• Sonuç bulunamadı

ĠSRAĠL‟ĠN SU POLĠTĠKALARI

üyelerinden Senatör Bob Margett ve Dick Ackerman da yer alıyordu (www.republican.sen.ca.gov/web/29, 22.02.2008).

4.4. ĠSRAĠL’ĠN SU POLĠTĠKALARI

4.4.1. Ġsrail’in Su Potansiyeli

Ġsrail‟in beĢ milyon nüfusu barındıran 21 bin km/2‟lik küçük toprakları, hayli değiĢik topoğrafya ve iklim özellikleri gösterir. En batıdaki 190 km uzunluktaki sahil kesimine, kuzeye ve doğuya gidildikçe dağlar ve tepeler eklenir. Kuzeydeki yüksek topraklarda 600mm yi bulan yağıĢ Teberiye Gölü‟nde 400, Necef Gölü‟nde 200, Elat‟ta 250 mm‟ ye düĢer. Ülkenin bütününde yıllık buharlaĢma düĢen yağmurdan fazladır.Ġsrail‟in kullanabileceği sular hemen hemen tümüyle Ürdün Nehri kollarından gelir. Ġsrail‟deki yer altı suları ise üç akifer sistemde toplanmıĢ olup hem Gazze ġeridi‟en hem de Ġsrail bölgesine yer altı suları kanalize olmuĢtur (Uluatam,1998:123-125).

Dan Zaslavsky Ġsrail‟in su sorunlarını dört ayrı gruba ayırmaktadır. Bunlardan ilki fazla su tüketimi, ikincisi suyun çeĢitli sebeplerle kirlenmesi, üçüncüsü komĢularla Ģimdi yada gelecekte su yönetimi konusu sonuncusu ise karar verme ve yönetme becerisidir.

Su yönetimi konusunda Ġsrail Hükümeti‟ni profesyonel kadrolara görev vermediği için eleĢtiren Zaslavsky, “En az 15 yıldır Ġsrail‟in bir su politikası yok“ demektedir (http://www.biu.ac.il/soc/besa/water/zaslavsky.html, 22.04.2008).

101 4.4.2. Ġsrail’in Su Politikaları

Mostafa Dolatyar, “Water Diplomacy in the Middle East“ kitabında Ġsrail‟in su politikasını 4 evreye ayırmaktadır.

1.) Su için pazarlık dönemi (1918–1948)

2.) Ulusal ve uluslararası su kaynakları geliĢtirme dönemi (1948–1967)

3.) Yeni su kaynaklarını iĢgal ederek bu sularını kullanımını sağlama dönemi(1968- 1990)

4.) Yeniden pazarlık taktiğine dönme evresi (1991………)

1918‟deki Birinci Dünya SavaĢ‟ından ve Filistin‟de Yahudiler için ulusal vatan toprakları vaadinden hemen sonra, Siyonist liderler, bölge ülkelerinden sınırlarını Skyes- Picot‟ta belirtilen uzlaĢmaya göre Ürdün Nehri, AĢağı Litani, AĢağı Yarmuk, Kuzey Lübnan ve Suriye bölgelerinde değiĢiklikler istediler. Ġkinci Dünya SavaĢı sonuna dek bu istekler sürdüyse de Ġsrail Devleti‟nin kurulması ve hemen ertesindeki Arap-Ġsrail savaĢları bölgesel su paylaĢımı sorununuda karmakarıĢık bir hale getirmiĢtir (www.netcomuk.co.uk/jpap/dolat.htm: 22.02.2008).

Hemen hemen tüm politikalarını din ile irtibatlandıran, tüm projelerine Tevrat üzerinden yön vermeyi “olmazsa olmaz“ kabul eden Ġsrail devleti 1948 yılından bu yana bütün komĢularından su elde edebilmek için uzun soluklu politikalar üretmiĢtir (Kona, 2006: 27–28).

102 Ġsrail‟in su yollarına ulaĢma arzusu eskilere dayanmaktadır. Siyonizmin babası olarak bilinen Theodore Herzl 1902 yılında Ġngilizler‟e götürdügü teklifte Sina yarımadasının kuzeyi ve el-AriĢ civarında Yahudi kolonisinin oluĢturulması ve geniĢ bir sulama alanının Yahudiler‟e tahsis edilmesini istemiĢtir. 1919‟lara gelindiğinde ise Yahudilerin ulusal bir vatana sahip olmaları için zorunlu askeri talepleri belirtirken Ģöyle demektir:

“Sınırlar, tarihi hatları kapsamayacak Ģekilde çizilemez. Kuzeye yönelik iddialarımız, modern ve ekonomik bir yaĢamı sürdürebilmek için zorunlu bir talep olarak ortaya çıkmaktadır…Filistin‟in ekonomik geleceği, tamamen sulama ve elektrik enerjisi için gerekli olan su kaynaklarına bağlıdır. Su ihtiyacı, Herman Dağı eteklerinden Ürdün‟ün baĢ sularından ve Litani Nehri‟nden sağlanmalıdır…Biz Filistin‟in ulusal sınırlarının, yaklaĢık 25 mil uzaktaki kıvrım içine alan Litani Ovası Herman Dağı‟nın batı ve güney yamaçları kapsayacak Ģekilde olmasını zorunlu görüyoruz‟‟ (Kıran, 2005: 126-127).

4.4.3 Ürdün Nehri PaylaĢım Sorunu ve Johnston Planı

Ġsrail Devleti‟nin kurulmasıyla beraber Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Irak kuvvetlerinin Filistin‟e girmesiyle Birinci Arap-Ġsrail savaĢı baĢlamıĢ oldu. SavaĢ sırasında neredeyse tüm dünyanın desteğini alan Ġsrail ordusu bu saldırıya direnmiĢtir. SavaĢ sonunda Ġsrail topraklarını daha da geniĢletmiĢtir (TaĢkın, 2005: 19).

Ġsrail‟in bundan sonraki eylem ve politikalarına ıĢık tutması açısından Ben Gurion tarafından 1948 Mayısında Kurmay Heyetine gösterilen stratejik hedeflerde Ģunlar yazılıdır:

103 “Lübnan‟ı, Ürdün Yakasını ve Suriye‟yi geçecek bir saldırı için hazırlıklı olmalıyız… Lübnan, Arap koalisyonunun zayıf bir halkasıdır, çünkü Güney sınırı Litani Nehri olacak bir Hıristiyan devlet kurulmalıdır. Onunla müttefik olacağız. Arap Birliğini yarıp Amman‟ı bombaladığımızda, Ürdün yakasından saf dıĢı etmiĢ olacağız, ardından Suriye düĢecek. Eğer Mısır savaĢa girmeyi cesaret ederse Portsaid‟i Ġskenderiye‟yi ve Kahire‟yi bombalayacağız‟‟ (Arı, 2007: 232).

Ġsrail‟in bu bakıĢ açısı Ürdün Nehri‟ni, üzerindeki anlaĢmazlıkların en fazla olduğu nehir haline getirmiĢtir. Ġsrail, Lübnan, Ürdün, Suriye ve Filistin arasında büyük anlaĢmazlıklara neden olan nehir için 1913–1955 yılları arasında, değiĢik zamanlarda, farklı ülkeler tarafından 13 ayrı plan önerilmiĢtir.

Bu planların isimleri ve planlayıcı devletler Ģöyedir:

1913-Franghais Planı –Osmanlı Ġmparatorluğu 1922-Mavramatis Planı-Büyük Britanya

1928-Henrigues Raporu-Büyük Britanya

1935-Filistin Toprak GeliĢtirme ġirketi-Dünya Siyonist Örgütü 1939-Iandes Anketi-Transjordan

1944-Lovlenmilk Planı-ABD

1946-Filistin Anketi-Anglo Amerikan AraĢtırma Kongresi 1948-Hays-Savage Planı-Dünya Siyonist örgütü

1950-Mc Donald Raporu-Ürdün 1952-Bunger Planı-Ürdün /ABD 1953-Ana Plan –UNRWA

104 Bu planların hiçbiri üzerinde uzlaĢma sağlanamamıĢ ve 1950‟li yıllardan itibaren Ürdün Nehri‟ne iliĢkin konular çeĢitli uluslararası kuruluĢların gündemlerini iĢgal etmeye baĢlamıĢtır (Bilen, 2000: 113).

AnlaĢmazlığın sürdüğü sıralarda, Ortadoğu‟daki temel ilgi alanı petrol olan ABD o dönemki dıĢ politikası sonucu bölgede su ile de ilgilenme gereği duymuĢtur. Dönemin ABD BaĢkanı Eisenhower, Eric Johnston‟u Ürdün Nehri kıyıdaĢları arasında anlaĢma yapmak üzere 1953 yılında Ortadoğu‟ya atamıĢtır (Abay ve Baykan, 2008: 461).

Ġki yıl süren çabalar karĢılıklı görüĢmeler sonunda Ġsrailli, Lübnanlı ve Suriyeli uzmanlar önemli ayrıntılar üzerinde uzlaĢmıĢlardır.

Tablo 14: Johnston Planı

Johnston Planına Göre Su Tahsisi (milyon metre küp) Ürdün Nehri Yarmuk Nehri Toplam Ürdün 343 377 720 Suriye 42 90 132 Ġsrail 375 25 400 Lübnan 35 0 35 Toplam 795 492 1287 (Bilen, 2000: 117)

Johnston Planı arap ülkelerinin siyasi organlarınca kabul edilmemiĢ siyasi bir belge olarak kalmıĢtır. Bilahare Ürdün Nehri‟nin kıyıdaĢ ülkeler arasındaki kullanımı Ġsrail‟in

105 askeri gücüyle elde ettiği fiili duruma göre oluĢmuĢtur. Bugünkü kullanımlar Johnston Planı‟ndan çok farklıdır (Bilen, 2000: 118).

Havzada oluĢan karĢılıklı bağımlılık, iĢbirliği yerine her ülkenin su kaynaklarından daha fazla pay elde etme rekabetine yol açtı. Ġsrail ve Arap ülkeleri arasındaki su rekabeti, 1964 Ocak ve Eylül aylarında toplanan Arap Birliği‟nin gündeminde idi. Ġsrail‟in Ürdün Nehir sularını ulusal su taĢıyıcısı ile havza dıĢına taĢımasını Johnston Planı‟na aykırı bulan Araplar ortak bir su stratejisi oluĢturdular. Ürdün Nehri kaynak kollarının Ġsrail‟e akmasını önleyecek bir çevirme planı onaylandı. Arap çevirme planına göre, Hasbani kolu Lübnan‟da Litani Nehri‟ne ve Banyas kolu Suriye‟de Yarmuk Nehri‟ne döndürülecekti. Yarmuk Nehri‟ne çevrilecek sular, Ürdün-Suriye sınırında inĢa edilecek Mukhebba Barajı‟nda toplanacak ve Doğu Ghor Kanalına aktarılacaktı. Ġsrail BaĢkanı Levi Eshkol, suyun Ġsrail için bir hayat meselesi olduğunu belirtip, Arap ülkelerini tehlikeli bir maceraya girmemeleri konusunda uyarıyor ve suların Ġsrail‟e akmaya devam etmesini sağlamak için Ġsrail‟in harekete geçeceğini açıklıyordu. Su güvenliğinin havzada iyice önem kazandığı bir sırada, Filistin‟in bağımsızlığı için silahlı eylem yapan El-Fetih, 1 Ocak 1965 tarihinde Ġsrail‟in su tesislerine saldırı düzenledi.Sembolik önemi olan bu saldırı, su tesislerinin askeri birer hedef haline geldiğini belirliyordu (Pamukçu, 2000: 210).

KarĢılıklı gerilimin tırmandığı dönem sonunda 1966 yılında meydana gelen Suriye- Ġsrail gerginliği,1967 yılında “Altı Gün SavaĢları“ olarakta bilinen Ġsrail-Arap savaĢına dönüĢmüĢtür. SavaĢ sonucunda Araplar hezimete uğramıĢ, galip taraf Ġsrail ise topraklarını dört katına çıkarmıĢtır.Gazze ve bütün Sina Yarımadası Ġsrail‟in eline geçtiğinde Ġsrail SüveyĢ kanalına kadar dayanmıĢ ve güneyde ġarm-el-ġeyh‟i alarak Tiran Boğazı‟nın

106 kontrolüne sahip olmuĢtur. ġeria Nehri‟nin batısındaki bütün topraklar Ġsrail‟e geçmiĢ ve böylece ġeria Nehri Ürdün ile ġeria arasında sınır olmuĢtur. Bir diğer önemli kazanç ise Golan tepelerinin kontrolünün ele alınmasıdır (Armaoğlu, 1983: 704-708).

SavaĢın bitmesinde etkili olan ve Ġsrail‟e yaptırımlar öngören BM Güvenlik Kurulu kararının alınması sürecinde ABD Ġsrail‟in iĢgal ettiği topraklardan çekilmesine temas etmeksizin bölgede bulunan tüm devletlerin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygıdan ve yaĢama hakkından sözetmiĢ ve bu hedefleri gerçekleĢtirmeye yönelik tasarılar sunmuĢtur (Arı, 2007: 328).

Ortadoğu barıĢ sürecinde bir dönem ilerle kaydedilmesine rağmen Ürdün havzasındaki su sorununun gerçek anlamda çözümü halen askıdadır (www.ics.si.edu./programs/Dıs/ecs/report/low.htm. 11.03.2008).

4.4.4. Golan Tepelerinin Stratejik Değeri

1967 savaĢında Ġsrail ordu komutanı olan MoĢe Dayan, savaĢ sonunda “Ġsrail için su o kadar önemlidir ki biz, 1967‟de Araplarla savaĢa biraz da su kaynaklarını kontrol altına alabilmek için girdik“ demektedir (Müftüoğlu, 1997: 22).

Ġsrail‟in 1967‟de Golan bölgesini iĢgal etmesinden beri sorun, yalnızca Ġsrail-Suriye eksenli bir sorun olmaktan çıkmıĢ uluslararası bir boyut kazanmıĢtır. Yahudiler‟e göre Golan vaat edilmiĢ topraklar içindedir. Bu iddia Golan‟ın iĢgali için kullanılmıĢtır. Golan tepeleri Suriye ve Ġsrail arasında Celile Denizinin kenarından aĢağı doğru uzanan bir platodur. ĠĢgal sonrası, Ġsrail bölgenin nüfus yapısını değiĢtirmeye ağırlık vermiĢtir (Yıldız, 2000: 137).

107 Golan tepeleri sayesinde Ġsrail, Yarmuk ve Banyas Nehirleri ile Tiberya Gölünü kontrol altında bulundurmaktadır. Ġsrail‟in Golan Tepeleri‟nden çekilmesi halinde uğrayacağı su kaybı çok fazla olacaktır. Golan Tepelerindeki pınarları kullanmak amacıyla Ġsrail setler inĢa etmiĢtir. Bu sayede Yarmuk nehrinde kıĢ suları biriktirilip içme suyu olarak Yahudi yerleĢimcilere ulaĢtırılmaktadır. Suriye ise Ġsrail‟in Golan tepeleri‟nden çekilmesini istemektedir. Ġsrail çekildiği taktirde Banyas ve Yarmuk Nehirleri ile Tiberya Gölü üzerindeki jeostratejik pozisyonu güçlenecek ve Ürdün Nehir havzasında tekrar etkili konuma gelecektir. Ayrıca Ġsrail‟in Golan Tepeleri‟nde Suriye‟ye en yakın askeri noktası, ġam‟a sadece 35 km uzaklıktadır. Suriyeli askeri yetkililer, orada hiçbir doğal engelin bulunmaması nedeniyle durumdan rahatsızlardır. Ayrıca 2000 metre yüksekteki Herman Dağı‟na Ġsrail‟in yerleĢtirdiği çok geliĢmiĢ radar ve alıcılar, Suriye‟nin stratejik durumunu zayıflatmaktadır.Bu alıcılar yüzünden, Suriye Devlet BaĢkanı Hafız Esad‟ın önemli konularda diğer yetkililerle el iĢaretiyle anlaĢtığı söylenmektedir (Pamukçu, 2000: 228- 234).

Ortadoğu BarıĢ süreci kapsamında Suriye-Ġsrail barıĢ görüĢmelerinde Golan Tepelerinin iĢgali sorunu gündeme geldiğinde Suriye, bu bölgeden Ġsrail tam anlamıyla çekilmedikçe barıĢçı bir tavır takınılmayacağını ilan etmiĢtir. 1967‟den bu yana yapılan görüĢmelerde Ġsrail kısmi çekilmeyi kabul etmekle birlikte ileri sürdüğü koĢullar bu çekilmenin çok da kolay olmayacağını göstermektedir. Ġsrail bu bölgede erken uyarı sisteminin kurulmasını, Suriye‟nin Lübnan‟dan çekilmesini, tepelere yakın Suriye topraklarının silahsızlandırılmasını ve su paylaĢılmasını talep etmektedir. ABD‟nin aracılık yaptığı “Shepherdsawn“ görüĢmelerinde Golan tepeleri‟nin Suriye‟ye iadesi karĢılığında Ġsrail‟in alacağı teminat sorun olmuĢtur. ABD‟nin Ġsrail‟e Lübnan ve Golan‟dan çekilmesinin maliyeti olarak 17.4 milyar dolarlık yardım etmeyi kabul ettiği, ancak Ehud

108 Barak‟ın, Golan Tepeleri‟nden çekilmenin maliyetinin 25 milyar doları bulacağını belirtip bu kayıpların telafisini Clinton‟dan istediği ve toplam maliyetin 65-75 milyar doları geçtiği hesaplanmaktadır. ABD‟nin barıĢ ve istikrar politikasının devamı çıkarları açısından önemli olsa da bu maliyetin uzun vadede ABD kamuoyunun Ġsrail‟e olan desteğin bitirebileceği belirtilmektedir. Golan sorunu halen sürmekte ve su denklemine yeni ülkeler ve sorunlar eklemektedir.Türkiye de bu ülkelerden birisidir (Yıldız, 2000: 140-146).

9 Temmuz 1996‟da ABD ziyaretindeyken Benjamin Netanyahu‟nun verdiği demeçler bu sorunun daha uzun süre devam edeceğinin göstergesidir: “Güvenliğimiz için Golan Tepelerini korumalıyız, siz tepelerin tamamında hak iddia ediyorsunuz, biz de bu tepeler bizimdir diyoruz. Suriye ile görüĢmelerimizin baĢlangıç noktası budur….“