• Sonuç bulunamadı

2. ÂŞIK KUL MANSUR'UN ŞİİRLERİNİN İNCELENMESİ

2.4. Şiirlerinde Ele Aldığı Konular

2.4.6. Alevi Bektaşi Kültürünü Konu Alan Şiirleri

Âşık tarzı şiir geleneğinde güçlü bir şekilde işlenen konulardan birisi de Alevi- Bektaşi kültürüdür. Alevi-Bektaşi inancına sahip olan âşıklar daha çok şiirlerinde Allah- Muhammed- Ali üçlüsünü işler. Bu eksendeki şiirlerde daha çok bu kültürün temel unsurları anlatılmaktadır. Alevi-Bektaşi inancının ibadetlerinin şekillendirdiği bu şiir anlayışı geçmişten günümüze aktarılagelmiştir.

O’nun gönlü bizim dergâhımızdır Herkes ona desin öz şahımızdır Dillerde dolaşan hak duamızdır

Benim şahım Hâk Muhammed Ali’dir (359/2)

Alevi-Bektaşi ozanlar, dünyanın ve evrenin sırları yanında yaratılış sırlarını arayan kişilerdir. Onlara göre dünya yüce yaratıcının tecellisinin bir sonucudur. Dünya onlar için bir hayalden ibarettir. İnsanın buraya erginleşmesi için yollandığı görüşü bu saz şairlerindeki yaygın düşüncedir. İnsan bu âleme kendisini tamamlamak için gelmiştir. Dünya ile illgili olan herşey onların şiirinde bir benzetme ve mecaz unsuru olarak kullanılır. Bunun dışında dünya malına tamah edilmez. Alevi-Bektaşi âşıklar da inandıkları değerler doğrultusunda şiirlerini söylemektedir.Kul Mansur; Hacı Bektaş-ı Veli’yi, Hz. Hasan ve Hüseyin, Ehl-i Beyti ve Hz. Ali yanında Hz. Havva ve Adem’i konu alan şiirler söylemiştir. Bunun yanında ham sofuları yeren, ibadeti işleyen şiirlere de yer vermiştir.

Yağmurdan kardan doludan Beyhude gezen deliden Hasan Hüseyin Veli’den

Seni sordum görmemişler (120/3)

Kul Mansur’un şiirlerinde sembol ve metafor kullanımına sıklıkla yer verdiği görülmektedir. Bu durumun elbette farklı nedenleri vardır. Ancak kullanılan bu sembol ve metaforlara bakıldığında genelinin Alevi- Bektaşi kültürüyle alakalı olduğu görülecektir. ‘‘İnsan anlayışının sınırlarının ötesinde sayısız şey bulunduğundan,

olarak simgesel terimler kullanmaktayız. Bütün dinlerin sembolik bir dil ya da imgeler kullanmasının bir nedeni budur.” (Jung, 2009: 21) Mansur’un şiirlerinde kullanılan bu

unsurlar Alevi-Bektaşi inancının önemli kültürel öğelerindendir.

Kul Mansur’un bazı şiirlerinde turna eksenli temaları görmek mümkündür. Kültür açısından vazgeçilmez olan turna, uzun bacaklı, parlak ve güzel göçmen bir çeşit kuştur. Alevilikte “turna” kavramının sıklıkla şiirlerde işlenmesi kendiliğinden oluşan bir durum değildir. Bu yaşanmışlığın ve kollektif bilincin bir yansımasıdır. Türklerin eski inancının bu kültür üzerinde ki izlerinden birisi de turna motifidir. “Turnalar,

Totemizm ve Şamanizm gibi inançların görüldüğü devirlerden itibaren bugüne kadar ananede kendini muhafaza etme gücüne sahip bir ilah, bir sembol ve motif olarak yaşamıştır.” (Elçin, 2003: 55) Âşığımız turna metâforunu farklı şekillerde kullanmıştır.

Turnaya yüklenen bu misyon köklü bir inanışın yansımasıdır.

Bende bir zamanlar sevdim sevildim O dost için nice yerde dövüldüm Turna idim dost bağından kovuldum Beni bülbül gibi zara çevirdin (299/3)

Türklerde tarihi süreç içerisinde totemcilik olmamıştır. Ancak turna, Türklerde bir kültür olarak kabul görmüştür. Bu kuşun gökyüzünde dönüşleri Türklerin ibadetlerine ve yaşayışlarına bir ilham kaynağı olmuştur. “Çinli’lerin Türkler hakkında

yazdığı belgelerden öğrendiğimize göre, Hunlar, Göktürkler günümüzdeki semaha benzeyen oyunlar oynar rakslar yaparlardı.” (Eröz, 1992: 62) Gökyüzündeki turnanın

bu dönüşleri, kamların dini törenlerindeki dansının temelini oluşturmaktadır. Alevi inanışındaki cem ibâdetinde yapılan semah da bu dönüşü simgeleyen bir motif olmuştur. Alevi inancındaki dönme, kişinin hem kendi hemde çevresi etrafında dönmesi şeklindedir. Bu kişinin yanındaki diğer bireyler de ortak bir yörüngenin etrafında dönmektedirler. İşte bu ortak noktada Tanrı vardır. Tanrı etrafındaki bu dönüş tıpkı turnanın gökyüzündeki dönüşlerine benzemektedir. İnsanoğlu semahtaki yeri ve çevresini eksen alarak döner. Bu dönüşün temelinde, aslında Allah’la birleşme ve buluşma amacı yatmaktadır. Tanrıyla buluşan birey bu dönüşümler sayesinde hatalarından ve günahlarından arınır. Turnanın inançsal açıdan ibadetlere temel

oluşturması kültürel unsurlara da yansımasına neden olmuştur. Âşığımızda bu unsuru şiirinde inançsal bir değer olarak kullanmaktadır.

Belki de canansın belki de cansın Niye istiyorsun yüreği yansın Boz atlı Hızır’sın Şah-ı Merdan’sın

Dost musun düşman mı bileyim turnam? (212/3)

Hz. Ali’ye yakıştırılan özelliklerden biri de turnalar şahı olmasıdır. Çünkü turnanın sesi oldukça yüksek çıkar. Sesin bu kadar yüksek ve ahenkli çıkması ise Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’in çektiği sıkıntılara bağlanmaktadır. Alevilerin çektiği sıkıntılar ve acılar bu motifle şiirlerde yer bulur. Kul Mansur da şiirlerinde böyle kullanımlara yer vermektedir.

İki turna gelir rengi kırmızı Birisi Muhammed Ali’dir gelir Birinin alnında zöhre yıldızı

Hünkâr’ı Hacı Bektaş Veli’dir gelir (366/1)

Alevi- Bektaşi inançlarından birisi de devir inancıdır. Bu inanış ruhun sürekli başka kavramlara geçtiğidir. Bugün insan bedeninde olan bir ruh zaman içerisinde bir bitki veya bir hayvana geçeceği inanışıdır. İşte ruhun bu şekilde dönüşü de tıpkı turnaların dönüşüne benzetilmektedir. Alevi anlatılarında turna, Horasan erenlerini temsil etmektedir. Bu temsiliyet ise Ahmet Yesevi’nin turna donuna girip velilerine haber ver ulaştırmasından kaynaklanmaktadır. Başta Pir Sultan Abdal olmak üzere bütün Alevi ozanlarında turna motifi bu nedenlerden dolayı kullanılır.

Turna haber getirmiyor Bülbül haber götürmüyor Bu çile mi bitirmiyor?

Kul Mansur’un şiirlerinde çok fazla kullanılan unsurlardan biri de‚‘‘sultan” dır. Bu sözcük genellikle Alevi- Bektaşi anlatılarında din büyükleri için kullanılmıştır. “Alevi- Bektaşilerin kendi aralarında “sen” yerine kullandıkları seslenme sözüdür.” (Korkmaz, 1993: 325) İnsan bu dünyada Allah’ın halifesidir. Hedefi ise bütün eksiklerinden ve günahlarından arınarak‚ ‘‘kâmil insan” mertebesine ulaşmaktır. Bu duruma gelen birey yeryüzünün sultanıdır. Bu düşünce Aleviliğin insana verdiği değerin bir sonucudur.

Deli gönül âşık Mansur’u dinle Bin söz söyler ise birini anlar Olamazsın o vefasız sultanla

Ne olur yâr için inleme gönül (211/4)

Şah, Alevi-Bektaşi kültüründeki önemli unsurlardan bir diğeridir. Tarihi dönemlerde Orta Asya ve Hindistan’daki mutasavvıflar için kullanılan bir unvandır. “Alevi-Bektaşi edebiyatında “Şahım Ali”, “Şah-ı Merdan”, “Şah-ı Necef”, “Şah-ı

Velayet” gibi deyimlere sıkça rastlanır.” (Uludağ, 2002: 322) Âşığımızın şiirlerinde

‘‘Şah” çeşitli anlamlar kazanarak farklı şekillerde kullanılmıştır.

Gözlerim uykuya daldı Kim gelip kapımı çaldı Asırlar geride kaldı

Beklerim ki Şah gelecek (48/2)

Mansur, bazı şiirlerinde Ehl-i Beytten bahsetmektedir. Hz. Ali’nin torunu olan ve Kerbela’da şehit edilen Hz. Hüseyin’e telmihte bulunmaktadır. Şah, metâforunu kullanarak kendi inancının bir gereğini şiirlerine yansıtır. Hz. Hüseyin’e duyulan hasret ve özlem eserlerinde en iyi derecede işlenir. Onun yüreğindeki Hz. Hüseyin acısı her zaman aynıdır.

Ben bu derdi senden buldum Güzel baharımda soldum Kerbela’ya haber saldım

Sen diye toprağa sürdüm yüzümü Kılavuz eyledim dertli sazımı Sana bağlamışım bütün özümü

Beni mahçup etme ya Şah-ı Merdan (275/2)

Alevi inancının temeli olan ve sevgisiyle canların yandığı Hz. Ali, Kul Mansur’un şiirlerinde en üst yerdedir. Çünkü o şahların şahıdır, bilimin kapısıdır. Âşığımız rüya âleminde onun elinden bade içip kendisini saza ve söz vermiştir. Ona göre bu âşıklık ilhamının kaynağı odur. Şiirlerinde ona duyduğu sevgiyi şöyle açıklamaktadır:

Şahımız her yerde dolaşır bence Ona inanmışım ben tüm gönlümce Takılsa dilime bir demir kanca

Yine benim şahım Ali’dir derim (249/3)

O’nun gönlü bizim dergâhımızdır Herkes ona desin öz şahımızdır Dillerde dolaşan hak duamızdır

Benim şahım Hâk Muhammed Ali’dir (359/2)

Alevi- Bektaşi âşıkların, şiirlerinde sürekli işlediği ve eserlerinde etkisi görülen Yunus Emre bu kültürün önemli şahsiyetlerinden birisidir. Mansur’un şiirlerinde de bu etkiyi görmek mümkündür. Tapduk Emre ve Yunus arasında geçen tarihi olayı âşığımız şiirinde şöyle anlatmıştır:

Tüm sevdiklerimi geride koydum Ulu Şah’ım yalnız sana his duydum Bütün zorluklara boynumu eğdim

Kul Mansur, Alevi-Bektaşi geleneğinin içerisinde büyümüştür. Onun âşıklığının oluşmasındaki temel etkenlerden biri de bu kültürün uygulamalarıdır. Küçük yaşlarda dedesinden ve babasından bu inancın temel eğitimini almıştır. Cem evlerinde yıllarca zakirlik yaparak kültürün gelişimine katkıda bulunmuştur. Mansur, bununla yetinmeyip dernek başkanlığı da yapmıştır. Bu yüzden Kul Mansur, Alevi-Bektaşi geleneklerini çok iyi bilmektedir. Kültürün ana kaynağından beslenen âşığımız, şiirlerinde bu kültürün unsurlarını da fazlasıyla kullanmıştır.