• Sonuç bulunamadı

3.5.5-Adana-Tarsus-Silifke-Korykos

Çukurova bölgesi, özellikle Levant ticaretinin hâkimiyeti konusunda Osmanlılarla Venedikliler arasındaki mücadele kızıştığında büyük önem kazandı. Karamanlılarla irtibat kurulan ve ardından Uzun Hasan’a açılan Silifke-Korykos civarı, Adana ve Tarsus’tan da geçen Toros Dağlarının devamıydı ve Barbaro buraların tamamını, Bertrandon ise Adana ve Tarsus’u gezdi.

Bertrandon Adana’yı, Misis’e bir günlük mesafede, güzel bir çevrede ve denize oldukça yakın olarak gördü. Çok iyi bir ticaret şehriydi. Yüksek dağlardan inen Adana(artık Seyhan) Nehri surlar boyunca akıyordu. Çok geniş ve uzun bir köprüsü vardı. Şehrin komutanı da, halkı da Türkmen’di.405 Ondan yaklaşık kırk yıl sonra şehirden geçen Barbaro, Tarsus’a bir günlük mesafede, yanından Adana Irmağı akan, taştan yapılmış, uzun bir köprüye sahip bir şehir görmüştü. Merkezde ve nahiyelerde kadife kumaş dokunuyordu. Küçük Ermenistan’da'ydı, Memlük hâkimiyetindeydi.406 Ayrıca o bu şehirden geçerken dervişlerin daha önce bahsettiğimiz zikrine de şahit olmuştu.

Halkın Terso dediği Tarsus, çok güzel yerler ve ovalarla çevriliydi. Çadırlardan oluşan kasabalarında çok sayıda Türkmen yaşıyordu. Şehir çifte veya

404 Bertrandon, 181; Battuta’ya göre Lârende bağ ve bahçelerle kaplı güzel bir şehirdi; Battuta, 219. 405 Bertrandon,173, 175.

162

üçlü, bâzen hendekli, yüksek surlarla tahkim edilmişti. Surların bir ucunda bir kale vardı. Şehrin yakınından ırmak, içinden dere geçiyordu. Şehri Sultan’ın kumandanı yönetiyordu, halkı Türkmen’di. Buğday ve şarap üreten güzel bir şehirdi. Antalya’dan itibaren buralarda güzel, özlü ve öğrenilmesi kolay bir dil, Türkçe konuşuluyordu.407 Barbaro Tarsus Beyi’nin Dulkadir olduğunu söylüyordu; fakat Tufan Gündüz’ün de dediği gibi, o sıralarda şehir Ramazanoğullarının elindeydi. Büyük Ermenistan’da408 yer alıyordu; ancak Mısır Sultanı’na aitti. Çevresi altı mildi, yanında üstünde taştan bir köprü olan bir ırmak vardı. Şehirden tek çıkış yolu burasıydı. Irmak şehri neredeyse sarmıştı. Her iki tarafında burç ve hisar bulunan, on beş adım yüksekliğinde duvarları olan müstahkem bir kalesi vardı. Duvarları çekiçle yontulmuştu. Yüz kişi alabilecek bir avluya sahipti ve yüksek olmayan bir tepe üzerinde duruyordu.409

Korykos410 deniz kıyısındaydı. Batısında bir bozkır bulunuyordu. Bozkırda güzel ve sağlam bir kale vardı. Barbaro oradan geçerken virane durumdaysa da yerinde duruyordu. Şehrin bir kısmı kayalığa, bir kısmı da deniz tarafındaki tepe yamacına kurulmuştu. Doğusunda hendekler kazılmıştı. Müstahkem de bir sur yapılmıştı. İkinci bir kale daha vardı ve o da müstahkemdi. Her ev kendi sarnıcına sahipti. Sokak başlarına da dört tane su sarnıcı konmuştu, bunlar büyük bir şehrin ihtiyacını karşılayabilirdi. Doğu tarafındaki anayolda iki mil boyunca uzanan, çoğunluğu daha Barbaro oradan geçmeden kırılmış mermer kemerler dikiliydi. Halk Karaman Beyi’ne tâbiydi. Zemin küçük tepeciklerle doluydu. Buğday ve pamuk

407 Bertrandon, 176-177.

408 Seyyahlar eski Kilikya Ermeni Krallığı’na ait olan topraklardan bahsederken genellikle Küçük Ermenistan tabirini kullanıyorlardı. Barbaro’nun Adana’yı Küçük Ermenistan’da gösterirken Tarsus’un Büyük Ermenistan’da olduğunu söylemesinin nedeni anlaşılamamıştır.

409 Barbaro, 50.

163

ekiliyor, bol miktarda inek ve at yetiştiriliyordu. Meyveleri bol, iyi ve çeşitliydi. Havası mutedildi. Ancak şehri Osmanlılar tahrip etmişti.411

Korykos’tan kuzeydoğu tarafına doğru on mil gidildiğinde bir tepe üzerindeki Silifke’ye ulaşılıyordu. Tepenin altında bir ırmak akıyor, Korykos yakınında denize dökülüyordu. Tepe yakınında, tek parçadan büyük sütunların çevirdiği basamaklı bir tiyatro vardı. Şehrin girişinde de tek parça kemerler vardı. Kemerlerin çoğu şehirde oyulmuştu. Tepenin biraz üzerinde, şehrin her yerini gören birinci kapı duruyordu. Kapılar elli adım yüksekliğinde, yirmi beş adım genişliğinde demir kapılardı. O kadar parlatılmıştı ki görenler gümüş sanıyordu. Müstahkem ve kalındı. Surlar sağlamdı, üzerleri gözcü doluydu ve oralara çıkılmıyordu. Duvarların dışına da toprak yığılmıştı. Düşmanın gelmesi böylece engelleniyordu. Bir dairenin içinde burçlarla dolu Silifke Kalesi görünüyordu. İç ve dış surlar arasında tarım yapabilecek kadar arazi vardı. Kalenin içine de teçhizat yığmak için bir çukur kazılmış, susuz kalmamak için de bir sarnıç yapılmıştı. Küçük Ermenistan’da yer alıyordu.412

3.5.6-Erzurum

Erzurum, Anadolu’nun fethinde önemli bir kilit noktası konumundaydı. Çeşitli mücadelelerden sonra Melikşah zamanında Selçukluların ve böylece onlara bağlı Saltukoğullarının hâkimiyetine girdi. Büyük Selçuklular yıkılınca Anadolu Selçuklularının egemenliğinde kaldıysa da, Kösedağ Savaşı’yla Moğolların eline geçti. 1242’de daha savaştan önce bile Baycu tarafından tahrip edilmişti. Şehrin

411 Barbaro, 46-48.

164

bundan sonraki tarihi epey karışıktır. Çok yılların ardından Uzun Hasan ve 1. Selim dönemlerinde şehre görece bir sükun ortamı hâkim oldu.413

Willem Aarserum’u Türkiye Sultanı’na ait güzel bir yer olarak tanımladı.414

Polo’ya göre Erzurum’da büyük miktarda gümüş çıkarılıyordu. Çok büyük bir bölgeydi. Yazın Tatar orduları otlaklar bol olduğu için Erzurum’da konaklıyordu. Fakat kışın kar soğuğu oluyordu; hayvanların burada yaşayamayacağı gerekçesiyle bölge terk edilip çayırlar ve otlakların bol olduğu başka bir yere gidiliyordu.415

Clavijo’nun geçtiği zamanlarda Erzurum Timur’a bağlıydı. Ovaydı, kuleli surlarla çevriliydi. Kalesi yoktu ve kalabalık da değildi. Şehirde eskiden Ermenilere ait olan bir kilise vardı. Ermeniler hâlâ burada yaşıyorlardı. Önceleri bölgenin en zengin ve muazzam şehriymiş;416 fakat Clavijo oradan geçerken, hele bir de Timur’dan sonra, şehrin eski zenginliğinden eser kalmamış olsa gerektir.

3.5.7-Erzincan

Önce Mengüceklilerin, sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin hâkimiyetinde bulunan Erzincan’ın yakınlarında, Türk-Moğol ilişkilerini değiştirecek iki savaş yapıldı. Yassıçemen ve Kösedağ Savaşları Erzincan civarında gerçekleşmiş sayılırdı. Kösedağ’dan sonra ise surları Moğollar tarafından mancınıklarla yıkıldı, şehir yağma ve tahribe uğradı. Ancak buna rağmen Moğol idaresi sırasında da önemini kaybetmedi.417

413 İsmet Miroğlu, "Erzurum," DİA, c. 11, TDV, Ankara, 1995, s. 322. 414 Willem, 273.

415 Polo-1, 77-78.

416 Clavijo, 100-101; Battuta da Erzurum’dan geçmişti. Ona göre Erzurum, Irak Hükümdârı’nın idaresi altındaydı. Çok geniş bir sahaya yayılmışsa da iki Türkmen grubu arasında çıkan savaşlar yüzünden bir kısmı haraptı. İçinden üç nehir geçiyordu, evlerinin çoğu bahçeliydi; Battuta, 222.

165

Willem görevini tamamlayıp geri dönerken, yâni 1255’te Arsengen’de öyle şiddetli bir deprem olmuştu ki, isimleri bilinen on bin kişi ölmüştü. Kayıtlı olmayan yoksullar bu sayıya dâhil değildi.418 Polo burasını Büyük Ermenistan’da, dünyanın en iyi bocheranlarının(Buhara Kumaşı) yapıldığı yer olarak anlattı. Buranın zanaatkârları bu işin ustasıydı. En iyi ve en güzel pamuklu da Erzincan’daydı. Ayrıca şehirde sayılamayacak kadar meslek de icra ediliyordu. Yerden sıcak su çıkıyordu, doğal banyolar vardı. İnsanların çoğu Tatarların tebası olan Ermenilerdi. Bölgenin Hristiyanlarının başpiskoposu vardı ve bütün bölgenin de metropolüydü. Ama birçok sapkına da rastlanıyordu.419

Clavijo’ya göre Erzincan nehir kenarında, buğday tarlaları ve üzüm bağlarıyla dolu bir ovada kuruluydu. Bu nehir cennetten kaynayan Fırat’tı. Ova geriden bir dağ sırasıyla çevriliydi. Etrafta ve her yerde bağlı bahçeli köyler görülüyordu. Pek geniş olmayan Erzincan, adım başı güzel bahçeler, verimli tarlalar ve kuleli bir duvarla çevriliydi. Duvarın birkaç yerinde haç bulunuyordu. Evler damdan dama geçilecek kadar birbirine yakın, teraslı evlerdi. Nüfus çok kalabalıktı. Birçok cadde ve meydan inşa edilmişti. Memurların çoğu zengindi. Burada birçok zengin ve muteber tüccar iş yapardı. Halkın çoğu Rum ve Ermeni’ydi. Birçok kervan Suriye’den gelip Erzincan üzerinden Anadolu’ya gidiyordu.420 Barbaro buradan geçtiğinde ise şehir büyüktü ama bir kısmı harabe olmuştu.421

418 Willem, 280.

419 Polo-1, 77. 420 Clavijo, 92-93.

421 Barbaro, 90; Battuta Erzincan’ı Irak’a bağlı, büyük ve kalabalık, halkının çoğu Ermeni olan, Müslümanlarının Türkçe konuştuğu bir şehir olarak gördü. Çarşıları çok düzenliydi. Şehrin adıyla tanınan ünlü kumaşları vardı. Bölgede çıkarılan bakırla eşyalar yapılıyordu; Battuta, 222.

166