• Sonuç bulunamadı

C) AHMED HİLMİ’NİN KULLANDIĞI BAZI DELİLLER

4. AHLÂK DELİLİ

İnsanın ahlâki tecrübesinden ve bu tecrübe ile ilgili her çeşit veriden yola çıkarak Tanrı’nın varlığını ispat etmeye çalışan “Ahlâk delili”116 nin temel kavramı olan “ahlâk”, düşünürümüz Ahmed Hilmi’yi önemli ölçüde meşgul etmiştir. Ancak biz burada, Ahmed Hilmi’nin genel olarak ahlâka dair görüşlerini ele alacak durumda olmadığımızdan; Ahmed Hilmi’nin “ahlâk”ın Tanrı’ya ulaşmada üstlendiği rolünü yani “ahlâk”ın bir Tanrı kanıtı figürü olması yönünü ele almakla yetineceğiz. Ancak bu noktada belirtmek isteriz ki, Ahmed Hilmi, diğer bazı delillerde olduğu gibi ahlâk

110

Ş. F. A. Hilmi, a.g.e. , s. 7; Târîh-i İslâm, c. I, s. 356.

111 Ş. F. A. Hilmi, Târîh-i İslâm, c. II, s. Aynı yer; Üss-i İslâm, ss. 34-35.

112 Ş. F. A. Hilmi, Târîh-i İslâm, c. I, s. 143; Hangi Meslek-i Felsefeyi Kabûl Etmeliyiz? Darü’l-Fünûn

Efendilerine Tahrîrî Bir Konferans, s. 12.

113 Ş. F. A. Hilmi, Allah’ı İnkâr Mümkün mü? (Sad. Necip Taylan – Eyüp Onart), s. 128. 114 Ş. F. A. Hilmi, Maddiyyûn Meslek-i Dalâleti, s. 65.

115 Ş. F. A. Hilmi, a.g.e. , s. 173.

116 Bu delil hakkında geniş bilgi için bkz. bkz. Mehmet S. Aydın, a.g.e. , ss. 96-113; Necip Taylan,

Düşünce Tarihinde Tanrı Sorunu, ss. 112-137; Bayram Dalkılıç, a.g.e. , ss. 87-93; Cafer Sadık Yaran, a.g.e. , ss. 100-108; Şerafeddin Gölcük-Süleyman Toprak, Kelâm, ss. 169-170; Komisyon, İslam Üzerine Düşünceler, TDVY. , (Mustafa Çağrıcı, İslam’da Eğitim-Ahlâk Meseleleri ve Toplum Kalkınması), ss. 12-14; Emrullah Yüksel, a.g.e. , ss. 39-40.

delilini de işlerken, bu delili herhangi bir isim altında ele almamış, sadece bu delile mana ve içerik olarak temas etmiştir.

Ahmed Hilmi, insan için bir dinin ve bu arada Tanrı’nın gerekliliğini temellendirmeye çalışırken sözü bir de ahlâka getirmiş ve bu konuda ahlâkı baz alarak dine bakmanın “dine daha samimi ve insânî açıdan bakma” olduğunu belirtmiştir.117

Bu noktada O, işe ilk önce “hiçbir kimsenin inkâr etmeye cesaret edemediği” önerme olarak nitelediği şu önerme ile başlamıştır:

“Ahlâk, yani ‘ahlâkî fazîletler’ insanlık için çok gereklidir.”

Düşünürümüze göre, gerçekten de ahlâk o kadar önemli bir olgudur ki, insanlık ahlâk ile diğer varlıklardan ayrılmış ve seçkinleşmiştir. Ona göre, genel adıyla “insanlık” diye tarif edilen sistem ancak ahlâk ile ayakta kalabilir. Eğer ahlâk olmazsa, görevler de olmaz; görevler olmazsa da insanların hayvandan farkı kalmaz. Bu nedenle her türlü insan toplumu, ancak ahlâk ile mümkün olabilir. Çünkü ictimâî topluluklar ve hükümetler hep hukuka, hukuk ise ahlâka dayanır. Bu âlemde insanlara kısmet olan göreli saadetin yegâne koruyucusu ve garantörü ahlâktır. Bundan dolayıdır ki, yüce kurallarını tahrîf ederek ahlâkı yıkanlar bile “prensip olarak” ahlâkın gerekliliğini kabul etmişlerdir.118

Ahlâkın gerekliliğine bu şekilde vurgu yaptıktan sonra ahlâkın özünü yakalamaya çalışan düşünürümüze göre ahlâkın asıl konusu, “görev” (vazîfe) den meydana gelmektedir.119 Bu görevin yerine getirilmesi ise kutsal ve zorunludur. Zira böyle olmazsa “isim” açısından görev olarak kalsa bile gerçekte görev kabul edilemez. Öyleyse, görevin yerine getirilmesi ve kutsal olabilmesi için kutsal bir esasa dayanması gerekir. Bu kutsal ise, kısaca “ulûhiyyet“ düşüncesinde ibâret olup bu da “ölümden sonra dirilme” ve “yaptıklarının mükafatını ve cezasını görme” düşünceleriyle anlatılmış olur. Bu fikirler sisteminin bütünü ise bir “din”i oluşturur. Bu esaslar aradan çıkarılırsa ahlâkın bir mânâsı kalmaz. Görev denilen ağır borcun yerine getirilmesi için bir sebep de kalmaz.

117 Ş. F. A. Hilmi, Târîh-i İslâm, c. I, s. 31. 118 Ş. F. A. Hilmi, a.g.e. , c. I, ss. 31, 38.

119 Ş. F. A. Hilmi, a.g.e. , c. I, ss. 33, 42; Allah’ı İnkâr Mümkün mü? (Sad. Necip Taylan-Eyüp Onart), s.

Ahmed Hilmi, “görev” den kastının120 ne olduğunu tam olarak açıklamamış olsa da yaptığı açıklamalardan ve bu amaçla verdiği örneklerden bu görevin “iyilik” i gerçekleştirmek ve fazîletli olmak olduğu anlaşılmaktadır. Düşünürümüze göre, ahlâkın diğer ana konularından birini de “iyi/fazîlet” kavramı oluşturmaktadır. Ona göre, üç- dört bin senedir uygulanan tecrübeler de göstermektedir ki, “kutsiyet” fikri esas alınmadıkça bir ahlâk sisteminin kurulması mümkün değildir. Kutsiyet ise ancak Allah- u Teâla’ya inanmak ve O’nu sevmekle yani bir dine bağlanmakla meydana gelebilir.121

Netice itibariyle Ahmed Hilmi’ye göre “iyilik” fikrine meyletme, fazîleti menfaate tercih etme gibi, ahlâk sisteminin ana esasları mutlaka Allah’a inanıp, O’nu sevmeye ihtiyaç duyar. Yine ahlâk sisteminin bir bütün olarak üzerine tesis edilebilecek olan yegâne kavram olan “görev” fikri de aynı şekilde Allah’a inanç ve sevgiden başka bir esasa dayandırılamaz.122

Görüldüğü üzere Ahmed Hilmi, ahlâk delili bağlamında önce ahlâkın genel olarak tüm insanlık için taşıdığı hayâtî öneme dikkat çekmiş ardından da “mânevî bir sistem” olarak nitelediği123 ahlâk için bir temel arama yoluna gitmiş ve bu esası, tıpkı çoğu ahlâkçılarla Kant’ta olduğu gibi,124 “görev” fikrinde bulmuştur. Bu “görev” in yerine getirilmesine yine meşrû bir zemin olarak “kutsallık” kavramını kabul etmiştir. Yani ahlâkı görev; görevi de kutsallık kavramıyla ilişkilendirmiş en son olarak da “kutsal” ın Tanrı’ya inanıp O’nu sevmek olduğunu belirtmiştir.

Diğer bir açıdan düşünürümüz, yine ahlâkın dinden ayrı olmasının düşünülemeyeceğine değinmiş ve “din” ile “ahlâk” ın ayrı şeylermiş gibi sunulmasına karşı çıkmıştır.125 Ahmed Hilmi’ye göre “ahlâk”, diğer din dışı ahlâk teorilerinin iddiâ ettiği gibi “menfaat ve bencillik” veya “korku” temellerine dayandırılamaz.126 Kısacası dinden ayrı bir “ahlâk” ın varlığından bahsedilemez. Bu durumdan dolayıdır ki, Ahmed Hilmi’ye göre, bir ateistin ahlâksız olması doğal ve mantıklı; olmaması ise doğal dışı ve

120 Vazife anlayışı, vazifenin özellikleri, çeşitleri vb. hakkında geniş bilgi için bkz. Hüsameddin Erdem,

Ahlâk Felsefesi, Konya, trs. , ss. 84-88; Sondevir Osmanlı Düşüncesinde Ahlâk (Tanzimattan Cumhuriyete Kadar), Konya, 1996, ss. 113-117.

121 Ş. F. A. Hilmi, Târîh-i İslâm, c. I, ss. 38-39. 122 Ş. F. A. Hilmi, a.g.e. , c. I, ss. 39-41. 123 Ş. F. A. Hilmi, a.g.e. , c. I, s. 39.

124 Bkz. Recep Kılıç, Ahlâkın Dinî Temeli, Ankara, 1996, ss. 11-14; Hüsameddin Erdem, Ahlâk Felsefesi,

s. 83; Sondevir Osmanlı Düşüncesinde Ahlâk (Tanzimattan Cumhuriyete Kadar), s. 111.

125 Ş. F. A. Hilmi, a.g.e. , c. I, s. 31. 126 Ş. F. A. Hilmi, a.g.e. , c. I, ss. 33, 39-41.

müstesnâ bir durumdur.127 Ahmed Hilmi bu noktada bir realite olarak ahlâklı dinsizlerin var olduklarını kabul etmiştir. Ancak ona göre bu kimseler, ahlâklı olmalarını sahip oldukları inkârcı düşünceye değil dindar çevre ve toplumların kendilerinde yaptıkları olumlu-yapıcı etkiye borçludurlar.128