• Sonuç bulunamadı

2. LİDERLİK VE ÜSLUP

2.2. ÜSLUP KAVRAMI

2.2.1. Üslubun Nitelikleri

Söylenen bir sözün, kim tarafından kime söylendiği, neden söylendiği, hangi makamda söylendiği kadar; ne şekilde yani hangi üslup ile söylendiği de retorik açısından önem arz eder. Sözün içeriği kadar onun söyleniş tarzı da mühimdir. Bu durum, istenilen mesajı, muhataba -siyasal iletişimde seçmene- gerektiği şekilde ulaştırabilmenin esasını meydana getirir. İşlenen konuya göre üslup belirleyebilmek de üsluba değer kazandıran bir durumdur. Çünkü muhatap üzerinde gerekli etkiyi

meydana getirebilmek ancak bu sayede mümkün görülmektedir (Çevikoğlu, 1999: 7). Çoban (2004: 17-19), “Edebiyatta Üslup Üzerine -Sözün Tadını Dilde Duymak” eserinde üslubun niteliklerini aşağıdaki maddelerle sıralamıştır. Bu maddelerin her birinin siyasal iletişim sürecinde liderlerin gerçekleştirdikleri konuşmalara uyarlanabilir bir özellik arz ettiğinden bahsedilebilir.

i. Şahsi ve şahsiyete bağlı oluşur: Üslup, eski tabirle tarz-ı beyân demektir. Düşüncesini, duygusunu, endişelerini yani tefekkürünü, hislerini, hayallerini anlatmak için herkesin şahsına özgü bir ifade tarzı vardır. Her şahsın zamanı, makamı, anlayışı, bilgisi kısaca kimliği ve niteliği itibariyle düşünüşü ve düşündüğünü anlatışı kendine özgüdür (Önal, 2008: 40). Nitekim üslup tanımlanırken sanatçıdan yola çıkmak Buffon’dan bu yana devam eden bir klişeye dönüşmüştür. Onun meşhur ‘le style c’est l’homme-meme’ cümlesi bizim dilimize ‘üslubu beyan ayniyle insan’ şeklinde çevrilmiştir ve bu tavrın başlangıcı görülmektedir (Çoban, 2004: 14). Bu yönü ile üslup bir kişilik özelliği taşımaktadır. Siyasal iletişim ve politik konuşma bağlamında bu özellik değerlendirilecek olunursa; siyasi liderlerin kişilik özelliklerinin konuşmalarına sirayet edeceği varsayımından bahsedilebilir. Kişililiğe atfedilebilinecek bütün özellikler, saldırganlık, heyecanlılık, iyimserlik, sakinlik vb. birer üslup çeşidi olarak sunulabilir.

ii. Bir yanı ile dile, öbür yanıyla da biçim ve içeriğe bağlıdır: Üslup, daha çok bir söyleyiş özelliği olarak, ifadenin biçim yönünü ilgilendiriyor gibi görünmektedir ancak, biçimsel üslup öğesinin muhteva ile de bir ilgisi vardır. Üslubu aksettiren şey, biçime dayalı bir ifadedir. O ifadede yer alan kelimelerin hem tek tek hem de bir arada taşıdığı mana ve çağrışım ilişkileri, söyleniş ve sıralanış çeşitleri, onun muhteva ile ilgisini de gösterir (Önal, 2008: 33). Politik konuşma nazarından üslubun bu niteliği değerlendirilecek olunursa; liderlerin üslubu ele aldıkları konular ile var olan ilişkisinden etkilenmektedir. Watzlawick ve arkadaşlarının her iletişimin bir içerik bir de ilişki boyutu mevcuttur; bunlardan ikincisi daima birincisini etkilemekte ve böylelikle meta- iletişim orta çıkmaktadır (Gökçe, 1993: 28) temel varsayımı burada da geçerlidir. Liderlerin üslubu seçmen tarafından algılanırken, konuşmada bahsettiği konularla liderin geçmişten gelen ilişkisi devreye

girebilmektedir. Böylece liderlerin üslubu geçmişte kurulmuş bağların bugüne yansıması ile değerlendirilmektedir.

iii. Edebilik ile karşılıklı alakalıdır: Edebi metinler, anlam yüklü dile sahip oldukları için içlerinde barındırdığı imgeler, sanatlar ve mecazlar dolayısıyla günlük konuşma dilinden ayrı bir nitelik taşırlar ve bu yönü ile, dilde görülen çokanlamlılık, üslubun da önemli bir kaynağıdır ve eserin üslubu ile onun verdiği zevk doğru orantılıdır (Karabulut, 2012: 3). Bu durum, üslubun görünmeden gerçekleşme yönünü ortaya çıkartmaktadır. Nasıl ki anlam, görülen ve duyulan cümlelerin arkasında görünmeden algılanan bir nitelik taşıyorsa, üslup da yapı ve anlamın arkasında yer alıp tıpkı meyvenin içindeki vitamin gibi kendini biraz gizleyen bir niteliğe sahiptir denilerek (Çoban, 2004: 18), edebilik ile münasebeti ortaya konulmaktadır. Politik konuşmalar nazarından bu nitelik değerlendirilecek olunursa; liderlerin seçmenlere yönelik hitaplarında kullandıkları atasözleri, deyişler, okudukları şiirler, rakipleri ile ilgili üstü örtülü göndermeler, metaforlar, ironik anlatımlar, laf çarpmaları vb. üsluplarının seçmenlerce algılanmasında etkili olmaktadır.

iv. Şuurlu ve titiz bir çalışma gerektirir: İyi bir üslup, tek başına ne konu, ne fikir, ne duyuş, ne de söz dizim ahenginden oluşur (Kazan, 2005: 41). O, bütün bu unsurların yazıda veya sözde uyumlu, dengeli bir tarzda varlık göstermesi ile hayat bulur. Aksi takdirde üslup rastlantı sonucu meydana gelirdi, oysaki üslup rastlantıyı yenmek için vardır (Çoban, 2004: 18). Rastlantının ortadan kalkması ve üslubun kolayca fark edilebilir bir yapı kazanması için bir emek harcanması gerektiğini açıklayan bu nitelik siyasal iletişim açısından da önem arz etmektedir. Özellikle, seçim kampanyalarının profesyonelleşmesi ve Amerikanlaşmasından bahsedilen günümüzde, politik konuşmaların iyi tasarlanmasıyla liderlere kendilerine özgü bir tarzın geliştirilmesi onların politik pazarda konumlandırılmalarında fayda sağlayabilecektir.

v. Değişkendir: Üsluplar, ifade vasıtalarına göre belirli farklı hususiyetlere sahiptirler ve üsluplar arasındaki farklar, dilin seviyelerinde muhtelif şekilde aksettirilir. Bir başka deyişle her bir üslup dilin kullanışına göre birbirinden farklılaşır (Ağeyeva, 1997: 41). Şahıstan şahısa değiştiği

gibi, biçim, tür, mekân, akım, verici-alıcının seviyesi gibi etkenlerle de değişir. Bu değişmeler üslubun sınıflandırmasında da bir yansıma bulmaktadır (Çoban, 2004: 18). Politik konuşmalarda muhtelif mekânlarda ve zeminlerde hayat bulmaktadır. Liderlerin seçmenlerin doğrudan karşısına çıktığı seçim meydanlarındaki konuşmalar ile bir televizyon programındaki konuşması ya da basının karşısında gerçekleştirdiği bir açıklama farklı karakterler ihtiva etmektedir. Bunun dışında belki de liderler açısından en önemli fark, iktidar veya muhalefette bulunmaları ile bağlantılıdır. Siyasi liderlerin muhalefette iken gerçekleştirdiği konuşmalar ile iktidara geldiklerindeki konuşmalar mevcut sorumlulukları ve ödevlerinin değişmesi nedeniyle üsluba da doğrudan etki etmektedir.

vi. En iç tabakada gizlenen bir değerdir: Geleneksel retorik ve tenkitte, içerikle biçim; söylenen şeyle söyleyiş tarzı arasında ayrım yapmamak esastır. Bu tür şeyler, beklide son derece gerekli olarak, genellikle metafor şeklinde dile getirilirdi. Dilden bahsederken en yaygın kullanılan benzetme, dilin düşüncenin elbisesi olduğu şeklindeki benzetmedir. Düşüncenin kelimenin dile gelmeden önceki biçiminde var olduğu farz edilir ve düşünce, sonrasında dile giydirilir. Bu teoriye bakarak üslubun ne olduğunu anlamak kolaydır. Dil, düşüncenin elbisesidir ve üslup, elbisenin tam ve ona uygun kesilmiş şeklidir (Divlekci, 2007: 122). Susan Sontag’ın dile getirdiğine göre madde, konu dıştadır; biçem içtedir. Süslemeci biçem diye bir şey hiç olmamıştır. Biçem ruhtur ve ne yazık ki bizde ruh, bedenin biçimini almaktadır (Aktaran: Çoban, 2004: 19). Bu açıdan liderlerin üslubu değerlendirilirken liderlerin asıl mefkurelerine ilişkin seçmenlerce zihinde yapılan değerlendirmeler onların konuşmalarında ki üsluplarını anlamlandırmalarını etkilemektedir. Seçmenler liderlerin söyledikleri kadar söyle(ye)mediklerine de zihinsel manada anlam yükleyebilmektedirler.