ocağıyla Milli Mücadele dönemine kadar emâreleri devam etmiştir.Esefle günümüzde Ahîliğin olduğunu söylemek mümkün

126 Bkz. Menkul eşyalar bölümünde ele alan, 5.3. Ahî Oğlu Celâleddin Muhammed’e Ait Mezar Taşı. 127 Meydan evi Ahî Murad tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde sadece bilgi içerikli ufak bir levhada bu bilgi görülmektedir, ancak Kunter’in stampajını olarak okuduğu kitabede 769/1368 senesinin Ramazan-ı Şerif’in arefe gününde yaptırıldığı kayıtlıdır. Kunter’in 1940’larda incelediği bu kitabe müzede görülmemektedir. Kunter, H.B. “Kitabelerimiz”, Vakıflar Dergisi, 1942, S:2, s.432.

128 Karazeybek, M., Polat, Z., Ilgar, Y., AfyonkarAhîsar Vakıf Eserleri, AfyonkarAhîsar, 2005, C:1, s.309.

129Muallim M., Cevdet, age., s.121-122.

130 Hacıgökmen, M.A., “Anadolu’da Ahîliğin Esnaf Teşkilatı Hâline Dönüşmesi ve Tımar Sistemine Yansımaları (Ankara Örneği)”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2012, S:32, s. 270.

değildir. Ancak elimizdedir, ahlak mekanizmasını132 çalıştırarak can suyu verdiğimizde boynu bükük şukûfesinin çiçeklendiği ve terâvet saçmaya başaldığı görülecektir, zira toprağı buradadır.

“Türk ülkelerinde her şeyin Türklere has olduğunu görürüz. Onların hayvanlarını ve develerini gören onların Türklere has olduğunu anlar.”133 Câhız’ın bu ifadeleri Türklerin kendilerine has hasletlerinin göstergesidir. “Biz emanet, iffet sahîbi kişileriz. İncelik, kanaat sahîbiyiz, hizmete, uzak yolculuklara sabırlıyız.”134Uzak yolculuklara sabırlı olması, yolcunun hâlinden anlaması ve hizmet ehli olması Türklerin tabii bir özelliği görünmektedir. Bu özellik İslami kisveye bürününce Ahî olarak zaviye açmasına, âyande ve revendeye hizmette yarışmasına –Bu hususda İbn Battuta’nın Denizli’ye uğradığındaki Ahîlerin İbn Battuta’yı ağarlamak için birbirleriyle münakaşaya girdikleri hatıra gelir135- bir beis yoktur. Dolayısıyla Abbasi kanalıyla gelen fütüvvetin Anadolu Ahîliği’ne dönüşmesi gayet tabi görünmektedir. XIV. Asır şairi Gülşehri’nin Attar’ın Mantıku’t Tayr eserinin tercüme ederken fütüvvet ile ilgili bölüm eklemesi atrık fütüvvetin Anadolu Ahîliği’ne dönüşümü olarak okunamaz mı136?

Ahî Evren,Ahîliğin felsefesinde Gazzali’yi ve fütüvvete dayalı tasavvufî çizgiyi sahîplenmiştir. Teşkilatlanmasında ise Yesevî ve fütüvvet prensiplerini bir araya getirerek Anadolu Ahîliğinin ruhunu teşekkül ettirmiştir.Ahî Evren, mesleki gelişim, üretim ve felsefeyle(Ahî tasavvufi düşüncesi) “Kümelenme Modeli Teorisi”ni vücuda getirmiştir137. Kala,“Kümelenme Modeli Teorisini” adını verdiği prensibini,Ahî Evren’in “Letaif-i Hikmet” eserinden şu ifadelerle destekliyor :

132 Burada mekanizma kelimesinden Nazım Hikmet’in “Makinalaşmak İstiyorum!” şiirindeki gibi makinalaşma isteği değil ama bu şiirin vermiş olduğu o mekanik fonetiğin etkisi gibi çark, devir devinim, işleyiş anlaşılmalıdır.

133 Câhız, Türklerin Faziletleri, (Çev: Ramazan Şeşen), İstanbul, 2017, s.47

134 Konumuz dAhîlinde olmamasına karşın “hizmete ve yolculuklara sabırlı” ifadesi ile Erken Osmanlı Mimarisi’nde görülen zaviyeli/tabhaneli camiler husunda da üzerinde düşünülmesi gerektiği kanısındayız. Câhız, age., 2017, s.84

135 İbn Battuta, Seyehatnâme, s.279-280.

136 Gülşehri’nin ilavesini “son Selçuklu dönemine ait, doğu İslâmını Fütüvvet meselesi bakımından sosyolojik olarak inceleyen bir yapıt olarak değerlendiren Taeschner” için Bkz. Göçer Z., Franz

Taeschner’in Hayatı ve Eserleri, (Selçuk Ü. Yayınlanmış Y.L. Tezi), Konya, 2006, s.14.

137 Kala, A., Debbağlıktan Dericiliğe İstanbul Merkezli Deri Sektörünün Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul, 2012, s.19.

“... Bilmiş ol ki Allah insanı medeni yarattı. Bu şu anlama gelir; Allah insanoğlunu öyle yaratı ki insanlar birçok şeye muhtaç olsunlar ve ihtiyaç duysunlar. Örneğin yiyecek, içecek, giyecek ve yatacak şeylere. Ve hiç kimse bunları tek başına karşılayamaz (üretemez). Bu ihtiyaçları karşılamak için çok büyük bir kitle çalışmalı, tâ ki herkes gerekli eşyaların bir cüzünü yapsın (üretsin). Bazıları sanayi ve tarımla uğraşsın. Bazıları da sanayi ve tarım aletlerini yapsınlar (iş bölümü yapsınlar). Bu aletleri başkaları yapsın ki (işbölümü olsun ki) insanlara gerekli olan bütün aletler yapılabilsin.

Demek oluyor ki çeşitli sanat kollarında çalışan insanlara ihtiyaç vardır. O halde insanlar bir meslek edinmeli, bir işte birleşmeli (aynı işte çalışanlar mesleki guruplar oluşturmalı) ve çalışmalı ki insanların ihtiyaçları görülmüş olsun, insanların medeni yaratılmaları işte budur...”138

Ahîliğin bir düstur olarak addettiği iş sahîbi olmak, işini iyi yapmak gibi hususlar ise bir sanat abidesi olan Ahî Elvan camiine, bu düsturların temeli olan “İşlerinde himmeti yüksek olanları Allah sever” gibi Hadis-i Şerif’lerile pencere kanatlarına işlenmiştir139. Pencereden gelen aydınlığın harimi aydınlatmasından kinaye hadislerinde mümünin hayatına ışık tutacağı, sünnî çizgiyi hem sanatkarâne bir uslup ile –fâni dünya-, hem de batınî bir mesajla –bâki dünya- işlenerek, pencerenin fonksiyonluğuna bir anlam daha yüklenmiştir.