• Sonuç bulunamadı

ÜRETİCİ DİLİN ÇÖKÜŞÜ VE YÖNLENDİRMİŞ SÖYLEMLERİN YÜKSELİŞİ

İKTİDARIN SÖYLEM ÜRETİMİ: İNSANSIZ DİLİN YÜKSELİŞİNDE İKTİDARIN ROLÜ

2. ÜRETİCİ DİLİN ÇÖKÜŞÜ VE YÖNLENDİRMİŞ SÖYLEMLERİN YÜKSELİŞİ

Habermas, sivil toplumda işleyen iletişime katılan müzakerecilerin toplumsal konumları arasındaki asimetrinin ve orantısız güç ilişkilerinin bertaraf edilebileceğini düşünerek15 iktidar ve norm arasındaki ilişkide ikinciyi öncelemektedir. Bir diğer deyişle, rasyonel müzakereden türeyen normun, iktidarı ve onun biçimini de belirleyeceğine dair bir öngörüye sahiptir. Onun düşüncesine göre yaşam dünyasındaki dirimsel dilsel faaliyet siyasal anlamda üreticidir. Üretici olduğu kadar aynı zamanda yönlendirme etkisine sahiptir. Michel Foucault, Habermas tarafından ifade edilen yaşam dünyasının bu niteliğine, iktidarın aldığı biçimleri gözden kaçırdığı eleştirisiyle karşı çıkmaktadır. Foucault, toplumsal yapının içinde iktidarın işleyiş biçim ve yordamlarına, iktidarın nasıl çalıştığına odaklanarak bir iktidar mekanizması sunmaya odaklanır. Son eserlerinde en fazla kullandığı

genealoji kavramı bu bakımdan önemlidir. Bu kavram ile özellikle nesne için, doğruluk sistemleri ile iktidar biçimleri arasında karşılıklı ilişkilere, doğruluğun meydana gelişinin “siyasal rejim”ine odaklanmaktadır.

Foucault için iktidar, merkezi bir konumda değil de ağ niteliğine sahip olduğundan dolayı toplumsal gövdede kök salmıştır. Toplumun kılcal damarlarına sirayet etmiş olan bu iktidar toplumsal müzakere sonucunda üretilmez, aksine bizzat kendisi söylem üreten konumundadır. Sıradan katılımcıların rasyonel müzakerelerinden

15 Jurgen Habermas, Between Facts and Norms, Cambridge: Polity Press, 1996, s. 175.

uzakta tutulamayacak olan şebeke niteliğini almış olan iktidar ilişkileri zorlayıcı makro yapıların baskıcı talimatları altında değil, gündelik hayatın normalliğiyle işler. Bu haliyle de, Habermas’ın yaşam dünyası Foucault için iktidarın tüm ihtişamıyla boy verdiği bir alandır. Hakikat, dil içinde ve dil tarafından oluşturulduğu için söylemin dışında gelişen, nesnel bir gönderge olarak düşünülemez.16 Habermas’ın demokratik potansiyeller atfettiği, kurum, dernek, vakıf, dini ve mesleki oluşumlar gibi kurumlar demokratik bir iletişim süreci içerisine girmeden yönetme erkini devletle paylaşırlar. Bu bakımdan yaşam dünyası, iletişimin alanı olmadığı gibi devlet ve ekonominin çekildiği birer alan da değildirler. İşverenler, işçiler ve mali kuruluşlar bu alanın doğal failleridir.

Habermas’ın yurttaşlarının iktidarsız niteliğine karşın Foucault’nun yurttaşları iktidarla doludur. Klasik iktidar kuramlarının, şiddet kullanma tekeline sahip güç olarak tanımladığı iktidarı, yasa ve yasaklama kavramları çerçevesinde örgütlenmiş Leviathan modelinden ayırarak analiz eden düşünür, tahakküm biçimlerini merkeze alarak bir iktidar çözümlemesi geliştirir.17 Foucault için hiçbir iktidar; bilginin üretimi, tahsisi, dağıtımı ya da alıkonması olmaksızın tatbik edilemez. Bu nedenle bir tarafta bilgi diğer tarafta toplum ya da bir yanda bilim öte yanda devlet yoktur ama bilgi-iktidar formları vardır.18 İşte

16Roger Chartier, Yeniden Geçmiş: Tarih, Yazılı Kültür, Toplum, çev. Lale Arslan,

Ankara: Dost Yayınları, 1998, s. 88.

17 Michel Foucault, “İki Ders”, çev. Ferda Keskin, Entelektüelin Siyasi İşlevi,

Ayrıntı, İstanbul, 2005a, s. 111.

18 Alan Sheridan, Michel Foucault/TheWill toTruth, London: Tavistock Publications, 1980, s. 131.

“yönetimsellik” (governmentality) adını verdiği analiz yöntemi nasıl yönetip, nasıl yönetildiğimize öncelik veren ve iktidarın nasıl çalıştığını çözümleme işlevi taşır. Bu çözümleme biçiminde iktidarın, uygulanma yerlerinden en önemlisi devlet olsa da bu alanda devletin yalnız olmadığını belirtir. Devlet iktidarına gönderme yapan pek çok iktidar türü olduğundan söz eden Foucault yine de toplumdaki iktidar ilişkilerinin devletten türediğini iddia etmemektedir. Aksine iktidar ilişkilerinin giderek devletleştiğini savunur.19 Bu kavramla Foucault, bireylerin ve toplumsal grupların yönetilmesini hedefleyen alanlara ve idare biçimlerine dikkat çeker. İktidarın mikro fiziği kavramını, makro yapılar ve devlet hilafına genişletir.

Yasaların oluşturulmasında dilin ve iletişimin öneminin altını çizen Habermas’a karşın “söylem”i öne çıkaran Foucault yönetimin vatandaşlara bir takım norm ve yasaları dayatmadığını, aksine onları yönlendirdiğini belirtir. Yapısalcı bir analizle epistemenin ve söylemin belli yapıların etkisi altında geliştiğini ileri sürer:

“Düşünceler, konular, sınıflandırmalar zihnin bir evreninden ötekine geçerek ortalıkta dolaşmaktadırlar; ancak hepsi de, kendilerini düzenleyen ve onlara farklı bir anlam veren yapıların etkisi altındadırlar […] çok daha genel bir değerlendirmeyle, episteme’nin her bir tarihsel bölgesi, bir önceki çağda hazırlanmış yapıların emrettiği (ancak eskisi gibi örgütlenmiş olmayan) bir yeniden

yapılanma alanı olur.”20

19Michel Foucault, “Özne ve İktidar”, çev. Osman Akınhay, Özne ve İktidar içinde,

İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2005b, s. 79.

20Michel de Certeau, Tarih ve Psikanaliz, çev. Ayşegül Sönmezay, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2009, s. 101-102.

Foucault için kurumlar ve pratikleri içeren iktidar teknikleri ile bir takım rasyonalite ve söylemleri içerisinde bulunduran bilgi formlarının karşılıklı olarak kurulması söz konusudur. Böylece toplumun yönlendirilmesinin mümkün olduğunu gösterir.21 Bu bağlamda oluşturulmuş olan söylemlerin önemi ortaya çıkmaktadır. Bir takım söylemsel araçlarla şu ya da bu ereğe ulaşılmanın yolları düzenlenir.22 Bu söylemsel oluşumlar, Habermas’ın sözünü ettiği katılımcılarının ürettiği iletişimin aslında imkânsız olduğuna vurgu yaparak bireylerin ve grupların davranışlarına nasıl yön verildiğini gösterir.23 Sadece kendimiz ve diğerlerinin davranışları üzerinde bir belirleyicilik ve yönlendirme değil aynı zamanda nüfus, üretkenlik ve verimlilik gibi soyut temaların nasıl yeniden üretildiğini de gösteren düşünür, bilimsel ve teknik bilginin vatandaşların arzu, amaç, çıkar ve inançlarını nasıl biçimlendirdiğini ortaya serme niyetindedir. Oluşturulan bu söylemlerin normal ve anormal şeklinde bir sınıflandırmaya giderek seçimler üzerindeki belirleyiciliğinin altını çizer. Bu anlamda Foucault’nun önemle üzerinde durduğu yönetim mantığı olan yönetimsellik; nüfustan, sağlığa ve cinselliğe kadar tüm düşünme ve eyleme biçimlerini kendi mantığınca rasyonelleştirme uğraşı içerisinde çeşitli söylemleri içerir. Bu söylemlerin gerçeklikle olan ilişkisi salt bir temsili içermemektedir. İçinde iktidarın işleyişinin

21 Thomas Lemke, “The Birth of Bio-Politics’: Michel Foucault’s Lecture at the Collège de France on Neo-Liberal Governmentality”, Economy and Society, 30: 2, 2010, s. 191.

22 Michel Foucault, “Yönetimsellik”, çev. Osman Akınhay, Ferda Keskin,

Entelektüelin Siyasi İşlevi içinde, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2005c, s 276.

rasyonel hale getirildiği bir yönetim öğesidir. Bu bağlamda düşünüldüğünde yönetimsellik; artık toplumsal aktörler olan vatandaşların, sendikaların, sivil toplum dünyasının bir diğer deyişle, Habermas’ın yaşam dünyasının katılımcıları dediği aktörlerin düzenlenmiş tercihleri aracılığıyla yönetir. Sivil toplum dünyasında dili kullanan aktörlerin önceden belirlenmemiş tercihleri ve nasıl sonuçlanacağının öngörülemediği yasama sürecine karşın Foucault’nun sivil toplum dünyasında yönetim, katılımcılardan türese de nihai olarak varacağı noktanın belli olduğu bir süreci ifade eder. Düşünüre göre sivil toplum dünyasının kullandığı dilin yöneleceği nihai yer önceden belirlenmiştir. Tartışma üzerinden oluşan bir konsensüs olmasa da Foucault da nihai olarak bir uzlaşıdan söz eder ancak bu uzlaşı zaten önceden yönlendirilmiş söylemler vasıtasıyla garantiye alınmış bir uzlaşmadan başka bir şey değildir. Habermas için sivil toplum dünyasındaki dilsel zenginlik Foucault’da yönetim için yaratıcı yönetim tekniklerinin geliştirilmesindeki zenginliğe yerini bırakır.

SONUÇ

Dili kullanma ve yönlendirme kapasitesi ile iktidara sahip olma arasında doğrudan bir ilişki olduğuna yönelik teorik bir perspektiften hareket eden bu çalışma ortaçağdaki iktidar yapılanmasının yorumlayıcı dil anlayışının 16. yüzyılla birlikte dönüşüme başladığını ve 18. yüzyılla birlikte ise burjuva iktidarının kullanımına geçtiğini göstermiştir. Bu sınıf iktidarının dil ile olan ilişkisini, bir kamusal alan yaratma ve kamusal alanda dilin rasyonel müzakere oluşturması noktasında işlevsel kılınmasıyla tanımlayan Jurgen Habermas’ın teorisinin Foucaultcu bir eleştirisi sunulmuştur. Böylece burjuva kamusallığının bir kamuoyu oluşması amacıyla dilin serbestçe kullanılarak bir müzakere zemini oluşturmadığı aksine bu iktidarın yapısal olarak belirlenmiş bir söylem üretimini devam ettirdiği ileri sürülmüştür. Vatandaşların karşılıklı iletişiminden türeyen bir meşruiyetin mevcut olmadığına ancak bunların, ağ niteliğine bürünmüş olan iktidarın bir parçası kılındığı ve bu nedenle de iktidarın ürettiği söylemlerle uyumlu bir pratik sergiledikleri gösterilmiştir.

Böyle bir perspektifle hazırlanmış olan çalışma, ileride yapılacak çalışmalara dil ve iktidar arasındaki ilişkide tahakküm ve rızanın nasıl üretildiğine odaklanmayı önermektedir.

KAYNAKÇA

Bauman, Z. (2014). Yasakoyucular İle Yorumcular, çev. Kemal Atakay, İstanbul: Metis Yayınları.

Benhabib, S. (1986). Critique, Norm, and Utopia: A Study of the Foundations of Critical Theory, New York: Columbia University Press.

Chartier, R. (1998). Yeniden Geçmiş: Tarih, Yazılı Kültür, Toplum, çev. Lale Arslan, Ankara: Dost Yayınları.

De Certeau, M. (2009a). Gündelik Hayatın Keşfi I, çev. Lale Arslan Özcan, Ankara: Dost Kitabevi.

De Certeau, M. (2009b). Tarih ve Psikanaliz, çev. Ayşegül Sönmezay, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

Foucault, M. (1980). Power/Knowledge: Selected Interviews and Other Writings 1972-1977, ed. Colin Gordon, trans. Colin Gordon vd., New York: Pantheon Books.

Foucault, M. (2005a). “İki Ders”, çev. Ferda Keskin, Entelektüelin Siyasi İşlevi, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s. 86-117.

Foucault, M. (2005b).“Özne ve İktidar”, çev. Osman Akınhay, Özne ve İktidar içinde, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s. 57-82.

Foucault, M. (2005c). “Yönetimsellik”, çev. Osman Akınhay, Ferda Keskin, Entelektüelin Siyasi İşlevi içinde, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s 264-287.

Habermas, J. (1990). Moral Consciousness and Communicative Action, Cambridge: The MIT Press.

Habermas, J. (1992). “Further Reflections on the Public Sphere”, ed. Craig Calhoun, Habermas and the Public Sphere içinde, Cambridge: The MIT Press, s. 421-460.

Habermas, J. (1996). Between Facts and Norms, Cambridge: Polity Press.

Habermas, J. (2001). İletişimsel Eylem Kuramı, I-II, çev. Mustafa Tüzel, İstanbul: Kabalcı Kitabevi.

Lemke, T. (2010). “The Birth of Bio-Politics’: Michel Foucault’s Lecture at the Collège de France on Neo-Liberal Governmentality”, Economy and Society, 30: 2, s. 190-207. Örs, B. (2006). “Siyasal Temsil”, İ. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi

Dergisi, No: 35, s. 1-22.

Rosen, S. (1992). Hermeneutics as Politics, New York: Oxford University Press.

Sheridan, A. (1980). Michel Foucault/TheWill toTruth, London: Tavistock Publications.

BÖLÜM 3:

YEREL YÖNETİMLERDE YÖNETİME KATILIM ARACI

OLARAK BİMER VE CİMER UYGULAMALARI: YALOVA