• Sonuç bulunamadı

Ahî Zekeriya’nın Sandukası

5. AHÎLERE AİT MENKUL ESERLER

5.9. Ahî Zekeriya’nın Sandukası

Envanter No: 709

Ölçüleri: Uzunluk: 1,80 m Genişlik:25 cm Yükseklik: 42 cm. Cinsi: Kalker

Tarihi: 14. Yy. Metni:

Alt Kademe Kuzey Yüz:

او ٌةانِس ُهُذُخْأات الا ۚ ُموُّياقْلا ُّياحْلا اوُه هلاِإ اهَٰالِإ الا ُ هاللَّ

يِف اام او ِتا اواامهسلا يِف اام ُهال ۚ ٌم ْوان الا

Allâhu lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyu’l-kayyûm lâ te’huzuhû sinetün ve lâ nevm lehû mâ fi’s-semâvâti ve mâ fi’l

Balık Sırtı Güney Yüz:

ْياب اام ُمالْعاي ِهِنْذِإِب هلاِإ ُهادْنِع ُعافْشاي يِذهلا ااذ ْنام ِض ْرا ْلْا

ْمِهيِدْياأ ان

arz men ze’llezî yeşfe’u ‘indehû illâ bi-iznihî ya’lemu mâ beyne eydîhim Alt Kademe Güney Yüz:

ْنِم ٍء ْياشِب انوُطي ِحُي الا او ۖ ْمُهافْلاخ اام او

اءااش اامِب هلاِإ ِهِمْلِع

او

اي الا او اض ْرا ْلْا او ِتا اواامهسلا ُهُّيِس ْرُك اعِس

ُهُدوُئ

ُميِظاعْلا ُّيِلاعْلا اوُه او ۚ اامُهُظْف ِح

ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bi-şey’in min ‘ilmihî illâ bimâ şâe vesia kürsiyyuhu’s-semâvâti ve’l-arz ve lâ ye’uduhû hıfzuhumâ ve hüve’l-‘aliyyu’l-‘azîm. Balık Sırtı Kuzey Yüz:

هذه

هربقلا اللهرون ءاولح اّيركزىخا ديحشلا ديعسلا روفخملا موحرملا ربق

haze’l-kabr el-merhum, el-mağfur, sa’id, şehid, Ahî Zekeriya helvâyı nevverallahu gabrahu.

Sandukanın Baş Kısmı:

اهَٰلِإ الا

ِهاللَّ ُلوُسار ٌدهماحُم ُ هاللَّ هلاِإ

“Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-Resûlullah” yer almaktadır.367

367 Sandukanın baş kısmındaki bu ifade Konyalı’nın 1968’de gördüğü ve okuduğu ifadedir. Malesef günümüzde bu ifade okunamayacak derecede silik bir vaziyettedir ama Kelime-i Tevhid’de yer alan

Genel Tanım:

Kalker taşından balık sırtı formunda işlenmiş olan sandukanın balık sırtı ve yan yüzeyleri tek sıra kartuş içerisinde Selçuklu Sülüsüyle verilmiştir.Baş ucunda ise hattın düzensiz şekilde istiflenmesiyle meydana getirilmiştir. İbrahîm Hakkı Konyalı tarafından metruk halde olan türbesinden 1968 yılında müzeye taşınan sanduka, genel görünüş itibariyle Selçuklu sanatını yansıtmaktadır. Malesef sandukanın ayakucunda olması beklenen tarihi ibare tamamen silinmiş vaziyettedir368.

Değerlendirme:

Kaynaklarda Ahî Zekeriya hakkında ve onun Helvacı lakabıyla anılmasını anlatan bir hadise veya menâkıb tesbit edemedik, lâkin Ereğli’nin Ahîlikle olan bağları için şunlar söylenebilir:

1207 senesinde Ahlat’tan Ereğli’ye gelen Hâce Mevdud’un Şeyh Bedreddin Yaman-ı Emir ve Şeyh Şihabüddin Çoban-ı Emir adında iki oğlu olduğu ve iki kardeşin babalarından kalan servetle zaviye kurdukları bilinmektedir369.Ayrıca 1303 yılında Niğde ve Aksaray arasında kalan Develihisar kalesini ele geçirerek Moğollar’a karşı baş kaldıran Cahî oğlu adlı Selçuk Bey’in de zaviyesi olduğu370 ve 1471 tarihli evkaf defterinde Ahî Pirî’nin371 tasarrufunda olduğu kayıtlıdır372. Zaviye-i Meydan olarak kaynaklarda geçen -günümüzde Meydanbaşı Mezarlığı civârı-, Ahî Zekeriya’nın

harflerin bazıları seçilebilmektedir. Üst kısımda yer alan Allah lafzı daha belirgindir. Bu sebeple doğru olduğu kanısıyla Konyalı’nın ifadesini kabul ediyoruz. Konyalı, İ.H., Abideleri ve Kitabeleriyle

Konya Ereğli’si Tarihi, İstanbul, 1970, s.547

368 Konyalı, Ahî Zekeriya’nın Kanuni Devrinde (1520-1566) yaşadığını ifade etmektedir. Konyalı, İ.H.,

age., 1970, s.548; Ancak Sandukanın formuna ve hattına bakarak bu yoruma katılmak mümkün değildir.

Sandukanın tarihine ilişkin akademik yayınlarda bilgi yer almazken yerel dergide 1231 tarihi geçmektedir. Bkz. III. Tuvana Beyaz Kiraz Şenliği, (Tuvana Şenliği Kutlama Komitesi Yayınları No:3), Ereğli, 1985, s.30; Bu tarihde bizce erken bir tarihdir. Yorumdan ibaret olan bu yaklaşım tarihi vesikalarla desteklenmelidir.

369 Bayram, M., “Ereğli’de Medfun Olan Şeyh Şihabü’d-din Makbul Kimdir?”, III. Milli Selçuklu

Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, Konya, 1994, s.123.

370Bugün Ereğli’de Otogar Mevkine yakın bölgede “Cahı Mezarlığı” bulunmaktadır. Ayrıca Ereğli’nin şehir kapılarından birinini adı da Cahı Kapı’dır. Bkz. Senan, F., Konya Ereğli’si, İstanbul, 1961, s.52. 371 Yörükoğlu, Ereğli’de CAhî Zâviyesi’ni tasarruf eden Ahî Piri dışında,herhangi bir Ahî kaydına rastlamamaktadır. Bkz. Yörükoğlu, D., “XV. Yüzyılda Karaman Topraklarında Ahîler ve Ahî Vakıfları”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Konya, 2008, S:20, s.668; Pirî ve Budak Efendi’nin türbelerinin varlığı bilinmektedir. Baba oğul oldukları zikredilen zâtlardan Budak Efendi’nin mezar taşındaki tarihe göre 1551 vefat tarihidir. Bkz. Senan, F., age., s.60; Piri Efendi, Ahî Pirî olabilir. Mezar taşı ve türbesinde yapılacak olan kazılar neticesinde daha kesin ifadeler söylenebilir. 372 Hacıgökmen, M.A. “Selçuklular Zamanında Ereğli’de Ahîler Hakkında Bir Araştırma”, Tarihin

bugün metruk halde olan türbesinin bulunduğu mevkide bir zaviye daha mevcuttur373. Bu zaviyeler, 1290 yılında tahta çıkan İlhanlı Hükümdarı Geyhatu’nun emirlerinden, Bayıncar Tatar (Noyan) tarafından ve 1317 yılında Anadolu’nun İlhanlı valisi olan Timurtaş tarafından Ereğli tarümar edildiğinde büyük zarara uğramıştır374. Ereğli, Karamanoğulları hakimiyetindeyken Eratna Beyliği’nin saldırılarını müdafada etmiş ve yine tahribat yaşamıştır375. Ahîliğin Seyfî kolundan hareketle, Ahî Zekeriya’nın sandukasında geçen şehit ifadesi, kendisinin böyle bir savunma esnasında şehit düşmüş olabileceğini hatırlatır.

Ahî Zekeriya’nın türbesinin bulunduğu mevkinin hemen yanında bugün “Meydan Başı Mezarlığı” bulunmaktadır. Osmanlı kaynaklarında bu zaviyeye ilişkin ilk bilgi 1125 (M. 1713) tarihlidir. Tesbit edilen son belge tarihi ise 1241(M. 1826) yılına aiittir ve mütevelli atamaları hakkındadır376. Ayrıca Orta Çağ İslami şehir planlamasında377 merkezde ulu camii ve şehrin giriş-çıkış yolu üzerinde “istirahatgâh”ların oluştuğu hesaba katıldığında, bu düzeni Ereğli Ulu Cami ve Meydan Başı Mezarlığında da görmek dolayısıyla, Ahî Zekeriya’nın türbesinin Zaviye-i Meydan’a ait olabileceği üzerinde durmak gerekmektedir.

Ahî Zekeriya’nın vefat tarihi sandukasından okunamamaktadır. Onun sandukasında geçen şehit ifadesi, Eratna Beyliği’nin saldırısı esnasında olduğu düşünülürse, 14. Yy başlarına tarihlendirmek uygun olabilir.

Ahî Zekeriya nezdinde, Ahîlik ve helva münasebetine kısaca değinmek yerinde olacaktır.

Kansız kurban anlamına gelen “saçı” (libation), Türklerin kadim bir geleneği idi ve “yalma” (ağaçlara şaman davullarına bağlanan paçavra), “yağ kokutmak” (ateşe yağ atmak) gibi çeşitleri vardı378. “Yağ kokutmak” olarak bilinensaçı çeşidinin

373 Hacıgökmen, M.A. agm., 2010, s.112

374 Hacıgökmen, M.A. agm., 2010, s.108-209; Moğol mezalimi şiirimize de yansımıştır Nedim: “Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kafir / Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kafir” Musikimizde de bu güfte içli bir makam olan Muhayyer makamıyla bestelenmiştir.

375 Senan, F., Konya Ereğli’si, İstanbul, 1961, s.19-20.

376 Samurlu, H., Osmanlı Döneminde Konya Ereğli’sinde Tasavvufî hayat, Tekke ve Zâviyeler, (Selçuk Ü. Yayınlanmamış Y.L. Tezi), Konya, 2004, s.46.

377 Can, Y., İslam Şehrinin Fizikî Yapısı, Ankara, 1995, s.157-158.

378 İnan, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, Ankara, 1986, s.98 ; “Darısı başımıza” gibi ifadelerde eski ananelerimizden günümüze ulaşan ifadelerdir. Cülûs geleneği, düğünlerde şeker, bakliyat, para atılma yani “saçılamak” da “saçı” adetinin eseridir. Bkz. Güler, A., “Türkler’de Saçı Geleneği”, Bilge Dergisi, 2000, S:25, s. 22-26.

sonradan pişi ve helva pişirmek olarak sirayet ettiği görülmektedir. Özellikle müsafirin, yolcunun zaviyeye geldiğinde kendisine lokma dökülmekte veya helva pişirilmektedir. Pişirme esnasındaki ateş ve kokudan dolayı Gök’e, Tanrı’ya haber verilerek “Tanrı Müsafiri” olarak addedilen kişiye hürmet telakkisi amaçlanır. Ahîlikte ayende ve revendeye, ayrıca cuma günleri ve önemli gecelerde zaviye mihmanlarına helva pişirilmesinin arka planında, kadim Türk inancı olan “yağ kokutmak” yatmaktadır. Ölen kişinin ruhunun evi ziyaret ettiği ve pişirilenin kokusuyla kendisinin yad edildiğini öğrenip mutlu olduğu inancı güdülmektedir. Lokma dökmek, helva ve pişi pişirmek üç, yedi ve kırık gün gibi önem atfedilen günlerde de yapılarak bir ölçüde; “üçler, yediler, kırkların demine devrânına hû” denilmekteydi. Pişirilenlerin yenmesinden sonra söylenen “ölmüşlerin ruhuna/canına değsin” ifadesi ise hâla dilimizde pelesenktir. Kişinin ölümünün yaklaştığının ifadesi ise “helva vakti geldi” sözüyle karşılanır. Atalarına rahmet okutmayana söylenecek atasözü ise “sac kokutmaz, mevlit okutmaz” olarak söz dağarcığımızda yer eder379.

379 Tufantoz, A., “Orta Asya’dan Balkanlar’a Türklerde Pişi ve Helva Pişirme Geleneği” Türk Kültürü

Fotoğraf No:27 Ahi Zekeriya'nın Sandukası Kuzey Yüzü

5.10. Ahî Şerafeddin’in Sandukası