• Sonuç bulunamadı

B

ir toplumda insan/lar/ın yakın ve uzak bir şekilde ilişkide bulundukları yahut bulunmadıkları diğer insan/lar/la iliş-kilerinin nasıl yürütülmesi gerektiğine dair zaman içerisinde oluşan kurallar, ilkeler ve inançlar bütünü olarak tanımlanan ahlâk, Arapça

“hulk ” kelimesinin çoğuludur. Hulk ise yaratılıştan sahip olunan huy anlamına geldiği gibi, din, tabiat ve karakter anlamlarına da gelir. Bu bağlamda ahlâk için; insanın yaratılışından gelen ve ruhuna yerleşen alışkanlıklardır demek mümkündür. Ne var ki, böyle bir tanımlama insanın güzel ahlâka dair hasletleri sadece doğuştan getireceği gibi bir algıya sebep olacağından yetersiz kalacaktır. Bu durumda kişinin yaşadığı toplum içerisinde doğal yollarla veya özel çabalarıyla elde ettiği bir takım iyi ve kötü huylarının da olabileceğini ve bunların da kişinin ahlâkına ya da ahlâksızlığına karine oluşturacağını unut-mamak lazımdır.

Ahlâk, takındığımız tutum ve gerçekleştirdiğimiz eylemlerin iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin vb. tarzda değerlendirilmesiyle ilgili bir kavramdır. Doğal olarak insan davranışları için geçerlidir. Bu minvalde insan davranışlarının yukarıda verilen ölçütler çerçevesinde değerlendirilmesi benzer bir kavram olarak “etik” kavramını ortaya çıkarmıştır. Daha da önemlisi, insanın sergilediği tutum ve davranış-ların arkasındaki esas itici gücü araştırmayı konu edinen bir bilim dalı olarak “Etik Bilimi”nden bahsedilmektedir.9 İlim dünyasındaki yaygın kabule göre Sosyoloji biliminin kurucusu olarak kabul edilen Emile Durkheim ise ahlâkı, “Fertlere emreden, onları şu veya bu tarzda hareket etmeye zorlayan, şahsî temayüllerine bir sınır çizen ve daha ileri gitmelerine engel olan kurallar”10 olarak açıklamaktadır.

Bu tanımlardan ahlâkın, toplum içerisinde yaşayan bireylerin uymak durumunda oldukları kurallar olduğunu çıkarmak mümkündür.

Burada üzerinde durulması gereken konu bahsi geçen kuralların kim tarafından konulduğu, başka bir ifadeyle bu kuralların kaynağının ne olduğu konusudur. Bu soruya verilecek cevap toplumdan topluma farklılık gösterebilir. Özellikle Müslümanların ahlâk kuralları olarak kabul ettikleri değerlerin, tarihin seyri içerisinde İslamiyet’in etki-siyle şekillendiğini söylemek mümkündür. Bu durum diğer inançlar ve mensupları için de geçerlidir. Bu konuda Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşanan bir hadise oldukça düşündürücü; düşündürücü olduğu kadar da günümüz çıkar merkezli ilişkilerini ahlâkın ışığında yeniden ele almaya davet edicidir:

“Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethetmeye hazır-landığı sıralarda halkının durumunu görmek maksatlı tebdili kıyafetle bir gün çarşıya indi. Sabah erken saat-lerde yanına aldığı veziriyle çarşıda olan Fatih, girdiği ilk dükkândan birkaç şey almak istedi. Dükkân sahibi kendisini tanımamakla beraber, arzu ettiği şeylerden

9 Türker Göksel, (1999), İşletmelerde Pazarlamanın Ahlâkî (Etiksel) Yönlü So-rumlulukları, AKÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyonkarahisar, s. 3

10 Emile Durkheim, (1986), Meslek Ahlâkı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstan-bul, s. 11

sadece birini hazırlayıp verdi. Bunun üzerine Sultan diğer istediği şeylerinde hazırlanmasını söyledi. Dükkân sahibi; “Efendim ben sabah siftahımı yaptım, komşumda dükkânını yeni açtı. Diğer isteklerinizi de ondan alınız.”

Dedi. Sultan yan dükkâna girdi, bu sefer de yeni girdiği dükkânın sahibi istediklerinden yine sadece birini hazırla-dı ve yan dükkâna gitmesini, çünkü komşusunun bu sabah siftah yapmadığını, diğer alacaklarını da ondan almasını istedi. Bu durum böyle devam etti. Alış-verişi bitiren Fatih Sultan Mehmet’in ağzından şu cümle döküldü: “Allah’ım, değil bu milletle İstanbul’u, dünyayı bile fethederim.”11

İslam ahlâk anlayışı, İslamiyet’in temel iki kaynağı olması münasebetiyle Kur’an-ı Kerim ve Sünnet kaynaklıdır. İyinin-kötünün, doğrunun-yanlışın, güzelin-çirkinin belirlenmesinde asıl ölçüyü bu iki kaynak belirler. Güzel ahlâka dair bilginin davranışa yansıma-sının istendiği gibi bu davranışların insan hayatının tamamına ve her alanına yayılması da istenir. Her ne kadar inanç, ibadet ve ahlâk olarak sıralanan dini bilgiler içerisinde ahlâk son sırada yer alır ise de bu durum önemsiz görülmesinden değil, her üç kavramın birbirini tamamlama ve diğerinin ön şartı olmasından kaynaklanmaktadır.12 Peygamber Efendimizin “Size üstün ahlakı öğretmek için gönderil-dim”13 hadisi inanç ve ibadetin ön şart ve başlangıç, güzel ahlâkın ise elde edilmesi gereken bir sonuç olduğunu ortaya koymaktadır.14 Nitekim bu inceliği ifade etmek sadedinde Anadolu toprakla-rının vicdanlı sesi Nureddin Topçu “Bizim ahlâkımız hürmet, hizmet ve merhamet prensiplerini kendinde birleştiren aşk ahlâkıdır. Her şeyden önce, Allah’ın yüzlerde güleceği yaşta içgüdülerinin üstüne yükselemeyen gençlere aşkı sevdirmeliyiz. İlmin, sanatın, ahlâkın

11 Işık Tunger, Osmanlı’da Esnaf ve Ticaret,

http://osmanlikulturunuyasatmadernegi.com/index.php?option=com_con-tent&view=article&id=174&Itemid=191, Erişim Tarihi: 02.11.2019

12 Salih Zeki Zengin, (Nisan 2016), “İslam’da Ahlâk ve Etik, Kavramsal ve Kuram sal Tartışmalar Semineri-2, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Uluslararası ilişkiler ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Ankara, s. 10

13 Tosun B. Bayraktaroğlu, (2016), Bil! Bul! Ol! , Sufi Kitap, İstanbul, s. 48

14 Zengin, a. g. m. , s. 10

ve hepsinin gayesinde aşkın âşıkları olmayı ideal edinecek bir nesil yetiştirmeliyiz. Bu işi başardığımız anda, hasta bir kinden başka bir kudret taşımayan komünizm eriyerek kaybolacaktır”15 tespitini yapacaktır. Bu konuda Kınalızâde’nin ahlâkı “ameli hikmet” yani somut bilgelik olarak değerlendirmesi üzerinde durulmaya değer bir yaklaşımdır.16

Batı toplumunun ahlâka yüklediği anlamı tespit etmek bakı-mından Bauman’ın “Ahlâklı olmak geleceğe yatırım yapmak, özellikle de kara günler için tasarrufta bulunmaktır. Bağlı olmayanı bağlamak, kontrol edilemez olanı kontrol etmek, bilinmeyeni içinde yaşanır -hatta belki de konuksever- hale getirmek”17 şeklindeki açıklaması dikkat çekicidir. Yine Mc Hugh’un “Ahlâk, daima gerçeklere bakmak;

gerçeklerin insan ilişkileri üzerindeki etkilerine bakmaktır. Toplum veya şirketlerdeki güçlerin ve eğilimlerin anlaşılması için bireylerin tutum ve davranışlarına dair genel ilkelere ihtiyaç vardır. Bu ilkeler ahlâk labirentinde yol gösterici yön levhalarıdır”18 şeklindeki değer-lendirmeleri de oldukça farklıdır.

Ahlâk aynı zamanda bir inanç ve düşünce sistemidir; üzerimiz-deki elbise ve başımızdaki şapka gibi maddi bir varlığı yoktur. Belki de bu yüzdendir ki, bazı kimseler elle tutulur gözle görülür varlıklar ve cisimler dururken, böyle inançlara önem vermenin doğru olmadığını söylerler. Fakat unutulmamalıdır ki, insanları bir arada tutan şeyler, maddi menfaatler veya pazarlıklardan çok manevi bağlardır.19 Ahlâk, kültürün insan davranışları halinde dışavurumudur. Her uygarlığın değer yargılarına göre değişen izafi bir kavramdır.20. Ayverdi, ahlâkı zedelenmiş bir milletin kültüründe şahsiyet ve kararlılık aranmaya-cağını, bu nedenle ahlâkî değerlerin, milletin bütününü kucaklayıp, saran koruyucu kaftan olduğunu21 ifade ederken; Ökten, “Bütün

15 Nuredddin Topçu, (2008), Ahlâk Nizamı, Dergâh Yayınları, İstanbul, s. 29

16 Hakan Arslanbenzer, (2017), Eskimeyen Kitaplar, Avangard Kitap, İstanbul, s. 65

17 Zygmunt Bauman, (1998), Postmodern Etik, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, s. 73

18 F. P. Mc Hugh, (1992), İş Ahlâkı - Ethics, TÜSİAD Yayınlar, İstanbul, s. 110

19 Güngör, a.g.e. , s. 19

20 Rasim Özdenören, (2015), Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, İz Yayıncılık, 8.Baskı, İstanbul, s. 137

21 Samiha Ayverdi, (2013), O da Bana Kalsın, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, s. 177

eylemlerin bilinçli yapıldığını ve her bilinçli eylemin de ahlâkî bir temele dayandığını22ileri sürmektedir.

Ahlâk denildiğinde bir kurallar manzumesinden bahsedildiği unutulmamalıdır. Mesela çocuklara şefkat göstermek, başkalarının haklarına saygı duymak, yalan söylememek vb. davranışlar ahlâkî kurallardır. Demek ki, insan önce kurallar hakkında bilgi sahibi olmaktadır. Bu bilgiye bağlı olarak bazı davranışları iyi veya doğru, bazı davranışları da kötü veya yanlış davranış olarak yargılamaktadır.

Anlaşılacağı üzere ahlâkî bilgi, ahlâkî değerler hakkındaki bilgidir. Bu bilgi boyutuna ahlâkî düşünce veya ahlâk anlayışı da denebilir. İşte bu bilgi veya düşünce, ahlâkî davranış için bir kılavuz rolü oynar. Netice olarak da belli bir davranışın yapılmasını tavsiye eder mahiyettedir (Zayıf ve yoksul kişilere yardım etmek, devlet malını şahsi işlerde kullanmamak vb. gibi). İnsan, böyle durumlarda yukarıdaki kurala göre veya onun dışında bir davranışta bulunur. Şu halde, ahlâkın ikinci boyutu, ahlâkî hareket veya davranış olmaktadır. Üçüncü olarak, bir ahlâk kuralı kendisine bağlı birtakım his ve heyecan halleri de oluş-turur. Kötü olarak nitelenen bir davranış yapıldığı zaman, suçluluk hissi veya vicdan azabı duyulur; İyi ve doğru bir hareket yapıldığında ise insanda vicdan huzuru, sevinç veya gurur oluşur.23

Ahlâk, insan ve toplum için olduğu kadar ülke kalkınması için de önem taşır. Kalkınmanın bir boyutu maddi ise önemli bir diğer boyutu da manevîdir. Manevî kalkınmanın 24esasını ise ahlâk kuralları teşkil eder. Hatta bozulmuş ahlâkın, kaybedilmiş idealizmin, ihya edilmesi maddi kalkınmanın başlıca unsurlarından birini teşkil eder. İlim ve kültürün değer kazanmasında da itici güç olarak ahlâkî kurallara sadakat zorunluluk taşır. Gerçekten hayır, fazilet, hakikat ve feragat duygularını geliştiren bir idealizmin cazibesine kapılmadıkça, yüksek aşkların zevkini tatmadıkça insanoğluna has olan yaratıcı cevher paslanmaya, kabiliyetini kaybetmeye mahkûmdur.25

22 Sadettin Ökten, (2017), Fincanımda Cola Var! , Tuti Kitap, İstanbul, s. 56

23 Güngör, a. g. e. , s. 41

24 Hikmet Akgül, (2014), Medeniyet ve Doğal Dünya Düzeni Konferans Notları, s.45

25 Osman Turan, (2011), Türkiye’de Manevi Buhran Din ve Laiklik, Ötüken Yayınla-rı, İstanbul, s. 64-65

Ahlâk kavramını zihinlerde yerli yerine oturtmak için son olarak evrensel mahiyet taşıyan üç temel ahlâk kuralından bahsetmek yerinde olacaktır. Bu üç temel kuralın muhatabı bireydir. Bireyin bu üç temel kurala riayet etmesi durumunda hayatın içerisinde cereyan eden birçok ilişkinin (Ekonomik, Sosyal, Siyasî, Kültürel vb.) daha sağlıklı yürütüleceği açıktır. Bu kurallar şunlardır:

• Konuşmak zorunda değilsin. Ama konuştuğun zaman doğru konuşacaksın.

• Söz vermek zorunda değilsin. Ama söz verdiğinde sözünde duracaksın.

• Emanete hiç bir şekilde ihanet edemezsin. Kendin bile kendine emanetsin.26