• Sonuç bulunamadı

1. ÂŞIK KUL MANSUR'UN HAYATI VE ÂŞIKLIĞI

1.1. Hayatı

1.1.3. Adı ve Mahlası

Âşığımızın adı Mansur soyadı ise Çiftçi’dir. Kendisine mahlas olarak‚ ‘‘kul” sözcüğünü seçmiştir. Burada üzerinde durulması gereken önemli noktalar ise‚‘‘kul” ve ‘‘mansur” sözcükleridir. Çünkü bu iki sözcük Alevi- Bektaşi kültüründe oldukça önemlidir. Aleviler ve Bektaşiler, felsefelerinin biçimlenme sürecinde, görüşlerine kaynak alarak yücelttikleri Hallâc-ı Mansur'u; dünyalaşan inançlarının toplumsallaştınldığı yerle, (cem törenindeki Dar-ı Mansur) yani meydanla özdeş kılarak ölümsüzleştirdiler. (Korkmaz, 2008a: 215) Bu ölümsüzleştirme sadece cem törenindeki Dar-ı Mansur’la sınırlı kalmamıştır. Alevi- Bektaşi toplumu‚ ‘‘Mansur” ismini çocuklarına ad olarakta koymuşlardır. Bu şekilde gelecek nesillere bu isim ile birlikte bir kültür aktarılmaya çalışılmıştır. Böylece toplumsal bellek canlı tutulmuştur. Âşığın şiirinde bu durum şöyle anlatılmıştır:

Ağlarım feryadım yoktur Hiçbir şeyde tadım yoktur Bir kimliğim adım yoktur

Mansur denen biriyim ben (86/4)

Bu durum Türk toplumundaki ad koyma geleneğinin yansıması olarakta ele alınabilir. ‘‘Kul” mahlası Alevi- Bektaşiliğe intisab eden anlamında alınmış bir sözcüktür. Mansur adı âşığımıza babası tarafından verilmiştir. Âşığımız, Alevilik inancına bağlıdır. Bu bakımdan kendisini bu inancın bir kölesi sayar. Bağlılığını bildirmek için kendisine ‘‘kul” mahlasını almıştır. Şiirlerinde mahlasını sıklıkla

kullanmaktadır. Hallac-ı Mansur’a karşı duyduğu sevgiyi şiirlerinde sıklıkla işlemektedir. Adı ve mahlasının kaynağının da bu sevgi olduğunu şöyle anlatmaktadır.

Sen bir canan idin bende can idim Narin vücudunda beyaz ten idim Ben ben değil idim ben bir sen idim

Mansur senden gelir kul senden gelir (364/4)

Şiirden de anlaşılacağı üzere Hallac-ı Mansur‘un çektiği sıkıntılar her zaman âşığın hafızasında ilk günkü gibi canlıdır. Kendisi de bu ismin ve mahlasın sorumluluğunu bilmektedir. Bu sorumluluk çerçevesinde yaşamaktadır.

1.1.4. Yakın Çevresi 1.1.4.1. Babası

Âşığın babasının adı Ali’dir. Yoksul bir ailenin ilk çocuğu olarak 1940 yılında doğmuştur. Sekiz kardeşin en büyüğü olan Ali Bey, aile içerisinde evinin geçimine sağlamak için çalışan tek kişidir. Ali Çiftçi’nin babasının adı İbrahim‘dir. Ali Bey, askerliğini jandarma olarak otuz aylık bir zaman diliminde yapmıştır. Askerdeyken babasının ölüm haberini alır. Askerden geldikten sonra ailesinin bütün sorumluluğunu alır. Çünkü ailesi artık perişan ve yoksul bir haldedir. Geçim sıkıntısına düşen Ali Çiftci bütün köyleri gezer ve at ticareti yapar. Fakir bir ailede büyüyen âşığımızın babası hayatta sürekli olarak zorluklarla mücadele etmiştir. Almanya’nın ülkemizden işçi talebinde bulunduğu zamanlarda Çiftçi ailesinden küçük kardeşe de davetiye gelir. Ancak ailenin en küçük bireyi bu daveti kabul etmez ve gitmeyi reddeder. Bu olaydan sonra Mansur’un babası kardeşine gelen davetiyenin boşa gitmemesi için kardeşinin adına 1964 yılında Almanya’ya gider. Daha önceleri Akbulak köyündeki toprak ağalarının yanında ırgat olarak çalışan âşığımızın babası artık daha büyük paralar kazanmaktadır. 1967 yılında köyüne büyük paralarla dönen Ali Bey yanında çalıştığı ağaların bazı topraklarını alır. Aldığı arazileride kardeşlerinin üzerine geçirir. Para kazanıldığını gören küçük kardeş de âşığımızın babasının yanına Almanya’ya gitmeye karar verir. Mansur’un babası ve amcası birlikte Almanya‘nın yolunu tutarlar. Bir yıl

sonra Almanya’dan dönen âşığımızın babası aynı yıl tekrar evlenir ve eşini alarak yurt dışına gider.

Ali Çiftci, şuanda yetmiş beş yaşındadır. Kul Mansur‘un yaptığı kaza nedeniyle üzülmektedir. Bu olay yüzünden çeşitli zamanlarda sağlık problemleri yaşamaktadır. Hayatta sürekli kendini geliştirerek yaşamıştır. Alevi- Bektaşi geleneğini en iyi şekilde yaşamaktadır. O, bütün ibadetleri yerine getirmektedir. Namazını kılmakta ve orucunu tutmaktadır. Asıl mesleği duvar ustalığı olmasına karşın Almanya’dan geldikten sonra esnaflık yapmıştır. 1980’den beri açtıkları bakkal dükkânını hala işletmektedir.

1.1.4.2. Annesi

Zekiye Hanım, Elazığ’ın Palu ilçesindendir. Bu bölgede bulunan ‘‘Suroğlu” aşiretine mensuptur. Kul Mansur’a göre annesinin bağlı bulunduğu aşiret, Türkmen aşiretidir. Özellikle anne tarafı âşığımızın düşünce dünyasını şekillendiren en büyük etmenlerdendir. Dedesi, Sünni olmasına rağmen Alevi- Bektaşi geleneğine sıkı sıkıya bağlıdır. Dedesi seksen beş yaşına kadar yaşamıştır. Âşığımız küçük yaşlardayken dedesi trafik kazası geçirmiştir. Kul Mansur, dedesinin yardımına koşan ilk kişi olmuştur. Vücudunda birçok kırığı olan dedesi ilerleyen yaşıyla nedeniyle de bakıma muhtaç kalmıştır. Âşığımız, dedesinin yanı başında beklerken dedesi bir gece hasta yatağında birden bire ‘‘Açılın Kapılar Şaha Gidelim” adlı deyişi okuma başlamıştır. Bu deyiş ileriki hayatını değiştirecek olaylardan biridir. Çünkü duyduğu bu sözleri bir daha asla unutmamıştır. Kul Mansur‘un annesi ve annesinin ailesi âşığımız için oldukça önemlidir. Çünkü hayattaki en değerli zamanları onlarla paylaşmıştır. Babasının yanlarında olmadığı zamanlarda annesiyle kader ortaklığı yapmıştır. Onunla birlikte gözyaşı döküp mücadele etmiştir. Bu durumu şiirinde şöyle anlatmaktadır:

O yuvanı viran ettiğim gibi Bir derdine bin dert kattığım gibi Üzülme sen yine gittiğim gibi Gelip gözyaşını silerim anne (166/4)

Mansur, annesinden sadece askere gittiğinde ayrı kalmıştır. Bu ayrılık da onu fazlasıyla etkilemiştir. Askerdeyken yazdığı şiirinde annesine şöyle seslenmektedir:

Kaldır kollarını yalvar Allah’a O masum yüzünü görsem bir daha Belki bir akşama belki sabaha Sessizce kapını çalarım anne (166/2)

Annesi hiçbir eğitim almamıştır. Ancak hayatta kendisini en iyi şekilde yetiştirmiştir. Kul Mansur’a göre, annesi kardeşlerine ve kendine hem annelik hem de babalık yapmıştır. Fedâkar bir Anadolu kadınıdır.

1.1.4.3. Kardeşleri

Ali ve Zekiye Çiftçi‘nin yedi çocuğunun ikincisi olan Âşık Mansur’un, Halide adında bir ablası, Yansur, Orhan, Muhterem, Cenk ve Eren isminde beş tane de kardeşi vardır. Kul Mansur‘un ablası Halide Hanım, Mansur’dan bir yaş büyüktür. Evli ve iki çocuk sahibir. Elazığ’ın Ulukent mahallesinde yaşamaktadır. Erkek kardeşleri olan Yansur ve Orhan Çiftçi, yurt dışında yaşamaktadır. İki kardeş Almanya’da bir temizlik firmasına sahiptir. Orhan Çiftçi evli ve iki çocuk sahibidir. Yansur Bey ise bekardır.

Muhterem Hanım, âşığımızın kendisinden küçük kız kardeşidir. Evli ve iki çocuk sahibidir. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir lise’de coğrafya öğretmenliği yapmaktadır. Diğer erkek kardeşleri ise Cenk ve Eren Çiftçidir. Cenk Bey, âşığımızın geçirmiş olduğu trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Asıl mesleği tarih öğretmenliği olan ancak atanamadığı için polislik sınavını kazanarak polislik mesleğine geçmiştir. Eren Çiftçi ise kardeşlerin en küçüğüdür. Elazığ’da yaşayan Eren Bey evlidir.

1.1.5. Evliliği ve Çocukları 1.1.5.1. Evliliği

Nuray Çiftçi, 27.04.1977 tarihinde Tunceli merkeze bağlı Akpazar beldesinde dünyaya gelmiştir. Tunceli bölgesindeki Tilvenk aşiretindendir. Bölgede oldukça etkin ve büyük bir aşirettir. Pertek bölgesinin çeşitli kısımlarında boylar halinde yaşamaktadırlar.

Âşığımız, 1993 yılında askerden gelmiştir. Bu tarihten sonra babası evlenmesi için Kul Mansur‘a baskı yapmaya başlamıştır. Gelin adayının bulunması içinde tanıdıklarına haber yollamıştır. Beklediği haber Ali Bey’in yeğeninden gelir. Bundan sonra gelişen olayları Kul Mansur şöyle anlatır: ‘‘Babam bir gün beni yanına çağırdı.

Bende dükkândaki işlerimi bitirdikten sonra yanına gittim. Lafı çok fazla uzatmadan yarın hazırlığımı yapıp Akpazar’a gitmemi söyledi. Amcamın kızının bana birini bulduğunu anladım. Sabah olduğunda yola koyuldum ve öğle vakitlerine doğru Akpazar’a kavuştum. Beni amcamın kızı karşıladı ve bana bir kısmet bulduğunu söyledi. Ancak söyleyecekleri bitmemişti. Bulduğu kızın bugüne kadar kimseyi beğenmediğini ve seçici biri olduğunu söyledi. Bunları duyduğumda bütünüyle hayal kırıklığına uğradım. İçimde bu kıza karşı büyük bir ön yargı oluştu. Bütün hazırlıkları tamamladıktan sonra görücü evine doğru yola çıktık. Kızın babası Amerika’da işçi olarak çalışan zengin birisiydi. Görücüye gittiğmizde izine gelmişti. Kızın ailesi, bizleri kapıda oldukça sıcak bir şekilde karşıladı. Oturma odasına geçtikten sonra on yedi yaşında çok güzel bir kız elinde kahve fincanlarıyla içeriye girdi. İlk kez eşimi o an görmüştüm. Bu kadar güzel biri benimle evlenmez dedim içimden. Sonra kahveleri içip kalktık. Ben hiç durmadan Elazığ’ın yolunu tuttum. Gurur yaptığımdan dolayı karşı taraftan cevap gelmeden kızı beğenmediğimi ve istemediğimi söyledim. Kader ya, babam bu durumu duyunca çok üzüldü ve hastalandı. Bu olaydan sonra vicdan azabı çekmeye başladım. Telefonun başına geçerek amcamın kızını aradım ve kızı tekrar istemeye gitmelerini istedim. Akrabalarım istemeye gittiklerinde olumlu bir cevap aldılar. Ancak hem istemeye hemde nişanıma gitmedim. 29.08. 1993 tarihinde güzel bir düğünle evlendim. ”

Bu evlilikten üç çocukları olur. 27.07.2009 tarihinde büyük çocukları olan Helin lise sınavını kazanır. Bunu kutlamak için âşığımız ailesi ve izine gelen erkek kardeşiyle, Aleviler açısından oldukça kutsal olan Munzur gözelerine pikniğe giderler. Pikniklerini yaptıktan sonra dönüş yoluna geçerler. Dönüş yolunda Kul Mansur kullandığı aracın kontrolunu kaybeder ve büyük bir kaza yapar. Kul Mansur, gözlerini günler sonra hastahanede açar. Kalktığında ailesinden herhangi bir kimseyi göremez. Onların nerede ve nasıl olduğunu sorar. Acı gerçek kendisine ancak iki gün sonra söylenir. Çünkü bu kazada eşini ve erkek kardeşini kaybetmiştir. Kul Mansur önceleri buna inanmak istemez. Bu durum onun için büyük bir yıkım olur. Günlerce bu kötü kabusun bitmesini bekler. Bu olaydan ötürü sürekli kendini sorumlu tutar. Çok büyük acılar çeker. Çünkü

üç tane çocuğuyla bir başına kalmıştır. Artık yaşamak istememektedir. Çeşitli zamanlarda intiharı düşünür. Ancak çocuklarının varlığı ve onlar için yaşaması gerektiği onu bu düşünceden vazgeçirir. Yıllarca gözyaşını içine akıtır ve bu durumu hiçbir zaman çocuklarına yansıtmaz. İçindeki büyük acıları dindirmek için iyice şiire yönelir.

Budur gerçekler davası Mansur’un bitti havası Yıkıldı gitti yuvası

Kor gibi söndü gariban (83/4)

Talihsiz bir kaza sonucu kaybettiği eşine yazdığı bu şiir onun duygularını anlatması açısından oldukça önemlidir:

Senden kalan son hatıra resmini Sol göğsüm üstüne yapıştırdım yâr Yıllar yılı sayıkladım ismini Hayalle günümü geçiştirdim yar

Senin yokluğunu kabul etmedim Başım alıp dört bir yana gitmedim Bülbül gibi dört beş dalda ötmedim Kendime üç çicek yetiştirdim yar Senin yokluğunu unutmak çok zor Hasretin içimde ateşten bir kor Takatin var ise gel bu hali gör Gecemi gündüzle karıştırdım yar

Kul Mansur’um seni görmek bir hayal Geçmişse bir hakkın yar eyle helal Cennetteysen ölene dek orda kal

Kul Mansur’un özellikle eşini kaybettiği tarihten sonra yazdığı şiirler, kazanın bütün acı izlerini yansıtmaktadır. Her kelimesinde ve cümlesinde, bu dünyada yaşadığı tarifsiz acıyı anlatmaktadır. Çünkü artık çocuklarından ve akrabalarından sakladığı acısını kelimelere dökmektedir. Özellikle tarafımızca yapılan derleme çalışmalarında Mansur’u tanıyan insanlar, onun adeta kapalı bir kutu olduğunu söylemişlerdir. Hatta bu insanların çoğu, Mansur’un şiir yazdığını ve âşıklık geleneğini sürdürdüğünü bilmemektedir. Âşığımızın sadece saz çalıp, şarkı söylediğini belirtmektedirler.

1.1.5.2. Çocukları

Helin Çiftçi: 27.03.1995 tarihinde Elazığ’da doğmuştur. İlk ve orta eğitimini Kıbrıs Şehitleri İlköğretim Okulu’nda tamamlamıştır. Okulunu iyi bir dereceyle bitirerek girdiği sınavla Elazığ Merkez Anadolu Lisesi’ni kazanmıştır. Lise hayatında oldukça başarılı olan Helin Çiftçi annesinin ölümü üzerine bir bunalıma girmiştir. Ancak gerek öğretmenleri gerekse babasının desteğiyle bu sıkıntıları aşmış ve üniversite sınavını kazanmıştır. Şu anda Celal Bayar Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü okumaktadır.

Edanur ve Şevval Çiftçi: 17.02.1997 tarihinde tek yumurta ikizi olarak doğmuşlardır. Edanur ikizine göre daha önce doğmuştur. Elazığ Adalet Lisesi‘ni bitirmişlerdir. Şuan ise üniversite sınavına hazırlanmaktadırlar. Doğdukları zamandan bugüne kadar eğitim ve sosyal hayatlarında hiçbir zaman birbirlerinden ayrılmamışlardır. Birbirlerine oldukça fazla benzemektedirler. Babaları çoğu zaman ikisini karıştırmaktadır.