• Sonuç bulunamadı

Tarihçe

Çocuk haklarıyla ilgili meselelerin müstakilen ele alınması, Batı medeniyeti için, tarihi çok eski olmayan yeni bir hadisedir.

Bugünkü Batı’nın menşeini teşkil eden eski Yunanistan ve Roma’da çocukla ilgili himâyekâr kanunlara rastlanmaz. Eski Yunanistan’da çocuk devletindir. Onun üzerinde babanın sınırlı bir mülkiyet hakkı vardır. Rüşdüne erdiği vakit velayet hakkı kal-kar. Roma’da ise bunun aksine devlet, aile hâkimiyetine müda-hale etmiyor ve hatta aile üzerindeki babanın hâkimiyeti karşısın-da aciz kalıyordu. Babanın çocuk üzerindeki hakkı hudutsuzdu.

Aile babası, çocukları üzerinde hem aile hâkimi hem de resmî memur yetkisini haizdi. Bu yetkilerine binaen, ailenin babası çocuğu terk edebilir, satabilir, bir uzvunu kesebilir ve hatta ço-cuğunu öldürebilirdi. Çocuk üzerinde kullandığı bu yetkilerden dolayı sorumluluğu yalnız kendi vicdanına ve tanrısına karşı idi.

Germenlerde de çocuk, aile reisinin hâkimiyeti altındadır.

Onun çocuk üzerindeki hâkimiyeti çocuğun “kabîle”ye kabulü

ile başlar ve bu andan itibaren çocuk hak ehliyetine sahip olur.

Bu kabülden öncesine kadar (sippo’ya kabul edilene kadar) çocuk terk edilebilir; öldürülebilirdi.27

Birçok ilim dalında olduğu gibi, hukuk sahasında da ço-cuğun müstakil bir varlık olarak ele alınıp hukukunun tetkik mevzu edilmesi yani “çocuk hukuku” ile “çocuğu himayeye matuf müesseseler”in ileri sürülmesi, Batı milletlerinin hukuk sistemlerinde çok yenidir.28 Bu meseleyle ilgili fikirlerin doğup yayılmasında, bilhassa Rousseau, Kant ve Lock ve diğer-leri tarafından temsil edilen tabiî hukuk anlayışının ve Fran-sız İhtilâli’nin büyük tesirleri olmuştur. Bu cümleden olarak Voltaire’in isminden ve onun tesirinden ayrıca bahsedilebilir.

Voltaire, İkinci Henri’nin, gebeliklerini gizleyen kadınlar hak-kında verdiği cezadan bahisle: “Gebeliğe değil, çocuğu öldü-rene ceza verilmelidir.” der. Bu düşünüş, o zamanın feylesof-larına bir tetkik mevzuu olur ve herkes, Voltaire’in fikirleri etra-fında birleşir. Nihayet 1791 kanunuyla ilk defa olarak görülen

“gerek meşrûbât ve gerek cebir ve sair suretlerle bir kadının çocuğunu düşürtenler hakkında yirmi sene zincirbend” ceza-sının verilmesi kanunlaşır ki, bu, o asır feylesoflarının Fransız inkılâpçılarına telkin ettikleri fikrin kanunlaşmış bir ifadesidir.29

Yine Fransa’da 9 Ağustos 1793 tarihli bir başka kanun-la da babanın çocuk üzerindeki otoritesi sınırkanun-lanıyor, baba-nın çocuğu karşısında sahip veya alacaklı durumunda değil, sadece bir kısım vazifeleri olan borçlu durumunda olduğu

“müfritâne”30 ifade ediliyordu.

Bu ilk gelişmelerden sonra, çocukla ilgili himaye kanun-ları, çocuk üzerine araştırmalar, koruma müesseseleri yavaş yavaş ele alınmaya başlar ki, ileriki bahislerde yeri geldikçe mühimlerine temas edeceğiz.

Batı dünyasında çocukları himayeye matuf ilk müesseseler Amerika Birleşik Devletleri’nde görülür. Burada muhtaç çocuk-ların korunması, Kraliçe Elizabeth kanunçocuk-larını örnek tutan İngiliz göçmenleriyle başlamıştır. Bu göçmenler, kimsesiz çocukla-ra kâfi gıda temini maksadıyla her yerleştikleri yerde aşevleri kurmuşlardı. İstiklâl ve Kuzey-Güney Savaşları yüzünden on binlerce çocuk ana-babasız kaldığı için Amerikalılar meselenin ehemmiyetini erken kavramış ve onu bir kısım müesseseler ku-rarak, süratle halletme yoluna gitmiştir. Böylece ortaya çıkan müesseselerin 1850 yıllarında 116’ya ulaştığını görüyoruz.31

Buradan Avrupa kıtasına atlayan koruma müesseseleri kur-ma fikri, 1826’da ilk defa Prusya’da eserini vermiştir.32 İngiltere’de 1854 yılında çıkarılan bir kanun, ıslah müesseseleri kurmayı tav-siye ederken, 1855’te çıkarılan bir kanun da hâkimlere, suçlu çocukları, hapishaneden ziyade hususî müesseselere gönder-meye selâhiyet tanıyordu.33 Derken 1866 yılında Dr. Barnardo 17 serseri çocuğu barındıran ilk ıslahevini İngiltere’de açar.34

Çocukları himaye ile ilgili düşünceler, 1899’da Amerika’da ilk çocuk mahkemelerinin kurulmalarına yol açtı. Amerika’dan sonra Avrupa’ya atlayan bu fikir -ileride biraz daha açıklayaca-ğımız üzere- İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya gibi devletlerde bu mahkemelerin kurulup hızla gelişmesine sebep oldu.

1919’da Washington’da toplanan milletlerarası “İş Kon-feransı”, çocukların çalıştırılma meselelerini belli prensiplere bağladı.35

Sonraki yıllarda küçüklerin çalıştırılması sahasına taşan bu mesele, çocuk suçluluğunu önleme tedbirleri olarak telak-ki edilmeye başlanmış ve “herhangi bir şetelak-kilde yoldan çıkmış küçükler için sırf terbiyevî mâhiyette, her memleketin kendi teşkilâtına göre, tedbirler alınmasını” bütün dünya milletlerine

tavsiye etmeye Milletler Cemiyeti 1935 senesi 16. genel kong-resinde karar vermiştir.36

Birleşmiş Milletlerce 10 Aralık 1948 yılında ilan edilen İn-san Hakları Beyannamesi’nin bir kısım maddeleri, çocuk hak-larına tahsis edilmiştir. Mesela 20. maddede çocuğun hususî bir himaye ve yardımdan istifade hakkı, 25. maddede evlilik içi veya dışından, bütün çocukların aynı içtimâî himayeden istifa-de hakları, 26. madistifa-deistifa-de istifa-de meccâni ve mecbûrî temel eğitim hakları teyid edilir.

Bu gelişmelerden sonra, bilhassa İkinci Dünya Harbi’ni müteakip delikanlılık çağındaki gençler arasında cinayetle-rin Batı âleminde, birdenbire süratli artış kaydetmesi, dünya efkâr-ı umûmiyesinin çocuklar ve gençler üzerine çekilmesi-ne sebep olmuştur. Dünyanın her tarafında birçok müellifler, gençlerin problemleri ve onların hal yolları üzerine eğilmiş, eserler ortaya koymuş, tahlil, terkib ve tekliflerde bulunmuştur.

Bu çeşit çalışmaların meyvesi olarak, dünya efkâr-ı umûmiyesi bir “çocuk hakları” meselesini benimsemiştir.

Belirtmeye çalıştığımız bu şuurlanma, 20 Kasım 1959 ta-rihinde Birleşmiş Milletler genel kurulunu, Çocuk Hakları Be-yannamesi adı altında bir vesikayı kabule sevk etmiştir.

Beyannamenin Metni