• Sonuç bulunamadı

3.4. Mekân Bilişinin Gelişimi

3.4.3. Çocukta Coğrafi Uyum

Bir kimsenin herhangi bir andaki konumunu belirlemek için mekânsal güncelleme yapması gerekir. Bunu gerçekleştirirken birey çevredeki nesneler ile ilişkili bir takım referans çerçeveleri kullanır. İlgili literatüre bakıldığında, insanlarda yön bulma ve mekânsal hafıza ile ilgili başlıca iki tür referans sisteminin var olduğu görülür: egosentrik (ben merkezli) referans sistemi ve allosentrik (nesne merkezli) referans sistemi (Klatzky, 1998: 3).

İnsanoğlu üç boyutlu mekânsal bir dünyaya doğar. İnsan üç boyutlu dünyaya uyum sağlarken, çevresindeki nesneleri zihinsel olarak yerleştirir ve daha geniş mekanları tanımlamada bu nesneleri referans noktaları olarak kullanır. Golledge, bu referans sistemlerini üç safhada ele alır. (Golledge, 2004:445):

• Vücut merkezli (egosentrik), • Nesne merkezli (eksosentrik),

• Çevre merkezli (nirengi noktası temelli).

“Egosentrik ilişkiler” vücutla bağlantılıdır; ön-arka, sol-sağ eksenlerinin önemli olması gibi, yerçekimi kuvvetinden dolayı aşağı-yukarı eksenleri de önemlidir. “Eksosentrik çerçeve” ise, sokak sistemi, koordinat sistemleri, noktalar arası mesafeler ve yönler gibi nesneler arası ilişkilere dayanır. “Çevre merkezli referans sistemi” ise, çevredeki önemli noktaları temel alan bir referans sistemidir.

Lynch (1960), mekânı öğrenme ile ilgili iki türlü referans çerçevesi tanımlar: nirengi noktaları ve düğümler. Nirengi noktaları, ev, bina ve mağaza gibi fiziki nesnelerdir. Nirengi noktalarının büyük olması gerekmez, yön bulmada bir kimsenin hatırlayabileceği ve fark edilebilir olması yeterlidir (Akt. Quintero, 1996: 17). Çocuklar, mekânı keşfederken başlangıçta herhangi bir organizasyon veya sıra olmaksızın ayrı ayrı nirengi noktaları tanımlarlar. Sonraki safhada ise, bir düzen içerisinde referans çerçevesinde kullanacakları nirengi noktalarını seçerler. Bu nirengi noktalarını birleştirerek uzun rotaları tarif edebilirler. Çocuk çevreyi keşfederken, önemli nirengi noktalarını ve düğüm noktalarını tanımaya başlar. Düğüm noktalarını tanıma, çocukta farklı yollar ve caddeler arasında ilişki kurabilmesini sağlar (Spencer, Blades ve Morsley, 1989:10). Nirengi ve düğüm noktalarını tanımayla birlikte, çocuk çevresi ile ilgili daha doğru bir şehir imajı oluşturur. Nirengi noktaları, çevreye ait bilginin organizasyonunda önemli bir referans noktası olarak görev yapar (Couclesis ve başk, 1987: 100) .

Hart ve Moore (1973: 278) ve Hart (1979: 97–98), çocuğun coğrafi çevreye uyumu konusunda, doğumdan itibaren üç farklı safhanın olduğunu öne sürerler. Bu

safhalar çocuğun coğrafi çevre uyumuna ilişkin Piaget’nin görüşleri ile paralellik arz eder (bakz, Şekil 5):

1. Egosentrik (benmerkezci) referans sistemi,

2. Sabit referans sistemi,

3. Koordineli (soyut) referans sistemi,

Şekil 5:

3.4.3.1. Ben-merkezci Referans Sistemi

Coğrafi uyum başlangıçta hareket merkezli ve ben-merkezlidir. Burada asıl kastedilen bireyin “konumsal” uyum sağlaması değil, coğrafi ve mekânsal uyum sağlamasıdır. Benmerkezci uyum sağlamada, çocuk tamamen kendi bedenine dayanan eksen ve düzlemleri kullanır. Bu sistemin vücut hareketleri yoluyla yer belirleme duyusu ile ilişkili olduğunu düşünenler de vardır (Howard ve Templeton, 1966: 272– 293). Baş hareketi veya vücudun herhangi bir organının hareket ettirilmesi yoluyla bir yere yönelme “zihinde imgeleme” anlamına gelir. Bu düşünceye göre Freeman (1916), 4–5 yaşlarında bir okul öncesi öğrencisinin evinin yakınlarındaki binalara veya sokaklara ilişkin oldukça net bir yön fikrini oluşabileceği görüşündedir (Shemyakin, 1962: 190).

Ben merkezli referans sisteminde, çocuklar bildikleri yerleri mekânsal bir bütünlük içerisinde değil, kendi hareketlerini temel alarak çizmektedirler. Buradan, Piaget ve arkadaşları, işlem öncesi çocuklarda tasvir kavramının yalnızca bir rotayı (yolu) düşündükleri zaman ortaya çıktığı sonucuna ulaşmışlardır. Bir başka deyişle, yürüme anında bildikleri bir yer ile bir sonraki gidecekleri yer arasındaki mekân ilişkisini kurabilmektedirler, ama bir bütün halinde o çevrenin tasvirini oluşturamamaktadırlar. Piaget, Inhelder ve Szeminska (1960:3–26), harekete dayanan ben-merkezci referans sisteminin işlem öncesi dönemdeki çocukların genel karakteristik özelliği olduğunu bulmuşlardır. İşlem öncesi dönemin ilk aşamalarında, çocuklar sadece topolojik ilişkileri yansıtabilmektedir. Çocuklar topolojik olarak birbirine yakın nesne çiftlerini ifade edebilseler de, üç veya daha fazla nesneyi koordinat sisteminde başarılı bir şekilde düzene koyamamaktadırlar.

3.4.3.2. Sabit Referans Sistemi

Çocuğun daha büyük çevrelere uyum sağlayabilmesi için, ben-merkezci uyum sağlama sisteminin sınırlamalarından kurtulması gerekmektedir. Bu durum aynı zamanda benmerkezcilikten perspektivizme geçişi ve mekânı organize etme kabiliyetinin gelişmesi açısından da önemlidir. Mekân bilişinde, ben-merkezci referans sisteminden sonraki safha, çocuğun konum ve hareketlerini çevredeki sabit unsurlara dayalı olarak düzenlemesini içeren sabit referans sistemi dönemidir (Werner, 1964:179).

Somut işlemler döneminin ilk aşamalarındaki çocuklar için, çevrenin tasviri kısmen bilinen yerlerin gösteriminden ibarettir. Bir yolu tarif ederken, sistemi bir bütün olarak koordine etmede başarısız olmakta, ancak nesneler arasında ilişkilendirme yapabilmektedirler. Bununla birlikte, çevredeki bilinen yerler arasındaki ilişki bütünlüğünü kuramamaktadırlar.

Trowbridge (1913:890), çocuk için evinin başlangıç noktası olarak gerekli olan sabit bir nesne olduğunu önermiş; bu kısmi-merkezci sistemin, sadece kuşlarda, böceklerde, balıklarda ve sineklerde değil, aynı zamanda ilkel insan ve küçük çocuklarda da bulunduğunu savunmuştur. Bilinen sabit unsurlara uyum sağlamak, işlem öncesi ve somut işlemler dönemindeki çocuklar için daha muhtemel görünse de, Lee (1973), yetişkinlerin bile mekâna uyum sağlamada koordinatları kullandıklarından şüphelenmektedir. Hareketin ve kısmi-merkezciliğin önemine bakıldığında, Rand’ın (1969) “çocukların uzak yerlere yaptıkları gezileri hatırladıklarını, ama kendi yaşam çevreleriyle bağlantısını düşünmediklerini” ortaya koyması şaşırtıcı değildir. Rand (1969), çocukların daha uzak yerleri keşfetmeleri için, ev mekânı ile derin bir aşinalık hissinin oluşmasının gerekli olduğunu ortaya koyar; evin çocukların “gerçek dünyanın içine küçük geziler” yaparken kendilerine temel oluşturan “kutsal bir yer” olduğu fikrini savunur (akt. Hart ve Moore, 1973:281).

3.4.3.3. Koordineli Referans Sistemi

Çocuklarda sabit nesneler etrafında düşünmekten daha üst seviyedeki mekânsal biliş düzeyi, bireyin mekânla ilgili soyut düşünme becerisini gerektiren koordineli referans sistemidir. Somut işlemler döneminin sonlarına doğru çocuklar, iki boyutlu koordinat sistemine uygun topografik tasvirler yapabilirler.

Piaget ve Inhelder (1967), çocukların gelişim dönemleri boyunca, bir önceki aşamanın kısmen koordineli sabit referans sistemlerinin her birinden uzaklaştıkça, daha koordineli ve somut işlemler dengelemesinden daha yüksek bir düşünce evrenine eriştiğini öne sürer. Shemyakin (1962:190), bireyde yer kavramının genel gelişimini “sabit bir okuma noktasından serbest bir şekilde değiştirilebilir bir sisteme geçiş” olarak ifade etmektedir.

Koordineli referans sistemine uygun tasvirler yapabilen bireyler, daha çok çevrenin fiziki özelikleri ile ilişkili olan çizimlerini koordineli bir bütün halinde yapılandırırlar. Okul mekânının planını çizerken, bu seviyedeki çocuklar iki tamamlayıcı metot kullanır; ya planın unsurlarını mekânlar arasındaki ilişki açısından gruplar, ya da bir veya daha fazla ortak başlangıç noktası seçerler ve oralardan etrafa yayılan yolları oluştururlar. Böylece, ben-merkezci uyum ve kısmen koordineli tasvirlerin geliştiği sabit bir referans sisteminden daha ileri safhaya doğru gelişen çocuk, koordineli bir referans sisteminin kullanıldığı topografik tasvirin son aşamasına yükselmiş olur (Hart ve Moore, 1973: 281).

Soyut işlemler dönemine geçen öğrencilerin mekanı tanımlamada soyut referans sistemlerini kullanmaları gerekir. Yön bulma ve yön tarif etmede ana ve ara yön ifadelerinin kullanılması; yol tarifinde çevrenin cadde-sokak sistemine dayalı koordineli ifadesinin yapılması; Güneş’in gün boyunca izlediği yolun zihinsel olarak hayal etmesi gibi faaliyetler bu soyut işlevlerden bazılarıdır. Öğrencilerin soyut ana yönleri kullanmadığını öne süren bazı bilim adamları (Gulliver, 1908), bu durumun yanlış “zihinsel haritalar” ortaya çıkardığını ifade etmişlerdir (Trowbridge, 1913:894):

“Çocuklar coğrafya çalışırken sıralara özel bir tarzda oturtulmalıdır, odanın içinde pusulanın ana yönlerinin işaretlenmiş olması ve kitaplardaki haritaların uygun bir şekilde düzenlenmesi… ile çocukluk döneminde zihinsel haritaların sistematik olarak düzeltilmesi mümkün olabilir”

Öğrencilerde mekâna dair doğru zihinsel haritalar oluşturabilmek için, küçük yaşlardan itibaren ebeveynler ve öğretmenler işbirliği içerisinde çalışmalıdır. Çocukların evleri de sınıfları gibi mekânla ilgili doğru zihin haritaları oluşturacak şekilde düzenlenmelidir.