• Sonuç bulunamadı

III. TÜRKİYE’DEKİ KURUMSAL DÖNÜŞÜM ÖRNEKLERİNİN ANALİZİ

III. 1. Devlet Mekanizmasına (Merkezi İdare) İlişkin Değişim ve Dönüşümler

III.1.1. Yasal Altyapıya İlişkin Değişiklikler

Türkiye’de merkezi idarenin kurumsal yapısını şekillendiren hukuki çerçeve konusunda önemli değişiklikler olmasına karşın bazı konularda da istenen gelişme sağlanamamıştır. İhale mevzuatı, 5018 sayılı yasa gibi önemli konularda kayda değer gelişmelere rağmen personel reformu gibi çok önemli bir konuda istenen gelişmeler bir türlü sağlanamamıştır.

Yasal değişikliklerin en başta geleni 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası’dır. Kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını ve yönetilmesini amaçlayan bu yasa ile kamu mali yönetiminin yapısı, işleyişi, bütçeleme ilkeleri ve tüm mali işlemlerin muhasebeleştirilmesi yeni bir düzene bağlanmıştır (5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 2003). 5018 sayılı yasa, 1927 yılından bu yana yürürlükte olan ve kamu mali sistemine uzun süre yön veren 1050 Sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ve onun getirmiş olduğu pek çok istisnayı yürürlükten kaldırmıştır. Yeni yasa devletin kaynaklarını o güne kadar birbirinden farklı mevzuatlara dayanarak kullanan tüm kamu kurum ve kuruluşlarını, harcamaların hangi usul ve esaslara göre ve ne şekilde yapılacağı hususunda tek çatı altında toplamıştır. Bu yönüyle ve içeriğiyle bu yasa kamu kaynağını kullanan idarelerin tüm mali işlemlerini belirli bir standarda kavuşturmuştur (Köse, 2009: 49–50; Akkoyun, 2009: 46–47). Bu yönüyle mali işlemlerin anayasası olarak ta kabul edilen bu yasa mali yönetimde bir devrim niteliği taşımaktadır.

Devletin mali yönetimine yeni esaslar getirilen bu kanunla tüm kamu kurumlarının hangi bütçe esaslarına tabi olacağı, idari yapılanmanın alt birimlerinin mali açılardan hangi rejimlere tabi olacağı 4 ayrı cetvel halinde tasnif edilerek belirlenmiştir (5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 2003; Köse, 2009: 51).

5018 sayılı yasanın en önemli özelliklerinden bir tanesi düzenleyici reformlar döneminin önemli ilkelerinden olan DEA’ne uygun bir şekilde çıkarılmış olmasıdır. Ayrıca 5018 sayılı yasanın bir diğer önemli yeniliği Stratejik Plan hazırlama yükümlülüğü getirmiş olmasıdır (Yüksel, 2005: 60–62 ). 5018 sayılı kanun ile kamu idarelerine, kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat ve benimsedikleri temek ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturmak, stratejik amaçlar ve ölçülebilir

hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş olan göstergeler doğrultusunda ölçmek ve uygulamanın izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla stratejik plan hazırlama görevi verilmiştir. Söz konusu yasanın DEA’ne uygun bir şekilde hazırlanması son dönemin gelişmeleri açısından anlaşılır ancak bir o kadar da arka planı sorgulanması gereken bir durumdur. Çünkü 21. yüzyılı stratejik planlama çağı olarak gören DPT, DEA kavramının mucidi ve stratejik plan kavramını ülkelere dayatan OECD’yi de “önümüzdeki yüzyılın stratejik üst kuruluşu” olarak ilan etmektedir (DPT, 2002: 10). Bu şekilde düşünen bir planlama teşkilatının rehberliğinde hazırlanacak plan ve onun hukuksal zemini olan yasalarda OECD etkisinin bu denli güçlü olması oldukça doğal bir durumdur.

Yasanın çok önemli bir yönü ise yasada geçen temel kavramların (şeffaflık, açıklık, hesap verebilirlik, stratejik planlama gibi) tamamının DB ve buna benzer küresel kuruluşlara ait olmasıdır. Bu yönüyle yasa, ülkemizin kapitalizme eklemlenme sürecinde küresel kapitalizmin siyasal/yönetsel yapılanmada öngördüğü son ayağı oluşturmaktadır. 5018 sayılı yasanın getirdiği nihai durum ise devlet (kamu) mekanizmalarının küresel kapitalizmin karar alıcılarının isteklerine tabi bir yapıya dönüşmesi olarak ta değerlendirilmektedir (Akbulut, 2007: 82–83).

5018 sayılı kanunun yanı sıra 5393 sayılı Belediye ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi kanunları ile nüfusu 50.000’in üzerindeki tüm belediyeler stratejik plan hazırlamakla yükümlü kılınmıştır. Ayrıca 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ile il özel idarelerine de stratejik planlama yükümlülüğü getirilmiştir. Kamu yönetimindeki kurumsal dönüşümün ana ayaklarından birisi olan 5018 sayılı kanunla kamu idarelerine stratejik planlama yapma yükümlülüğü getirilmiş ve stratejik planlama kamu reformunun bir aracı olarak düşünülmüştür.

Kamu mali yönetimini yeniden düzenleyen 5018 sayılı yasadan sonra bir diğer önemli yasa, 26 Mayıs 2006 tarihinde 26084 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 2006/9972 karar sayılı Strateji Geliştirme Birimlerinin Çalışma Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliktir. Bu yasa ile 5018 sayılı yasada sayılan ve daha önce Bütçe Daireleri’nce yerine getirilen görevlerin merkezi idari birimlerde ve özerk bütçeli kurumlarda kurulacak SGDB’nın yerine getirmesi benimsenmiştir. 01.01.2007 tarihinden itibaren ise bu görevlerin tamamı bu yeni birimler tarafından yerine getirilmeye başlanmıştır (www.gazi.edu.tr, e.t: 15.10.2009; www.kocaeli.edu.tr, e.t: 15.10.2009; www.ksu.edu.tr, e.t: 15.10.2009).

Bu yasal değişimin arkasında iç dinamiklerden ziyade başını DB’nın çektiği dış dinamiklerin baskısı vardır. Çünkü bu değişimin arka planına bakıldığı zaman bu yapısal değişime gidilmesinin arkasında DB ile 12 Temmuz 2001 yılında imzalanan 1. Program Amaçlı Mali ve Kamu Sektörü Uyum Kredi Anlaşması’nın varlığı görülür. Bu anlaşma ile kamu mali yönetiminde stratejik plan uygulamasına geçileceği taahhüdünde bulunulmuştur. Daha sonra bu anlaşmayla ilişkisi açıkça ortada olan 3 Ocak 2003 tarihinde hazırlanan Acil Eylem Planı’nda kamu reformunun bir gereği olarak Stratejik Planlama uygulamasına geçileceği açıkça ortaya konmuştur. Bu taahhütlerin bir gereği olarak 26 Mayıs 2006 tarihinde çıkarılan yasa ile SGDB’nın kurulması yasal zemine kavuşmuş, oluşturulan birimler kısa sürede fiilen göreve başlamıştır (www.gazi.edu.tr, e.t: 15.10.2009; www.kocaeli.edu.tr, e.t: 15.10.2009; www.ksu.edu.tr, e.t: 15.10.2009).

Böylesi radikal bir değişim ve yapılanmanın kökeninde DB ile imzalan bir kredi anlaşmasının olması bu kurumların açık bir hedefe dönüşmesine neden olmaktadır. Çünkü devletin tüm mali faaliyetlerine yeni bir çerçeve veren yapılanmanın bir kredi anlaşmasının şartı olarak ortaya çıkması ve bu alanda herhangi bir iç dinamiğin olmaması

tartışmaya değer bir durumdur. Zaten ilerleyen süreçte de gerek bu yeni birimler gerekse bu birimlerin hazırlamış olduğu stratejik planlar birçok tartışmanın konusu olmuştur.