• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: AYDINLAR OCAĞI’NIN FĐKRĐ TEMELLERĐ: TÜRK ĐSLAM

2.1. Osmanlı Son Dönemi Fikir Hareketleri

2.1.2. Đslamcılık

Osmanlı milleti yaratmak düşüncesinin imparatorluğun parçalanmasına engel olamadığının görülmesi, beraberinde Đslam milleti oluşturmak düşüncesini getirmiştir. Bazı devlet adamları ve aydınlar “ittihad”ın sınırlarını daraltmak, böylelikle devleti kurtarmak için geri adım atmışlar, “Đttihad-ı Anasır”dan “Đttihad-ı Đslam”a dönmüşlerdir (Kara, 1985: 1408). Genç Osmanlılar, Avrupalıları, Levantenleri ve bazı Hıristiyanları ayrıcalıklı bir grup haline getirerek Müslüman nüfusu ihmal ettikleri için yüksek bürokratları ve paşaları ikaz etmişlerdir. Aslında Genç Osmanlılar da Tanzimat döneminin bir ürünüydüler. Çünkü o dönem basınının ve eğitiminin bir aydın sınıfın gelişimini sağlayan etkisiyle ortaya çıkmışlardır (Ahmad, 2010, 45).

Akçura’nın da ifade ettiği gibi daha önce Osmanlılık nidalarıyla işe başlayan Genç Osmanlı şairlerinin ve siyasetçilerinin birçoğunun duruş noktası Đslamiyet olmuştur (2005: 38). Osmanlı aydınlarının 1860’lı yılların sonundan itibaren geliştirdikleri ve kendileri tarafından Đttihad-ı Đslam, Batı tarafından ise (Abdülaziz dönemine denk gelmektedir) Panislamizm olarak nitelendirilen ideoloji de budur1. Bu ideoloji

1

Bu hareket Mısır’da aslen Đranlı olan Cemaleddin Afgani (1839-1897), sadık talebesi Muhammed Abduh (1845-1905), Hindistan’da Seyyid Ahmed Han (1817-1898), Seyyid Emir Ali (1849-1928), Türkiye’de ise Sırat-ı Müstakim-Sebilü’r Reşad, Beyanu’l Hak ve Volkan gibi dergilerde toplanan aydınlar öncülüğünde ortaya çıkmış ve gelişmiştir (Kara, 1985: 1405).

39

1876 yılları arasında revaçta olmuş (Türköne, 2003: 39) ve II. Abdülhamid tarafından gerek ülkedeki tebaayı birleştirmek için bir bayrak niteliğinde gerekse ülke dışındaki Müslümanlar için emperyalizme karşı koymak için bir araç olmuştur. Sadece bir dış politika enstrümanı olarak kullanılabilmiştir. II. Abdülhamit’in halk arasında Müslümanlık bilincini bir çeşit “misyoner” örgütüyle yaymaya çalıştığı söylenebilir (Mardin, 1985: 1402).

Hatta bu dönemde II. Abdülhamit, padişah, sultan, hükümdar yerine “halife” ünvanını kullanmaya ağırlık vermiştir. Yine bu dönemde Đslam dünyasının etkili âlim ve şeyhleri

Đstanbul’a davet edilmiş, Afrika içlerine kadar tarikat mensupları gönderilmiş, tekke ve zaviyelere olan resmi ilgi de önemli oranda artmıştır. Din öğretiminin oranı arttırılmış, temel dini kitaplar basılarak Đslam ülkelerine ücretsiz gönderilmiştir. Hac işlerine ve hacılara özel ilgi gösterilmiş, Hicaz demiryolu projesi uygulamaya konulmuş ve yine bu dönemde II. Abdülhamit karşıtı olsun olmasın aydınlar Đslamcılık siyasetinden yana tavır göstermişlerdir (Kara, 1985: 1409).

Abdülhamit temelde, milliyet fikrini reddeden Đslamın Halife-Sultanı olmak ve bütün Müslüman tebasını, yalnız dini birlik camiasıyla hükmü altında tutmak, böylelikle gerçekte devamı artık mümkün olmayan Halife-Saltanat ilişkisini devam ettirmek düşüncesinde idi (Akçura, 1981: 97-98). Ancak bu durum paradoksal bir sonuç getirmiş din ile milletin bir olduğu düşüncesinden hareket edilen bu düşünceyle daha önce siyasi anlamda bir ayrıma tabi tutulmayan gayrimüslim tebaa Osmanlı tebaasından ayrı tutulmuştur.

Bu dönemde her ne kadar aydınlar, II. Abdülhamit’le Đslamcılık siyaseti noktasında buluşsalar da aynı zamanda II. Abdülhamit’e karşı derin de bir muhalefet içindeydiler1. Çünkü Abdülhamit’in anayasayı askıya almasına ve meşruti yönetimi kesintiye uğratmasına karşı çıkmaktaydılar. Bu nedenle Đslamcılığın bir fikir hareketi olarak ortaya çıkışı ancak II. Meşrutiyet’ten sonra olmuştur.

II. Meşrutiyet’in ilanının ertesi gününde (1908) II. Abdülhamit’e başkaldıran ilk

Đslamcı-Türkçü yayın organı olarak Eşref Edib tarafından Sırat-ı Müstakim Dergisi

1

Bu dönemde aydınlar II. Abdülhamit’in Batı’ya karşı duruşunu gericilik olarak yorumlamışladır. Bu durum günümüzde tarih söyleminde de devam ettirilmektedir. Oysa II. Abdülhamit Batı medeniyetinin teknik boyutuna hayrandı. Özellikle Batılı tarzda eğitim veren okullar onun padişahlığı döneminde açılmıştır.

40

kurulmuştur. Đlk sayısı, daha sonra Đttihatçıların şeyhülislamlığını üstlenecek olan Musa Kazım Efendi’nin “Hürriyet-Müsavat” başlıklı yazısı ile çıkmıştır. Mehmet Akif (Ersoy) ilk sayıdan itibaren dergide yazar ve bir Türk milliyetçisi olan Ahmed Ağaoğlu da Đslam’ı da içeren milliyetçi tezlerini bu dergide işlemiştir1. Ayrıca Türk Ocağı’na dönüşecek olan Türk Derneği’nin kuruluşu da yine bu dergide kamuoyuna duyurulur. (Toprak, 1985: 126). Bu durum Türkçü ve Đslamcı aydınların devletin ihyası konusunda ortak hareket ettiklerinin bir göstergesidir. Sırat-ı Müstakim’in yanı sıra, Sebilü’r-Reşad, Beyanülhak, Mahfel, Livai Đslam, Mekatip ve Medaris gibi dergiler de Đslamcı bir çizgide yayın yapmıştır. Đslamcılık akımının başlıca temsilcileri olarak ise, Said Halim Paşa, Mehmet Akif Ersoy, Babanzade Ahmed Naim, M. Şemseddin (Günaltay) sayılabilir (Tunaya, 2004b: 58).

Abdülhamit’in uygulamalarında ve aydınların fikirlerinde devletin ihyası için Đslamcılık siyasetinin yürütülmesi düşüncesi hâkimken, bu defa da Mısır ve Suriye başta olmak üzere Arap Đslam dünyasında, Hristiyan Araplar tarafından da yoğun destek gören ayrılıkçı ayaklanmalar olmuştur. Ayrıca 1910 da Arnavutlar’ın isyanı ve bu isyanda Arnavut Müslümanların milliyetçi Arnavutları desteklemeleri, sonrasında ise Trablusgarp ve Balkan savaşlarında Türk olmayan Müslüman unsurların Osmanlı Devleti’nin karşısında yer almaları Đslamcıları derin bir sarsıntıya sevk etmiştir (Kara, 1985: 1409).

Genç Osmanlılar, Osmanlı siyasi terminolojisine yabancı olan “nation” terimini kullanmışlardır. Fakat “nation”dan anladıkları farklıydı. Örneğin, Namık Kemal, Hürriyet Gazetesi’nde çıkan bir makalesinde Bâb-ı Âli’nin “nation” kelimesinin karşılığı olarak “millet”i kullanmasına kızar. Rical-i Devlet’i cehaletle suçlar. Çünkü ona göre “nation”un karşılığı “ümmet”tir. Bu kavramın kullanılmasının etimolojik bir tarafı bulunmamaktadır. Sadece ideolojik bir tercih durumunu yansıtmaktadır. Yine benzer kullanıma Cevdet Paşa, Ali Suavi ve Şemseddin Sami’de de rastlanmaktadır (Türköne, 1994: 132-133). Genç Osmanlılar Batı’yı Osmanlı’ya karşın üstün kabul etmişlerdir. Ancak Avrupa, özellikle de Alman romantizminden gelen bir etkiyle de gelenekçiydiler. Batı üstündü, fakat Osmanlı tarihinin şanlı zaferlerini de unutmamak ve

1 Daha sonra, Đslamcıların ünlü yayın organı Sebilü’r-Reşad’a dönüşecek Sırat-Müstakim, Rusya

41

terk etmemek gerekmekteydi. Batı bütün halinde alınmamalıydı, böylelikle de bir Osmanlı-Batı karışımına varılmalıydı (Tunaya, 2004a: 59).

Genç Osmanlılar için Đslam, imparatorluktaki temel bağlardan biridir ve modern dünyaya uyarlanması gerekse de devletin ve toplumun temelidir. Genç Osmanlılar meşrutiyet yönetimini Đslam aracılığıyla meşrulaştırmaya çalışmışlardır ve Tanzimat döneminde ortaya çıkan aşırı batılılaşma hareketlerine karşı çıkmışlardır. Jön Türkler zamanında ise bu tavır değişir. Çünkü Jön Türkler pozitivizmden etkilenmişlerdir ve bir noktaya kadar dinin yerini bilimin alması gerektiğini savunmuşlardır. Fakat Jön Türkler

Đslamı, siyasi açıdan Avrupalıların saldırılarına karşı korumuşlar ve toplumsal açıdan da toplumsal dayanışma noktasında değerini de yadsımamışlardır.

Ancak 1920’den sonra laiklik politikasının benimsenmesiyle Đslam meşrulaştırıcı bir referans olmaktan çıkmıştır. Bu durum Ziya Gökalp’te açıkça görülmektedir. Gökalp, 1909’dan 1918’e kadar geçen sürede ulus kavramının içinde din unsuruna da yer verirken, daha sonra ulus kavramını gittikçe laikleştirmiştir. 1860-1870 yıllarında Namık Kemal tarafından yüceltilen vatan fikrinin aslında Đslamcı bir yönü de vardı. Yine Türkiye’de anısı günümüze kadar yaşamış ve 1877-1878 Türk-Rus Savaşı’na katılarak Plevne Kalesi’nin savunan Gazi Osman Paşa da bir vatansever kahraman olarak anılmaktadır. Namık Kemal ve Osman Gazi Paşa’nın yansıttıkları vatan fikrinin Jön Türk kuşağını da beslediği söylenebilir (Georgeon, 2009: 15-16).