• Sonuç bulunamadı

4.2. Basın Meslek Ġlkelerinin Ġslam DüĢüncesi Açısından Değerlendirilmesi

4.2.1. Ġnsanları Hor Görmeme Ve ÖtekileĢtirmeme

Basın yayın ilkelerinin birinci maddesi “Yayınlarda hiç kimse; ırkı, cinsiyeti, sosyal düzeni ve dini inançları nedeniyle kınanamaz, aĢağılanamaz” Dördüncü maddesi ise “KiĢileri ve kuruluĢları, eleĢtiri sınırlarının ötesinde küçük düĢüren, aĢağılayan veya iftira niteliği taĢıyan ifadelere yer verilemez” ilkeleridir.

Bu iki madde herkesin kiĢinin doğuĢtan sahip olduğu en temel haklarını güvence altına almıĢ bulunmaktadır. KiĢinin zikri, fikri, düĢüncesi, sosyal stadüsü, rengi, dili, ırkı ne olursa olsun kendisine saygı duyulması gerektiğini ve kimsenin hor ve hakir görünmemesi gerektiğini ifade etmektedir. Ayrıca bu maddeler kiĢinin maddeden ibaret olmadığını, manevi yönünün de olduğunu bundan dolayı kiĢinin onur ve haysiyeti, Ģerefinin kutsal olduğunu, hiç bir zaman bu değerlere hakaret ederek, alaya alarak kiĢinin rencide edilemeyeceğini de kapsamaktadır. Böyle bir söz ve teminat verilmekle birlikte maalesef en çok çiğnenen ilkelerden biri bu ilke olmuĢtur, olmaktadır.

91

Ġslam DüĢüncesinde bütün insanlar, Allah katında eĢittir. Çünkü Allah insanoğlunu bizzat kendi ruhundan üfleyerek yaratmıĢtır. Ayet-i Kerime‟de “Sonra onu

Ģekillendirip ona ruhundan üfledi”289

“Onu Ģekillendirip içine ruhumdan üflediğim

zaman onun için saygı ile eğilin”290

buyurulmaktadır. Bu durum tüm insanların Allah tarafından yaratıldığının ve Allah‟ın yaratmıĢ olduğu bir sanat itibariyle her yaratılmıĢın aynı değere sahip olduğunun göstergesidir. Bundan dolayı herhangi bir ırk, dil, renk, din, sosyo-ekonomik durum farklılığı insanı hor ve hakir görmek için geçerli bir mazeret değildir. Allah katında insanın değeri ise insanın O‟na olan yakınlığı ve samimiyetine göre değiĢkenlik arz eder. Ġslam düĢüncesine göre insana saygı, insanların hakkını gözetmek ilk insan Hz Adem ile baĢlar. Hz. Adem‟e yaratıcı bütün isimleri öğretmiĢtir. Hz Adem‟e öğretilen isimler arasında hiç Ģüphesiz hukuk, cana, mala saygı gibi konular, yani insan hakları vardır. Bunu Adem‟in oğlu olan Kabil‟in Habil‟i öldüreceği zaman aralarında geçen Ģu konuĢmalarından anlıyoruz. Çünkü Habil, “Ben seni öldürmek için elimi uzatmam, ben âlemlerin rabbi olan Allah‟tan korkarım” der.

Bu cümle insanların canlarının dokunulmaz olup, saygı duyulmasını gerektiğinin”291

bir ifadesidir.

Ġnsanların dinlerinin dillerinin, ırklarının farklı farklı olması Allah‟ın varlığının ve kudretinin delillerindendir. Ġnsanı tek bir fıtrat, tek bir cinsiyet, tek bir dil ve din üzerinde yaratması O‟na zor gelmez aksine bu daha kolay olur. KiĢilerin farklı farklı yaratılması bir imtihan unsuru olmasının yanısıra dünya dengesini sağlanmakta ve hayatı yaĢanır hale gelmesini sağlamaktadır. Bütün insanların maddi ve sosyal statüsünün eĢit olduğu, farklılıkların olmadığı, kimsenin kimseye muhtaç olmadığı bir dünyada bir arada yaĢamak mümkün olamayacaktır. Ayet-i Kerime‟de “Ey insanlar! ġüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir diĢiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katından en değerli olanınız, O‟na karĢı gelmekten

en çok sakınanızdır. ġüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır”292

buyurarak farklılıkların bir çatıĢma unsuru değil; tanıĢma, kaynaĢma, birbirini sevme, bir arada yaĢama unsuru olması gerektiğini göstermektedir.

Hz. Peygamber (sav)‟in gerek Mekke‟de gerekse Medine‟de üzerinde en çok durduğu konulardan biri ashabı arasındaki kardeĢlik bağını güçlendirme, sevgi ve

289 Secde, 32/9 290 Sâd, 38/72.

291 Eskicioğlu, Osman, İslam Hukuku Açısında Hukuk ve İnsan hakları, İzmir 1996, s. 134. 292 Hucurat, 49/13.

saygıya dayalı bir toplum oluĢturmasını sağlamak olmuĢtur. Medine‟ye hicret ettikten sonra Mekkeli Müslümanlar ile Medineli Müslümanları birbirine kardeĢ ederek, kardeĢlik bağını tesis etmiĢtir. Ayrıca Medine‟deki bütün insanlara, müslüman olsun olmasın, herkese aynı toplumun bir parçası ve aynı siyasi otoriterin vatandaĢı oldukları

bilincini vermiĢtir.293

Günümüzde de her bir bireyin, bağlı olduğu milletin bir ferdi, bir vatandaĢı olduğu bilincine sahip olması ve bireyde aidiyet duygusunun geliĢmesinde basının rolü büyüktür. Allah Resulü (sav) sahabelerden bazıları ile otururken orada geçen bir cenazeden dolayı ayağa kalktığında kendisine “Ey Allahın Resulü bu Yahudi

cenazesiydi” denildiğinde Allah Resulü “O da bir insan değil mi?”294

diye buyurarak insanlar arasında din, dil ayrımının yapılmaması gerektiğini öğretmiĢ ve böylece, değil yaĢayan insana, bir ceset dahi olsa saygı gösterilmesi ve yaratılan her Ģeyin yaratanın bir eseri olması cihetiyle saygıyı hak ettiğini göstermiĢtir. SavaĢta dahi Allah Resulü karĢı cephede ölenlerin cenazelerini yerde bırakmayıp güzel bir Ģekilde gömmüĢtür. Böylece Allah Resulü kimsenin dinine, diline, ırkına, düĢüncesine bakılmaksızın kendilerine saygı gösterilmesi, değer verilmesi gerektiğini göstermiĢtir.

Bedir savaĢı dönüĢünde Hz. Peygamber ve arkadaĢlarının zaferini kutlamak için gelen müslümanlara Seleme b. Selâme‟nin “Bizi ne için kutluyorsunuz? Allah‟a and olsun ki biz, bağlanmıĢ develer gibi saçları dökülmüĢ ihtiyarlarla karĢılaĢtık ve onları boğazladık” Ģeklindeki uygunsuz sözleri karĢısında Hz. Peygamber tebessüm eder,

“KardeĢim! Onlar eĢraf ve reislerdir.”295

diyerek müslümanların baĢarısını

küçümsenmemesinin gerektiğine296

belirtmiĢ olmakla birlikte velev ki düĢman da olsa kiĢiye gerekli saygıyı, kiĢinin konumuna göre değeri vermek gerektiğine iĢaret etmiĢtir. Yunus Emre Ġslâm‟ın bu buyruğunu “Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” diye ifade etmiĢtir.

Müminleri ve bütün insanları kardeĢ bilmek ve baĢkalarının hayatlarını, haklarını kendi hayat hakkı gibi muhterem olduğunu bilmek müslüman ahlâkındandır. Ġslam ahlâkı, kimse ile alay etmemeyi, kimseye lakap takmamayı, kimsenin gıybetini etmemeyi, baĢkalarına iftira etmekten sakınmayı, yalan söylemekten uzak durmayı, her türlü kaba ve çirkin davranıĢlardan uzak durmayı gerektirir.

293 Macit, Yusuf, İletişimde Model Olarak Hz. Muhammed, Ġzmir 2006, s. 74. 294 Yigit, YaĢar, Peygamberimiz ve Hoşgörü, .Ankara 2010, s.133.

295 Sarıçam, Ġbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesaj, Ankara 2007, s.268. 296 Sarıçam, a.g.e., s.268.

93

Ġslam dininde zorlama yoktur ve herkesin dini inanç ve değerleri kendisi için

kutsaldır. Kur‟an-ı Kerim bu hakikati “sizin dininiz size, benim dinim de banadır”297

buyurarak herkesin inancına saygı duyulması gerektiğini bizlere tavsiye etmektedir. Gazeteci habere yaklaĢırken insan merkezli yaklaĢmalı, empati yapmalıdır. Gazeteciyi “olay”ın faili değil, bizatihi olayın kendisi ilgilendirmelidir. Gazeteci olayı haber ederken olaya karıĢmıĢ veya olayın müsebbibinin kimliği, dini, inancı, ideolojisiyle ilgilenmemelidir. Bir yerde vuku bulmuĢ bir haksızlığı, problemi, güzelliği aktaracaksa, olayın failinin Ģahsiyetini, ırkına, diline, dinine, sahip olduğu siyasi kimliğine bakmadan olayı olduğu gibi aktarması esastır. Maalesef “Yahudi asıllı iĢ adamı”, “Hıristiyan asıllı” “Alevi” “Kürt kökenli” “BaĢörtülü” “Kara çarĢaflı” … gibi insanların inancına, ırkına, diline, etnik kimliğine vurgu yapan haberler basında çokça yer almaktadır. Bu tür haber dili negatif bir yaklaĢım olmakta ve dolayısıyla insanlar arasında kamplaĢmanın, nefretin, ötekileĢmenin doğmasına sebebiyet vermektedir. Ġslam düĢüncesinde kiĢilerin bizatihi kendileri kötü değildir; iĢlediği ameller kötüdür. Bundan dolayı Ģayet bir kötülük veya hatayı ifĢa etmek, düĢmanlık edilmesi gerekirse, bizatihi kiĢinin kendisine değil; kötülüğe, kötü vasfa, davranıĢa, düĢmanlık yapılmalıdır. Ġnsanları daha önceleri iĢlemiĢ oldukları günahlarından, suçlardan dolayı potansiyel suçlu kabul etmek etik bir davranıĢ olmadığı gibi insani ve hukuki bir tutum da değildir.

Ġslam hukukunda “insanda asl olan dokunulmazlık; eĢyada asıl olan ise mubahlıktır”298

prensibi vardır. Mecelle‟de “Beraet-i zimmet asıldır” denilmektedir. Yani insanlar aslında suçsuz ve borçsuz kabul edilirler. Onun için Ġslam‟da su-i zan ve kötü Ģüphe,

günah ve kötü bir ahlâk sayılır. 299

Basın ahlâk ilkelerinde her ne kadar “ötekileĢtirme”, “aĢağılama”, “hor görme” yasaklansa da yine de sıklıkla ihlal edilmektedir. KiĢiler ve toplumlar inançlarından, ideolojilerinden, düĢüncelerinden, dillerinden, ırklarından, manevi değerlerinden dolayı kınanmaktalar. Basının “Ġrtica” “Ateist” “Mürteci” “Müslüman terörist” “Ġslami terör” “BaĢörtülü” “kara çarĢaflı” “Gerici” “Dinsiz” “Yobaz” “Batıl” “Sapık” “Yahudi” “Ermeni” vb. günün moda, popüler olan kelimeleriyle yakıĢtırmalarıyla, unvanlarıyla kiĢileri yaftaladığı, aĢağıladığı, hakir gördüğü bilinen bir gerçektir. Oysa Cenab-ı Allah kitabında insanlara hitap ederken insanların iĢlemiĢ oldukları günah ve hatalardan dolayı meselâ “ Ey hırsızlar”, Ey nankörler” “Ey dinsizler”… vb. aĢağılayıcı bir hitap

297 Kafirun, 109/6.

298 Eskicioğlu, a.g.e., s. 120. 299 Eskicioğlu, a.g.e., s. 119.

kullanmayıp bir çok yerde genelde “Ey Ġnsanlar!”300, “Ey inkâr edenler!”301 özel

hitaplarda ise “Ey Ġman edenler”302

“Ey Ġsrail oğulları”303 “Ey Ehl-i Kitap”304 “Ey

Muhammed”305

Ey Musa”306 diye hitap etmektedir.

Ġnsanoğlu toplum içinde yaĢadığından dolayı baĢkasına karĢı sorumlukları vardır. Bu sorumluluklara riayet edilmediği zaman toplumsal problemler ortaya çıkar. Her devirde ve her toplumda kiĢinin hak ve hukukuna yapılan tecavüzlerin baĢında bireyin veya bir grubun, bir baĢka birey ve grup hakkında su-i zanda bulunması ve gıybet etme, alaya alması gelir. Kur‟an-ı Kerim‟de bu hususa Ģöyle değinir. “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidir. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler.

Birbirinizi karalamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın”307

diyerek lakap takılmaması, alay ve gıybet edilmemesi gerektiğine dikkat çekmektedir. KiĢinin bir diğerinin yanında yaptığı gıybetin etki alanı ile basın yoluyla yapılan gıybet, iftiranın etki alanı, kapsamı elbette aynı değildir. Ġnsanın elindeki gücün bir baĢkasına verdiği zarar veya fayda ölçüsü ne kadar geniĢse günah ve sevap boyutu da doğru orantılı bir Ģekilde büyür. Günümüzde basın yayın araçlarıyla her bir günahın virüs gibi yayılıp binlerce milyonlarca insanı etkilediği bir gerçektir. Durum böyle olunca basın-yayın organlarını elinde bulunanların ve basın yayın yoluyla düĢüncelerini ifade edenlerin, çalıĢanların daha dikkatli olmaları gerekmektedir.

Bir kiĢi, kurum, topluluk hakkındaki bir haberin araĢtırılmadan, tahkik edilmeden, konu ile ilgili mercilerin, taraftarların görüĢ ve kanaati alınmadan haberin tek taraflı yayınlanması ahlâki değildir. Basının bir olay hakkında olayla ilgisi olan tüm birey ve kurumların görüĢünü alması ve kendi Ģahsi düĢünce ve tezi var ise onu da kendi yorumu olduğunu açık seçik bir Ģekilde belirterek yayınlaması gerekmektedir. KiĢilerin arkasında hoĢa gitmeyecek sözleri söylemek, yazmak gıybet olur. Dini bir kavram olarak gıybet, bir kimseden, gıyabından hoĢlanmadığı sözlerle bahsetmektir. Kur‟an-ı

Kerim‟de gıybet ölü kardeĢinin etini yemek olarak308

tasvir edilmekte ve insanlardan

300 Bakara, 2/168; Nisâ, 4/170; Hac, 22/1. 301 Tahrîm, 66/7. 302 Bakara, 2/104, 183 303 Bakara, 2/40, 47, 122. 304 Mâide, 5/68. 305 Nahl, 16/89, 102, Enbiyâ 21/107. 306 Ar‟âf, 7/144. 307 Hucurat, 49/11. 308 Hucurat, 49/12.

95

bundan sakınılması istenilmektedir. Gıybet, sözle olabileceği gibi yazı, ima, iĢaretle ve taklit gibi davranıĢlarla da olabilir. Bu tür söz ve davranıĢlar gerçeği ifade ediyorsa

gıybet, etmiyorsa iftira sayılır.309

Yüce Allah “Mümin erkeklerle mümin kadınlar yapmadıkları bir Ģeyden dolayı eziyet verenler, Ģüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah

yüklenmiĢlerdir.”310

buyurmaktadır.

“Gazetecinin temel görev ve ilkelerinden biri “intihal, iftira, hakaret, lekeleme, saptırma, manipülasyon, söylenti, dedikodu ve mesnetsiz suçlamalardan kesinlikle uzak

durmasıdır.”311

Basın-yayın ahlâk ilkelerinden önemli maddelerinden biri “Suçlu olduğu yargı kararıyla belirtilmedikçe hiç kimse “suçlu” ilan edilemez.” diğeri ise “Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça kimseye atfedilemez” ilkesidir. Bundan dolayı da kiĢilere atfedilen suçlardan dolayı kimse peĢinen suçlu ilan edilmemeli, hedef gösterilmemelidir. ĠĢlemiĢ olduğu suçun cezasını çekmiĢ bir kiĢi ise geçmiĢte yapmıĢ olduğu suçundan dolayı yaftalanmamalı, etiketlenmemelidir.