• Sonuç bulunamadı

2.10. Duygu Eğitiminin Gerekliliği

2.10.1. Ailede Duygu Eğitiminin Gerekliliği

Aile biyolojik iliĢki neticesinde birey türünü devam ettiren, belirli kurallarla karĢılıklı iliĢkilerin tanımlandığı, sosyalleĢme sürecinin ilk olarak baĢladığı, o zamana kadar toplumdaki maddi ve manevi zenginlikleri nesilden nesile taĢıyan biyolojik,

psikolojik, ekonomik, sosyal, hukuki Ģekilleri olan toplumsal bir birimdir (Tezcan, 1997, s. 14).

Ġnsanın yaĢam kaynağı ailesidir. Çünkü insan ilk olarak ailesinden edindiği duygularla geliĢmekte ve ailesinin duygusal ortamında serpilip büyümektedir. Bütün psikologların çocuklarla ilgili psikolojik sorunlarda çocukluğun ilk yıllarına inmesi bu duygusal sürecin bir sonucudur. Çocukların bebeklik döneminde gördüğü sevgi ve Ģefkat duygusu çok önemlidir. Bebeklikte geçirilen olumsuz duyguların neden olduğu sonuçlar ilerleyen yıllarda hatta yetiĢkinlik döneminde kiĢilik bozukluklarına yol açabilmektedir.

Çocuğuna kızım demeyi içinden geçiren fakat diyemeyen, kızı babasını öpmek için yanına yaklaĢtığında her zaman onu eliyle iten babanın hayatı boyunca ailesinden ne Ģefkatli bir yaklaĢım gördüğünü ne de “oğlum” kelimesini duyduğunu araĢtırmalar sonucu öğreniyoruz. Buradaki ebeveynlerin çocuklarını kabul edememelerinin temelinde anne- babalığı benimseyebilecekleri yeterli duygusal olgunluk seviyesine ulaĢamamaları gerçeği bulunmaktadır. Çocuklarda temel güven duygusunun meydana gelmesinde annelerinin uyumlu ve sebatlı tutumları büyük önem arz etmektedir. Bu durumun temelleri de bebeklik çağındaki yemek yeme, temizlik ve uyku gibi gereksinimlerinin belirli bir düzen içerisinde karĢılanabilmesiyle atılmaktadır (Yavuzer, 1993, s. 15).

Aile duygu eğitiminin yapıldığı ilk yerdir. Güzel duyguların açığa çıkarılıp buna bağlı olarak olumlu davranıĢların kazandırıldığı temel kurumdur. Duygu eğitiminde bireyin bütün yaĢamını bir bina olarak düĢünürsek aile bu binanın temelidir. Çocuğun kazandığı sevgi, güven, ait olma gibi temel duygu gereksinimlerinin ilk karĢılandığı yer ailedir.

Toplumların temeli ve esas unsuru olan aile, bireylerin duygusal geliĢimlerine etki eden ilk ve en önemli sosyal tabakadır. Herhangi bir ailede dünyaya gözlerini açan bireyler dıĢ dünyayı algılamaya en çok müsait oldukları bebeklik dönemlerinin tamamını ve

çocukluk dönemlerinin de çoğunu ailesiyle birlikte geçirmektedirler. Bireyler kiĢilik geliĢimlerinde ve toplumsallaĢmalarında rol oynayan olumlu veya olumsuz örnekleri ilk

önce aile bireylerinde görmektedirler. Bireyler dillerini ve dinlerini ilk önce ailelerinden öğrenmekle birlikte toplumda bulunan norm ve değerlerin ilk provalarını da aileleriyle yapmaktadırlar (Akbayrak, 1977, s. 67).

Bireyin içerisinde yaĢadığı ve çok geniĢ bir kapsama sahip olan aile kurumu çeĢitli tür ve sınıflamalara ayrılabilmektedir. Aileyi genel olarak sağlıklı ve sağlıksız olarak ikiye ayırabiliriz: Sağlıklı ailede üyeler doğruları söylemekte ısrarlıdır ve mücadele eder,

gerçekçi olmak için çaba gösterir, kendi düĢünce, duygu ve tavırlarından kendisini sorumlu görür. Sağlıksız aile ortamında ise üyeler içten değil dıĢtan denetimli bireyler olarak

yetiĢirler (Aydın ve Gürler, 2014, s. 32).

Anne ve babaların “geleceğin yetiĢkinleri” olacak çocuklarına iyi bir duygu eğitimi verebilmesi, aslında önceden iyi bir duygu eğitimi almıĢ olmalarına bağlıdır. Çocuklara okulda da duygu eğitimi verilmektedir fakat çocukların okula baĢlamadan önce de

duygularının olması ailede yapılacak duygu eğitiminin önemini gözler önüne sermektedir. Çocuğun aileden beklentilerini genel olarak üç bölümde toplayabiliriz:

1. Güven: Çocuğun aile içi eğitim alarak toplumla kendisini uyumlu hâle getirebilmesi çocukta güven ve emniyet duygusu oluĢturmaktadır. Çocuk ailesindeki bireylerle huzurlu ve uyumlu olunca ilerki yaĢamında toplumda huzurlu ve uyumlu bir birey olabilecektir. 2. Sevecenlik: Bütün çocuklar sevgiye ihtiyaç duymaktadırlar. Çocuğun sevgi gereksinimi kadar çocuğa gösterilen sevginin Ģekli de önem arz etmektedir. Sevgi duygusundan

kendilerine düĢen payları alamayan çocuklar yetimhanelerde maddi imkânlar elveriĢli olmasına rağmen geliĢme gerilikleri gösterebilmektelerse, çocuklara gösterilen bilinçsiz ve aĢırı hoĢgörü de onlara zarar verebilmektedir.

3. Etkinlik: Çocuklara sürekli baskıcı davranılmamalı, çocuklar gereken ölçülerde özgür bırakılmalı, onlar için faydalı etkinlikler gerektikçe yapılmalıdır. Çocukları faydalı etkinlik faaliyetlerine yönelterek cesaretlendirmek onlar için gereklidir (Altınköprü, 2008, s. 72).

Anne-babanın çocuklara karĢı tutumu çocukların bazı duygu ve davranıĢları kazanıp kazanamamalarında hayati öneme sahiptir. “Suçlayan, cezalandıran ve sürekli karıĢan ana-babanın çocuklarının kolayca ağlayan çocuklar olduğu görülür. Baskı altında büyüyen çocuklarda genellikle isyankâr vaziyet alıĢlarla birlikte aĢağılık duygusu

geliĢebilir” (Yavuzer, 1993, s. 29).

Ebeveynlerin çocuğu aĢırı baskı altına alıp gerekenden fazla korumacı tutumla çocuğa yaklaĢması, çocukta aĢırı bağlılık duygusunun geliĢimine bağlı olarak güvensizlik oluĢturacaktır. Ġnsanlık tarihi boyunca bilimde, sanatta ve yaĢayıĢ tarzında pek çok değiĢiklik meydana geldiği hâlde ailenin çocuk eğitiminde oynadığı rolün önemi hiç sarsılmamıĢtır. Aile eğitiminin çocukların eğitimlerindeki önemi Ģu noktalara dayanmaktadır:

Aile yaĢamının esası güven, sevgi, karĢılıklı anlayıĢ ve bağlılık gibi duygulara dayanmaktadır. Bu duygular etrafında Ģekillenen bir aile ortamı çocukların eğitimlerinde her açıdan elveriĢli olan bir yerdir. Aile yuvasında çocuklar için yaĢamak, onları en iyi Ģekilde yaĢatmak ve yetiĢtirmek eğilimi ağır basmaktadır. Bu sebeplerle aileler

çocuklarının bedenen, zihnen ve ruhen geliĢimlerine önem vermektedirler. Çocuklar ilk izlenim ve değerlendirmelerini aile içerisinde yapmakta, ilk alıĢkanlıklarını burada kazanmakta ve duygusal yaĢantılarının temellerini burada atmaktadırlar. Bu temelleri sağlam atabilen çocuklar hem okulda hem de toplumda sağlıklı bir geliĢmeyi ve uyumu yakalayabilmektedirler. Bir milletin veya toplumun devamlılığının sağlanması noktasında aile eğitiminin yeri çok büyüktür (Akbayrak, 1977, s. 68).