• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM

4.3. Adil Olmak

A

dil olmanın ne manaya geldiğini bilebilmek için “Adalet” ke-limesinin anlamını bilmek gerekir. Birçok eserde “Adalet”

kelimesinin “Doğru olmak, doğru davranmak, ‘adâletle hükmetmek, eşitlemek” anlamlarında kullanılan “adl” fiilinden türetildiği ifade edilmektedir.78 Yine bu anlama yakın olmak üzere “Adalet” kelimesinin, davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak gibi manaları da bulunmaktadır.79 Bu durumda bireyin yaşamı süresince karşılaştığı olaylarda “Adalet” kelimesinin anlamına uygun davranışlar sergilemesi eylemi “Adil olmak”, biza-tihi bu tarzda eylemleri sergileyen kişiye ise “Adil Kişi” denilir. Adil olmayan kişi, hükümleriyle ya da davranışlarıyla muhataplarına zulmetmiş olacağından “Zalim” olarak sıfatlandırılır.

Günlük hayat içerisinde “Adalet” kavramı daha çok bir uyuş-mazlığın olması ve de bunun hukuk kurumlarınca çözümü söz konusu olduğunda gündeme gelir. Burada “Adalet” kavramı kelime anlam-larından biri olan “Hakka göre hüküm vermek” anlamı itibariyle kullanılır ve bu minvalde yargı mensuplarının, uyuşmazlığı yazılı kurallar çerçevesinde adil bir şekilde çözümlemesi kastedilir. Devlet ve toplum hayatındaki işlevi itibariyle adalet mekanizması son derece önemlidir. Dolayısıyla yargı mensuplarının da adil olmak hususunda hem görev hem de sorumluluk bilinci içerisinde hassas olmaları gerekir. Aksi halde bireylerin devlete olan güveni sarsılır ki, bu bir devlet açısından kabul edilebilecek bir durum değildir. Bu durumu izah etmek açısından olsa gerek meşhur Selçuklu veziri Nizam’ül Mülk, “Siyasetname” isimli eserine “Bir devlet küfürle ayakta durur, fakat zulümle ayakta durmaz”80 cümlesiyle başlar.

Adalet, devlet hayatının sadece yargıya ilişkin kısmının değil aynı zamanda yasama ve yürütmenin de vazgeçilmezidir. Bu sebeple

78 Mustafa Kara, (2013) , “Kur’an’da Adalet Kavramı ve Güncel Anlamı”, Ondokuz-mayıs Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı.34, s. 39

79 Mustafa Çağrıcı, (1998), “Adalet”, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, İs-tanbul, Cilt 1, s. 341

80 Nizamü’l-Mülk, (2009), Siyasetnâme, (Çeviren: Mehmet Taha Ayar), İş Bankası Yayınları, İstanbul, s. 15

kamuyu temsilen hangi alanda olursa olsun kamu görevlilerinin taşımaları gereken en önemli özellik adalete saygılarının olması ve uygulamalarında adil olmalarıdır. Aslında herhangi bir kamu görevlisi için adil olmak bir tercih değil bir mecburiyettir ve bu mecburiyet kanunlarla düzenlenmiştir.

Devlet hayatında taşıdığı önem kadar sivil hayatta da en vaz-geçilmez değer adalettir. Aile içi ilişkilerden sportif müsabakalara, ekonomik bölüşümden iş hayatındaki düzenlemelere, eğitim faaliyet-lerinden mahalli hizmetlere kadar sivil, sosyal hayatın her alanında da adaletin hâkim olması lüzumu vardır. Şayet aile içi ilişkiler çer-çevesinde çocuklar arasında bir ayrım varsa, iş hayatı bağlamında ehliyet ve liyakate göre görevlendirme yapılmıyorsa, eğitim faaliyetleri ekseninde kişiler kabiliyetlerine göre yönlendirilmiyorlarsa o top-lumda huzurun olması çok zordur. Hal böyle olunca bir insanın, ister resmî isterse de sivil hayatta pozisyonu her ne olursa olsun taşıması lazım gelen en temel özellik adalet duygusu ve düşüncesidir. Bu duygu ve düşünceyi karakterinin/ahlâkının bir parçası haline getirmiş bir bireyin herhangi bir gerekçeyle bir insana ve hatta herhangi bir canlı varlığa haksızlık yapması düşünülemez.

“Risaletten evvel Hz. Peygamber (sav)’imizin müşrikler tarafından hakem tayin edilmesi hadisesi bu konuda çok güzel bir misaldir. O’nun adalet duygusuna itibar eden müşrikler Kâbe’nin taşının hangi kabile tarafından konulması hususunda ihtilafa düştüklerinde Peygamberi-mizi hakem tayin etmişlerdir. Peygamberimiz de yüksek adalet duygusu ve ferasetiyle taşı bir örtünün içerisine koydurmuş ve farklı kabile mensuplarını örtünün farklı yerlerinden tutturarak meseleyi çözüme kavuşturmuştur.”

Bir diğer örnek ise şöyledir:

“Asr-ı saadette hatırlı bir kadın hırsızlık yapar ve ellerinin kesilmesi icap eder. Ashabın ileri gelenleri kadının hatırlı birisi olması nedeniyle cezanın uygulanmamasını Hz.

Peygamber (sav)’den ricacı olurlar. Hz. Peygamberimi-zin (sav) cevabı adalet duygusun ve adil olmanın zirve noktasıdır: “Vallahi kızım Fatıma aynı suçu işleseydi aynı cezayı verirdim.”

Bu konuda Türk-İslam klasiklerinden sayılan Kutadgu Bilig adlı meşhur eserinde Yusuf Has Hâcip şu dizeleri zikretmektedir:

“Genişler ülke, düzelir dünya adaletle, Küçülür memleket, bozulur âlem zulümle.

İyiliğin kulu olur hür kişiler, Doğruluk yolunu açar iyilikler.

İnsan ol, hep insan gibi davran, İnsanlığın temeli budur ey insan!”81 Şimdi de günümüzden bir misal verelim:

“Bir çocuk pastaneye gider. Sırada birçok müşteri vardır ve yalnızca bir tezgâhtar hizmet etmektedir. İlk sırada ise bir çocuk olmasına rağmen bazı müşteriler onun önüne geçmeye çalışırlar. Tezgâhtar bayan, bu müşterileri uyarır ve sıranın çocukta olduğuna vurgu yapar. Bunun üzerine çocuk ilk pastanın fiyatını sorar. Tezgâhtar bayan

“5 lira” diye cevap verir. Çocuk parasını kontrol eder ve ikinci pastanın fiyatını sorar. “4 lira” diye cevap alır.

Çocuk, tezgâhtardan ikinci pastayı vermesini rica eder.

Tezgâhtar bayan çocuğun ilk sorduğu pastayı almama-sını 5 liraalmama-sının olmamasına bağlar. Ve hemen sonra çok şaşırır. Çünkü çocuk ödeme esnasında 5 lira verir. Para üstü olarak kendisine uzatılan 1 lirayı bahşiş kutusuna atarken hayranlık uyandıran bu davranışını gözlemleyen insanların yanından kendinden emin adımlarla ayrılır.”

81 Yusuf Has Hâcib, (2014), Kutadgu Bilig Seçmeler, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, s. 124