• Sonuç bulunamadı

FIRAT-DĠCLE HAVZASINDA SU MESELELERĠ

Uygarlığın ilk doğup geliĢtiği bölgelerden biri olan Anadolu ve Mezopotamya‟da bulunan Dicle ve Fırat Nehirleri, ilk çağlarda, M.Ö.3000 yıllarından baĢlayarak, bölge insanlarının su kaynağı ve ulaĢım yolları olmuĢlardır. Nitekim, tarihin en eski

114 dönemlerinden itibaren bu iki nehir, Mezopotamya‟da büyük bir kanal Ģebekesiyle birbirine bağlanarak daha geniĢ Ģekilde yararlanılacak hale getirilmiĢtir. Bu arada Abbasiler (750-1258) döneminde de bu su Ģebekesi hükümet merkezi olan Samarra civarında baĢlamaktaydı. Dicle ile Fırat‟tan ayrılan ve karıĢık bir Ģebeke oluĢturan kanallar. yüzyıllar içerisinde bazı değiĢikliliklere uğrasada varlığını sürdürmüĢlerdir (Uçarol, 1993: 361-362).

Yüzyıllar içerisinde sulama alanlarındaki kullanımları büyük değiĢiklikler gösteren bu iki nehir ile ilgili meseleler, özellikle 1960‟lı yıllarla birlikte Türkiye-Suriye-Irak iliĢkilerini önemli ölçüde etkilemiĢtir (Tiryaki,1994:95).

Havzada inĢa edilen ilk modern su projesi Türkiye tarafından 1954 yıllında planlaması yapılan ve 1964 yılında Fırat üzerinde inĢasına baĢlanan Keban Barajı‟dır. Barajın yapımına baĢlandıktan sonra Suriye sınırı aĢan akarsu kullanımının bir anlaĢma ile düzenlenmesini istemiĢtir.1965 yılında Irak da konuyu gündeme getirmiĢ, üç ülkenin ortak bir toplantı yapmasını önermiĢtir. Türkiye ise anlaĢma yapmak için tüm akarsuların tabii olacağı bir düzenlemenin gerekliliğini vurgulamıĢ ve Asi Nehri‟nin de dahil edilmesini istemiĢtir. Suriye buna karĢı çıkınca toplantı yapılamamıĢtır (Fırat ve Kürkçüoğlu, 2001:140).

Türkiye – Suriye – Irak arasında, sınırı aĢan sular konusundaki ilk antlaĢma 1923 Lozan AntlaĢması‟dır. Bu antlaĢmanın 109. maddesinde, “yeni bir sınır çizilmesi yüzünden, bir devletin ülkesindeki sularla sistemi, diğer devletin ülkesinde yapılacak iĢlere bağlı kaldığı ve bir devletin savaĢ öncesi kullanımlar dolayısı ile kaynağı baĢka devletin ülkesinde olan sular veya su gücü kullanıldığı bunlardan taraf devlettin birbirinin

115 çıkarlarını ve karar alınmıĢ haklarını, saklı tutacak Ģekilde bir antlaĢma yapılmasını‟‟ belirtmektedir (Meray, 1973: 44).

4.6.1. Irak’ın GörüĢleri

Irak , su sorununa “kazanılmıĢ hak yada tarihi hak “ çizgisinden bakmaktadır. Irak‟ın iddiası binlerce yıldır iki nehrin sularını bölge halkının kullandığı savından yola çıkarak, tarihi kazanılmıĢ haklarının olduğudur. Irak‟a göre , Dicle ve Fırat nehirleri uluslararası akarsulardır; bu nedenle de Türkiye , bu nehirler üzerinde tam egemenlik hakkına sahip değildir. Irak‟a göre Türkiye , bölgede su kaynakları acısından en zengin ülkedir. Bu nedenle Türkiye, ihtiyacından fazla suyu ekonomik yada siyası biçimde kullanmamalıdır (Silleli, 2005: 95).

Irak, mevcut kullanımlardan doğan kazanılmıĢ hakka saygı gösterme zorunluluğunun, uluslararası hukuk kuralı olduğunu ileri sürmektedir. Irak‟ın bu konudaki iddiası Ģudur: Irak‟ın Fırat sularından en büyük miktarı kullanmak bakımından havza devletlerine göre öncelik kazandığı kanıtlanmıĢtır.1917 yılı öncesinde, Irak yarım milyon hektardan fazla alanı sulamakta olup, bu tarihten sonra da, sulama projelerini ve toprak ıslahını geliĢtirmiĢtir. Türkiye‟nin nehir kullanımı tarihinde, sonucu fayda sağlayan ülke olduğu görülmektedir ve gerçekten, Fırat sularını 1974‟ten sonra kullanmaya baĢlamıĢtır. Dicle bağlamında bilinmektedir ki, Irak kadim çağlardan itibaren bu nehrin sularını kullanan tek devlettir (Acabey, 2006: 310).

4.6.2. Suriye’nin GörüĢleri

Suriye Hükümeti, Fırat ve Dicle akarsularının paylaĢımı ile ilgili olarak, Fırat ve Dicle‟yi “uluslararası suyolu“ veya “ortak sular“ Ģeklinde tanımlamaktadır. Ayrıca ortak

116 sular Ģeklinde tanımladığı Fırat ve Dicle‟yi “paylaĢılabilir kaynaklar“ olarak sınıflandırmaktadır. Suriye, Fırat ve Dicle akarsularının paylaĢımının matematiksel bir formül ıĢığında yapılması gerektiğini öne sürmektedir. Bu formüle göre,

I- KıyıdaĢ ülkeler, söz konusu akarsulardan ihtiyacı olan su miktarını ayrı ayrı belirtecekler

II- Her kıyıdaĢ ülkede, akarsuların kapasitesi ayrı ayrı hesaplanacak

III- Üç kıyıdaĢ ülkenin ihtiyaç duydukları miktar, söz konusu nehirlerin kapasitelerinden çok olduğu taktirde, üç ülke akarsulardan kararlaĢtırılan Ģekilde pay alacaklar, toplam su talebi, akarsuyun toplam su miktarını geçmeyecek Ģekilde olacak ve toplam talep arttığında kıyıdaĢ ülkelerin talepleri, orantılı bir Ģekilde düĢürülecek ama talep karĢılanacaktır (Yıldız, 2000: 193).

Suriye‟nin Türkiye politikalarına karĢı tezlerinden biriside Ģudur: “ Türkiye Atatürk Barajı‟nın dolumu sırasında iyi niyetle yaklaĢmamıĢ Fırat sularını önemli miktarda kısarak Suriye‟nin tarımsal ve enerji üretimine zarar vermiĢtir. Türkiye bu Ģekilde oldu bittilerle Suriye üzerinde siyasi baskı kurmak istemektedir ve Süleyman Demirel‟in “su kaynakları Türkiye‟nin, petrol onlarındır“ cümlesine istianaden Türkiye‟nin, su kaynakları konusunda tekel olmayı isteyip Suriye‟nin tarımsal sulama ve insani amaçlı su kullanım ihtiyaçlarını yadsımaktadır‟‟(Kodaman, 2007: 72).

117 Bu tezleri öne suren Suriye, Asi Nehri üzerinde inĢa ettiği Mostar Barajı yüzünden 1996 senesinde nehrin Türkiye tarafının tamamen kuruduğunu göz önünde bulundurmamaktadır (ġalvarcı, 2003: 136).

Suriye‟nin su politikasındaki nihai amacı, Irak gibi sınırı aĢan sular olarak kabul etmeyip Fırat ve Dicle nehirlerinin uluslararası sular olarak adlandırılmasını isteyerek nehirler üzerinde söz hakkı kazanmaktır (Silleli, 2005: 96).

4.6.3. Türkiye’nin Tezleri

Türkiye, su meselesine taraf olan güney komĢularıyla, bu sulardan hakça yararlanma konusunda, Fırat ve Dicle‟nin hangi tur su kabul edilmesi gerektiği hususunda görüĢ ayrılığına girmektedir. Suriye ve Irak‟ın söz konusu nehirleri uluslararası su olarak kabul etmelerinin karĢısında, Türkiye uluslararası hukukta genel kabul görmüĢ ilkelerden bir tanesi olan sınırı aĢan su tanımını benimsemiĢtir. Türkiye uluslararası hukukun ortaya koyduğu sınırı aĢan sular tanımı çerçevesinde, kendi egemenliği altındaki kısımlardan istediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğunu ileri sürmektedir. Türkiye‟ye göre, Suriye ve Irak, Fırat ve Dicle sularından yararlanmada kazanılmıĢ hakları olduğunu öne sürmekte, ancak bu görüĢ sınırı aĢan suların hakça kullanımı konusunda etkisiz kalmaktadır (ġahin, 2004: 106).

Bu bağlamda Türkiye daha çok sınırı aĢan sular tanımına dayanarak “ Üç AĢamalı Plan “ kavramını ortaya atmıĢtır. Planın aĢamaları Ģöyle özetlenebilir:

Birinci aĢama (su kaynakları envanter çalıĢmaları): Bu aĢamada sırasıyla Fırat için 3 Dicle için 2 ayrı ülkenin belirli yerlerinde nehir akımını ölçecek istasyonlar kurularak

118 ölçümlerin doğru olması için gerekli tedbirler alınacak, havza genelinde meteorolojik veriler, su kalitesi verileri; su tüketimi ve kayıplarıyla ilgili veriler değerlendirilecektir.

Ġkinci aĢama (toprak kaynakları envanter çalıĢmaları): Toprak sınıflandırma ve drenaj kriterleri hakkında bilgi alıĢveriĢi; halihazırdaki ve planlama aĢamasındaki bütün projelerin toprak sınıflarının tespit ve kontrolü; projeler çevresindeki bitki örtüsünün değerlendirilmesi ve sonuçta bütün projelerin ihtiyaç duyduğu toplam su miktarının belirlenmesi.

Üçüncü aĢama (toprak ve su kaynaklarının degerlendirilmesi): Su kayıplarını en aza indirgemek için araĢtırma ve düzenlemeler yapılması henüz hayata geçirilmemiĢ projelerin rantabl olup olmayacaklarını belirlenmesi; Dicle‟den Fırat‟ta su verilecek az- talep dengesinin sağlanması (ġalvarcı, 2003: 131).

Türkiye çözümün suların taksiminde değil sınırı aĢan akarsu olan Fırat ve Dicle‟den Türkiye‟nin tahsisi ile hakça, akılcı ve optimum yararlanılması olduğunu savunmaktadır. Bu durum göstermektedir ki su meselesi teknik bir mesele olmaktan çok politik bir meseledir (Fırat ve Kürkçüoğlu, 2001: 174).

Üç aĢamalı Plan 1990 ve 1993 yıllarında gündeme gelmiĢtir. Irak Fırat sularından daha fazla yararlanmak istediği için plana karĢı çıkarken, Dicle‟den Fırat‟a su aktarılmasına her iki devlette karĢı çıkmıĢtır. PaylaĢımın matematiksel olarak üçte bir nispetinde olması gerektiğini iddia etmiĢledir (Silleli, 2005: 98-99).

119 Türkiye, sınırı aĢan sular konusunda hakkaniyetli davranmaya çalıĢmıĢ kıyıdaĢ devletlerin özellikle GAP çerçevesinde planlarını gerçekleĢtirirken zara görmemelerine özen göstermiĢlerdir (Türkiye, 21.09.1997).

Özellikle Suriye‟nin, mevcut su kullanımını ilerde garantiye almak için ileri sürdüğü matematiksel bölüĢüm önerisinin uluslar arası hukuk açısından fazla bir kıymeti yoktur. Bu bölüĢüm BM‟nin hakça kullanım prensibi ile çeliĢki oluĢturmaktadır. Ayrıca ortak suyun paylaĢılması düĢüncesi, sınırı aĢan sularla ilgili uluslararası hukuk çalıĢmalarında kabul görmeyen bir yaklaĢımdır (Ortadoğu‟da Su Sorunu,1996: 27). Su konusunda Suriye‟nin subjektif bir bakıĢ açısına sahip olduğu görülmektedir.

Suriye‟nin su kullanımını düzenlemek için kurulan resmi komitenin 2000 yılında bakanlar kurulunda sunduğu öneriler arasında Ģu hususlar yer almaktadır:

1-) Fırat ve Dicle sularının gelecekteki kullanımını garanti altına almak için Türkiye‟ye karĢı yoğun diplomatik baskı kampanyası baĢlatılması.

2-) Suriye‟nin suyunun yüzde 90‟ını harcayan tarımsal sulamadaki büyük israfa son verilmeli; çiftçiler daha modern sulama altyapısı için teĢvik edilmelidir.

3-) Suların yerinden kullanılmasını sağlayacak sistemleri kurmayan tarım ve endüstri Ģirketlerine izin verilmemelidir. Suyun meĢru kullanım alan ve sınırlarını belirleyecek su yasaları çıkartılarak, yasaya aykırı ve müsrif kullanım durumlarından ağır cezalar verilmelidir…

120 Söz konusu raporda Fırat ve Dicle nehirlerinden sık sık bahsedilirken, Asi suları sanki Suriye‟den Akdeniz‟e dökülüyormuĢ gibi bu konuda Türkiye‟nin mağduriyetine yer verilmemesi, Suriye‟nin su politikasıyla çeliĢmemektedir. Raporda, Suriye‟nin su müsrifi olduğunun bizzat itiraf edilmesi ise oldukça önemli bir husustur (ġalvarcı, 2003: 142).